• Sonuç bulunamadı

Irak Bölgesel Yönetimleri ve Irak Türkmenlerinin Statü Sorunu

bitmesinden sonra ABD’li yöneticiler, Saddam Hüseyin’in görevlendirdiği valileri kendisine göre geliştirdiği bir seçim sistemiyle değiştirdi. Kürtler lehine bir şekilde nüfus yapısı dikkate alınmaksızın, kendileri tarafından atanan delegelerle vazifeye getirilen bir Kürt vali idreye geçirildi. Bu süreçte ayrımcılık bununla sırnırlı kalmamış Geçici Yönetim Konseyi (GYK)’nin teşekkülünde Türkmenler dışlanarak Yönetimde etkileri zayıflatılmıştır yaşanılan bu gelişme ile aslında Türkmenlere bundan sonraki idareyle bağlantılı açılımlarda yer verilmeyeceği anlamını taşımaktaydı. Amerikalı idarecilerce seçilen ve 14 Temmuz 2003’de vazifeye başlayan GYK, 13 Şii, 5 Sünni-

Arap, 5 Kürt, 1 Türkmen ve 1 Asurî-Hıristiyan olmak üzere toplam 25 azadan teşekkül etmekteydi.

Geçici Irak Anayasası, düzenlenmesinin ardından uzun süren müzakereler ile birlikte Mart 2004 tarihinde Birleşik Devletler makamlarının ve GYK’nin olurunu alarak yürürlüğe girdi. Anayasanda yer alan maddeleri Türkmenler açısından aşağıda belirtiğimiz şu üç konuya göre değerlendireceğiz:

Türkmen varlığı: oluşturulacak olan yeni devlette Anayasa gereğince Türkmenler, Kürtler ve Arapların yanında asli unsur olarak dahil edilmemişlerdir. Demografik değerler yönüyle oldukça sınırlı sayıda olan Asurî ve diğer unsurlarla aynı kategoride değerlendirilerek kültürel ve yönetsel azınlık kabul edilmişlerdir.

Federasyon: Irak Devleti Anayasasına göre etnik kökene dayanmaksızın tesis edilmiş bir federasyondur. Irak, vilayet tarzı yönetim yapısı dikkate alınarak3 + 15 = 18 formülü tatbik edilip Kürt ve Arap federasyonlarına ayrılmıştır., Kürdistan toprağı olarak kabul edilen Süleymaniye, Dohuk ve Erbil vilayetlerinin idaresi Kürtlere ve diğer 15 vilayet de Arap yönetimine bırakılmıştır. Merkezî Irak idaresi her iki federasyonun üstünde de yer almaktadır (Yılmaz, 2006:127-142).

Kerkük’ün Statüsü: Kerkük’ün statüsünün Anayasada ileri bir tarihebırakıldığının altı çizilmiştir. Federasyon yapısında Kerkük, Kürdistan’ın haricinde bırakılmıştır. Bunula birlikte kısa bir süre içerisinde yapılması planlanan halk oylaması (plebisit) yoluyla belirlendiği düşünülen statüsü için Kerkük’ün demografik dengesini sarsacak girişimlere hazırlanıldığı bilinmektedir. ABD’nin Irak siyaseti çerçevesinde Türkmenlere yer verilmemektedir Türkmenlere göre; ABD’nin Kürt kozu karşısında Irak Türkmen Cephesi, belli dönemlerde ılımlı reaksiyonlar gösterse de Türkiye Cumhuriyeti’nin yeterli oranda tepki göstermemesi ve kendilerine ihtiyaç duyulan destekten yoksun bırakışı nedeniyle bu konuda çok aktif siyaset üretememektedirler. Bütün bu nedenlerle Irak’ta Türkmenlerin sesi yeterli seviyede çıkmamaktadır.

Irak Devleti’nin yeniden organizasyonu ile birlikte Türkmenler yeni bir gelişmeye maruz bırakılmışlardır. Yaşanılan bu yeni gelişme önceki döneme nazaran siyasi, sosyal ve ekonomik olarak farklıdır. Bununla birlikte yeni idarecilerin

Türkmenlerin tamamen reddetmesi, kendi kısıtlı imkanları ile olanakısz gözükmektedir. Yine bu yeni gelişmeyi kabullenmeleri tarihi ve psikolojik yönlerden kolay olmamıştır. Bunun en önemli deneni ise, Irak’ı tarih boyunca idare eden Türkmenler artık yönetilen pozisyonuna gerilemişlerdir. Bunların yanında yeni Irak kompozisyonu içerisinde Türkmenlerin üstlenmiş olduğu rol, üçüncü ve dördüncü sınıf vatandş kategorisine gerilemiştir. Uluslararası güçlerce tertiplenen bu oldu bittiyi kabullenmeyen bu psikolojik dürtü bir tür düşünce felcine yol açarak, Türkmenleri içe kapanmaya mecbur bırakmıştır. Türkmenlerin Irak’ta varlığına son vermek isteyen Irak hükümetlerinin bu içe kapanıklık ekmeğine yağ sürerek, Irak’ta demografik açıdan üçüncü topluluk olan Türkmenlerin yerleşim birliğinde de bir probleme yol açmıştır. Irak’ın yeniden organizasyonundan sonra Irak’taki diğer halklar ile Türkmenler dinsel ve etnik çatışmalara girmemişlerdir. Irak’ta Türkmenler, cumhuriyet sistemi kurulana kadar Kürt, Arap, Yezidi ve Asurî gibi gruplarla etnik ve mezhepsel çatışmalardan kaçınmışlardır (Yılmaz, 2006:127-142).

Irak Türkmenleri, ırk, din, dil ve mezhep ayrımına gidilmeden, üniter bir Irak Devleti’nin, insan haklarına saygılı, parlamenter, çoğulcu demokratik, bir yol dahilinde yeniden organizasyonundan yana olmuşlardır. Tarihsel süreç incelendiğinde coğrafi ve tarihi etkenlerinin Türk-Irak ilişkileri üzerinde etkili olduğu görülebilir. Irak Türklerine yönelik olarak Türkiye Devleti çok aktif bir siyaset takip etmemiştir. 5 Haziran 1926’da Atatürk Döneminde, Irak ile Türkiye arasında gerçekleştirilen antlaşma dışında uzunca bir süreçte Türk dış politikasında Irak’ta yerleşik bulunan Türkmenlerin bırakın sorunlarından varlıklarından bile bahs edilmemiştir.

Bazı çevrelerin iddia ettikleri gibi Türkiye Devleti’nin Türkmen siyaseti İkinci Körfez Savaşı ve sonrasında oluşmamıştır. Kerkük’e yönelik olarak Türkiye’nin “yeniden ilhak politikası” nı terk ettiği görülse de, Türkmenlere ilgi ve alaka tarihsel süreçte hep devam ettirilmiş ve 1990’lardan başlayarak bu ilgi ve alaka fiilî desteğe dönüşmüştür. Tarihte bunun örneklerine rastlamak mümkündür. Mesela, 1959– 1960’arda Türkiye, Irak’ta Türkmenlere yönelik gerçekleştirilen asimilasyon ve katliam girişimlerinin tekrarlanmaması için müdahalelerde ve teşebbüste bulunmuşsa da çok fazla etki göstermemiştir39. Iraklı Türkmenlerin1959 yılında maruz kaldığı büyük kıyımdan sonra dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve bazı siyasi parti

sözcüleri dışında yaşanılan gelişme ile ilgili olarak Türk kamuoyunda çok fazla kişi alakadar olmamıştır. Bu ilgisizliğin gerekçesi olarak, Irak’la burada meskun olan Türkmenlerin kültürel ve siyasi haklarını garanti antına alacak bir anlaşmanın imzalanmamış olması gösterilmektedir. Bununla birlikte bu tarz bir anlaşmanın neden imzalanmadığının cevabı da verilmemiştir (Demiral, 2014:46).

Baas Partisi’nin1968’de yönetimi ele geçirmesiyle Irak’ta Türkmenlere sağlanan haklar sayesinde Türkiye ile Türkmenlerin münasebetlerinde bir gelişme yaşanmı, Türkiye’den Türkmenlerin meskun olduğu bölgeye çeşitli uzmanlar gönderilmiştir. Irak Millî Türkmen Partisi Türkmenleri temsilen Ankara’da 1991 yılında tesis edilmiştir. Kuveyt’i Irak’ın haksız bir biçimde işgal girişimi ile başlayan İkinci Körfez Savaşı’nda Türkiye’nin o günkü Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, müttefiklerin safında yer tutmasıyla, Türkiye’nin Irak siyasetinde önemli bir değişiim yaşanmıştır. Güvenli bölgenin 1991 yılının 2 Eylül gününde 36. enlemden 34. enleme çekilmesiyle, 36. enlemin haricinde kalan Kerkük Türkmenlerinin de emniyetli bölgeyedahil edilmesi, Kerkük ve Musul Türkmenlerinin de Kürt muhalefetiyle bir araya getirilmesinin yöntemlerinin bulunmaya çalışıldığı bir seçenek, Talabani ve Barzani ile Türkiye cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın bir toplantısında gündeme getirilmiş konuşulmuştur. Ancak Ankara bürokrasisi bu konuya çok sert tepki göstermiştir (Demiral, 2014:46).

1991 yılında güvenli bölgenin oluşturulması sırasında Kerkük’ün güvenli bölgenin dıiında tutulması Türkiye açısından stratejik bir tercihti. Türkmenlerin her bakımdan en önemli yerleşim yerlerinden biri olan Kerkük’ün, güvenli bölgeye dahil edilmemesi tercihinin arka planındaki gerekçe, Irak’ın kuzeyinde müstakil bir yapıya doğru gidilmesinin engellenmesi ve Kerkük petrollerinin bu bölgeyi mali açıdan beslemesiydi. Ancak bu stratejik tercihin doğal neticesi olarak, Saddam’ın kontrolünde olan Kerkük’te kuvvetli bir Irak Türk muhalefetinin organize olamaması, Kürtlere karşı Türkiye’nin Türkmen kozunu oynamasına müsade etmemiştir. Irak Türklerinin gücü netice itibariyle yalnızca Erbil ve birkaç yerleşim birimi ile kısıtlı kalmıştır (Eroğlu, 2005:11).

1991 – 1996 arası yıllarda Türkiye’nin Türkmenlere dönük çalışmaları hızlı bir şekilde artmış, ancak bu girişimler genellikle kültürel ve eğitsel sahalar ile ve

Kızılay’ın gıda yardımlarıyla kısıtlı kalmıştır. Birleşememiş ve dağınık bulunan parti ve hareketlerin T.C.’nin girişimiyle, güç birliği yapması neticesinde 24 Nisan Irak Türkmen Cephesi (ITC) 1995 tarihinde oluşturulmuştur. Türkiye’nin Türkmen politikasında oldukça önemli bir aşamayı teşkil edenn Türkmen Cephesi’nin tesisini, sosyal destekten siyasal desteğe geçiş şeklinde değerlendirmek gerekir. KDP ve KYB arasında anlaşmanın gerçekleştirilmesi bağlamında yapılan pek çok görüşme ve toplantılardan biri de Ankara görüşmeleridir. 1996 yılının Ekim ayının sonunda Ankara’da gerçekleştirilen görüşmeler, 1991 yılından itibaren Türkiye’nin takip etmiş olduğu Kuzey Irak siyasetinde bir dönüşüm oluşturmuştur. Ankara Nihai Beyannamesinde Türkiye Yönetimi, bölgedeki politik sisteme Türkmenlerin dâhil olmasına onay vermiştir (Gözen, 2000:102).

Türkiye’nin Kuzey Irak siyaseti, 1991 yılından sonra merkezî idarenin bölgeye yeniden hakimiyet tesisi ve bölgede istikrarın tekrar oluşması şeklinde izah edilebilir. KYB ile KDP arasında mevcut olan sorunların çözüme kavuşturulması için 1996 yılında gerçekleştirilen Ankara toplantılarında dönemin Başbakanı Tansu Çiller, Türkmenleri ön plana çıkarmıştır. Bu çerçvede, bölgede kurulmaya çalışılan yeni denklem içerisinde Türkmenlerin, önemli bir unsur olduğu tezi ileri sürülmüş, KYB ile KDP arasında mutabakatın sürekliliği adına oluşturulmasına karar verilen barış gücüne Türkmenlerin iştiraki de ısrarlı bir şekilde talep edilmiştir. Bölgedeki Türkmenlerin kendilerini müdafaa girişimleri çerçevesinde bir “Akıncılar Grubu” projesi başlatılmış, Ankara Süreci’nde Türkiye’nin vermiş olduğu yardımlar ile silah donanımı ve eğitimi nitelikli olan bir Türkmen barış gücü tesis edilmiştir. Türkiyenin bu girişimlerine karşı Irak Yönetimi, ülkemizin Türkmenler sorununu gündeme getirmesinden ve bu bölgedeki varlığından rahatsızlık duyduğunu açıklamıştır (Eroğlu, 2005:42).

20 Mart 2003 tarihinde İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri Irak’a karşı savaşa girmiştir. Henüz savaşın başında Türkiye, Irak’ın kuzeyi meselesinde “kırmızı çizgileri” nin olduğunu açıklamış ve bir “Kürt Devleti” emrivakisine rıza göstermeyeceğini bildirmiştir. ABD le anlaşan Kürtler ise, bu süreçte, Kuzey Irak’ı savaş güçlerine açmıştır. ABD’ye Türkiyenin kendisinden beklenen desteği vermemesi bölgede güç sağlamak için Kürt gruplarınca istismar edilmiş ve bu durum

Kürt grupları ile Türkiye arasında bir çatışmaya evrilmiştir. Ancak bu, sıcak bir çatışma şeklinde gerçekleşmemiş daha çok soğuk bir şeklide sürmüştür. Irak Türkmenlerinin kendi haklarını elde etmelerinin engellenmesi amacıyla hem ABD, hem de bölgedeki Kürt gruplar Türkiye aleyhinde gerçekleştirdikler soğuk savaş giderek tırmandırılmıştır. Böylece Irak’ın yeniden organizasyonunda Türkiye’nin müdahaleleri önlenmek istemiştir. Bununla birlikte Türkiye’nın ısrarla altını çizdiği kırmızı çizgi üzerinde bir Kürt devleti tesisine müsade edilmiştir (Hasan ve Şükür, 2014:47).