• Sonuç bulunamadı

Türkiye‟de Basın Özgürlüğü‟nün GeliĢimi

1.3. HABER, ÖZGÜRLÜK VE ETĠK

1.3.2. Türkiye‟de Basın Özgürlüğü‟nün GeliĢimi

Türkiye‟de ilk Türkçe gazete Sultan 2. Mahmut‟un emriyle Takvim-i Vakayı adıyla 1831‟de çıktı. Ġkinci Türkçe gazete ise 1840‟ta yayınlanmaya baĢlayan Ceride-i Havadis‟tir (Topuz, 1973: 6 – 10). Tanzimat Dönemi‟yle birlikte günlük hayatın bir parçası haline gelen gazetenin Türkiye‟deki ilk örneği Takvim-i Vakayı resmi nitelikteydi. Gazetede devlet yöneticileri ile ilgili tören ve açıklamalar yer almaktaydı.

Dönemin Türkiye‟si yani Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla dönüĢüm arayıĢı içerisindeki Osmanlı, bir yandan Avrupa‟ya ayak uydurma çabasında iken, bir yandan da iç karıĢıklıklarla mücadele halindeydi. Bu nedenle 1800‟lü yılların ortalarında yayın hayatına giren yabancı ve Türk kökenli gazeteler dönemin Ģartlarına paralel olarak devlet baskısını yoğun bir biçimde hissetmiĢlerdir.

Basında ilk yasaklamalar 1858 tarihli ceza kanunu ile getirilse de, basın kurumunu belli bir düzene koyma amacı güden ilk düzenleme 1864 tarihli Matbuat Nizamnamesi‟dir. Bu düzenlemeyle birlikte ruhsatsız gazete çıkarmak yasaklanmıĢtır. Ġçeriği Fransız kaynaklı nizamnamenin çıktığı dönemde yalnızca 4 Türk gazetesi yayımlanmaktaydı ve diğer azınlık gazeteleriyle birlikte toplam baskı adedi bini geçmiyordu. Ancak yine de nizamname ile yönetimin hemen her kademesinde bulunan idarecilere dokunacak yazılar yazılması yasaklanmıĢ, halkın ve yabancı devlet temsilcilerinin kötülenmesi de men edilmiĢtir. Bu sürecin devamında çıkarılan ve getirdiği yeni yasaklamalarla dikkat çeken Ali Kararnamesi 1876‟dan 1909 senesine kadar yürürlükte kalmıĢtır (Kızıl, 1998: 36).

Birçok iç ve dıĢ karıĢıklıkla mücadele halinde olan yönetim, sorumlulukların sebebi olarak gördüğü basının denetimini arttırmak amacıyla 11 Mayıs 1876 tarihinde sansür yasasını yürürlüğe koydu. Yine benzer karıĢıklıklar nedeniyle 1876‟da kimi haberlere de yasaklamalar getirildi. 1876 yılında Abdülaziz‟in tahttan indirilmesiyle baĢlayan geçici özgürlük döneminde ise her çeĢit yazıyı gazetelerde görmek mümkündü. 2. Abdülhamit döneminde yürürlüğe giren ilk Türk anayasası niteliğindeki Kanuni Esasi4‟de, oluĢan özgürlük ortamına paralel olarak basın

özgürlüğüne dair ifadeler içermekteydi. Anayasanın 12. maddesinde “matbuat, kanun dairesinde serbesttir” ifadeleri yer alıyordu. Aynı dönemde yürürlükte bulunan sansür kanununa rağmen oluĢan özgürlük ortamı, Abdülhamit‟in iç ve dıĢ karıĢıklıklar nedeniyle baĢlattığı Ġstibdat uygulamalarıyla sona ermiĢtir. Bu dönemde basın sansürünün yanı sıra, basına konan yasaklar, gazeteciliğe çıkar sağlanması, kitapların

4

1876 yılında Anayasayı ilan edeceği sözüyle tahta çıkan II. Abdülhamit, Anayasayı hazırlamakla görevli bir komisyon kurdurdu. Bu kurulda kabul edilen metni inceleyen II. Abdülhamit, yetkilerinin geniĢletilmesi halinde Anayasayı kabul ve ilan edeceğini duyurdu. Bunun üzerine Mithat PaĢa‟nın da isteği ile padiĢahın önerilerine uygun değiĢiklikler yapıldı. Son Ģeklini alan Anayasa 28 Aralık

yakılması, yabancı basının satın alınması ve yabancı ülkelerle haberleĢmenin engellemesi gibi uygulamalar dikkat çekmiĢtir (Güz, 2000: 51, 52).

MeĢrutiyetin ilanından bir yıl sonra basında yeni düzenlemeler getiren yeni bir kanun çalıĢmalarına baĢlandı. 1877 tarihli matbuat kanunu tasarısı 4 ana bölümden ve 51 maddeden oluĢmaktaydı. Kanunun önemli bazı maddeleri Ģunlardır:

A. Gazete çıkarmak için hükümetten izin istenecek, izin verilip verilmeyeceği 15 gün içinde ilgiliye bildirilecektir.

B. Yayınlanan her sayıdan ikiĢer nüsha, baĢkentte matbuat dairesine, taĢrada ise valiliklere verilecek ve yöneticilerden bir belge alınacaktır. Belge almayanlara her sayı için iki Osmanlı altını ceza verilecektir. C. Milletvekilleri yazı iĢleri müdürü olamayacaklardır.

D. Hükümete ve ilgililere cevap ve düzeltme hakkı tanınmıĢtır. Gazeteler düzeltme yazılarını ilk veya ikinci sayıda yayınlamak zorundadır. E. Bir gazetede herhangi bir duruĢma ile ilgili bir haber yayınlanırsa,

gazete, mahkemenin ileride vereceği kararı da yayınlamakla yükümlüdür.

F. Mebusan Meclisi‟ndeki tartıĢmaların yanlıĢ anlam ve yorumlara yol açacak biçimde yayınlanması yasaktır.

G. Devletin güvenliğini sarsacak bir suçun iĢlenmesini kıĢkırtacak yazı yayınlayan gazeteler süresiz olarak kapatılır.

H. Hazreti PadiĢah‟a dokunacak yazı yayınlayan gazeteler kapatılır. Sorumlulara 1 – 3 yıla kadar hapis cezası verilir.

Ġ. Anayasa ile kurulmuĢ düzene karĢı yazı yayınlamanın cezası bir aydan bir yıla kadar hapistir (Ġnuğur, 2005: 257, 258).

Bu kanun meclisten geçmesine rağmen padiĢah tarafından yürürlüğe konulmamıĢ, önceki düzenlemeler basınla ilgili iĢlemlerde esas alınmaya devam edilmiĢtir.

Türk basını ilk kaybını ise yine 2. Abdülhamit döneminde verdi. Osmanlı topraklarına giriĢlerine izin verilmeyen Genç Osmanlılar, Mithat PaĢa‟nın Sadrazam olmasıyla birlikte ülkeye dönme fırsatı buldu fakat bu dönüĢ onlar için iyi olmadı. Ali Suavi, Ziya PaĢa, Namık Kemal, Agâh Efendi ve bazı Genç Osmanlılar Cemiyeti üyeleri kısa süre sonra idam edildi. Tarihe Babıâli Baskını olarak geçen olayda yer alan isimlerden Ali Suavi saray muhafızı Yedi-Sekiz Hasan PaĢa tarafından vurularak öldürüldü. Ali Suavi, Türk basın tarihinin ilk kaybı olarak kayda geçmiĢtir (Perin, 1974: 90, 91).

II. Abdülhamit‟in 33 yıl süren hükümdarlığı ve dolayısıyla da baskı dönemi 1909‟da sona ermiĢtir. Abdülhamit‟in tahttan indiriliĢinden bir yıl önce ilan edilen 2. MeĢrutiyet kısa süreli de olsa basın için özgürlüklerin yeĢerdiği dönem olarak tarihe geçmiĢtir. Bu dönemde çok sayıda gazete yayın hayatına girmiĢ, ülkede yaĢanan karmaĢaya iliĢkin söz söyleme fırsatı bulmuĢtur. MeĢrutiyetin ilanından bir yıl sonra 22 yıl yürürlükte kalacak olan yeni bir basın kanunu ilan edilmiĢtir. Bu kanunda hem özgürlükleri koruma hem de ülkeyi zararlı yayınlara karĢı koruma amacı dikkat çekmektedir. 1909 tarihli basın kanununda yer alan önemli maddeler Ģunlardır:

A. Gazete çıkarmak için hükümete bir bildiri verilmesi yeterli olup, ruhsat alma zorunluluğu yoktur.

B. Meclislerin ve mahkemelerin gizli oturumlarındaki konuĢmaların yayınlanması yasaklanmıĢtır.

C. Kanun ve yönetmeliklerin hükümetçe resmen açıklanmadan önce gazetelerde yayınlanamayacağı hükme bağlanmıĢtır.

D. VatandaĢları suç iĢlemeye kıĢkırtan yazıların yayınlanması yasaklanmıĢtır.

E. Basın yoluyla Ģantaj yapmak veya baĢka türlü çıkar sağlamak suçtur. F. Asılsız sahte bilgilerle baĢkalarının suçlanamayacağı belirlenmiĢtir. G. Ahlak kurallarına uymayan yazı yayınlanması ve resim basılması

H. Yayınlardan zarar görenlere cevap hakkı tanınmıĢtır.

Ġ. Basın yoluyla halkı suç iĢlemeye kıĢkırtmalarda dava sonucunu beklemeden, hükümetin güvenliğini korumak amacıyla gazeteyi kapatabileceği hükmü getirilmiĢtir.

J. PadiĢaha yazıyla hakaret edenlere üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verileceği hükme bağlanmıĢtır (Ġnuğur, 2005: 318).

300‟ün üzerinde gazetenin yayın hayatına girdiği bir dönemde ülkede yaĢanan iç ve dıĢ karıĢıklıklar ve devletin güvenliği gibi konular gerekçe gösterilerek özgürlük dönemi üzerine yeniden sünger çekilmiĢ, baskıcı döneme dönüĢ henüz II. MeĢrutiyet‟in ilanından 3–4 yıl sonra yeniden etkilerini göstermeye baĢlamıĢtır. Basın özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden sansür tekrar gündeme gelmiĢtir. Cumhuriyet dönemine kadar olan süreçte sansür her ne kadar yeniden baskı unsuru olarak gazetecilerin karĢısına çıkarılmıĢ olsa da Genç Osmanlılar Cemiyeti‟nin ardından yeniden basın birliğinin oluĢturulması amacıyla 1917 yılında gazeteciler yeniden harekete geçmiĢlerdir. Aralarında Yunus Nadi, Ahmet Emin Yalman, Halit Ziya UĢaklıgil, Mahmut Sadık Bey ve bazı azınlık üyelerinin de bulunduğu gazeteci grubu 1917 yılının 15 ġubat‟ında Osmanlı Matbuat Cemiyeti‟ni kurmuĢlardır (Kızıl, 1998: 41).

1. Dünya SavaĢı‟ndan yenik ayrılan Osmanlı kısa süre içerisinde iĢgal altına alınırken, basın da özgürlük mücadelesinde yeni bir yola girmiĢtir. Basın özgürlük değil artık bağımsızlık savaĢının bir parçası olarak bu süreçte farklı bir görev üstlenmekteydi. Ġzmir‟in iĢgal edilmesine dayanamayan Hukuku BeĢer Gazetesi yazarlarından Hasan Tahsin, ĠĢgalci Yunan askerlerine saldırarak birkaçını öldürmüĢ ancak açılan ateĢ sonucu hayatını kaybetmiĢtir. Bu olay hem milli mücadelede tetikleyici bir unsur olarak karĢımıza çıkmakta, hem de mücadele döneminin ilk basın kaybı olarak dikkat çekmektedir (Perin, 1974: 94, 95).

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde Anayasal düzenlemelerin basın özgürlüğünü güvence altına net bir biçimde aldığını görmekteyiz. 1924 Anayasasında 70. maddede “düĢünce, söz ve yayım” konularının doğal bir hak olduğundan söz

edilmektedir. Aynı Anayasanın 77. maddesi ise; “basın, kanun çerçevesinde serbesttir ve yayımından önce denetlenemez” yoklanamaz” ifadeleri yer almaktadır. 1961 Anayasasında da düĢüncenin ifadesine yönelik özgürlük alanı belirli bir yapıda netleĢtirilmiĢ, “basın yoluyla düĢünce açıklama hakkı” güvence altına alınmıĢtır. 1961 Anayasasında dikkat çeken baĢka bir nokta bilim ve sanat özgürlüğü vurgusudur. 1982 Anayasasına gelindiğinde ise genel otoriter ve sınırlı özgürlük anlayıĢı içerisinde düĢüncenin açıklanması ve basın özgürlüğü belirli sınırlar konulmak Ģartıyla kabul edilmiĢtir. 1982 Anayasası düĢüncenin açıklanması konularına belirli özgürlük noktaları yerleĢtirse de, çok sayıda sınırlama dikkat çekmektedir. Anayasada, özgür haber dolaĢımı imkânları kısıtlandığı gibi, haber kaynaklarına varılması ve basılmıĢ eserin tüketiciye ulaĢması konusunda sınırlar getirilmiĢtir. Tüm bu sınırlayıcı unsurlara rağmen 1982 Anayasası da, devletin basın özgürlüğünü sağlayıcı yükümlülüğünü kabul etmiĢ ve sansürü yasaklamıĢtır. Aynı Anayasa ile basın kanununda da değiĢikliğe gidilmiĢtir (Özek, 1999: 224 – 226).