• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE TÜRKÇESİNDE SÜREKLİLİK GÖRÜNÜŞÜ

GENİŞ ZAMANIN HİKÂYESİ

II. Bağdaşma ilişkileri ve kısıtlamaları A. Eylem ve görünüş:

2. TÜRKİYE TÜRKÇESİNDE SÜREKLİLİK GÖRÜNÜŞÜ

Dillerin görünüş ve kılınış kategorileri üzerine yapılan çalışmalar gerek ana dili öğretiminde gerekse de yabancı dil öğretiminde Türkçeye göre daha ileridedir.45 Türkiye Türkçesinde süreklilik görünüşünün incelendiği bu çalışmada süreklilik görünüşünden bahsetmeden önce çalışmanın dayandığı kuramın açıklanması daha uygun olacaktır.

Alan yazında Türkçede görünüş kategorisi üzerine yapılan çalışmalara bakıldığında iki görüş öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Johanson (1971)’a, ikincisi ise Uzun (1998)’a aittir. Johanson’a göre Türkçede fiillere gelen biçimbirimlerin zaman, görünüş ve kiplik işlevi vardır. Geleneksel dil bilgisi kitaplarında biçimbirimlerin zaman işlevleri ön plana çıkmıştır. Johanson’un görüşünü benimseyen araştırmacılar da biçimbirimlerin zaman, görünüş, kip ve kiplik işlevlerinden bahseder.46 Her ne kadar zaman odaklı çalışmaların geleneksel olduğu modern işlev odaklı çalışmaların benimsenmesi gerektiği alan yazında defalarca belirtilmiş olsa da özellikle Türkçe fiil sistemi üzerine yapılan çalışmalarda öncelikle zamanı belirlemek alışkanlık haline gelmiştir. Daha sonra biçimbirimlerin görünüş ve kiplik anlamları ayırt edilmeye çalışılmıştır. Buna göre görünüş ya da kiplik anlatsa da fiillere gelen biçimbirimlerin öncelikle bir zamanı işaretlemesi gerekir. Söz konusu durum şu şekilde örneklendirilebilir:

“Emre şu anda kitap okuyor.” cümlesi şimdiki zaman, sınırlararası görünüş, bilgi kipliği olarak ayırt edilmektedir. İşte bu sebeple bahsi geçen fiil kategorilerinin herhangi biri üzerine yapılan çalışmalarda zaman, görünüş, kip ve kılınış kategorilerinden bahsedilir olmuştur. Johanson’un görünüş kuramı zaman ve görünüş etkileşimine dayalıdır. Bu nedenle Johanson aspektotempora terimini kullanılır (Johanson 1994).

Ancak Uzun’un çalışmasında tek ek-tek işlev görüşünü benimsenmiştir (Uzun 1998). Uzun’a göre Türkçe eklemeli bir dil olduğu için (agglutinative language) tek bir ekin tek bir işlevinin olması gerekmektedir. Bu

45 Bkz. Rocca (2007)

46 Bkz. Aydemir (2010), Yavaş (1979 ), Göksel ve Kerslake (2005), Aslan Demir (2016) gibi.

Musaoğlu ve Kirişçi, Johanson’dan bahsetmese de Türk dil biliminde görünüş kategorisini değerlendirdikleri çalışmalarında görünüş kategorisinin kılınış ve tasarlama-bildirme kipi kategorileriyle beraber Türkçeye özgü özelliklerle incelenmesi gerektiğinden bahseder. Musaoğlu ve Kirişçi bu çalışmada tek ek çok işlev anlayışını benimser görünmektedir (Musaoğlu ve Kirişçi 2008).

89 nedenle tek ek çok işlev taşıyamaz. Yani “Emre şu anda kitap okuyor.”

cümlesinde üç farklı kategori olan zaman, görünüş ve kip (şimdiki zaman, sınırlararası görünüş, bilgi kipliği) –(I)yor biçimbirimiyle verilemez. Uzun, söz konusu sorunlu sınıflandırmaların Türkçenin doğasına aykırı düşmeyecek şekilde diğer çalışmalara alternatif olarak Türkçede sıfır görünüşü, sıfır geçmiş dışı zaman eki ve sıfır kipliği şeklinde bir açıklama getirmiştir. Uzun’a göre Türkçedeki eklerin işlevleri şu şekildedir:

Tablo 25: Uzun’un görünüş, kip ve zaman ayrımı

Görünüş Kip Zaman

Sürme: -(I)yor Bitme: -DI Başlamama: Ø

Tahmin: -AcAk Olasılık: -A/I/r Rivayet: -mIş

Geçmiş: -yDI Geçmiş Dışı: Ø Olgusal: Ø

(Uzun 2004: 167-168) Uzun’un tek işlev-tek ek görüşünün temelini kategoriler arasındaki işlev farkları olarak düşünmek gerekmektedir. Bu anlamda terimin çok genel olduğu düşünülebilir. Bu terime alternatif olarak “Bir biçimbirim, bir dil bilgisel kategoride yer almalıdır.” ifadesi kullanılabilir. Uzun’un görüşleri şu şekilde örneklendirilebilir. –lIk yapım eki isimden isim yapan bir yapım ekidir ancak –lIk yapım eki yer ismi (taş-lık), alet/ eşya ismi (güneşlik, korkuluk), topluluk ismi (Türklük) gibi farklı türde isimler yapabilmektedir (Ergin 2005:155). Uzun’un tek ek- tek işlev olarak bahsettiği husus –lIk yapım ekinin sadece isimden isim yapan bir yapım eki olması aynı zamanda hem isim hem de fiil yapan bir yapım eki olmamasıdır. Çünkü Türkçe sondan eklemeli bir dildir. Türkçede fiillere ve isimlere gelen ekler ayrı ayrıdır. Eş sesli görünen isim ya da fiillerde bu duruma sebep olan bir durum (örneğin bir ses olayı) olmuştur. Bu anlamda boya- ve boya kelimeleri örnek gösterilebilir. “boya” ismi “boya-” fiilinden gelmektedir. Orta Türkçede “boδu-ġ” şeklinde olan kelimenin sonundaki -g fiilden isim yapma eki zamanla düşmüştür (Gülensoy 2011:163). Ancak isim ve fiil eş sesli görünür olmuştur. Dolayısıyla Uzun’un görüşlerini bir biçimbirimin iki kategoride birden değerlendirilemeyeceği şeklinde düşünmek gerekmektedir. Zaman ve görünüş fiille ilgili olan ancak ayrı kategorilerdir. Bu nedenle zamanı ve görünüşü

90 işaretleyen biçimbirimler farklı olmalıdır. Bu noktada kip kategorisi de ayrı düşünülebilir. Çünkü 0.3. bölümünde de bahsedildiği gibi kip eğer konuşucunun cümleye kattığı anlam olarak tanımlanıyorsa ve bu genel olarak kabul görmüşse bir dil bilgisi kategorisi değil (-sA, -mAlI47, -AyIm, -AlIm48, -DIr, -mIş gibi biçimbirimler ayrı tutulmalıdır) anlam bilimle ilgili bir kategori olmalıdır. Çünkü konuşucunun cümleye kattığı emir, istek ya da gereklilik ifadeleri sadece biçimbirime yüklenen anlamda değil konuşma dilinde cümlenin bağlamından, konuşucunun vurgu ve tonlamasından; yazı dilinde ise kullanılan noktalama işaretlerinden örneğin ünlem işaretinden (!) anlaşılmaktadır.

Uzun’un görüşlerine dönülürse tek ek-tek işlev ya da “Bir biçimbirim, bir dil bilgisel kategoride yer almalıdır.” şeklinde ifade edilebilecek görüş şu anlamda doğrudur: Türkiye Türkçesi eklemeli dillerdendir. Çok zengin bir ek sistemi bulunmaktadır. Bu kadar zengin bir ek sistemi varken görünüş ve zaman ekleri niçin aynıdır? Türkiye Türkçesi bu kategoriler için ayrı ayrı ekler üretememiş midir? Bu sorular üzerine düşünmek gerekmektedir.

Johanson (1971) ve Uzun (1998)’un görüşlerinin detaylarını açıklamadan önce Türkçenin eklemeli bir dil (agglutinative language) olduğundan yola çıkarak eklemeli dilin ne olduğu ve eklemeli dillerin özelliklerinden bahsetmenin daha uygun olacağı düşünülmüştür.

Dünya üzerindeki dilleri, ilk kez yapısal özellikleri bakımından tek heceli, eklemeli ve kaynaşık / bükümlü olarak sınıflandıran kişi Schleicher (1874)’dir.

Türkiye Türkçesi üzerine yazılan dil bilgisi kitaplarında eklemeli dillerin özelliklerinden bahsedilir ancak Uzun’un bahsettiği tek ek-tek işlev ilkesinden bahsedilmemiştir.49 Örneğin; Ercilasun, eklemeli dillerin özelliklerini şu şekilde belirtir; eklemeli dillerde kelimeler, kök ve eklerin birbirine eklenmesiyle yapılır;

kelimeler arası ilişkiler de büyük oranda eklerle sağlanır. Kök ünlüsünün değişmesiyle kelime yapılamaz. Mesela Türkçede kış sözünün ünlüsünü değiştirerek yeni kelime yapılamaz. Kış ve kuş tamamen farklı kelimelerdir. Yani çekimli dillerde kök ünlüsü gramatikal bir öge gibi kullanılabilirken eklemeli dillerde bu mümkün değildir (Ercilasun 2013: 20).

47 Gereklilik kipi için Bkz. Demir (2003), Koraş (2005).

48 Emir istek semantiği için bkz. Aslan Demir (2008).

49 Bkz. Gencan (2001: 30-32), Korkmaz (2009: LXIII)

91 Eklemeli dillerde tek ekin tek işlevi olduğunadair görüşler mevcuttur. Buna göre, Eklemeli diller kaynaşmalı ve bağlantılı olarak ikiye ayrılır. Bağlantılı dillerde her bir morfemin genellikle bir işlev vardır. Türkçe buna çok güzel bir örnektir.50 Dawa, Sagisaka ve Nakamura eklemeli dillerin özelliklerini üç maddede şu şekilde açıklar:

a) Bir ek diğerine eklenerek uzun bir kelime oluşturulur.

b) Kök değişmez. Dil bilgisel değişiklikler eklerle yapılır.

c) Her ek sadece bir gramatikal işleve sahiptir. (Dawa vd. 2009: 105)

Alan yazında eklemeli diller üzerine yazılmış çalışmalar dikkate alındığında Uzun’un görüşlerini destekler nitelikte veri elde edildiği görülmektedir. Türkiye Türkçesi üzerine yapılmış yeni çalışmalardan biri olan Guzev de eklemeli bir dil olan Türkçenin kendi yöntemlerine göre incelenmesi gerektiğinden bahseder (Guzev 2015).

Johanson (1971)’a göre “Emre şu anda yemek yiyor.” cümlesinde –(I)yor odaksıl şimdiki zaman işaretleyicisidir.51 Görünüş açısından –(I)yor intraterminallik (sınırlar arası) sergiler.52 Uzun (1998)’a göre ise bir ekin ancak bir işlevi olabilir. Dolayısıyla –(I)yor biçimbirimi hem zaman hem de görünüşü işaretleyemez. Uzun’a göre bu örnekte –(I)yor görünüşü, Ø ise zamanı işaretler.

Ortada bir sorun olduğu açıktır. Şöyle ki, Uzun’un belirttiği tek işlev-tek ek ilkesi, Türkçenin yapısı düşünüldüğünde imkânsız görünmemektedir. Eklemeli dillerde biçimbirimlerin tek işlevi varsa Türkçe de eklemeli bir dil olduğuna göre eklerin tek işlevi olmalıdır. O hâlde ortaya şöyle bir sonuç çıkar:

İki işlevi görünen ekler, farklı ekler olabilir. Bu duruma sebep olan şey, eklerin eş sesli olması olabilir. Söz konusu durumun Türkiye Türkçesinde birçok örneği bulunmaktadır. Örneğin isimden fiil yapan –A yapım eki “kan-a” ve fiilden fiil yapan –A yapım eki “yar-a” bu tür örneklerdendir. Her iki yapım eki

50http://lingvo.info/en/babylon/typology Erişim tarihi 02.05.2019

51 Odaksıl şimdiki zaman ile ilgili olarak ayrıca Bkz. Johanson (2009), Aydemir (2011), Kısa (2018)

52 Detaylı incelemeler için Bkz. Aydemir (2010)

92

A şeklinde eklense de işlevleri farklıdır.53 Dolayısıyla eş sesli –DI, -(I)yor, -mAktA, -Ar, -mIş, -AcAk gibi biçimbirimlerin olduğu varsayılabilir.

Johanson (1971)’a göre “Emre üniversitedeyken çok ders çalışıyordu.” gibi bir cümlede –(I)yor intraterminalik (sınırlar arası), -DI ise geçmiş zaman bildirmektedir. Uzun (1998) da bahsi geçen cümle için –(I)yor biçimbiriminin görünüş, -DI biçimbiriminin ise zaman bildirdiği görüşündedir. Öyleyse sorun iki farklı biçimbirimle işaretlenen cümlelerde görülmemektedir. Çünkü her iki araştırmacı için bu cümlede iki farklı biçimbirim vardır. Bu cümlede –(I)yor biçimbirimi görünüşü, -DI biçimbirimi ise zamanı işaretlemektedir.

Yukarıda verilen “Emre üniversitedeyken çok ders çalışıyordu.” cümlesinden yola çıkılarak Türkçe fiil sistemi için bir denklem yapılırsa fiillere gelen ekler şu şekilde görülebilir:

a) Fiil+görünüş eki +(fiil)+zaman eki +kişi eki: gel+iyor+du <

gel+iyor+i+di

Uzun da Türkçede görünüş, zaman ve kip eklerinin sıralanmasının görünüş+kip+zaman şeklinde geldiğini belirtmektedir (Uzun 1998: 18).

Şimdi yukarıda bahsedilen varsayıma dönülebilir. Yukarıda tek ek- tek işlev ilkesi benimsenirse eş sesli biçimbirimler olabileceği belirtilmişti. Bu durumda eş sesli biçimbirimlerin beraber kullanılabilmesi ve bu durumda biçimbirimlerin iki farklı görevde görülmesi gerekir. “Emre spor yaptıydı.” gibi bir örnekte bitmişlik için –DI ve geçmiş zaman için –DI kullanılmıştır. Dolayısıyla cümle içerisinde iki tane –DI biçimbirimi görülmektedir. Yukarıdaki denklem düşünüldüğünde de

53 Ergin; isimden fiil yapan –A yapım eki için Eski Türkçede işlek olduğunu ancak sonradan örneklerinin azaldığını; fiilden isim yapan –A yapım ekinin ise zarf fiil –A ekinden klişeleşerek sonradan yapım eki haline geldiğini belirtir (Ergin 2005: 181, 193). Gülensoy kan-a kelimesinin etimolojisini kan-a şeklinde gösterip kelimenin Eski Türkçede “kan almak” anlamına geldiğini;

yar-a kelimesinin etimolojisinde ise yar-/yara- şeklinde fiil kökünü göstererek kelimenin Orta Türkçede yaraġ şeklinde olduğunu Batı grubunda –ġ sesinin düştüğünü aktarır (Gülensoy 2011: I:

457, II: 1069). Hacıeminoğlu, türemiş fiilleri fiil kök ya da gövdelerinin belirli yapım ekleri alarak bünye, mana ve mahiyet değiştirdiklerini ve bunlara türemiş fiil adının verildiğini aktarır. Türemiş fiillerin fiilden ya da isimlerden türeyebileceğini belirtir (Hacıeminoğlu, 1984: 97-130). Fiilden fiil türeten eklerin fiilin manasında ya da çatısında sürekli bir değişiklik meydana getirdiğini söyleyerek şu ekleri inceler: –A, -AlA, -Ar,-Dar, DIr, -gUr, -I, Ir, IştIr, -k, l-, -lA,-Ma, -n, -ş, -t, z, y<d.İsimden türeyen fiiller başlığında ise şu eklere yer verir: –A, -Ar, -DA, I, ırgA, k, kIr, lA, r, rA, sA, -sI, sIn, sIr (Hacıeminoğlu, 1984). Dolayısıyla hem isim hem de fiil yaptığı düşünülen –A biçimbiriminde ses benzerliği olduğu görülmektedir. Bu bilgi Uzun’un tek ek-tek işlev ya da “Bir biçimbirim, bir dil bilgisel kategoride yer almalıdır.” görüşlerini destekler niteliktedir.

93 Fiil+görünüş eki +(fiil)+zaman eki +kişi eki formülüne uygun bir şekil ortaya çıkmaktadır. O hâlde Türkçede zamanı gösteren –DI ve görünüşü gösteren –DI

olmak üzere iki tane eş sesli biçimbirim bulunmaktadır. Uzun, zamanı gösteren –DI biçimbirimini (y)TI, görünüşü gösteren biçimbirimi ise –TI şeklinde

göstermektedir (Uzun 1998: 15).

Dolayısıyla Türkçede eş sesli biçimbirimler olma ihtimali vardır. Ancak söz konusu durumun kabul edilebilir olması için diğer biçimbirimlerde de görülebiliyor olması gerekir. Şimdiki zamanda devam eden bir süreklilik için şu şekilde bir cümlenin ortaya çıkması gerekir:

a) “Emre şu anda spor yapıyorıyor.”

Yukarıda a’da verilen örnek Türkçede kabul edilebilir değildir. Bu durumda birinci –(I)yor görünüşü, ikinci –(I)yor zamanı gösterir denilemez. Bu örnekle ilgili üç varsayım geliştirilebilir:

1. Eş sesli biçimbirimler bir fiilde beraber kullanılmak istendiğinde tek şekilde kullanılarak iki işlevi karşılar.

2. Eş sesli biçimbirimler mümkün değildir.

3. Şimdiki zaman biçimbirimi ya görünüş ya da zamanı işaretler.

Birinci seçenek değerlendirilirse ortaya şöyle bir sonuç çıkar: Aynı sese ait biçimbirimlerin söyleyişte kolaylık sağlamak amacıyla tek bir şekilde kullanılıp tek ekin diğer ekin işlevini üstlenmiş olması Türkiye Türkçesinde mümkündür.

Örneğin “Ali eve geliyor, ödev yapıyordu.” gibi bir cümlede “yapıyordu”

fiilindeki –DI biçimbirimi “geliyor” fiilini de karşılamaktadır. Yani cümle “Ali eve geliyordu ve ödev yapıyordu.” şeklindedir. Ancak tekrara düşülmemesi için stilistik bir amaçla bir biçimbirimin sadece bir yerde kullanıldığı görülebilmektedir. Aynı durum “Onların öğretmeni” = “Onların öğretmenleri”

örneğinde de görülebilmektedir. Üçüncü şahıs çokluk iyelik eki tekil ya da çoğul olarak kullanılabildiği için “Çocukların (Birden fazla) öğretmen-ler-i (birden fazla öğretmen)” gibi bir örnekte çok öğretmen için tekil iyelik eki

kullanılabilmektedir. “Emre şu anda spor yapıyorıyor.” cümlesinde tek bir –(I)yor biçimbirimi kullanılarak hem şimdi hem de süreklilik anlamı verilmiş

olsaydı “Emre spor yaptıydı” cümlesine ihtiyaç kalmazdı ve “Emre spor yaptı”

cümlesi “yaptıydı” yapısının yerine kullanılırdı. Ancak her iki cümlenin anlamı

94 düşünüldüğünde “spor yaptıydı” ve “spor yaptı” cümleleri farklı anlamlara gelmektedir. Bu noktada “spor yaptıydı” örneğinin bugün Türkiye Türkçesinde çok kullanılmadığı söylenebilir. Ancak Türkiye Türkçesi bu yapıyla eş değer başka bir yapı geliştirmiştir. Bu durumda söz konusu yapı için bugün Türkiye Türkçesinde “Emre spor yapmıştı.” örneğinde görülen –mIştI yapısı kullanılmaktadır. Dolayısıyla“ Emre şu anda spor yapıyorıyor.” cümlesinde de buna benzer eş değer yapılar olması gerekir. Bu yapıyı verebilen biçimbirim –DI

ve –mIş örneklerinde olduğu gibi eş görevde olmalıdır. O hâlde –(I)yor, -A/I/r, -mAktA biçimbirimlerinin beraber kullanılması gerekir. Ancak bugün Türkiye

Türkçesinde “Emre şimdi spor yaparıyor” gibi bir yapı da kullanılmamaktadır.

Bu durumda eş sesli –(I)yor, -Ar, -mAktA biçimbirimleri olma ihtimali kalmamaktadır.

İkinci seçenek (Eş sesli biçimbirimler mümkün değildir.) değerlendirilirse söz konusu durumun –DI ve –mIş biçimbirimi için mümkün olduğu görülmektedir. O hâlde böyle bir yargıya da varılamaz.

Üçüncü seçenek (Şimdiki zaman biçimbirimi ya görünüş ya da zamanı işaretler.) değerlendirildiğinde söz konusu durumun sadece –(I)yor biçimbiriminde değil –A/I/r, -mAktA ve hatta -AcAk biçimbirimleri için de geçerli olduğu görülür. O hâlde bu biçimbirimlerin cümle içerisinde tek bir işlevi karşılaması gerekir. Bu işlevler zaman ya da görünüşten biri olmalıdır.

“Emre spor yaptıydı.” cümlesinde -DI biçimbirimi birinci şeklinde görünüş ikinci şekilde zaman olarak kullanılmaktadır. Denklem de bunu örneklendirmektedir. “Emre spor yapıyordu.” cümlesinde –DI zamanı işaretlediğine göre –(I)yor görünüşü işaretlemektedir. Denklemdeki yeri

Fiil+görünüş eki +(fiil)+zaman eki +kişi eki seçeneğidir. O hâlde -(I)yor, -mAktA, AcAk, -A/I/r biçimbirimleri zaman olarak kullanılmamaktadır. Bir

biçimbirimin tek bir işlevi olacaksa bu durumda söz konusu biçimbirimler görünüş olarak kullanılabilir.

Konu bir de –(I)yor biçimbirimine art zamanlı bakış açısıyla bakılarak incelenirse; -(I)yor biçimbiriminin yürü- (Eski Anadolu Türkçesinde yoru-) fiilinden geniş zaman çekiminde hece yutumu ile (ala yoru-r > al-ıyor) zamanla

95 ekleşerek ortaya çıktığı görülmektedir.54 Alan yazın incelendiğinde Johanson (1995) ve Bacanlı (2009: 228) gibi araştırmacıların tasvir fiillerin kılınış mı, görünüş mü aktardığına yönelik tartışmalara yer verdikleri görülmektedir. Bu tartışmaların tasvir fiillerin ekleşip ekleşmemesi noktasında bir yargıya vardığı görülür. Kısaca bu durum şu şekilde özetlenebilir; eğer tasvir fiilleri ekleşmişse söz konusu yapıların görünüş aktardığı, ekleşmemiş ise kılınış aktardığı söylenmektedir. Bu noktada yürü- fiilinden ekleşen –(I)yor ekinin ekleştiği dolayısıyla görünüş aktardığı söylenmelidir. O hâlde söz konusu yapının yine zamanı değil, görünüşü işaretlediği kanıtlanmış olur.

Alan yazındaki çalışmalar ve yukarıda verilen örnekler incelendiğinde Uzun’un görüşleri Türkçe açısından daha uygundur. Önceki çalışmalarda kullanılan sınıflandırmalarda hata vardır. Bir ekin sadece bir işlevi bulunmalı ya da bir biçimbirim bir dil bilgisel kategoride yer almalıdır. Görünüş ve zaman kategorileri üzerine yapılan sınıflandırmaların incelenmesi gerekir.

Ancak Uzun’un sınıflandırması incelendiğinde iki sorun görülmektedir.

Bunlardan birincisi –mIş biçimbiriminin durumuyla ilgilidir.

–mIş biçimbiriminin de –mIşmIş şeklinde kullanımı düşünüldüğünde iki farklı –mIş biçimbiriminin olduğu anlaşılır. “Emre spor yapmışmış.” örneğinde birinci –mIş bitmişliği vererek görünüş işaretleyicisi olmalıdır. İkinci –mIş biçimbirimi ise kipliği vermektedir. Bu duruma uygun şu şekilde bir denklem yazılabilir:

b) Fiil+görünüş eki+(fiil)+kip eki+kişi eki: gel+miş+miş < gel-miş+i-miş Uzun, “Ali eve gittiydi” cümlesinde fiili –TI ve –(y)TI olarak ayırır. Ona göre –TI görünüşü –(y)Tı ise zamanı vermektedir (Uzun 1998: 9). Ancak Korkmaz’ın (2009: 733) -DIyDI kalıbının kullanımının azaldığını yerini –mIştI biçimbirimin aldığını aktarmasından yola çıkılırsa Uzun’un değerlendirmesine –mIş biçimbirimini de eklemek gerekir. “Emre gelmişti” ya da“Emre gelmişmiş.”

örneklerinde birinci–mIş biçimbiriminin görünüş işaretleyicisi olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu nedenle –mIş biçimbirimi de sınıflandırmaya dâhil edilmelidir.

Nitekim Uzun sınıflandırma tablosuna yerleştirmese de –mIştI yapısından çalışmasının notlar bölümünde tekrar bahsederek iki ayrı –mIş biçimbiriminin olduğunu aktarmaktadır (Uzun 1998: 18).

54 Ayrıntılı bilgi için bkz. Korkmaz (2009: 611)

96 Uzun’un sınıflandırmasında görülen diğer sorun –AcAk ve –A/I/r biçimbirimlerinin kip olarak sınıflandırılmasıdır. Comrie (1998) ve Johanson (1994) –AcAk biçimbirimini ön görülü bakış olarak görünüş kategorisi içerisinde değerlendirmektedir. Bu anlamda söz konusu yapıların sınıflandırılmasında iki farklı görüş olduğu tespit edilmektedir. Bu durumda –AcAk ve –A/I/r biçimbirimleri hangi kategoride sınıflandırılacaktır?

Çalışmanın 1. Bölümünde görünüş kategorisinden bahsedilirken ön görülü bakıştan da söz edilmişti. Aslan Demir, ön görülü bakışı bakış noktasında öngörülen, henüz gerçekleşmeyen, potansiyel eylemlere sınıra duyarlı olmaksızın yönelme yani eylemi, gelecek projeksiyonuyla potansiyel bir bütün olarak gözlemleyen görünüş tanımlayarak ön görülü bakışın -AcAk ile sunulduğunu aktarmaktadır (Aslan Demir 2016: 119).

Ön görülü bakışın tanımında gelecekte gözlemlenecek tahmin, olasılık vs.

anlamalara sebep olan durum olarak açıklandığı görülmektedir. Bu tanım kip tanımıyla da uyumludur. Gelecek ile ilgili eylemler henüz gerçekleşmediği için bu yapıların içerisinde tahmin, ihtimal ve plan anlamları bulunmaktadır. Bu yapılardan kip olarak bahsedilirse “Emre yarın İstanbul’a gidiyor.” cümlesindeki –(I)yor biçimbirimi kiplik işaretleyicisi olarak düşünülebilir. Ancak “Emre üniversitedeyken çok ders çalışıyordu.” cümlesinde –(I)yor biçimbiriminin görünüş kategorisinde değerlendirildiği daha önce belirtilmişti. “Bir biçimbirim bir dil bilgisel kategoride yer almalıdır.” görüşü dolayısıyla –(I)yor biçimbirini kiplik olarak incelemek mümkün görünmemektedir. Aynı durum –A/I/r biçimbirimi için de geçerlidir. “Emre yarın İstanbul’a gider.” cümlesinde tahmin anlamında -A/I/r biçimbiriminin kiplik işaretleyicisi olarak kullanıldığı görülür.

Biçimbirimler aynı olmasına rağmen cümlede kullanılan biçimbirimlerin görünüş ya da kipi işaretlemesi çok mantıklı gelmemektedir. “Emre yarın İstanbul’a gidiyor.” ve “Emre yarın İstanbul’a gidecek.” cümlelerindeki anlam aynı şekildeyse –(I)yor biçimbirimine görünüş –AcAk biçimbirimine kip demek de yanlış olacaktır. Tek ek-tek işlev ya da “Bir biçimbirim bir dil bilgisel kategoride yer almalıdır.” kuralına göre görünüşü de kipi de işaretleyen ayrı biçimbirim olmalıdır. Bu durumda –(I)yor ve –A/I/r biçimbirimlerinin görünüş kategorisinde değerlendirilebileceği yukarıda örneklerle açıklanmıştı. Söz konusu biçimbirimlerin kipliği değil, ön görülü bakışı aktardığı düşünüldüğünde

97 bitmemişlik görünüşü sürekli ve ön görülü olmak üzere ikiye ayrılmalı ve –AcAk, -(I)yor ve –A/I/r biçimbirimleri görünüş kategorisi içerisinde değerlendirilmelidir.

Bu durumda, Türkçede dil bilgisi kategorilerinin sınıflandırılmasında bir sorun olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yeni bir sınıflandırma yapılmalıdır. Dil bilim üzerine yapılan çalışmalarda sıklıkla +/- değerlerin kullanıldığı görülür. Buna göre bir yapının bir özelliği vardır ve bunun zıttı yoktur. Görünüş kategorisi de bitmişlik-bitmemişlik ilkesine göre sınıflandırılmaktadır. O hâlde –(I)yor, -mAktA, -A/I/r, -AcAk biçimbirimleri –BİTMİŞ olacaktır. +BİTMİŞ kategorisi için (–DIydI yapısından yola çıkılarak birinci –DI biçimbirimi için) –DI biçimbirimi işaretlenmelidir.

Geleneksel çalışmalarda birleşik zaman olarak adlandırılan yapılarda görünüş ve zamanı ayırt etmek yukarıda bahsedildiği gibi iki farklı biçimbirim görüldüğü için daha kolaydır. “Emre geçen sene geldiydi./gelmişti.” örneklerinde olduğu gibi birinci biçimbirim görünüşü, ikinci biçimbirim ise zamanı işaretlemektedir.

Bu noktada şu soru sorulabilir: Geleneksel çalışmalarda basit zamanlar olarak adlandırılan yapılarda zaman ve görünüş nasıl ayırt edilebilir? “Emre geldi” gibi bir örnekte –DI zaman olarak mı görünüş olarak mı işaretlenmiştir? Bunun tespiti önem arz etmektedir.

Bu noktada şu soru sorulabilir: Geleneksel çalışmalarda basit zamanlar olarak adlandırılan yapılarda zaman ve görünüş nasıl ayırt edilebilir? “Emre geldi” gibi bir örnekte –DI zaman olarak mı görünüş olarak mı işaretlenmiştir? Bunun tespiti önem arz etmektedir.