• Sonuç bulunamadı

1. Genel Olarak

Türkiye’de sporun örgütlenmesine yönelik olarak devlete bazı sorumluluklar yüklenmiştir. Anayasa’da sporun doğrudan ifade edildiği tek düzenleme olan m. 59 hükmüne göre devletin sporu teşvik ve başarılı sporcuları koruma yükümlülüğü vardır143.

Anayasa m. 5 hükmünde devletin temel amaç ve görevleri belirtilmiş olup, m. 17 hükmü ile maddi ve manevi varlığı korumaya yönelik bir düzenleme getirilmiş ve m. 33 ile de örgütlenme hakkı güvence altına alınmıştır144. Sporun örgütlenmesi, ANY m. 42 uyarınca düzenlenen eğitim ve öğretim hakkının bir parçası olarak da görülmektedir.

Bu çerçevede sporun geliştirilmesi olgusu, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nün kurulmasına vesile olan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) 1983 tarihli raporunda belirtildiği üzere kamu otoritesinin bir sorumluluğudur145. Bu noktada, spor

142 Benzer görüşler için bkz. ERTAŞ/PETEK, s. 47; ARTUÇ, Mustafa, Spor Tahkim Kurulları, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, TAAD, Ankara, S. 19, 2014, s. 901.

143 Bkz. ANY m. 59: “Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının, beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur”.

144 ANY m. 33 – (Değişik: 03.10.2001-4709/12 m.): Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir. Hiç kimse bir derneğe üye olmaya ve dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Dernek kurma hürriyeti ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir. Dernek kurma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir. Dernekler, kanunun öngördüğü hallerde hâkim kararıyla kapatılabilir veya faaliyetten alıkonulabilir. Ancak, millî güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önlemenin yahut yakalamanın gerektirdiği hallerde gecikmede sakınca varsa, kanunla bir merci, derneği faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, bu idarî karar kendiliğinden yürürlükten kalkar. Birinci fıkra hükmü, Silahlı Kuvvetler ve kolluk kuvvetleri mensuplarına ve görevlerinin gerektirdiği ölçüde Devlet memurlarına kanunla sınırlamalar getirilmesine engel değildir. Bu madde hükümleri vakıflarla ilgili olarak da uygulanır.

145 DPT-Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı, V. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Spor Komisyonu Raporu, Ankara, 1983, s. 18; Atatürk’ün spora verdiği önem için bkz. CANŞEN, Efkan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Spor Politikaları, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Haziran, C. 17, S.1, Edirne, 2015, s. 33-48; Eski Türk toplumlarındaki spor faaliyetleri için bkz. EVCİN, Erol, Atatürk’ün Spora ve Sporculara Bakışı, Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 33, S. 55, 2014, s. 304.

34 örgütlenmesinde devletin sorumluluğu öncelikle amatör spor açısından söz konusudur146.

Yönetim bilimi, toplumsal hayatın değişik kesimlerinin yönetilmesi sırasında beliren somut durumlara kendi kuramsal, genel ve evrensel ilkeleri ışığında hukuk bilimi ile yakından irtibatlıdır147. Türk spor örgütlenmesinde Anayasa hükümleri yanında gerek idare hukuku, gerek ise özel hukuk kuralları ulusal spor yönetimini düzenleyici ve denetleyici bir işlev yüklenirler.

Doğal olarak, devletin spor ile ilgili görev ve yükümlülüğünü yerine getirmesi için, bir teşkilatlanmaya gitmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti de bu doğrultusunda spor teşkilatını (örgütünü) oluşturmuştur. Örgüt, iş bölümü yoluyla, belirli bir müşterek amacın gerçekleştirilmesi için, bir araya gelen kişilerin davranışlarının rasyonel olarak düzenlenmesine olarak tanımlanabilir148. Sporun örgütlenmesi üç ayrı şekilde gerçekleşir. Sporun kişi ve kişi topluluklar tarafından gönüllülük temelinde “gönüllü spor birlikleri-özel hukuk tüzel kişileri” olarak örgütlenmesi, “sporun devlet tarafından örgütlenmesi” ve “sporun karma örgütlenme modeli ile örgütlenmesi”149.

146 ERTEN, s.119 (Yapısal Düzen).

147 “Yönetsel düşüncenin iki anaokulu (Amerika ve Avrupa) açısından yönetim-hukuk ilişkisine yaklaştığımızda, bunların, sorunu değerlendirmede, karşıtlığa varan ölçüde farklılaştıklarını ve etkileşmeye karşı kutuplaşmanın yarattığı güçsüzlükten kendilerini henüz arındıramadıklarını görüyoruz.

Şöyle ki, sınırlı bazı istisnalar dışında, Amerikan okulu hukukun yönetimdeki yer ve etkisini yok sayacak ölçüde yönetim biliminin hukuka karşı bağımsızlığını savunmakta; buna karşılık, İngiltere dışındaki Avrupa okulu, yönetim bilimini, örnekse bir idare hukukunun yardımcı yöntemi, devlet görevlilerinin özlük işlerini gören bir kolu olarak değerlendirmektedir. İki yanlı bir madalyonun kendilerine ait yanlarını abartılmış bir aşırılıkla vurgulayan bu okulların gözden kaçırdıkları temel bilimsel gerçek, hukuk bilimi olmadan toplumsal hayatın değişik kesimlerindeki yönetsel eylemler nasıl örgütlenip düzenlenemezse, aynı şekilde, temeldeki toplumsal ve ondan yansıyan yönetsel süreç ve ilişkileri tam ve doğru olarak vermedikleri sürece hukuk kural ve yaptırımlarının gerçeklik ve geçerlik kazanamayacaklarıdır. Bu noktayı hukuk ve yönetim bilim dallarının özelliklerinden giderek açalım. Hukuk bilimi, kural olarak, yaratıcı değil, yansıtıcıdır; Bu durumda, temeldeki toplumsal süreç ve olguları tam ve doğru yansıtabildiği ölçüde ve sürece toplumsal gerçekliğini sürdüren hukuk bilimi aynı temelin belirlediği yönetsel süreç ve olguların dış yasal görünümünü oluşturmakta, bir başka deyişle, yaptırım-gücünü hukuk kurallarından alan ve hukuk diliyle ifade edilen yönetsel şekil ve süreçler yasal giysiler içinde karşımıza çıkmaktadır.

Yönetsel şekil ve süreçlerin büründüğü bu dış yasal görünüm, aynı zamanda, yönetimin işleyişini düzenleyen ve yönetsel eylemin sınırlarını İşbölümü, otorite ve hiyerarşi arasındaki bağlantıyı incelerken yeniden döneceğimiz hukuk-yönetim ilişkisi, görüldüğü gibi, organik bir nitelik taşımakta ve özel önemi bulunan bir örnek olay olarak yönetim biliminin disiplinlerarası büyüteç tutmaktadır. Çağdaş yönetim biliminin zaman zaman girdiği dar-boğazlardan çıkabilmesi, esas itibariyle, hukuk-yönetim ilişkisinde görülen kuramsal aşırılıklardan kurtulmasına ve iki anaokulunun düşünsel gelişmeyi kısıtlayıcı etkilerinden arınmasına bağlıdır”. Bkz. FİŞEK, Kurthan, Yönetim, AÜSBF Yayınları, Ankara, 1979, s. 7-8 (Yönetim).

148 Daha farklı tanımlar için bkz. ERTAŞ/PETEK, s. 140; FİŞEK, s. 127 (Yönetim).

149 FİŞEK, s. 216-217 (Spor Yönetimi); ERTAŞ/PETEK, s. 140; EKŞİ, s. 77; AYAR, s. 977; ÇİMEN, Zafer/ EKENCİ, Güner, Spor Kulüplerinin Kuruluş Amaçlarını Gerçekleştirme Düzeyleri, Kamu, Mahalli ve Diğer Spor Kulüplerinin Karşılaştırılması, Gazi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi (Gazi BESBD), VIII., 2003, S. 4, s. 77-78.

35 Türkiye’nin spor yönetimini, üzerinde durulması gereken farklı bir örnek olarak nitelendiren Fişek’e göre,1895-1964 tarihleri arasında Türkiye, dünya spor tarihinin neredeyse bütün örgütlenme yöntemlerini denemiş ve 1964 sonrasında ise batılı ülkelerin standart “devlet spor yönetimi” modelini ülke sathında yerleştirmiştir150. Doktrinde bir görüşe göre ise karma örgütlenme modeli Türk spor yönetiminde esastır151. Kanaatimizce, Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ek-m. 9 hükmünün, 29.03.2011 tarihli, 6215 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile değiştirilerek “özerklik” kavramının yerine

“bağımsız federasyonlar” kavramının tercih edilmesi şekli bir değişiklik olarak kalmıştır152. Şöyle ki, futbol dışındaki spor dallarında Gençlik ve Spor Bakanlığı, Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve genel müdürlüğün sıkı bir yönetsel vesayeti altındaki spor federasyonları, futbolda ise Türkiye Futbol Federasyonu sporu yönetmektedir. Spor dalları ise spor kulübü dernekleri ve spor federasyonları olarak örgütlenmektedirler153. Bu nedenle uygulamaya da bakıldığında Türkiye’deki spor örgütlenmesi modelinin karma görünümlü ancak devlet eliyle örgütlenme olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

2. Tarihçe

Cumhuriyet Döneminden önce, Osmanlı Devleti’nde spor özel teşebbüsler aracılığıyla yapılmaktaydı154. Özellikle İstanbul ve İzmir’de Avrupa’dan gelen ecnebiler ile ülkede mukim gayrimüslimlerin kendi aralarında veya birbirleriyle tertip ettikleri futbol

150 FİŞEK, s. 230 (Spor Yönetimi).

151 EKŞİ, s. 77.

152 Görüşümüzü destekleyen AİHM kararı için bkz. www.aa.com.tr/tr/futbol/avrupa-insan-haklari-mahkemesinden-tff-karari/erişim tarihi: 29.05.2020; doktrindeki bir görüşe göre özerklik;” hizmetlerin çabuk, basit, ekonomik ve daha iyi yürütülmesini sağlamak için tanınan bir araçtır. Gerçekten özerklik, hizmetlerin basit, etkin ve ekonomik görülmesini sağlayabilir. Dolayısıyla, özerkliğin gecikmeleri önleyebileceği, kurumların zarar görmesini engelleyeceği, bu nedenle de, kar etmelerini sağlayabileceğini belirtmektedir. Diğer yandan, politik baskı ve müdahaleleri önleme, gereksiz personel ve malzeme kullanımına engel olma konularında da etkili olacağı düşünülmektedir”. Bkz. BAL, Ahmet, Avrupa Birliği Sürecinde Spor Federasyonlarının Yapısal Bakımdan Değerlendirilmesi, Yayınlanmaış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2013, s. 10.

153 EKŞİ, s. 77.

154 Osmanlı’da Tanzimat döneminde, spor ve spor eğitimi alanında Batı tarzı düzenlemeler yapılmıştı.

1863 yılında Mektebi Hayriye’de batı tarzında gerçekleştirilen jimnastik faaliyetleri, ilk kez “Riyazeti Bedeniye” adıyla ders programlarına dâhil edilmiştir. Bkz. FİŞEK, s. 42-43 (Türkiye Spor Tarihi);

CANŞEN, 33-48.

36 maçları veya yerel (lokal) organizasyonlar söz konusuydu. Futbol dışında o dönemde güreş, tenis, eskrim, yüzme ve bisiklet ise ferdî sporlar olarak icra ediliyordu155. Sporun spor dallarının spor federasyonlarının şemsiyesi altında toplanması Cumhuriyet Dönemi ile başlamıştır156.

Özellikle XIX. Yüzyılda İngiltere’de sporun ve kulüpçülüğün bu günkü temelleri atılırken, Osmanlı Devleti ardı ardına gelen savaşlar, isyanlar ve yönetsel sorunlar ile boğuşuyordu. Bu nedenle de sporun gelişme evreleri Avrupa’dan farklı tezahür etmiştir157.

Osmanlı Devletinde spor etkinlikleri, “Spor Tekkesi”, “Spor Vakıfları” ve “Spor Etkinliği Organizatörlüğü” şeklindeki yapılar ile icra edilmeye çalışılıyordu158. Düzenli bir örgütlenme söz konusu değildi. Özellikle güreş tekkelerinin Osmanlı’da oldukça yaygın olduğu bilinmektedir159.

Osmanlı’da “spor tekkesi”, kökenleri açısından en eski, çağdaş benzerleri bakımından

“kulüp” olgusuna daha yakın ama “toplumsal güvenlik” boyutunu içerdiği için ondan daha kapsamlı olan ilk yapıydı160. Bu örgütlerin aslında birer “güreş tekkesi”

olduklarını, Osmanlı İmparatorluğu’nun yayılma döneminde her alınan yeni topraklara böyle bir tekkenin kurularak yörenin güçlü gençlerinin “pehlivan olarak yetiştirilmek için” bir araya getirildiklerini söylemek mümkündür. Ayrıca, imparatorluğun her şehir ve kasabasında sporu teşvik için böyle tekkeler kurulduğu, güreş tekkelerinin yanı başında ya da bünyesi içerisinde öteki sporların da yapıldığı örgüt ve spor tekkelerinin bulunduğu bilinmektedir161.

155 Osmanlı döneminde 24 Temmuz 1908’de ilan edilen ve 6 Kasım 1922 tarihinde Osmanlı Devleti’nin fiilen tarihe karışmasıyla sona eren II. Meşrutiyet döneminde, ülke genelinde esen özgürlük rüzgârlarının etkisiyle, özellikle metropollerde birçok spor kulübü kurulmuştur. Bkz. FİŞEK, s. 49 (Türkiye Spor Tarihi); CANŞEN, s. 33-48.

156 Ayrıntılı bilgi ve anlatım için bkz. FİŞEK, s. 387 vd. (Spor Yönetimi).

157 HİÇYILMAZ, Ergün, Türkiye’de Spor, Türkiye’nin Sorunları Dizisi, Yeni Yüzyıl Kitaplığı, İstanbul, Tarihsiz, s. 29.

158 ÖZELÇİ, Aytaç, Türk Spor Yönetiminde Kendine Özgü Bir Yapılanma: Futbol Federasyonu, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kültür Üniversitesi, 2007, s. 4 (Futbol Federasyonu).

159 Güreş tekkesi kavramı için bkz. KAHRAMAN, Atıf, Osmanlı Devletinde Spor, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1995, s. 188; KARAKÖSE, Sema, Spor Yönetiminde Örgüt Kültürü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Konya, 2013, s. 28.

160 FİŞEK, s. 256. (Spor Yönetimi); KARAKÖSE, s. 28.

161 FİŞEK, s. 256 (Spor Yönetimi); İstanbul’da iki güreş tekkesi vardı. Öteki güreş tekkeleri ise Mekke, Cidde, İskenderiye, Lâzkiye, Şam, Maraş, Amasya, Tokat, Edirne, Ankara, Kütahya, Manisa, Akhisar, Yenice. Üsküp, Gelibolu, İpsala, Ustrumca, Ablonya, Diyarbakır, Konya, Bursa, Balıkesir, Urfa, Halep, Belgrat, Bağdat ve Mısırda bulunuyordu. İstanbul Zeyrek yokuşundaki daha büyük olan tekkede yaklaşık 300 pehlivan yiyor, içiyor, yatıyor ve idman yapıyordu. Pehlivanlar için Kasımpaşa’da ayrı bir hamam tahsis edilmişti. Ayrıntılı bilgi için bkz. FİŞEK, s. 256-257 (Spor Yönetimi).

37 Osmanlı’da Meşrutiyet döneminde 1895 yılında İngilizler tarafından kurulan Moda FC ve Black Stockings’in (1899) “gönüllü birlik” tipinde olan çeşitli kulüplerin 1903 yılında İstanbul Futbol Birliği’ni oluşturdukları bilinmektedir162. İstanbul Futbol Birliği herhangi bir kanuna dayanmayan, taşrada örgütü bulunmayan bir yapılanmaydı ve kulüpler sadece kendi aralarında sözleşme imzalayarak maç düzenleme dışında faaliyeti bulunmayan bir örgüt oluşturmuşlardı163.

Osmanlı sonrasında Cumhuriyet döneminde spora yönelik sırasıyla aşağıdaki dört ana örgütlenmenin tesis edildiğini görüyoruz164. Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (TİCİ), Türk Spor Kurumu (TSK), Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü (BTGM) ve Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü (SHGM). SHGM’nin eski ismi Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü idi (GSGM).

Türkiye Cumhuriyeti spor örgütlenmesinin temeli olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı-TİCİ (1922-1936), henüz Cumhuriyet ilan edilmeden önce, 22.05.1922 yılında, 16 kulübün bir araya gelmesiyle Cemiyetler Kanununa tescil edilerek, kurulmuştur165. TİCİ’nin ilk yönetiminde Ali Sami Yen başkan, Burhan Felek ikinci başkan, Selim Sırrı Tarcan başdanışman olarak görev aldılar. TİCİ, örgütsel yapısı ve yönetsel ideolojisi olarak, özerk biçimde kurulan, “gönüllü spor birlikleri” niteliğinde bir

162 FİŞEK, s. 230 (Spor Yönetimi); KARAKÖSE, s. 28.

163 TÜRKAY, Hilmi/AYDIN, Dursun, A., Bir İnceleme: Tarihsel Süreç İçerisinde Türk Spor Örgütlenmesi, Diyalektolog, Ulusal Sosyal Bilimler Dergisi, Kış, S.16, 2017, s. 181.

164 Cumhuriyet sonrası Türkiye Spor Örgütlenmesi Kronolojisi:

1922-1936: Türkiye İdman Cemiyeti İttifakı (TİCİ) 1936-1938: Türk Spor Kurumu (TSK)

1938-1986: Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü (BTGM) 3530 sayılı yasa ile.

1942-1969: Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı (I. Dönem) (4235 sayılı yasa ile (1960 yılında Başbakanlığa bağlandı)

1970-1983: Gençlik ve Spor Bakanlığı (I. Dönem) 1970 tarih 3/707 Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ile.

1983-1986: Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı (1. Dönem) (1983 tarih 179 sayılı KHK ile Milli Eğitim Başbakanlığına bağlandı)

1986-1989: Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğü (BTSGM) 3289 sayılı yasa ile.

1989-2011: Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü (GSGM) (1989 tarih 356 sayılı KHK ile Başbakanlığa bağlandı)

2011- 2018: Gençlik ve Spor Bakanlığı (2. Dönem) Bünyesinde Spor Genel Müdürlüğü (SGM) yer aldı.

2011 tarih 638 sayılı KHK 27958 sayılı Resmi Gazetede yayınlanması ile.

2018-Günümüz: Gençlik ve Spor Bakanlığı (3. Dönem) Bünyesinde “Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü”

Merkez-Taşra ve Yurt dışı teşkilatları bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi; 2018 tarih ve Cumhurbaşkanlığı (1) Sayılı Kararnamesi ile düzenlenmiştir. Bkz. SUNAY, Hakan/KAYA, Bayram, Türkiye İtalya Fransa ve İspanya Spor Sistemlerinin Spor Kulübü Yapılanması Düzeyinde Karşılaştırılması, Spormetre, S. 17(2), 2019, s. 76.

165 ÖZELÇİ, , s. 21-22 (Futbol Federasyonu); TİCİ öncesinde Osmanlı döneminde kurulan spor kulüpleri, tamamiyle sivil inisiyatifler sonucu tabandan tavana örgütlenen bazı federatif spor organizasyonları içerisinde faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Bu federatif örgütlenmeler İstanbul Futbol Birliği, İstanbul Futbol Kulüpler Ligi, Cuma Ligi’dir. SUNAY/KAYA, s. 76.

38 teşkilattı166. TİCİ’nin önemi, ülke genelinde faal bir teşkilat olması ve spor yönetiminin Türkiye’deki ilk uygulaması olmasından kaynaklanmaktadır167.

TİCİ ardından 1923 yılında TFF’nin kurulması ile de federasyonların faaliyeti fiili olarak başlamıştır168. TİCİ önce kamuya yararlı dernek sayılmış sonra da 1924 olimpiyatlarına katılma konusunda yetki verilerek, Türkiye’yi temsil etmeye yetkili kılınmıştır ve bu doğrultuda devletçe birliğe katkı sağlanmış ve bu yardımlar her yıl artan oranlarda devam etmiştir169. Yerel ve iktisadi kaynakların özel teşebbüsler vasıtasıyla spor alanına yönlendirilmesi ise, o günün kısıtlı şartları altında mümkün olmamıştır170.

TİCİ önce İstanbul daha sonra Anadolu kulüplerinin bir araya gelmesiyle oluşturulan bir teşkilattı171. TİCİ çatısı altında toplanan spor kulüpleri ise devlete ve hükümetlere karşı spor yönetimi anlayışı yansıtan ve özerkliği bulunan derneklerdi172. Şeyh-ül Muharririn Burhan Felek tarafından ifade edildiği şekilde; “Spor şahsın ve özel teşebbüsün malı fakat hükümetin ve milletin himayesi altında kalmalıdır”173.

TİCİ “genel kongre, genel merkez ve federasyonlardan oluşan merkez; mıntıka kongresi, mıntıka merkez heyeti ve mıntıka idman heyetinden oluşan taşra teşkilatıyla”

ülke düzeyinde örgütlenen âdemi merkeziyetçi bir organizasyon örneğidir174.

TİCİ birden çok spor dalını bünyesinde barındırıyordu175. Bu nedenle Türkiye’nin tüm amatör spor dallarında öncü bir rol üstlenmiştir. Örneğin TİCİ döneminde, ülkenin 1924 Paris Olimpiyat oyunlarına katılabilmesi için atletizm, güreş, bisiklet, eskrim, halter

166 EKENCİ, Güner / SERARSLAN, Zahit M., Gelişim Aşamaları Bakımından Türk Spor Teşkilatı ve Değerlendirmesi, Bed. Eğt. Spor Bil. Der. II, 1997, s.74; FİŞEK, Kurthan, 100 Soruda Türkiye Spor Tarihi, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1985, s. 104-105 (Türkiye Spor Tarihi).

167 FİŞEK, s. 349 (Spor Yönetimi); FİŞEK, s. 106 (Türkiye Spor Tarihi); EKENCİ/SERARSLAN, s. 75.

168 ÖZELÇİ, Aytaç, Türkiye Futbol Federasyonu’nun Türk Hukukundaki Yeri, Seçkin Yayınları, 2010, s.

48 (Türkiye Futbol Federasyonu),

169 FİŞEK, Kurthan s. 355 (Spor Yönetimi) ; FİŞEK, s. 104-105 (Türkiye Spor Tarihi); ÜÇIŞIK, Fehim, Türk Spor Yönetimindeki Gelişmeler ve Değerlendirilmesi, Spor Bilimleri I. Ulusal Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 15-16 Mart, 1990, s. 187 (Spor Yönetimindeki Gelişmeler); ÖZELÇİ, s. 54-55 (Türkiye Futbol Federasyonu),

170 FİŞEK, s.108 (Türkiye Spor Tarihi).

171 FİŞEK, s. 350-351 (Spor Yönetimi); FİŞEK, s. 104-105 (Türkiye Spor Tarihi).

172 FİŞEK, s. 350-351 (Spor Yönetimi); FİŞEK, s. 104-105 (Türkiye Spor Tarihi) ; ÖZELÇİ, s. 54-55 (Türkiye Futbol Federasyonu).

173 FELEK, Burhan, Spor Şahsın ve Özel Teşebbüsün Malı, Fakat Hükümetin ve Milletin Mahmisi Olarak Kalmalıdır, Türkspor Dergisi, 1934, 5/18, s. 3.

174 DOĞAR, Yahya, Türk Spor Yönetiminde Âdemi Merkezileşme Eğilimleri, MÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul, 1994, s. 29-30; FİŞEK, s.105 (Türkiye Spor Tarihi).

175 ÖZELÇİ, s. 54-55 (Türkiye Futbol Federasyonu).

39 dallarında spor federasyonları kurularak uluslararası federasyonlara üye olmuşlardır176. Ayrıca olimpiyatlardan sonra boks, kürek, yüzme ve yelken, binicilik, atıcılık, basketbol, voleybol, kayak federasyonları da TİCİ döneminde teşkilatlanmıştır177. TİCİ beklentilere ve sporun ihtiyacına cevap veremeyince, 18.02.1936 tarihinde yerine kurulan Türk Spor Kurumu (TSK), ile bir geçiş dönemi yaşanmıştır. Türk Spor Kurumu TİCİ’den çok farklı olmayan özerk bir teşkilat görünümündeydi. Ancak, TSK’nın genel kurulunda hükümetin ve asker kökenli üyelerin bulunması ve tek parti dönemi CHP’si yönetiminin, TSK bütçe ve faaliyet programlarını onaylaması gibi merkezi ve bağlayıcı kurallar söz konusuydu. Bu neden ile TSK, devletin bir organı gibi algılanmıştır178. Örneğin, TSK’nın amaçları arasında, “Ülke savunmasını amaç edinen gençlik yetiştirmek ve Türk Kuşu Teşkilatını kurmak” gibi spor ile ilgisi olmayan hususlar da bulunmaktaydı179.

3. Türkiye’de Sporun Devletçe Örgütlenmesi

Türkiye’de TİCİ ve TSK deneyimlerinin istenilen verimliliği sağlayamaması üzerine, bütünüyle devletin muktedir olduğu örgütlenme anlayışı Türk spor yönetiminde uygulanmaya başlamıştır. TSK, yönetsel yapısı ve dönemin şartları nedeniyle, spor üzerinde sağlıklı bir organizasyon kuramamış ve bütünüyle bir kamu kuruluşu olan ve 29.06.1938 tarihli 3530 sayılı Kanun ile kurulan Beden Terbiyesi Umum Direktörlüğü’ne yerini bırakmıştır180. 3530 sayılı Kanun gerekçesinde ise daha önceki tecrübeler ve yurt dışındaki gelişmelerin, sporun milli eğitim ve sağlık hizmetleri gibi kamu idaresi tarafından düzenlenip, yürütülmesi gereği belirtilmiştir181.

Böylece, 3530 sayılı Kanun ile Türk sporunda bir dönem kapanmıştır. Her şeye rağmen TİCİ’nin, bir sivil toplum örgütlenmesi olarak, Türkiye’de sporun gelişmesine pozitif katkılarda bulunduğu söylenebilir182

176 FİŞEK, s.108 (Türkiye Spor Tarihi); KAHRAMAN, s. 710-714; İMAMOĞLU, Faik, A., Türkiye’de Sporun Yönetsel Yapısı İçinde Spor Federasyonları, Gazi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, C.

XVI (2), Nisan, 2011, s. 7.

177 KAHRAMAN, s. 710-714.

178 KETEN, Mustafa, Türkiye’de Spor, Kendi Yayını, Ankara, 1974, s. 34.

179 FİŞEK, s. 123-124 (Türkiye Spor Tarihi).

180 ERTAŞ/PETEK, s.144; FİŞEK, s. 147-148 (Türkiye Spor Tarihi).

181 ÜÇIŞIK, Fehim, Spor Hukuku, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2017, s. 187 (Spor Hukuku).

182 TİCİ tarafından sporun Türkiye’ye yayılması çabalarının yetersiz ve başarısız olduğuna ilişkin görüş için bkz. FİŞEK, s. 115 vd. (Türkiye Spor Tarihi).

40 Dünya’da savaş rüzgârları ve totaliter eğilimler daha çok hissedilirken, Türkiye’de, 3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanunu ile 1938 yılında spor devlet tarafından yönetilmeye başlanmıştır183.

Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü (BTGM), kurulduğu yıl olan 1938 tarihinden itibaren çeşitli kanun ve yönetmelikler ile değişikliklere uğrasa da farklı üst kuruluşlara bağlanarak, uzun süre kavramsal ve kurumsal varlığını sürdürmüştür184.

BTGM, Türkiye’de Ankara ve taşra teşkilatlarından oluşmaktaydı. 3530 sayılı Kanuna göre BTGM’nün Ankara teşkilatında genel müdürlük makamı, genel müdürlük kurulları, esas, danışma ve yardımcı birimler bulunuyordu. BTGM’nün taşra teşkilatında ise, bölge başkanı (vali), bölge müdürlüğü, ilçe başkanı (kaymakam) görev alıyordu185.

BTGM başlangıçta Başbakanlık’a bağlı bir kurum olarak düşünülmüştü. Ancak Başbakanlık, belki de savaş koşullarının getirdiği imkânsızlıklar nedeniyle 3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanunu’na göre oluşturulması gereken yönetsel örgütlenmede başarılı olamamıştı186. Bu başarısızlık, daha etkili olabilecek başka ve yurt sathında örgütlenmiş kurumlardan yararlanma arayışına neden oldu ve neticede BTGM, ilçe, bucak ve köylere kadar inen geniş ve düzenli örgütlenmesi olması dolayısı ile 1942 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı187.

O yıllarda 3530 sayılı Kanun ve spor mevzuatı amatörlük esasına göre düzenlenmişti.

Profesyonel futbola, Demokrat Parti iktidarı döneminde 1951 yılında çıkarılan bir yönetmelikle geçildi. Türkiye’de 1951 ile 1959 yılları arasındaki dönemde futbol mahalli lig statüsünde oynandı. 1959 yılında Türkiye deplasmanlı futbol ligi kuruldu188. Bu tarihten itibaren yurt sathına yayılan spor müsabakaları, özellikle futbol ligi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın gücünü aşan bir özellik kazanmıştı. Öte yandan spor, eğitim ve öğretim sorunları ile mücadele eden Milli Eğitim Bakanlığı’nın kontrol edemeyeceği bir kitleselliğe ulaşmıştı. Böylelikle 1960 yılında Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü yeniden Başbakanlığa bağlandı189. Ayrıca bu dönemde Türkiye Futbol 3. Ligi

Profesyonel futbola, Demokrat Parti iktidarı döneminde 1951 yılında çıkarılan bir yönetmelikle geçildi. Türkiye’de 1951 ile 1959 yılları arasındaki dönemde futbol mahalli lig statüsünde oynandı. 1959 yılında Türkiye deplasmanlı futbol ligi kuruldu188. Bu tarihten itibaren yurt sathına yayılan spor müsabakaları, özellikle futbol ligi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın gücünü aşan bir özellik kazanmıştı. Öte yandan spor, eğitim ve öğretim sorunları ile mücadele eden Milli Eğitim Bakanlığı’nın kontrol edemeyeceği bir kitleselliğe ulaşmıştı. Böylelikle 1960 yılında Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü yeniden Başbakanlığa bağlandı189. Ayrıca bu dönemde Türkiye Futbol 3. Ligi

Benzer Belgeler