• Sonuç bulunamadı

“Resmi İdeoloji Kemalizm, kadınların sorunlarının devlet eliyle çözüldüğünü, egemen toplumsal ideoloji İslam, kadınların ezilme diye bir sorununun olmadığını, hegemonyaya oynayan Marksist sol ideoloji de, kadınların kapitalist sömürü dışında bir sorunları olmadığını savunuyordu” (Tekeli, 1989: 36).

Türkiye feminist hareketler birinci dalga ve ikinci dalga feminist hareketler olarak ele alınmaktadır. Birinci dalga Feminizm, kadınların erkeklerle eşit yurttaş olma talebinden hareket eder ve eşitlikçi feminizm olarak tanımlanır. İkinci dalga feminizm yasalar karşısında kazanılmış olan hakların toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik hayatta kullanılabilmesi için cinsiyetçi sistemin yerleşik tüm kurallarına karşı mücadele eden özgürlük söylemiyle ortaya çıkmıştır. Birinci dalga feminizmde seçme ve seçilme hakkı, eğitim, sağlık ve buna benzer temel insan hakları talepleri öne çıkarken, 1980’ler sonrası Türkiye’sinde varolan bu hakların pratik yaşama uyarlanması, geleneksel cinsiyet rollerinin sorgulanmasını mercek altına alan ikinci dalga feminizm ön plana çıkmıştır. Türkiye feminist hareketi batı feminist hareketle paralellikler gösterse de kendine özgü bazı özellikler de arzeder. Tekeli, her iki dalgada da feminist kadınlar iyi eğitimli, kentli, orta sınıf kadınlardan oluştuğunu vurgulamaktadır. Batıdaki gelişmeler Türkiye’deki Feminist hareketin başlangıçı itibariyle benzerlik göstersede batıdaki ikinci dalga feministler işçi kadınlar, siyahlar gibi daha geniş alt kesimleri içine almayı başarmıştır. Oysa Türkiye feminist hareketi batıya kıyasla seçkinci kalmıştır. (Tekeli, 1989; 339)

Birinci dalga feminist hareketler ikinci dalga feminist hareketler arasındaki farklılıklara ilişkin diğer bir ölçüt kadınların neler talep ettikleridir. Birinci dalga feministler, daha fazla eğitim, çalışma hayatına katılma, sosyal hayata katılma ve kadının aile içindeki konumunun yükseltilmesini talepleri arasında görmekteyiz. İkinci dalganın talepleri ise;

kadın cinselliği konusundaki kısıtlamaların kaldırılması, kadın bedeninin kendine ait oluşu, kadına yönelik şiddetle mücadele, ataerkil zihniyetin izdüşümlerinin görüldüğü

92

devlet, aile, eğitim sistemi, kitle iletişim araçları gibi kurumların gözden geçirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle yeniden düzenlenmesidir. (Tekeli, 1989: 341)

Türkiye’de 1.dalga feminizm 1980 öncesi döneme tekabül eder. Kemalizm, ulus-devlet, vatandaşlık bilinci bu dönemi etkileyen ideolojik arkaplanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Birinci dalganın ilk ayağı Osmanlı kadın hareketidir. Osmanlıda kadınların eğitime katılımları arttıkça Osmanlı kadın hareketi de kendini göstermeye başlamıştır.

1862 de ilk kız rüştiyesi, 1869 da kızlar için zorunlu ilk sübyan mektepleri, kız öğretmen okullarının açılması önemli adımlar olarak gözükmektedir.

Osmanlı’da Kadın Hareketleri

19 yüzyılda Osmanlı Devleti siyasal, sosyal ve ekonomik, eğitim, hukuk ve düşünsel alanda ortaya çıkan değişimlerle yapısal bir dönüşüm geçirmiş, bundan Osmanlı kadını da etkilenmiştir. Osmanlı Devleti’nin modernleşmesinde öncülük edecek yapısal değişimler özellikle II. Meşrutiyet döneminde gündeme getirilmiş, Osmanlı siyasal yapısı, farklılaşma, merkezileşme, laikleşme, özgürleşme sürecine girmiştir.

Modernleşme sadece siyasal yapıda değil, toplumun yeniden yapılanmasında da belirleyicidir. Bu belirleyiciliği kadının konumda da gözlemek mümkündür. Osmanlı kadının konumu, modernleşmeye paralel olarak değişmeye başlamıştır. Kadınların mücadelelerini, eylem ve taleplerini bize gösterecek en önemli kaynaklar, kadın dergileri ve dernekleridir.

Osmanlı Kadın Hareketi üzerine yazan Serpil Çakır (1993) bu dergileri ve dernekleri incelemiştir. Onun derlemesi üzerine Osmanlı Kadın hareketinin lokomotifi ve özgünlüklerini ele veren dergiler ve özellikleri şöyle sıralanmıştır.

93

Kadınların kendilerini ifade etmeleri, tanıtmaları ilk kez basın yoluyla gerçekleşmiştir.

Dönemin kadın dergileri, her kesimden kadının yazma ürkekliğini, çekimserliğini gidermede, taleplerini iletmede önemli işlev görmüştür. 1868’de çıkan “Terakki“

gazetesi kimliklerini açık etmeseler de kadın mektuplarına yer vermiştir. Bu mektuplar kadınların kendi sorunlarını gündeme getirmeleri açısından önemlidir. Gazetenin 104.

Sayısında “Üç Hanım” imzalı bir yazıda, vapurlarda kadınlara ayrılmış yerlerin kötülüğünden yakınılmış, erkeklerle aynı vapur ücreti ödemelerine karşın, böyle hor görülmelerinin nedeni sorulmuştur. 83. Sayıda ise okuma-yazma bilmediğini belirten bir kadın, başkasına yazdırdığı mektubunda, çok kadınla evliliği sorgulamıştır. (Çakır, 1993: 23)

Yayın tarihi açısından ilk kadın dergisi olarak nitelenen “Terakki-i Muhadderat”, Terakki gazetesi tarafından 1869’da “Muhadderat için gazetedir” alt başlığıyla haftalık olarak 48 sayı çıkmıştır. Terakki-i Muhadderat’ta gerek içerik, gerekse ifade tarzına göre dönemi ve kadının konumunu eleştiren, çoğu başlıksız kadın mektupları yer tutuyordu. Bu mektuplarda kadınlar eğitimin kendileri için taşıdığı önemin farkındaydılar, mektupların çoğu bu konuya ayrılmış. (Çakır, 1993: 24) Yine bu mektuplardan birinde Rabia isimli bir kadın şöyle demektedir: “Şurasını iyi bilmek gerekir ki, ne erkekler kadınlara hizmetkar, ne de kadınlar erkeklere cariye olmak için yaratılmıştır. Erkekler hüner ve marifetleri ile hem kendilerini, hem de hepimizi geçindirebiliyorlar da, biz niçin bilgi ve hüner kazanmaya kudretli olamıyoruz? El ve ayak, göz, akıl gibi vasıtalarda bizim erkeklerden ne farkımız vardır? Biz de insan değil miyiz? Yalnız cinsiyetimizin ayrı oluşu mu bu halde kalmamıza sebep olmuştur? Bunu hiçbir sağduyu sahibi kabul etmez. Eğer öyle olmak gerekse idi, Avrupa kadınları da bize benzerdi. Bilgiden yoksun kalmamıza meşru örtünmemiz sebep gösteriliyorsa ona da taşrada bulunan kadınlarımızı göstermekle yetinirim. Çünkü onlar erkeklerine her çeşit hizmette yardım etmekte, erkeklerle beraber çalışmaktadır.” (Çakır, 1993: 24)

Bu paragrafta ortaya çıkan tablo kadınların eşitlik fikriyle toplumsal cinsiyet rollerini sorgulamaya başlamasıdır. Liberal feministlerden esintiler gördüğümüz bu paragraf

94

Osmanlı kadın hareketinde kadının eğitim ve meslek yoluyla ekonomik bağımlılık meselesini çözmesi gerektiğinin anlaşılmış olmasıdır. Bunun eşitlik için elzem olduğu ve bugüne kadar kadınların eğitim ve iş alanlarından uzak tutulmuş olmasının eleştirisi aynı zamanda Müslüman oluşla cevaplandırılmasına karşı çıkılmaktadır. Örtünme ile kamusal alanda bulunma arzusu bugün Türkiye’sindeki kadının sorunu değil 1800’lü yıllarda Osmanlı kadının da sorunu olmuş gözükmektedir.

Sonrasında yine birçok dergi yayınlanmıştır. Bunlar “Mürebbi-i Muhadderat” (1875),

“Aile Dergisi” (1880), “İnsaniyet Dergisi” (1883), “Hanımlar Dergisi” (1883),

“Şükufezar” (1886), “Mürüvvet” (1888), “Parça Bohçası” (1889) dergileridir. Ancak Osmanlı kadın hareketi için önemli olan dergi “Hanımlara Mahsus Gazete” (1895) isimli dergidir. Bu derginin en önemli özelliği, 1895-1908 yılları arasında 13 yıl yoplam 604 sayı olarak çıkan en uzun süreli kadın dergisi olmasıdır. Derginin yayın amacının açıklandığı ilk sayıda, özellikle “nesil yetiştiriciliği” rolünden ötürü kadınların da geliştirilmesi, yükseltilmesi gerektiği vurgulanmış, kadının içinde bulunduğu durumla toplum arasında bağlantı kurulmuştur. Aynı yazıda başlıca iki amaç daha vurgulanmıştır: Dergi aracılığıyla entelektüel Türk kadınları ve eserleri tanıtılacak, yayınlanacak, böylece Türk kadınının yeteneği kamuoyuna gösterilecek, Osmanlı toplumunda ve dünyada kadınlarla ilgili çeşitli bilgiler ve olaylar iletilerek kadınların birbirinden haberdar olmaları sağlanacaktır.(Çakır, 1993: 27-28)

Hanımlara Mahsus Gazete’nin sadece iyi anne, iyi eş rolünü benimsetmeye çalıştığını söylemeyen Çakır dergilerdeki yazılarda kadınlar bu kimliklerini reddetmemekle beraber, konumlarını sorgulayarak, erkeklerle kadınları kıyasladıklarını vurgulamaktadır. (Çakır, 1993: 28) Buna ilk örnek Fatma Aliyedir. Fatma Aliye için kadının gelişiminde engel teşkil etkenlerden en önemlisi erkeklerdir ve bu durum medeni ülkelerde de aynıdır. Hanımlara Mahsus Gazete’nin yazı kadrosundaki kadınlar, dönemin aydın-bürokrat kesiminin kızları ya da eşleri olan entelektüel kadınlardır. Bu dergide kadınların sorunları, aile, toplum ve iş yaşamları, eğitim, sağlık, moda, giyim

95

konuları ağırlıktadır. Yurtiçi ve yurtdışından verilen örneklerle kadınların her işi başarabileceğine olan inanç yerleştirilmeye çalışılmıştır. (Çakır, 1993: 31)

1908 de ilan edilen II. Meşrutiyet’le kadın dergilerinin sayısında da artış görülmüştür.

“Demet”, “Mehasin”, “Kadın” isimli dergiler çıkmıştır. Demet dergisi kendini “ilmi, siyasi, hanımlara mahsus haftalık musavvar mecmua” olarak tanıtmıştır. (Çakır, 2003:

32) Eylül 1908-Kasım 1909 arasında 12 sayı çıkan Mehasin, ilk renkli ve resimli kadın dergisidir. Mehasin’de kadınlıkla ilgili çeşitli konular dile getirildiği gibi, kadınlar için düzenlenen konferans metinleri de yayınlanmıştır. Çeşitli ülke kadınları tanıtılmış, kadın faaliyetlerinden, derneklerinden bilgiler verilmiştir. Moda, edebiyat, güzel sanatlar, güncel olaylar incelenmiştir. Bu dergi günümüzdeki dergiler gibi promosyon veren ilk dergi niteliğindedir. Selanikte çıkan Kadın dergisi 30 sayı kadar çıkmıştır.

Kadın dergisinde kadınlık konusu eğitim ve toplumsal yaşama katılım gibi çeşitli yönleriyle işlenmiştir. Kadınların uğradıkları haksızlıklar anlatılmış, batılı kadınların hakları belirtilerek başka ülke kadınlarının durumları hakkında bilgi verilmiştir.

Bu dergiler içinde Serpil Çakır’ın incelediği Kadınlar Dünyası dergisi özel bir yer tutar.

1913-1921 arasında çıkarak uzun soluklu olmayı başarmıştır. Dergi, Osmanlı kadınlarının hak mücadelesini üstlenen “Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti”nin yayın organıdır. Bu dergi kadınların hak mücadelesini yürütecek bir araç olarak ele alınmış, her kesimden kadının kendilerini anlatması hedeflenmiştir. Bu dergi feminizmi taklit değil, kendi hareketlerini tanımlayıcı bir kelime olarak kulanmayı yeğlemiştir. Öncesinde bu kavrama tepkiler olurken ve feminizmin batı kökenli olması hasebiyle reddedilmesi gerektiği düşünülürken bu dergide kavram anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Bu tartışma daha sonrasında incelenen Müslüman kadın yazarlar içinde çok belirleyici bir tartışma olmuştur. Feminizm kavram olarak reddedilirken kadın hakları savunuculuğu kavramı bazı kadın yazarlar tarafından önerilmiştir.

96

Osmanlı kadın hareketi dergileri üzerinden takip edilebildiği gibi kadın dernekleri üzerinde de anlaşılmaya çalışılmıştır. Kadın dergilerindeki tartışmalar kadınları birey olarak ifade etmelerine sahne olurken derneklerde kadınlar bu talep ve tartışmaları örgütlü birlikteliklerle hayata geçirmeye çalışmışlardır. Osmanlı dönemdeki kadın derneklerini Serpil Çakır 8 dernek tipine ayırmıştır. Bunlar:

1. Yardım Dernekleri

Yardım dernekleri kadınların ilk bir araya geldikleri derneklerdir. Bunlar; “Şefkat-i Nisvan”, ve “Osmanlı Kadınları Şefkat Cemiyet-i Hayriyesi” dernekleridir. Bu derneklerden ikincisi, mezhep ayrımı gözetmeksizin tüm Osmanlı kadınlarına açık olup kimsesiz kadınlara ve onların çocuklarına yardım etmeyi amaçlıyordu. Hizmet-i Nisvan bir başka dernek iken farklı dinsel grupların kadınlarının kurdukları yardım dernekleri de vardır. Bunlara örnek; Beyoğlu Rum Cemiyet-i Hayriye-i Nisvaniyesi derneğidir.

Balkan ve I. Dünya savaşından sonra bu tür derneklerin sayısı artmıştır. Bu dönemden sonra kurulan derneklerden bazıları şöyledir: “Topkapı Fukaraperver Cemiyet-i Hayriyesi”, “Kadıköy Fukarasever Hanımlar Cemiyeti”, “Himaye-i Etfal Cemiyeti”,

“Asker Ailelerine Yardımcı Hanımlar Cemiyeti”, “Müslüman Kadın Birliği”dir. (s.42)

2. Eğitim amaçlı Dernekler

Bu dernekler yardımın ötesinde kadının eğitimine önem veren, kadınların işyeri açabilmesi ve böylelikle kadının geçim sorununa çözüm bulmayı amaçlayan derneklerdir. Buna en iyi örnek “Şefkat Cemiyet-i Hayriyesi” derneğidir. Dernek okullar açmayı, okulların özellikle kız okullarının eksiklerini tamamlamayı, yetim ve yoksul kız öğrencilere yardımı esas almıştır. Bu derneklerin amacı, kimsesiz kadına meslek öğretmek, mesleğin uygulamasını sağlayarak kadının iş piyasasında şansını artırmak amacıyla atölye ve fabrikalar açmaktır. Bu dernekler kadının geçim sorunu çözmeyi amaçlamaktadırlar. Dikiş evleri bu derneklerin ilk teşebbüsüdür. (Çakır, 2003:

46)

97 3. Kültür amaçlı Dernekler

Özellikle kültürel açıdan kadınları bilgilendirmek amacıyla kadınlar tarafından çeşitli dernekler kurulmuştur. “Asri Kadın Cemiyeti” bu dernekler arasında bir dernek olup amacını şöyle ifade etmiştir: “Bu cemiyetin maksadı kadınların bedenen fikren terbiyesine çalışarak ictimaen mevksini yükseltmektir. Bu gayeye vusul için teşkil ve kütüphane, müzehane, laboratuar, atelyeler tesis eyleyecektir.” “Tefeyyüz Cemiyeti”

müzik konusunda kadınların kendilerini geliştirmesi için kurulmuştur. “Musiki Muhibbi Hanımlar Cemiyeti”, “Çerkez İttihat ve Tevaün Cemiyeti”, “Teali-i Nisvan Cemiyeti”,

“Kırmızı-Beyaz Kulübü” bu derneklere örneklerdir. (sÇakır, 2003: 52)

4. Ülke sorunlarına çözüm arayan dernekler

Bu derneklere verilecek en iyi örnek, “Mamulat-ı Dahiliyye İstihlakı Kadınlar cemiyet-i Hayriyyesi” dir. Yerli üretimi yaymak, yerli malı kullanımı teşvik etmek amacıyla kurulan bu dernek, ekonomik bağımlılığı dile getirmekte, Osmanlı ekonomisinin gelişememe nedenlerini dernek beyannamesinde dile getirmiştir. Bu dernek bir terzihane açarak hem yoksul kızların iş imkanı bulmasını hem de yerli ürünlerin yaygınlaştırılmasını amaçlamıştır. (Çakır, 2003: 54)

5. Siyasal partilerin kadın dernekleri

İttihad ve Terakki Cemiyeti kendi ideolojisi doğrultusunda çalışan kadın dernekleri ve şubeleri açmıştır. “İttihat ve Terakki Kadınlar Şubesi”, “Teali-i Vatan Osmanlı Hanımlar Cemiyeti”, “Osmanlı Kadınları Terakkiperver Cemiyeti” bu derneklere verilen en önemli derneklerdir. (Çakır, 2003: 55)

6. Feminist Kadın Dernekleri

Bu derneğe en önemli örnek Kadınlar Dünyası dergisini çıkaran “Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyetidir (Osmanlı Kadının Hukukunu Savunma Derneği). Dernek kadının toplumsal yaşamla bütünleştirilmesi, çalışma yaşamına katılımının gerçekleştirilmesini hedef edinmiştir. Cemiyet kadını kuşatan geleneklere, kısıtlamalara,

98

kadın-erkek eşitsizliğine, hukuksuzluğa ve eğitimsizliğe karşı mücadele etmiştir.

Cemiyet programında ilk önce kadının kamusal alandaki giysilerini düzenlemeye karar vermiştir. Milli bir kıyafet oluşturmak istemiştir. İkinci olarak, kadının çalışma hayatına katılımının kolaylaştırlması ilke edinilmiştir. Üçüncü. olarak cemiyet kadınlığı yükseltecek ve bunu tüm topluma yayacak ilkeleri arasına özel okullar açmayı, gazete ve kitap yayınlanmasını, konferanslar düzenlenmesini görev tanımı içine koymuştur.

(Çakır, 2003: 66)

7. Ülke savunmasına yönelik dernekler

“Nisva-ı Osmaniye İmdad Cemiyeti”, “Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlart Heyeti”,

“Müdafaa-i Milliye Hanımlar Heyeti”, “Anadolu Kadınlar Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”

ülke savunmasıyla ilgili derneklere örneklerdir. Savaş sonraları kurulan bu dernekler askeri yardım, kimsesiz insanlara yardım şeklinde görev tanımları yapmıştır. Kurtuluş savaşında kurulan “Anadolu Müdafaa-i Vatan Cemiyeti” İltilaf Devletleri yöneticileri ve padişahın desteklediği İstanbul Hükümeti’ne protestolar çekerek tepkilerini dile getiren ve milli orduya para ve mal yardımı yapan bir dernektir. (s.74)

8. Siyasal amaçlı dernekler

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra tehditkar ve eylemci tavırlarıyla kadınların siyasete olan ilgilerini somutlaştırdıklarına tanık olunmuştur. Bunlardan biri, meclisin açılış görüşmelerini izlemeye yönelik taleptir ve 17 Aralık 1908 tarihli Servet-i Fünun dergisinde haber olarak şöyle verilmiştir: (Çakır, 2003: 74)

“Geçen gün İslam kadınları İttihat ve Terakki Cemiyeti merkezine müracaatle Meclis-i Mebusan’ın resmi küşadıyla ictima’atında hazır bulunmak istediklerini söylemişler ve eğer Hıristiyan kadınlarının bulunmasına müsaade edilirse kendilerinin de behemehal kafes arkasında müzekeratı istimallerine müsaade edilmesini Hıristiyan kadınlarına müsaade verilip de kendilerine verilmezse, geçenlerde İngiliz parlementosu önünde İngiliz kadınlarının yaptığı gibi, nümayişler icra edeceklerini dermiyan eylemişlerdir.”

99

15 Haziran 1923 de Kadınlar Halk Fırkası kurulduğu ve başkanlığına Nezihe Muhiddin’in seçildiği ilan edilmiştir. Partinin kuruluş gerekçesi hükümete verilen beyannamede şöyle ifade edilmiştir: “Kadın ülkenin her yerinde yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik sorunların içinde olmasına ve bu sorunlardan etkilenmesine karşın, bu alanlarda gözle görülür biçimde çalışamamaktadır. Amaç, yer yer ortaya çıkan kadın varlığının ve kişiliğinin kitlevi bir şekle dönüştürülmesidir.” (Çakır, 2003: 75) Parti izni ilgili valilikçe verilmemesi üzerine parti programında bazı yumuşatmalara giderek tekrar başvurulduğunda parti olaral değil dernek olarak “Türk Kadınlar Birliği” adıyla çalışmalarına izin verildi. Bazı çevrelerin özellikle basının derneğe olumsuz bakışı ve Eylül 1927’de dernek içinde yaşanan bunalım ve anlaşmazlığa, bir de polisin dernek merkezinde arama yapması ve usulsüzlük kararı vermesi eklenince derneğin kurucusu ve başkanı Nezihe Muhiddin ve yönetim kurulu görevden uzaklaştırıldılar. Yerine gelen yönetim ise, derneğin tavrını yumuşatacak, daha çok kültürel, ekonomik ve hayır işlerine önem verecekti. Bu tavır belki de 1930’da yerel seçimler ve 1935’te genel seçimlerde aday gösterilen ve seçilen kadınların büyük kısmının “Kadınlar Birliği Derneği” üyeleri arasından çıkmasını sağlayacaktı.” (Çakır, 2003: 78)

Cumhuriyet Türkiye’sinde Kadın Hakları (Devlet Feminizmi)

Cumhuriyetin ilk kadın örgütlenmesi “Türk Kadınlar Birliği” 1924 de kadınlara eşit haklar talebiyle ortaya çıkmıştır. Kandiyoti, reformları toplumsal ilerleme aracı olarak kullanan milliyetçi hareketlerde, kadınları etkileyen reformların hedefinin, kadınların özerkliğini artırmak değil, onları ulusal kalkınma hedeflerine daha etkin bir biçimde katmak olduğunu ifade eder. Kadınların siyasal örgütlerdeki bağımsız girişimlerinin ise aktif olarak engellendiğini belirtir. (Kandiyoti, 1997: 163)

Kadın, bir yandan muasır medeniyete girişin anahtar sembolü olarak ön plana çıkarılırken, bir yandan da yeni toplumun kalkınmasında önemli bir beşeri kaynak

100

olarak görülmüştür. Cumhuriyet rejimi, kendisini kadın imajı üzerinden geleneksel Osmanlı toplumundan ayırmaya çalışmıştır. Başka bir ifade ile kadını muasır medeniyete açılan bir kapı olarak algılamış, buradan hareketle kadın konusunu önemli bir politik malzeme haline getirmiştir.

Cumhuriyet’i kuran kadro Osmanlı’dan ana hatlarıyla iki gelenek devraldılar. Bunlardan birincisi tarihsel kökenleri çok eskilere dayanan devletçi siyasal kültür, diğeri ise son yüzyıldaki modernleşme çabalarıyla dikkate değer bir renklilik kazanan sivil toplumdur.

Cumhuriyetin kurucu eliti devleti topluma göre ön plana çıkaran bir anlayışı benimsedi.

Kurucu elit, toplumu modernleştirmek için politkalar geliştirmiş, otoriter politik aygıtlar yoluyla toplumu geleneksel değerlerinden arındırmaya, yerine modern değerleri ikame etmeye çalışmıştır. Tasfiye etmek istediği geleneksel değerlerin başında İslam gelmekteydi. Toplumsal düzeyde yaygın bir referans olan İslam, Cumhuriyet döneminin belirgin ideolojisi olan milliyetçilikle ikame edilmeye çalışıldı. Dinin toplumsal dayanışma ve bütünleşmede işlevsel bir araç olduğunu düşündüğü için kurucu elit, dini tümüyle tasfiye etmemiş, bunun yerine devletin, dini sıkı biçimde kontrolüne alacağı

“etatokratik” bir sistem inşa etmiştir. Din böylece bürokratik bir kurum olarak modernleşmeyle paralel rasyonel değerler üreten bir mekanizmaya dönüşecekti. Halk nezdinde yaygın olan popüler İslam’ın beslenme kaynakları olan tarikatlar, tekkeler ve zaviyeler bu çerçevede kapatılmıştır.

Kısaca, İslam yerine rasyonel seküler değerler ikame edilmeye çalışılmıştır. Ancak Çağlar Keyder’in ifade ettiği gibi Cumhuriyet Türkiye’sinde, “sekülerizm Batı Avrupa’daki devlet/kilise ayrımının aksine bürokratların dini yaşayış üzerindeki denetim mekanizmasını ortaya çıkaran bir aygıt” şeklinde gelişti. (Keyder, 1987: 121)

Cumhuriyetin ilk yıllarında dinsel değerleri ikame etmek için yeni değerler ortaya koymak gerekiyordu. Çünkü üst yapısal düzeydeki düşüncelerin kalıcılığı ancak topluma doğru kanallar açmakla mümkün olabilirdi. İşte bu noktada kadın konusuyla

101

ilgili reformlar önemli bir stratejik araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadın konusuyla reformlar gerçekte, Türk toplumunun Osmanlı-İslam geleneğiyle bağlarını koparmak için politik bir araç olarak kullanılmıştır. Bu bakımdan kadınlar Türk toplumunu,

“çağdaş medeniyetler düzeyine çıkarma” projesinin taşıyıcıları olarak formüle edilmiştir. Kadın konusundaki reformlar, sadece Türkiye’de değil, uluslaşma sürecindeki diğer uluslarda da bu çerçevede oluşmaktadır.

Yeni kurulmuş devletler, kadın hakları alanındaki reformları, modern uluslar arası sistemde yer edinme çabasının bir ayağı olarak görmektedirler. Kadın konusundaki tutumlar ve reformlar, bu tür toplumlar için eski düzenin yıkılmasının, eskiyle bağların koparılmasının önemli araçlarından biri sayılmaktadır. Üçüncü Dünya ülkelerinde kadınlara verilen haklar aynı zamanda etnik, sosyal ve cinsiyete dayalı toplumsal grupları devletle bütünleştirmenin aracı olarak kullanmaktadırlar. Kadın konusu, hem İslam geleneğinden kopuşun, hem de batılılaşma idealinin aracısı olarak çok daha büyük bir heyecanla ele alınan bir konu olmuştur. Kemalistlerin bu konudaki en belirgin adımları kadınların kamusal hayatla bütünleşmelerini sağlayıcı sosyolojik ortamı yaratmak olmuştur. Kadınlara kamusal alanda görünürlük kazanmanın arkasındaki amaca Nilüfer Göle şöyle işaret etmektedir:

“Kemalizm, medeniyet değişimi tasarımıyla kadınlara “toplumsal görünürlük”

“Kemalizm, medeniyet değişimi tasarımıyla kadınlara “toplumsal görünürlük”

Benzer Belgeler