• Sonuç bulunamadı

Altın ticareti, Türkiye’de farklı aşamalardan geçerek liberal bir yapı kazanmıştır. Türkiye ekonomisinin her alanında serbest piyasaya geçiş politikalarının uygulanması ile alınan yapısal değişiklik kararları, altın sektörünün gelişimi açısından da önemli bir rol oynamıştır. Türkiye ‘deki altın piyasasının gelişimini farklı dönemler altında incelenebilir. 1980 öncesi altın ithalinin tamamen yasak olduğu dönem, 1980 ile 1988 yılları arasında altın ticaretinin göreceli olarak serbestleştiği dönem ve 1989 sonrasından günümüze kadar olan altın ticaretinin tamamen serbestleştiği dönem. (Menase, 2009: 118)

1980 yılından önce Türkiye’de altın ithalatı yapmak yasaktı. Bu dönemde yasal olmayan yollardan ülkeye giren altın miktarının yıllık 80 ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Kaçak yollardan ülkeye sokulan altın, döviz rezervlerinin çok az olduğu ve döviz krizlerinin yaşandığı dönem Türkiye’sinde hamm adde ve diğer malların ithalinin yapılabilmesi için çok önemli bir kaynak olarak görülebilir. (Çıtak, 1999: 64) 1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nun (TPKK) 1930 ‘lu yıllardan itibaren altın ve altın dışındaki kıymetli metallerle her türlü dövizin ithal

ve ihracını yasaklaması, 1930 yılından sonra, 1989 ‘da Merkez Bankası’nın kuruluşuna kadar altın ticaretinin yasadışı yollardan yapılmasına yol açmıştır.

1980 öncesi dönemde kuyumculuk sektörü de gerçek işlemlerin yanı sıra, kara para aklama faaliyetlerinin yürütüldüğü örgütsüz bir piyasa görünümündeydi. Sektörün resmi bir yapısı yoktu. Ülkemizin izlediği kambiyo rejimi nedeniyle, bireylerin yanlarında döviz taşımalarının yasak olduğu bir ortamda sektör çalışanları uluslar arası fiyatların çok üzerinde de olsa altın satın almak için döviz ödemesi yapamamaktaydılar. Ülkeye getirdikleri dövizi beyan etmek zorunda oldukları için, Türkiye’den mücevher almak turistler için de zorluklar taşımaktaydı. Bu da sektörde illegal yollardan işlem yapmayıkörüklemekteydi. (Kırlıoğlu, Fidan: 44-45)

Cumhuriyetin kurulmasından 1960 yılına kadar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası için altın rezervinin birikiminin sağlanması önemli bir hedef olmuştur. 1960 – 1980 döneminde ise, dikkatler iç ve dış altın akımları üzerine yoğunlaşmış, altın kaçakçılığını kontrol etmeye yönelik çabalar arttırılmıştır.

1980 öncesi dönemde altın sıklıkla dış ticaretin finansmanında da kullanılmıştır. 1970’lerin sonunda döviz krizinin önemli boyutlara ulaştığı ve hammadde ithalatı için döviz transferinin yapılamadığı dönemde, ödemeler için gerekli transferler Tahtakale ‘den gerçekleştirilmiş, ülkeden önemli miktarda altın çıkışı olmuştur. Resmi olmayan piyasa sayesinde Türkiye o tarihlerdeki gelişimini sürdürebilmişti.

Bu dönemde altın ithalatının ve ihracatının yasak olması, altın kaçakçılığının çok yüksek karlarla yapılması sonucunu doğurmuştur. Uluslar arası altın fiyatları ile ülke içinde geçerli olam fiyatlar arasında çok yüksek düzeyde farklılıklar oluşmuştur. Söz konusu durum özellikle altını girdi olarak kullanılan kuyumculuk sektörünün gelişimini olumsuz yönde etkilemiştir. (Menase, 1999: 118-119)

24 Ocak 1980’de Türk hükümeti, liberalizasyonu içeren bir yeniden yapılanma programını benimseyerek global piyasalar ile entegre olma çabasına girmiştir. Tüm mal, döviz ve sermaye piyasalarında serbest piyasa kurallarının yerleştirilmesi esasına dayanan program, altın ticaretinin liberalizasyonunda da büyük rol oynamıştır. 1983 – 1984 dönemindealtının ülke içindeki ticareti ve ithalatı serbest bırakılmış, ihracatı isebelirli izinlere bağlanmıştır. Türk Lirası karşısında yabancı paraların ve altının fiyatını belirleme yetkisi T.C. Merkez Bankası ‘na verilmiştir. Bu yetkiyle Türkiye’de ilk kez resmi bir altın piyasası oluşmuştur.

T.C. Merkez Bankası 1984 yılında TL Karşılığı Altın Piyasası’nı kurarak altın ithal etmeye, ithal edilem altınları da bireylere ve kurumlara TL karşılığında satmaya, altının piyasa fiyatını Türk Lirası bazında belirlemeye başlamıştır. (Vural, 2003: 62)

Altının tek bir ithalatçı tarafından yurda sokulması dünya altın fiyatları ile Türkiye altın fiyatları arasında fark oluşmasına neden olmuş ve TL üzerinden yapılan altın satışı sonucu döviz kuru riskinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. T.C. Merkez bankası ‘nın ithal edip yurtiçi satışa sunduğu altının fiyatı satışları azaltmak maksadıyla yüksek belirlenmiş ve bunun sonucunda mücevherat üreticilerinin rekabet gücü azalmış ve altın kaçakçılığı yapan yetkisiz tüccarların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sonuç olarak bu uygulama başarısız olmuştur. (Taşçı, 2010:48)

1989 yılında ise T.C. Merkez Bankası, Para Piyasaları ve Fon Yönetimi Genel Müdürlüğü bünyesinde “döviz karşılığı altın piyasası” oluşturulmuş, altın ithalatı serbest bırakılmış, böylece başarı sağlayacağı düşünülmeyen bu yöntem ile altın kaçakçılığı faaliyetleri durma aşamasına gelmiştir.

Bu dönemde kuyumcular açısından da birçok düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. 1988 yılından itibaren piyasada döviz büroları ve altın ihracına yetkili kurumlar kurulmaya başlamıştır. Sektörün gerek resmi kurumlarla, gerekse diğer sektörlerle yakın ilişki kurması sonucu imalat ve pazarlama kavramları da farklı bir bakış açısı kazanmıştır. Orta Doğu pazarından sonra Batı piyasalarına da yönelmeye başlayan kuyumcular düşük işgücü maliyetleri ve sadece işgücü maliyetlerine yüklenen Katma Değer Vergisi ile mücevher fiyatları daha cazip hale gelmiştir.

1990’lı yıllarda kuyumculuk sektöründe bir ihracat patlaması yaşanmış ve buna bağlı olarak sektörün büyüme hızı artmıştır. Sektörün gelişimi hız kazanmış, bir yandan imalatta kapasiteyi arttırmak amacıyla teknolojik açıdan yeniliğe gidilmiş, diğer yandan yurtiçi ve yurtdışı pazarlarda söz sahibi olabilmek için takı dizaynına söz sahibi olabilmek için takı dizaynına önem verilerek bu alanda eğitim kurumları açılmıştır. İAB’nın 1995 yılında faaliyete geçmesinden sonra bir yandan kuyumculuk sektörünün hammadde ihtiyacının uluslar arası fiyatlardan karşılanması sağlanmış, diğer yandan altına dayalı finansal enstrümanlar Türk finans sektörüne kazandırılmış, altın bankacılığı geliştirilmeye çalışılmış, kuyumculuk sektörüne kredi imkanlarından yararlanma kolaylığı tanınmıştır. (Kırlıoğlu, Fidan: 45)

1990 yılında altın tüketiminde Orta Doğu birincisi olan ülkemiz, 1991 yılında yaşanan Körfez Krizi’nin de büyük etkisiyle iyi bir performans gösterememiştir. Petrol boru hattının sağladığı gelirin kesilmesiyle başlayan döviz kayıplarımızı, savaşla beraber ihracat ve turizm gelirlerimizin kesilmesi izlemiş, faiz oranları, döviz kurları ve enflasyon hızla yükselmiştir.

Döviz Karşılığı Altın Piyasası’nın oluşturulmasından sonra altın piyasasında yapılan diğer düzenleme, 13 mayıs 1992 yılında Sermaye Piyasası Kanununda yapılan değişiklikler ile yatırım araçları arasında altına dayalı mali araçlar ile altın türevli mali araçlara yer verilmesi olmuştur. Böylede Yatırım Ortaklıklarının ve Fonlarının portföylerine altın ve diğer madenleri alabilmelerine izin verilmiştir. Portföylerde tutulabilecek altın miktarının üst limiti de toplam portföyün %10 ‘u ile sınırlandırılmıştır. (Kırlıoğlu, Fidan: 45)

1993 yılında Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda yapılan değişikliklerle altının fiyatının belirlenmesi ile ithalatı ve ihracatı serbest bırakılmıştır. Altın piyasasının liberalleştirilmesi yönünde alınan kararla ithalat ve ihracat aşamasına yeni düzenlemeler getirilmiştir. Altın piyasasında alınan bu kararlar ile sektörde görülen büyüme ivmesi, mevcut altın potansiyelinin finans sektörüne kaynak olarak aktarılması hususunda yeni kararlar alınmasını da hızlandırmıştır.

1995 yılında Türkiye’deki mevcut altın potansiyelini, kurulacak yeni bir yapı ile üretken yatırımlara dönüştürerek ekonomik kalkınmaya kaynak oluşturmada tamamlayıcı güç haline getirmek üzere İstanbul Altın Borsası (İAB) kurulmuştur. İAB, altının finansal sisteme kazandırılmasında, altına dayalı yatırım araçlarının geliştirilmesinde ve uluslar arası piyasalara açılmasında önemli bir aşama olmuştur. İAB ile altın fiyatları dünya fiyatlarıyla paralellik kazanmış, ithal edilen altınların genel kabul gören saflık ve standartta olması zorunluluğu getirilmiş, altın piyasasının kurumsallaşması ve kayıt altına alınması hızlandırılmış ve sektörün büyüme ve ihracat potansiyelinin önemli oranda artmasının altyapısı oluşturulmuştur. (DPT, Finansal Hizmetler, Mali Piyasalar, Finansal Kurumlar, Bankacılık, Sigortacılık, 2007: 46-47)