• Sonuç bulunamadı

C) Nonwoven KumaĢlar

1.7. GeçmiĢden Günümüze Postacı ve Postacı Giysiler

1.7.2. Türk Tarihinde postacı

Türk Tarihi incelendiğinde posta ve haberleĢme alanında farklı beyliklerden yararlanıldığı görülmektedir. Mesela, Büyük Hun Ġmparatorluğundan Osmanlı imparatorluğuna kadar bütün Türk Devletlerinde gündüzleri bayrakla, geceleri

davullarla ve borularla askeri haberleĢme sağlanmıĢ, “karguy” adı verilen ateĢ kuleleri kullanılmıĢtır. Türk Ulakları dörtnala hızlı giden atlarıyla Kağanlarının mektuplarını komĢu devlet hükümdarlarına götürürken kurultay davetlerini de Türk Beylerine iletmiĢlerdir. Memluk ve Eyyubiler zamanında askeri amaçların dıĢında ticari amaçla da güvercinle haberleĢmeden faydalanılmıĢ, daha sonra kurulan Selçuklularda ise güvercinlerin yanı sıra ulak, çapar ve peyk adı verilen resmi posta görevlileri ile berid teĢkilatı geliĢtirilmiĢtir(Anonim 16, 2007: 6).

Berid teĢkilatı padiĢahlar ve valilerin mektuplarını en kısa ve en çabuk Ģekilde yerine ulaĢtırır, berid reisleri vasıtasıyla da yollar yol kesicilerden, hırsızlardan ve düĢman saldırılarından korunurdu.

Berid reisinin birçok postacıya ihtiyacı vardı. Görevlilerin çok önemli olması nedeniyle berid postacılarının güvenilir olması gerekirdi. Bunu sağlamak üzere de maddi yönden sıkıntı çekmemeleri için büyük harcamalar yapar onlara yüksek maaĢ verirdi. Bu sayede onların idareye bağlılıklarını sağlamıĢ olurdu. Kumandanların, valilerin, halifelerin mektuplarını taĢıyan postacıları önemli bir sıkıntısı yol kesiciler ve hırsızlardı. Berid reisinin görevleri arasında olan yol güvenliği mektupların hızlı, tam ve doğru olarak ulaĢmasında belirleyici bir etkendi.(Gök, 2004: 302-303)

Tarihte postacılıkla iliĢkisi olan Ulağ kelimesi “bey‟in emri ile koĢa koĢa giden postacının, baĢka bir at buluncaya kadar bindiği at” Ģeklinde izah edilir. Çufga kelimesi de buna yakın bir Ģekilde ve “çabuk gitmek isteyen bir postacının, baĢkasını buluncaya kadar binip gittiği at” olarak izah etmektedir. Süratle gelen bir postacının, geliĢi güzel yerlerde at bulması ve yorulan atı ile değiĢtirebilmesi söz konusu olmadığı için postacılar ancak belli menzillere eriĢtiklerinde, orada atlarını değiĢtirme imkânına sahip bulunuyorlardı(Genç, 2002:280-281).

Türkler uzak yolculuğa “eĢkin” dedikleri gibi, çok seri bir Ģekilde giden atlı postacılara da “eĢkinci”, mektuba da “bitik” diyorlardı(Genç, 2002:279)

Yola çıkan postacıların boynuna, sarı ipekten bir kordela ve bu vazife ile yüklü olduklarını bildiren üstü yazılı bakır veya gümüĢ bir levha takılırdı. Postacı, vazifesini bitirince, bu levhayı almıĢ olduğu yerin divanına verir ve bunlar, memur edilen

postacılara verilmek üzere, katib-i sır'ın nezareti altında saklanırdı. Bu levhaların üstünde sultanın ismi ve lakapları ile, ait olduğu naibliklerin ismi yazılı bulunurdu. Postacılar “carab” denilen deriden bir çanta taĢırlardı(Dirim, 1985:5-7).

1.7.3. Osmanlı Devletinde Postacı

1.7.3.1. Ulaklar

Osmanlı Devleti'nde resmi haberleĢme devletin ilk kurulduğu dönemden itibaren ulaklar aracılığıyla sağlanmıĢtır. Ulaklar önceleri Kırım tatarları arasında seçilmiĢ ve atlı olarak hizmet vermiĢlerdir. Kendilerine mahsus elbise ve kalpakları olan ulakların giysilerinin baĢkaları tarafından kullanılması kesinlikle yasaklanmıĢtır(Özbilgen, 2004: 334) Devletin önemli ve acele iĢlerle ilgili haberlerini merkez ile eyaletler arasında götürüp getiren ulakların güvenilir, dürüst ve yol Ģartlarına dayanıklı olmalarına özen gösterilmiĢtir(Halaçoğlu, 2002:19).

Devletin resmi haberleĢme iĢlerinde kullandığı ulakların iffet sahibi, namuslu, hayvana binmeye ve yol sıkıntılarına karĢı dayanıklı olmasının yanı sıra, uzun müddet sadrazam veya diğer vekil ve vezirlerin dairelerinde bulunmuĢ ve tecrübe edilmiĢ, terbiye görmüĢ kimseler olmasına dikkat edilmiĢtir. Bu yüzden ulakların hal ve hareketlerinin devamlı kontrol altında tutulması gereğinden dolayı herkesin ulaklığa uygun görülmemesi, ulakların düzenli bir idareye bağlanmaları ihtiyacını doğurmuĢtur. Nitekim I. Abdülhamit zamanında bir “ Tataran Ocağı” oluĢturularak ocağın idare tarzı hususunda bir de ferman yayınlanmıĢtır.Ocağa mensup ulakların, ocak mensubu olmayan ulaklardan ayırt edilmesi için ise ayrı bir kalpak ve elbise tahsis olunmuĢtur. Ancak bir süre sonra, ocağa ait kalpak ve elbisenin, tatarlıkla ilgisi bulunmayanlar tarafından da giyilmesi üzerine, bu gibilerin cezalandırılması yoluna gidilmiĢ ve ocak mensubu tatarlara bir tedbir olarak Tatar Ağası tarafından yetki verilmiĢtir(Özkaya, 1970: 340-341).

1.7.3.2. Peykler

Osmanlı saray teĢkilatında, sultanların maiyetinde bulunan, mesajları uzak mesafelere koĢarak iletmekle görevli sırma iĢlemeli elbiseli, mücevherli gümüĢ kuĢak ve altın hançer kuĢanmıĢ, ellerinde teber ve baĢlarında sorguçolan ve“peyk” adı verilen kiĢiler bulunmaktaydı(Öztuna,1994:295).Atlı gezintilerinde padiĢaha atının önünde koĢarak refakat etmek, hac kafilesinin dönüĢünü padiĢaha müjdelemek de peyklerin görevleri arasındaydı(Yıldıran, 1999: 658-659).

Peykler görünüĢ itibariyle zayıf olsalar da genellikle atletik yapıda kiĢilerden seçilirlerdi. Bunun için daha küçüklükten baĢlayan koĢu eğitiminden geçer ve daha sonra sınava tabi tutulurlardı. Bu sınavda baĢarılı olanlar yüksek ücretle peyk görevine atanırdı. Peykler, haber iletimi görevleri sırasında, ellerinde içi badem ve akide Ģekerleriyle dolu bir mendil taĢır, “güç kazanmak” ve “baygınlıklarını önlemek” için koĢu esnasında bunları yerlerdi. Bunun dıĢında koĢu esnasında mekanik yardım niteliğinde içi boĢ ve üzerinde pek çok delik bulunan bir küreyi ağızlarında taĢır bu delikler sayesinde daha rahat nefes alır ve tükürük salgılarının da devamlılığını sağlarlardı. KoĢu esnasında herhangi bir dalak ĢiĢme problemi olmaması için düzgün aralıklı burun solumasını öğreniyor, karın çevresini kuĢakla sıkıca sarıyorlardı.

Peyklerin uzun mesafelerde atlı habercilere tercih edilmeleri de nedensiz değildir. Uzun süreli dayanıklılık söz konusu olduğunda, koĢucuların atlara karĢı üstünlüğü kaynaklarda sıkça geçmektedir. Peyklerin gece gündüz dinlenmeden giderek 24 saatte kat edebildikleri Ġstanbul-Edirne arasını, atlı posta tatarları ancak iki günde alabiliyorlardı. Atlı haberciler yorulan atlarını da değiĢtirerek mesafeleri hızla kat edebiliyorlar, fakat sadece gündüz gidebildiklerinden, toplam olarak daha uzun bir süreye ihtiyaç duyuyorlardı. Tam günlük performansları 25-30 fersah olarak bildirilen peykler, Ġstanbul-Edirne arasındaki mesafe için bir gün bir geceye ihtiyaç duyuyorlar ve böylece saatte ortalama 6,5 km koĢmuĢ oluyordu. Kanuni dönemine ait bir seyahatname, Sinan PaĢa‟nın peykinin 156 km‟lik mesafeyi bir günde alıp, ertesi gün döndüğünü vurgulamaktadır(Yıldıran, 1999:660).

1.7.4. 1840-1900 Yılları Arasında Postacı Giysileri

Resim 1:Osmanlı Dönemi Tatarları

Kaynak:(Anonim 16, 2007:170)

Kaynak:(Anonim 16, 2007:104)

Kaynak: (Anonim 16)

Resim 2: Osmanlı Dönemi Peykleri Kaynak(Anonim16,2007:101) Kaynak:(Anonim17)

Resim 3: MeĢrutiyet Dönemi Postacıları

Kaynak:(Anonim 16, 2007:170)

Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile yapılan düzenlemelerden sonra posta dağıtıcılarının tektip kıyafeti belirlenmiĢtir. Buna göre lacivert çuhadan olan giysinin kol ve yakalarında yeĢil Ģerit, yine yakasında posta ve telgraf kelimeleri iĢlenmiĢ olarak yer aldı. Bir pantolon ve setre ile kıĢ için kaput giyilmeye baĢlandı. Bu dönemde kalpağın yerini fes aldı. 1870 yılından sonra posta dağıtıcıları sadece devlet iĢleri haberleĢmesinde değil, halkın haberleĢmesinde de görev almaya baĢlamıĢtır.

Benzer Belgeler