• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL VE KURAMSAL ARKA PLAN

2.6. Türk Sosyolojisinin Bugünkü Durumu

Türk sosyolojisinin bugünkü durumunu anlatmak için, ilk olarak Türk sosyolojisinin 1960’lı yıllardan bugüne kadar gelmiş olduğu süreci, tezin çerçevesi içerisinde ana hatlarıyla incelememiz gerekmektedir. 1960’lı yılların öncesinde Türk sosyolojisi, daha çok teorik -felsefi ve soyut bir çeviri anlayışına sahipti. 1961’ de ise artık sosyoloji ülkemizde kesinkes bağımsız bir bilim hüviyeti olma özelliği kazanmıştır. O dönemler ülkemizde sosyoloji genelden ayrılmış, uzmanlaşmaya/ bölünmeye başlamıştır. Bu ayrışma, Türk sosyolojisinin yararına olmuştur ve felsefeden ayrılmıştır. Böylece artık Türk sosyolojisi tamamen teorik boyutlardan; saha araştırmalarına ve araştırma metotlarını uygulamaya geçiş yapmıştır (Kaçmazoğlu,2013: 253). Önceden merkeze

72

bağlı (Batıya) olan ve Batıdan aktarılan sosyoloji metotlarına güven tam iken bu sefer de Batıdan aktarılan metotlar kanıtlanmaya çalışılmıştır (Coşkun,1991:146).

Sosyolojinin geçmişinden bugününe genel olarak baktığımız zaman; Ziya Gökalp’le başlayan Fransız sosyolojisi etkisi, 1960’lı yıllardan sonra yerini Amerikan sosyolojisi etkisine bırakmıştır. Amerikan sosyolojisinin ülkemize girişi ise; Batıda ve Amerika’da geçerli olan teori ve varsayımları toplumumuzun da araştırmaya başlamasıyla gerçekleşmiştir. 1965-1980’li yıllar döneminde ise Türk sosyolojisi tamamen Amerikan sosyolojisinin etkisi altında kalmıştır. Bunun üzerine sosyologlar teorileri kanıtlamak üzere sahaya inmiş ve elde etmiş oldukları verilerle teorileri kanıtlayamayınca geri kalmışlıkla suçlanan yine Türk toplumu olmuştur. Ancak unutulmamalıdır ki; Amerikan toplumu kısa bir sürede kurulmuş olan bir toplumdur. Ayrıca Amerikan sosyolojisi hiçbir zaman sorunlarına teorik yaklaşmamış her zaman pratik-saha araştırmalarına yönelerek çözümler bulmuştur. Amerikan sosyolojisi çalışmalarında bir müddet matematik, istatistik vb. yöntemleri ağırlıklı olarak kullanılmıştır. Böylece sosyoloji matematikle, testlerle eşdeğer görülmüştür. Matematik ve istatistik ile formüle etmeyen araştırmacılar, sosyolojinin dışına itilme tehlikesi ile karşı karşıya gelmişlerdir. Sosyolojinin anket ve test düzeyine indirgendiğinde teorik çalışmalar havadan bir çalışma olmakla suçlanmıştır.

Türkiye’de modernleşme sürecinin sonucunda yaşanan değişim ile birlikte araştırma konularının çerçevesi de genişletilmiştir. Türkiye’de toplumu açıklama çabalarında köylülük, milliyetçilik ve Türkçülük kavramları ön plana çıkmış ve Osmanlının yıkılışı ile beraber kimlik arayışlarımız, toplumu ele alırkenki açıklamalarda da önemli yer tutmuştur. Ancak postmodern kavramının ortaya atılması, postmodernlik sürecinin başlamasıyla, modernleşme sürecinin beraberinde getirdiği anlatılar eleştiri almış ve bilimsel paradigmalar değişime uğramıştır. Tarihsel, yerel ve çoğulcu perspektif sosyal teoride kabul bulmuştur (Şan,2018:325). Bu durum neticesinde 1990 ve 2000’li yıllarda sosyolojik çalışmaların konularında farklılaşma gözlenmiştir. İlerleyen süreç içerisinde göç, kentlileşme ve gecekondu kavramları kullanılmaya başlanmıştır. Ve unutulmamalıdır ki bu olgular her toplumda farklılık arz etmektedir. Bu konuları Batı sosyolojisinin kavramlarıyla ya da yaklaşım biçimiyle açılamaya çalışmak, ülkemizdeki durumu izah etmekte büyük yanılgılara sebep olmuştur. Zira “Batıda kentleşmenin

73

Türkiye gibi ülkelerdeki kentleşme süreciyle farklılık göstermektedir” (Erkan, Bağlı,

Sümer, 2001:9).

Türk sosyolojisinin günümüz durumuna göre sadece araştırılması gereken bölgenin ele alınıp incelenmesi, evrensel bilgiye varmada kullanılmak için yeterli ve tutarlı bir yol değildir. Yapılan araştırmanın teorik bilgiyle de donatılması gerekmektedir. Bir sosyolojik bilgi, toplumun sorunlarını belli bir bakış açısı ile toplumlararası tartışmayı ve sorunları açıklamalıdır (Kaçmazoğlu,2013: 255-256). Bu durum, Türk sosyolojisini şekillendiren, yerli sosyoloji anlayışı ile ileri sürülmüş ve üzerine birçok tartışma yapılmıştır. Türkiye’de sosyolojinin durumunun değerlendirilmesi hususunda; Batı sosyolojisinin hala kendi değerleriyle sorunları ele alışını ve açıklamalarının yetersiz olduğunun altını çizip, sorunlarımızı çözmede zayıf noktaların var olduğuna dair açıklamalar yapılmıştır (Tuna, 2013: 132). Çünkü dönem içerisinde Batı sosyolojisinin tekelci tavrı, bilimi belli bir aidiyete mensup edişi ve farklılıkları kabul etmeyip evrensellik iddiaları gibi etik sorunlar karşısında yerli sosyoloji arayışı şarttı. Nitekim bu arayış sosyoloji bilimine büyükçe bir katma değer sağlamıştır.

Günümüzde ise dünyada yaşanan radikal değişim süreciyle beraber bilimin pozitivist doğasının eleştiri alması, yorumsamacı perspektifin kabulü ile farklılıkların ve çoğulcu anlayışın ön plana çıkması sonucu sosyolojinin gerek konusu gerek yöntemi, değişime uğramıştır. Bu değişimler neticesinde Türk sosyolojisinin yöntemi üzerine iki farklı anlayıştan bahsedilebilir. İlk anlayışta daha çok nitel verilerin önemine değinilmektedir. İkinci anlayış ise; farklı, yeni yaklaşımların kullanılması gerekliliğidir (Köktürk, 2010: 346). Söz konusu olan Türk sosyolojisinin yöntemsel değişimini, yerli sosyoloji arayışları açısından ele alırsak; dünyada Batının tekelci sosyoloji dayatmasının, yerini çoğulcu bir sosyoloji anlayışına bırakmış olduğu yorumu getirilebilir. Nitekim Türk sosyologları da “yerli sosyoloji” çalışmaları ile çabaları hiçbir şekilde boşa çıkarmamış ve sosyoloji bilim tarihine büyük katkı sağlamışlardır. Türk sosyolojisi ve sosyologları, yerliliğin ve çoğulcu perspektifin dünya çapında kabulünün ekseninde ve inşa edilen bu paradigmanın çerçevesinde edindiği tecrübelerle birlikte daha da kendinden emin, çoğulcu ilişkilere, değişimlere ayak uyduran, kuşatıcı ve sürekli gelişen bir sosyolojiyi yaşatma gayreti içerisindedirler.

74

BÖLÜM 3: İSTANBUL SOSYOLOJİ EKOLÜ BAĞLAMINDA “YERLİ