• Sonuç bulunamadı

Oryantalizmin Ötekileştirici Tavrına Karşı Bir Tepki Olarak

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL VE KURAMSAL ARKA PLAN

1.2. Batı Sosyolojisinin Düşünsel Arka Planı

1.2.3. Oryantalizmin Ötekileştirici Tavrına Karşı Bir Tepki Olarak

Oksidentalizm, Arapçadan dilimize aktarılmış bir kavramdır. “Şarkiyatçılık” terimine karşılık gelen Oksidentalizm, dilimize çevrildiğinde “Batı bilimi” ya da “ garbiyatçılık” olarak kullanılmaktadır. “‘İnanç-ibâdet, örf-âdet, tarih, coğrafya, iktisat, siyaset

açısından olduğu kadar sosyokültürel açıdan da bütün yönleriyle Batı’yı araştıran ilim dalı’ veya ‘Doğu’nun Batı’yı edebî, entelektüel-akademik yazının konusu haline getirme çabası’ olarak tarif edilebilir”. Dünyada “oksidentalizm” kavramını ilk kullanan Rudi

Paret olmuştur. Türkiye’de ise oksidentalist ifadesini “müstağrip” karşılığı ile Cemil Meriç kullanmıştır. Oksidentalizmin muhtevası hakkında birbirinden faklı yorumlar yapılmıştır. Örneğin Hasan Hanefi, oksidentalizm konusunu akademik bir çalışma olarak ele aldığı “Mukaddime fi İlmi’l-istiğrâb” (Oksidentalizm İlmine Giriş) adlı eserinde, farklı yorumlarıyla ele almış olan araştırmacılardan biridir. Hasan Hanefi, oksidentalizmi yorumlarken; Doğu’nun hegemonik yapılardan kurtulmasının ancak Batı’yı tanımasına bağlı olduğuna dair yorum yapmıştır. Hanefî, Doğu toplumlarının artık Batı’yı yegâne doğruların öğreticisi sıfatıyla görmekten vazgeçilmesi gerektiğini ifade etmiş ve Doğu’nun da artık Batı’yı incelemesi gerektiğine önemle vurgu yapmıştır. Oksidentalizm disiplini ile Batı’yı araştırmanın önemine değinmiştir (Hıdır, 2007:7-8). Oksidentalizme farklı kulvardan gelen bir diğer yorum da Bruma ve Margelit’ nin yorumları olmuştur. Onlar oksidentalizmi “Batı düşmanlığı” olarak

23

yorumlamışlardır. Oksidentalizmi, Doğu toplumlarının Batıya olan nefretlerine dayanan bir düşünce olarak açıklamışlardır. Abdullah Metin, oksidentalizm üzerine yapmış olduğu çalışmasından yola çıkarak, oksidentalizm kavramının ne olduğu üzerine şöyle bir yorumda bulunmuştur. “Oksidentalizm, en kaba tabiriyle oryantalizmin

tersidir. Nasıl ki Oryantalizm Batı'nın Doğu üzerine düşüncelerinden ve araştırmalarından müteşekkil ise Oksidentalizm de Doğu'nun Batı üzerine düşünceleri ve araştırmalarından müteşekkildir. Bununla birlikte Oksidentalizm ‘in tanımı üzerinde şimdilik bir ittifak da yok. Gerçi zaten bir husus üzerinde ittifak olmadığı için tanıma ihtiyaç duyulur ama Oksidentalizmle ilgili tanımlamalar arasında bir benzerlik de yok. Doğu'dan ve Batı'dan bazı isimler Oksidentalizm'i, 'nasıl daha iyi modern olunur, Batı'nın yani Occident'in değerleri nasıl geliştirilebilir' sorusunun cevabını arayan bir disiplin olarak tanımlarken, Avishai Margalit ve Ian Buruma ikilisi Oksidentalizm'i Batı değerlerine karşı düşmanca, yıkıcı bir tavırla özdeşleştirirler ve Batı'ya karşı nefretin bir yansıması olarak görürler”. Kısacası oksidentalizm kavramı üzerine tüm tanım ve

yorumlar çeşitlilik göstermektedir. Oksidentalizm için her ne kadar ortak bir tanım yapılamıyor ve belli bir çerçeve belirlenemiyorsa da bu alanın etkin bir şekilde varlığı kesindir. Nasıl ki oryantalizm ile Doğu-Batı ayrımından yola çıkılmış ve iki ötekinin farklı yorumu yapılmışsa, oksidentalizm denilen alanda da Doğu’nun (ben) Batı’yı (öteki) karşılaştırması ve yorumlaması gerçekleşmiştir. Oryantalizm konusunda ele almış olduğumuz “öteki”leşme sorununa sebebiyet veren etkenler, oksidentalizm alanında da ihtiva etmektedir. Bu etkenlerin temelinde, (oksidentalizm ve oryantalizm alanlarında ) ben-öteki ayrımı çerçevesinde Doğu ve Batı taraflarının birbirlerine yönelik önyargı, ikili zıtlıklar, varsayımlar, kurgular yatmaktadır. Her ne kadar oksidentalizm, oryantalizm karşısında tepki olarak doğmuş olan bir alan olsa da aynı yoldan ilerlemesi “ben ve öteki” inşasını bir de Doğu cephesinden sergilemiştir. Ben ve öteki anlayışının ısrarla tasvir edilmesi, her iki tarafında varoluş kaygılarından doğmaktadır. Bu bahsi geçen varoluşsal kaygılar, yabancı olanı (ötekini) tanıma, tasvir etme, karşılaştırma ve onun (ben olandan) farklılıklarını açıklama, anlatma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bu ihtiyaç hem Batı’da hem Doğu’da var olan bir durumdur. Bu ihtiyaç ve arzulardan hareketle ötekini tanımak ve beni sunmak ya da beni tasarlamak ve ötekinden ayırmak, oryantalizmin de oksidentalizmin de konusu olmuştur (Koçyiğit, 2017: 142). Ben ve ötekinin inşasını Doğu-Batı ayrımı olarak ele alıyoruz. Ancak bilmeliyiz ki bu ayrım coğrafi farklılıklarla değil tamamen ideolojik farklılıklardan

24

doğan bir ayrımdır. Sonuç itibari ile oryantalizm ile Doğu, genellikle kendini tarif edemeyen toplumlar olarak Batının tarifine mecbur cephe olarak tanımlanmıştır. Diğer bir taraftan “Doğu olmadan Batı tanımlanamaz” anlayışı ile Doğunun tasnifi yapılmıştır. Batı elde ettiği üstünlükle Doğuyu incelenecek nesneye indirgemiştir. Bu ideolojik ve siyasi ayrılıklar temel alınarak “öteki” inşa edilmiş ve bu anlayış oksidentalizm alanında da devam etmiştir (Bulut, 2004: 13-14). Oksidentalizm ile yaratılan “öteki” tanımını anlayabilmek için oryantalizmi ontolojik yönüyle ele alıp anlamalıyız. Oryantalizmin varoluşsal sebeplerinden en önemlisi Doğu’yu nesne olarak Batı’yı ise özne olarak değerlendirmesidir. Bu değerlendirme ile Doğu toplumları kendini dahi tarif edemeyen toplumlar olarak görülmüştür. Ancak Doğu’nun tarifini “Batı” yapabilir anlayışı kabul görmüştür (Yavuz, 1999: 41). Bu anlayışla hareket eden Batı’nın sürekli olarak Doğu’yu küçümseyen ve hor gören tavrı ile oluşturduğu Doğu algısı karşısında, Oksidentalizm ile ötekini (batıyı) tanımanın gerektiğine vurgu yapılmıştır. Bu da ancak kendini tanımakla mümkün olacaktır. “Batı karşısında eksiklik

ve eziklik hissine kapılmamak, Avrupa’nın, tarih içerisinde oluşturmuş olduğu ‘benmerkezci/Avrupamerkezci (Eurocentrism)’ tavrının farkında olmakla mümkündür”

(Hıdır, 2007: 13).

Oksidentalizmin sunduğu Batı algısında, kimliksel farklılıklar temel alınmıştır. Doğu, Batı için öteki kurgusu üzerinden “ben” inşasını güçlendirmeye gayret etmektedir. Bir başka deyişle ifade edilecek olursa, Doğu, ötekinde (Batı’da) erimeyi reddetmiştir. Ancak Doğu, ben anlayışını gösterirken, ötekini bir takım şeylere indirgemeye sebep olmaktadır. Bu indirgemeci tavrın süreklilik göstermesi ötekilik sorunun devamlılığını sağlamaktadır. Çünkü öznel varsayımların ve hükmetme arzusunun öncelendiği anlama sürecinde, birbirini inşa eden iki öteki, kendi kurguladıkları doğrularıyla hareket etmeye eğilimli olacaktır. Dolayısıyla ben’ in öteki ve kendisi hakkında ürettiği imgeler, değişmez gerçekler olamayacağı dikkatiyle irdelenmelidir (Koçyiğit, 2017: 151). Abdullah Metin’de oksidentalizm alanında yapmış olduğu çalışmalardan hareketle oksidentalizmin, ötekileştirmemesi gerektiğini ileri sürmektedir. Metin’in yapmış olduğu röportajda da, oryantalizm karşısında neşet olan oksidentalizmin, düşünsel boyutta Batı’yı ötekileştirmesi kaçınılmaz olacaktır. Ancak bir ilmi faaliyet olarak oksidentalizmin ötekileştirmemesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Buradan hareketle ötekileştirmeyen taraf her daim hayali bir öteki imajı çizmek durumunda da kalmamış olacaktır. Ayrıca “bizler batıyı tümüyle reddetmiyor, onu bilgi kaynağı olarak

25

görüyoruz çünkü insanlığın ortak düşünsel ve pratik bir mirası vardır ve tüm insanlık bu mirasa eşit derecede varistir. Batı Doğu'nun mirasını reddetmiş olsaydı bugünkü Batı olamazdı. Kendi mirasımız ve Batı'dan öğrendiklerimizi sentezleyip bize benzeyen bir üretim sürecine girmemiz gerektiğini söylüyoruz. Oksidentalizm çalışmalarından elde edilen bilgi, Batı'nın tahakkümünden kurtulmamıza ve medeniyet üretimimize katkı yaptığı sürece değerlidir. Yoksa Batı'yı övme veya kendimizi ona kabul ettirme derdinde değiliz.” (Metin,2013). Böylece söz konusu oksidentalist tavrın eleştirisi, Doğu- Batı

söylem ve ilişkilerin yeniden farklı bir kulvarda şekillenmesini sağlayacaktır. Batı ve Doğu arasındaki ilişkinin daha gerçekçi ve samimi bir hal alabilmesi konusunda Kalın “öteki”ni incelenmesi gereken bir nesne olarak değil özne olarak gören bir düşünüş biçiminin benimsenmesi gerektiğine vurgu yapmıştır (Kalın,2017:461).

Sonuç olarak oksidentalist düşüncenin farklı minvalde tartışılması, bu konu üzerindeki yaklaşımları da etkilemektedir. Özellikle oksidentalizm alanında “Ben-Öteki” kavramları çerçevesinde yaşanan tartışmalar “Doğu ve Batı’nın” ontolojik mücadelelerini göstermektedir. Bu durum neticesinde Doğu ve Batı’nın birbirine yönelik önyargıları, varsayımları, bilgi üretimi, kurgulamaları da hiç durmadan ilerlemektedir. Ben-Öteki çerçevesinde sergilenen bu yaklaşım Doğu ve Batı’nın birbirini kendi gerçeklerinden hareketle diğerini “öteki” olarak nesneleştirmeye, kendini özleştirmeye devam edecektir.