• Sonuç bulunamadı

TÜRK DESTAN VE EFSANELERİ

1. TARİH KONULU MAKALELERİN İNCELENMESİ VE

1.7. TÜRK DESTAN VE EFSANELERİ

Çınaraltı mecmuasında Türk tarihi, edebiyatı ve kültürü açısından önemli bir değere sahip olan Türk destan ve efsaneleri birçok sayı ve makalede farklı başlıklar altında ele alınmıştır. Bu konudaki makaleler, yapılan çalışmada Türk destan ve efsaneleri başlığı altında incelenmiştir.

114

En Eski Zamana Ait Türk Destanı: Alp Er Tunga296 başlıklı makalede, Sakaların en eski Türkler olduğu, Sakalara ait destanlarında eski Türk tarihinin izlerini taşıdığı anlatılmaktadır. Makalede Sakaların milattan önce 7. ve 4. yüzyılda Türkistan bölgesinde hâkimiyet kurduğu, Saka destanının bu dönemdeki olayları destansı bir şekilde anlattığı belirtilmektedir. Yine makalede Saka destanının iki parça olduğu, bunlardan ilk parçanın Alp Er Tunga, ikinci parçanın da Şu olduğu belirtilmiştir. Makalenin büyük bir kısmı Saka destanının ilk parçası olan Alp Er Tunga Destanı’na ayrılmış, Alp Er Tunga Destanı’nda Türklerin Alp Er Tunga veya Buku Han yahut Buka Han dedikleri hükümdarın İranlı Medyalılar ve Ahemenidlerle olan mücadelesi anlatılmıştır.

Milli Türk Destanlarından: Zoya Tülek297 başlıklı makalede, Türklerin çok zengin bir efsane ve destan kültürüne sahip olduğu bu destanlardan birinin de Başkırd Efsanesi olarak kabul edilen Zoya Tülek Destanı olduğu anlatılmaktadır. Makalede refah ve mutluluğunu yurdunun aşkı uğrunda feda eden Zoya Tülek’in öyküsü destansı bir şekilde anlatılmaktadır.

Milli Efsanelerimizden: Dünyanın Yaradılışı298, Türk Esatirinden: Dokuz Oğuz Menkıbesi299 başlıklı makalelerde doğrudan İslamiyet öncesi Türk tarihine ait iki önemli destandan önemli bölümler alıntı yapılmıştır.

Bir Uygur Efsanesi300 başlıklı makalede, Uygur Türklerinin Türeyiş efsanesi ele alınmıştır. Makalede, Uygurların yaşadığı Ordubalık şehrinde taş üzerine yazılmış yazıtların bulunduğu, yazıtların bütün uğraşlara rağmen okunamadığı en sonunda yazıtların okunması için Hatay’dan nom yazı dilini bilen insanların getirtildiği belirtilmiştir. Makalede Hatay’dan gelen insanlar tarafından okunan yazıtlar üzerinde Uygur Devleti'nin nasıl ortaya çıktığı ve Uygurların Mani dinini nasıl kabul ettiği efsanesinin yani Türeyiş efsanesinin anlatıldığı belirtilmektedir. Makalede bu efsanenin İranlı tarihçi Cüveyni’nin Tarih-i

Cihanküşa adlı eserinde anlatıldığı ifade edilmiştir.

296 Atsız (Hüseyin Nihal), “En Eski Zamana Ait Türk Destanı: Alp Er Tunga”, Çınaraltı, C.1, S.19, 13 Birinci Kanun 1941, s. 12, 14.

297 Hüseyin Namık Orkun, “Milli Türk Destanlarından: Zoya Tülek”, Çınaraltı, C. 1, S. 3, 23 Ağustos 1941, s. 8, 9, 10, 11.

298 Hüseyin Namık Orkun, “Milli Efsanelerimizden: Dünyanın Yaradılışı”, Çınaraltı, C. 1, S. 6, 13 Eylül 1941, s. 8, 9, 10.

299 Ziya Gökalp, “Türk Esatirinden: Dokuz Oğuz Menkıbesi”, Çınaraltı, C. 1, S. 14, 8 İkinci Teşrin1941, s. 11, 12.

115

Eski Bir Türk Menkıbesi: Gök Bayrak301 başlıklı makalede, Göktürk Devleti hükümdarı Bumin Hakan’ın Cücenlere karşı başlatmış olduğu bağımsızlık mücadelesi ve babası Cücen hükümdarı, annesi Türk olan Bumin Hakan’ın sevdiği kız Asena’nın Cücen Sarayı'nda kaçırılış öyküsü destansı bir şekilde konu alınmıştır. Menkıbede anlatılanlara göre Asena’nın kaçırılmadan önce kafasının kesildiği, Bumin Hakan’ın bunun intikamını almak ve Türkleri esaretten kurtarmak amacıyla Cücenlere karşı saldırı gerçekleştirdiği ve saldırının sonunda büyük bir zafer kazandığı belirtilmiştir. Makalede bu zaferin ardından Orta Asya’da Türklerin yeniden bağımsız olduğu, Göktürk adıyla bir devlet kurduğu ifade edilmiştir.

Ağrı Dağı Üzerine Türk Efsane ve İnanları302başlıklı makalede, Ağrı Dağı’nın Ön Asya’nın en yüce dağlarından birisi ve Türkiye’nin en büyük dağı olduğu, yabancıların Ağrı Dağı’yla ilgili çok sayıda eser yazdığı, her bakımdan ulusal varlığa sinip katılan bu dağ hakkında bir tek milli eserin yazılmadığı belirtilmiştir. Makalede eskiden beri Ağrı Dağı’nın bulunduğu bölgede Türk ve Turan boylarının yaşadığı bu boyların Ağrı Dağı’yla ilgili anlatılarından, yine birçok gezginin notlarından, halk ağzında söylenenlerden yola çıkarak Ağrı Dağı’yla ilgili efsane ve inançların oluştuğu belirtilerek, bu efsane ve inançlara makalede örnekler verilmiştir.

Kızılalma’nın Yerleri 303başlıklı makalede, Ziya Gökalp’ın Kızılelma mefkûresi üzerinden Kızılelma’nın yeri ve nereden çıktığı açıklanmaya çalışılmıştır. Makalede Kızılelma’nın Anadolu ve İran’daki Türkleri için sefer ve akınların amacını gösteren ülkü olduğu, Osmanlı Türkleri için Kızılelma’nın kazanılan zafer olduğu, Türk dilinde saltanatlar yıktıktan, kralların taçlarını başlarına geçirdikten sonra erişilecek bir zafer noktasını ifade ettiği vurgulanmıştır. Yine makalede Kızılelma’nın Osmanlı Devleti’nden önce Turan’da var olduğu, eski devirlerden itibaren Türk’ün zafer gayesini ifade ettiği belirtilmektedir.

301 Enver Behnan Şapolyo, “Eski Bir Türk Menkıbesi: Gök Bayrak”, Çınaraltı, C. 3, S. 73, 13 Şubat 1943, s. 12, 13.

302 M. Fahrettin Çelik, “Ağrı Dağı Üzerine Türk Efsane ve İnanları”, Çınaraltı, C.1, S. 25, 24 İkinci Kanun 1942, s. 10, 11.

116

Kızılelma’nın Öz Yeri yahut Kafkas (Dağıstan) Kızılalması304başlıklı makalede, Kızılelma’nın en eski dönemlerden itibaren Türklerde var olduğu ve Orta Asya’da hakanların oturduğu başkentte bulunduğu ifade edilmiştir. Yine makalede Kızılelma’nın öz yerinin Dağıstan bölgesi ve Kafdağı’nın ötesinde bulunan yer olduğu görüşü, eski kaynaklar ve o bölgede yaşayan halkın anlattıkları üzerinden açıklanmaya çalışılmıştır. Dağıstan bölgesinde yaşayan bazı insanların anlattıklarına göre, Kızılelma’nın Altınalma demek olduğu bu almanın Kafdağı’nın ötesinde bulunduğu, Sünnilere göre Hz. Ömer, Şiilere göre Hz. Ali tarafından İslamiyet’in oraya yayılmasını ifade ettiği makalede anlatılmaktadır. Sonuç olarak makalede Kızılelma’nın yerinin, dönem ve coğrafyalara göre farklılık gösterdiği ancak varlığına çok eski dönemlerden itibaren inanıldığı ifade edilmiştir.

Kızılalma’nın Türesini Yaşatan Şamkaların Soyu305 başlıklı makalede, bugün Kızılelma’yı yaşatan Şamkaların, Oğuzların eski boylarından biri olan Kanklardan gelme olduğu, Kızılelma töresini Sabir ve Hazar Türklerinden öğrendiği ve Dağıstan’ın Komuk bölgesinde yaşadıkları ifade edilmiştir.

Macaristan Kızılalmaları 1306 başlıklı makalede, Osmanlı Türklerini en çok ilgilendiren Macaristan ve Roma’daki Kızılelma’nın yeri ve bunların nasıl tanındığı ele alınmıştır. Makalede Osmanlılar için Avrupa’da altı Kızılelma olduğu, bunlardan ilk dördünün bu makalede ele alındığı diğerlerinin bir sonraki sayıda ele alınacağı belirtilmiştir. Bu Kızılelmalardan ilkinin Engüris yani Budin Kızılelması, ikincisinin Estergon Kızılelması, üçüncüsünün Belgrat Kızılelması, dördüncüsünün küçük Macar yani Viyana Kızılelması olduğu makalede ifade edilmiştir.

Macaristan Kızılalmaları 2 307 başlıklı makalede, bir önceki sayıda Osmanlı Devleti’nde Avrupa’daki Kızılelma’nın yerlerinden ilk dördü verilmişti. Bu sayıda Osmanlı Devleti’nde Kızılelma’nın son yeri belirtilmiştir. Makalede beşinci Kızılelma’nın yeri Macaristan’da bulunan Büyük Kalona Kızılelması olarak ifade edilmiştir.

304 M. Fahrettin Çelik, “Kızılelma’nın Öz Yeri yahut Kafkas (Dağıstan) Kızılalması”, Çınaraltı, C. 2, S. 31, 7 Mart 1942, s. 13, 14.

305 M. Fahrettin Çelik, “Kızılalma’nın Türesini Yaşatan Şamkaların Soyu”, Çınaraltı, C. 2, S. 33, 21 Mart 1942, s. 11, 12, 15.

306 M. Fahrettin Çelik, “Macaristan Kızılalmaları 1”, Çınaraltı, C. 2, S. 37, 6 Haziran 1942, s. 12. 307 M. Fahrettin Çelik, “Macaristan Kızılalmaları 2”, Çınaraltı, C. 2, S. 38, 13 Haziran 1942, s. 6, 7.

117

Roma Kızılalması 308 başlıklı makalede, 16. yüzyıldan itibaren Macaristan’ın Osmanlı egemenliği altına girmesiyle Avrupa’nın başkenti sayılan Roma’nın, Türkler için Kızılelma olarak kabul edildiği ve fethedilmeye çalışıldığı Kamusu Türkî ve Evliya Çelebi’nin eseri üzerinden açıklanmaya çalışılmıştır. Son olarak makalede Kızılelma’nın çok eski bir Türk töresi olduğu ve bulunduğu yere göre değişmekle beraber hâkimiyet timsali olarak kabul edildiği belirtilmiştir.

Serhat Hikâyeleri 1 309 başlıklı makalede, Adriyatik kıyılarından

Macaristan’a, oradan Podolya arazisine ve Tuna Irmağı’na uzanan ve Azak Kalesi’nde son bulan Osmanlı sınırlarını yani serhatlarını koruyan komutanların ve askerlerin kahramanlık hikâyeleri konu alınmıştır. Makalede anlatılan hikâyeler arasında Şehitlerin Defteri ve Top Arabasını Çeken Paşalar adlı anlatılar mevcuttur. Şehitlerin Defteri hikâyesinde, 1594 yılında Avusturya seferi sırasında bir askerin gördüğü ve bir sonraki gün gerçekleşen rüya anlatılmıştır. Top Arabasını Çeken Paşalar adlı hikâyede, Budin kuşatması sırasında askerin yetersiz gelmesi üzerine top arabasını çekmek için boyunduruğun altına giren Kuyucu Murat Paşa, Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa, Halep Beylerbeyi Mahmut Paşa gibi, Osmanlı paşalarının kahramanlığı anlatılmıştır.

Serhat Hikâyeleri 2: Başını Vermeyen Şehit310 başlıklı makalede, Osmanlı tarihçilerinin, serhat boylarını koruyan kahramanların hikâyelerini pek yazmadığı belirtilerek bunun tarihimiz için büyük eksiklik olduğu ifade edilmiştir. Makalenin devamında Kanuni Dönemi’nde Avusturya’nın Osmanlı topraklarına saldırması üzerine Osmanlı Devleti’nin Zigetvar’ı kuşattığı ancak ağır kış şartları nedeniyle kuşatmanın bir süre sonra kaldırıldığı ve askerlerin büyük bir kısmının İstanbul’a döndüğü belirtilmiştir. Makalede kuşatmanın kaldırılmasından bir süre sonra Zigetvar’a yakın bir yerde yüz on kişilik Osmanlı askerinin savunduğu Grijgal Kalesi’nin bini aşkın düşman kuvvetinin saldırısına uğradığı, bu saldırıda Deli Mehmet isimli bir dervişin şehit düştüğü ve şehidin başının düşman askerleri tarafından bedeninden koparıldığı anlatılmaktadır.

308 M. Fahrettin Çelik, “Roma Kızılalması”, Çınaraltı, C. 2, S. 39, 20 Haziran 1942, s. 12. 309 Adnan Giz, “Serhat Hikâyeleri 1”, Çınaraltı, C. 5, S. 114, 27 İkinci Teşrin 1943, s. 9, 10, 13. 310 Adnan Giz, “Serhat Hikâyeleri 2: Başını Vermeyen Şehit”, Çınaraltı, C. 5, S. 116, 11 Birinci Kanun 1943, s. 7, 10, 15.

118

Kanuni Devrinin Serhat Hikâyeleri 311 başlıklı makalede, Kanuni Dönemi’nde sınır bölgelerini ve sınır bölgesinde bulunan kaleleri büyük bir cesaretle koruyan serhat beyleri konu alınmıştır. Makalede Kanuni Dönemi’nde, Gazi Hüsrev Bey, Küçük Bali Bey gibi serhat beylerinin yüksek rütbeye sahip olmadığı halde, cesaretleri ve idealleri sayesinde, Osmanlı padişahları ve sadrazamları kadar, kaleler, ülkeler fethettiği ve zaferden zafere koştuğu ifade edilmiştir. Makalede Kanuni Dönemi’nde serhat beylerine büyük haslar verildiği, sebepsiz yere hiçbir serhat beyinin görevinden azledilmediği, serhat beylerine aldıkları esirlerin yarısını asker olarak kullanma hakkının tanındığı belirtilerek, serhat beylerinin Kanuni Dönemi’nde büyük itibara sahip olduğu vurgulanmıştır.

İki Onbaşı312başlıklı yazıda 1917 yılında Galiçya Cephesi’nde, savaş sırasında güllenin açtığı çukura düşen yaralı iki onbaşının öyküsü anlatılmıştır. Makalede onbaşılardan birinin Anadolu’nun köylerinden gelmiş, şehitler neslinden bir Türk onbaşısı, diğerinin Polonya’nın yeşil ovalarında büyümüş, Rus ordusunda hizmete mecbur olmuş Lehistan onbaşısı olduğu belirtilmiştir. Makalede iki askerin birbirine düşman kuvvetler tarafında yer aldığı, ancak savaş sırasında atılan güllenin etkisiyle ikisinin de yaralanarak aynı çukura düştüğü ve çukurda ölene kadar birbirlerine yardımcı oldukları anlatılmaktadır. Makalede her iki askerin de ölmeden önce sevdiği kızların ismini sayıkladığı ifade edilmiştir.

Milli destanlarımız ve efsanelerimiz başlığı altında on yedi makalenin incelemesi yapılmıştır. Tarihin en eski milletlerinden biri olan Türk milleti tarih sahnesine çıktığı andan itibaren günümüze kadar istiklali ve istikbali için birçok mücadelenin ve savaşın içinde yer almıştır. Türk milleti girdiği bu mücadele ve savaşlardan çok defa büyük bir zaferle ayrılmıştır. Bu zaferlerin kazanılmasında etkili olan kişiler mücadele esnasında önemli kahramanlıklarda bulunmuşlardır. Bu insanların Tük milleti için gösterdiği mücadele ve kahramanlıklar destanlaşarak ve efsane haline dönüşerek günümüze kadar ulaşmıştır. Bu destan ve efsanelerin mecmuada birçok defa ele alınmasında, destan ve efsanelerde özellikle Türklük vurgusunun ön plana çıkarılmasında aşırı milliyetçi düşünce ve Türklük bilinci oluşturma anlayışı etkili olmuştur. Yine Kızılelma metaforunun mecmuada çok defa işlenmesi, Türk milletine ideal aşılama düşüncesinden

311 Adnan Giz, “Kanuni Devrinin Serhat Hikâyeleri”, Çınaraltı, C. 5, S. 119, 1 Son Kanun 1944, s. 6, 7, 12, 13.

119

kaynaklanmaktadır. Çünkü milli esaslara göre kurulan yeni Türk devletindeki en büyük eksikliklerden biri olarak ideal eksikliği görülmektedir. Yapılan incelemede efsanelerin daha çok İslamiyet öncesi Türk tarihine, destanların da İslamiyet’in kabulünden sonraki Türk tarihine ait olduğu anlaşılmaktadır.

1.8. TARİHİ TÜRK KAHRAMANLARI VE KAHRAMANLIKLARI