• Sonuç bulunamadı

TÜRK BORÇLAR KANUN’UNUN SİGORTA SÖZLEŞMELERİNE

6098 sayılı kanun hükümlerinin 6102 sayılı kanunda hüküm bulunmayan hallerde uygulama alanı bulacağı aşikardır. 6098 sayılı kanunun sözleşmeler açısından geniş bir düzenleme getirdiğini belirtmek yanlış olmaz. Bu durum neticesinde, 6098 sayılı kanunun uygulama alanının çok geniş olduğunu ifade etmek gerekir. 6102 sayılı kanunun altıncı kitabının sınırlı bir düzenleme getirmesi, bir sözleşme olan sigorta sözleşmelerinin kapsamı açısından yeterli değildir. Bu nedenle 6098 sayılı kanunun da uygulanması gerektiği kuşkusuzdur. Bu gereklilik kanun koyucunun gözünden kaçmış değildir. 6102 sayılı kanun m. 1451’de sigorta sözleşmelerine uygulanacak hükümler başlığı altında “Bu

Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde sigorta sözleşmesi hakkında Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.” şeklinde bir düzenleme ile sigorta sözleşmeleri açısından hüküm

bulunmayan hallerde 6098 sayılı kanunun uygulanacağını düzenlemiştir.

Sigorta sözleşmeleri de 6098 sayılı kanun gereğince bir sözleşme olduğundan ilk bölümde belirtilen sözleşme serbestisi hükümlerinin burada da uygulama alanı bulacağını ifade etmek gerekir. Sigorta hukukunun kendine ait muhtevasından dolayı, bazı özel

düzenlemelerin getirildiği de aşikardır. Gerçekten, sigorta sözleşmeleri ile ilgili olarak 6102 sayılı kanun m. 1452, m. 1486 ve m. 1520’de koruyucu hükümler başlığı altında bazı emredici hükümlerin getirildiği söylenebilir.230 Bu halde, anılan madde hükümlerine

aykırı olmamak koşulu ile tarafların özgürce sigorta sözleşmesi akdetmesi mümkündür. Fakat, tarafların anlaşarak işlem temeli haline getirdiği hükümler dahi, sayılan koruyucu

hükümlere aykırı olamaz. Her ne kadar 6098 sayılı kanun açısından uyarlamaya ilişkin

hükümlerin emredici değil, tamamlayıcı hükümler olduğu ifade edilse bile, koruyucu

hükümlerle birlikte anılan tamamlayıcı hükümlere bir sınırlama getirildiğinin kabul

edilmesi gerekir. Hal böyle iken, tarafların koruyucu hükümler karşısında kararlaştırdıkları hükümlerin koruyucu hükümlere uygun olması gerekir.

Tarafların koruyucu hükümlere aykırı davranmamak koşulu ile, değişen şartlara ilişkin hükümleri sigorta sözleşmesinde belirtmeleri mümkündür. Değişen şartlarla ilgili hükümler genel ve özel şartlarda da belirtilebilir. Lakin, sigorta sözleşmelerinin yazılı şekil şartının bulunmaması sebebiyle bazı hallerde sigortacının daha sonradan aleyhe olan hükümlerin mevcut olmadığını iddia etmesi mümkündür. Buna karşılık, sigorta ettireni koruyucu bir hüküm olarak 6102 sayılı kanun m. 1425’te:

“(1) Sigorta poliçesi, tarafların haklarını, temerrüde ilişkin hükümler ile genel ve varsa özel şartları içerir, rahat ve kolay okunacak biçimde düzenlenir.

(2) Poliçenin ve zeyilnâmenin eklerinin içeriği teklifnameden veya kararlaştırılan hükümlerden farklıysa, anılan belgelerde yer alıp teklifnameden değişik olan ve sigorta ettirenin, sigortalının ve lehtarın aleyhine öngörülmüş bulunan hükümler geçersizdir.”

hükmünü getirmiştir. Bu halde tarafların akdettiği ve sigorta ettirenin, sigortalının ve lehtarın aleyhine olan hususların geçersiz olduğu hükme bağlanmıştır. Bu madde ile sigortacının ileride tek taraflı olarak değişiklik yapmasının önüne geçildiği söylenebilir. 6102 sayılı kanunda düzenlenen 1451’inci maddenin esasen geniş anlaşılması gerektiği doktrinde ifade edilmiştir. Bu durum, 6102 sayılı kanunda mevcut tüm kitapların aslında 6098 sayılı kanuna göre öncelikle uygulanacağını ifade etmektedir. Dolayısıyla, yalnızca 6102 sayılı kanunun altıncı kitabında düzenlenen Sigorta Hukuku

230 Ünan, S., (2018), a.g.e. Cilt-1, s. 554. Madde hakkındaki detaylı bilgi, anılan yazar incelenerek

kısmı değil, 6102 sayılı kanunda düzenlenen diğer tüm kitapların 6098 sayılı kanuna göre önceli olduğu ifade edilmektedir.231

Netice itibariyle, 6102 sayılı kanunun bir konuyu düzenlediği durumlarda öncelikle bu kanun uygulanacak; fakat, bu kanunda bir hüküm bulunmaması durumunda 6098 Sayılı kanun hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Bu nedenle, 6102 sayılı kanunda aşırı ifa güçlüğüne ilişkin hükümlerin bulunması, bizi 6098 sayılı kanunun 138’inci maddesini uygulamaktan alıkoyacaktır.

Açıklamalar dikkate alındığında denilebilir ki, öncelikle tarafların 6102 sayılı kanunda emredici olarak düzenlenmeyen hükümlerine uygun olan sözleşme hükümleri değişen şartlar açısından dikkate alınacaktır. genel ve özel şartlarda bir hüküm bulunmadığı hallerde 6102 sayılı kanun hükümlerinin sigorta sözleşmelerine ilişkin hükümleri dikkate alınacaktır. Bu kanunda da bir hüküm yoksa 6102 sayılı kanun m. 1451 dolayısıyla 6098 sayılı kanun m. 138 hükmüne göre bir değerlendirme yapılacaktır. Bununla birlikte 6102 sayılı kanun ile 6098 sayılı kanunun yarışıp yarışmadığının tespit edilmesi gerekir. 6098 sayılı kanunda değişen şartlara ilişkin m. 138’in genel bir hüküm olduğu dikkate alındığında 6102 sayılı kanunda düzenlenen hükümlerin ise özel hüküm olup olmadığının değerlendirilmesi konu açısından hayati önem arz edecektir. Zira, bu durum sonuç itibariyle, 6098 sayılı kanun m. 138 ile 6102 sayılı kanun hükümlerinin yarışması sonucunu doğuracak bir niteliği haiz olduğundan incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Özellikle, aşağıda detaylı olarak incelenen rizikonun ağırlaşması ile aşırı ifa güçlüğü kavramlarının farkına dair 6102 sayılı kanunun 1451’inci maddesi önem arz etmektedir. Gerçekten rizikonun ağırlaşmasıyla ilgili olarak doktrinde bir görüş, 6102 sayılı kanun hükümlerin varlığına rağmen, 6098 sayılı kanun hükümlerine göre uyarlamanın her zaman talep edilebileceği yönündedir.232 6102 sayılı kanun m. 1444 ile

6098 sayılı kanun m. 138 hükmünden yola çıkan bu görüş, tarafların şartları meydana gelmiş aşırı ifa güçlüğü durumunda, her zaman 6098 sayılı kanun m. 138 hükmüne göre uyarlama talep edebileceğini ifade etmektedir. Bu halde 6102 sayılı kanun m. 1444’ün varlığı sözleşmenin uyarlanmasından farklılık arz etmektedir. Bununla birlikte, doktrinde

231 Ünan, S. (2018), a.g.e. Cilt-1, s. 553.

232 Kabukçuoğlu Özer, F. D. (2014), Mukayeseli Hukukta ve Uygulamada Hayat Sigortası, Banka ve

mevcut diğer bir görüş ise233, 6102 sayılı kanunda düzenlenen kuralların işlem temelinin

sigorta hukukuna özgü yansımaları olduğu yönündedir. Bu nedenle 6102 sayılı kanunda belirtilen kurallar özel kural niteliğindedir. Dolayısıyla 6102 sayılı kanunda mevcut hükümlerin öncelikli olarak uygulanması gerekecektir. Hal böyle iken, emredici bir kanun hükmü bulunmayan durumlarda, tarafların özel şartlar ile sözleşmenin değişen şartlarına uygun olarak bir hüküm getirmesi mümkündür. Öncelikle, tarafların bir hüküm getirdiği özel şartları ve daha sonra ise genel şartları inceleme gereği duyulmuştur. Daha sonra ise 6102 sayılı kanunun sigorta hukuku bölümünde değişen şartlarla bağlantısının bulunduğunu düşündüğümüz hükümlerin incelemesini yapılmıştır.

3. SİGORTA GENEL VE ÖZEL ŞARTLARINDA HÜKÜM BULUNMASI