• Sonuç bulunamadı

TÜRK-ALMAN HEYETİ’NİN KABİL’İ ZİYARETİ

Serdar Mahmud Tarzi idaresindeki Siracü’l-Ahbar gazetesinde, İngiltere aleyhindeki yazılar azalmakla birlikte devam etti. Böyle bir ortamda Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın teklifiyle oluşturulan Türk-Alman heyetinin Afganistan’ı ziyaret edeceği haberleri duyulmaya başlandı. Enver Paşa, İran’dan başlayıp bölgedeki tüm toplulukları ayaklandırarak Hindistan’a ulaşma fikrini ilk olarak Mustafa Kemal Paşa’ya teklif etmiş ve fakat gerçekçi bulunmadığı için kabul görmemişti (Atay, 2009:101). Bununla birlikte Enver Paşa’nın fikri Rauf Bey tarafından kabul görmüştü. Bu düşüncenin amacı Afganistan’ı İngilizlere karşı savaşa sokmaktı. Bu mühim görevi kabul eden Rauf Bey, bir müfreze ile hemen yola çıkmıştı. Fakat Kirmanşah’a gelindiğinde, Rauf Bey bölgedeki kabilelerin İngiliz yanlısı tutumlarından dolayı Afganistan’a geçişin imkansız olduğunu Enver Paşa’ya bildirmiş ve İstanbul’a dönme kararı almıştı (Kocahanoğlu, 2005:6; Erman, 2014:76)

Gerçekleşmeyen ilk girişimin ardından, Oskar Von Niedermayer, Wener-Otto von Hentig ve Kazım Bey’den oluşan ikinci Türk-Alman heyeti62, Almanya’dan yola çıkarak İstanbul üzerinden Bağdat’a gelmiş, buradan tekrar yola çıkarak 24 Ağustos 1915 tarihinde Herat’a ulaşmıştı. Bir süre dinlendikten sonra, Emir Habibullah Han’ın

90

izni ile Hazaracat üzerinden 2 Ekim 1915 tarihinde Kabil’e ulaşmışlardı. Burada Bağ-ı Babürşah’taki konağa yerleştirildiler. İkinci heyet içerisinde Mevlevi Bereketullah, Ubaidullah Sindhi Chempakaraman Pillai ve Mahandra Pratab gibi İngiltere karşıtı olan Hindistanlı milliyetçiler de bulunmaktaydı (Hughes, 2002:450-476).

Türk-Alman heyetinin amacı, Afganistan’ı Hindistan’daki İngiliz yönetimine karşı harekete geçirerek yeni bir cephe açmak ve İngilizleri zor duruma düşürmekti. Emir Habibullah Han ile müzakerelerinde İngilizlere karşı savaşa girecek olursa, kendisine gerekli olan her türlü, teçhizat, silah ve para yardımının yapılacağını ve Türk ve Alman askerlerden oluşan seçkin bir grubun da bölgeye gönderileceğini taahhüt ettiler. Aynı zamanda İran’ın da bu harbe iştirak edeceğini düşündüklerini, böylelikle Ruslara ve İngilizlere karşı tüm Müslümanların topyekün savaşacaklarını ileri sürdüler. Emir Habibullah Han, Türk-Alman heyeti ile alelacele bir anlaşma yapmaktan çekindi. Buna karşılık, kardeşi Nasrullah Han, şehzade İnayetullah Han ile Amanullah Han, Osmanlı İmparatorluğu safında Rusya ve İngiltere’ye karşı savaşa girmeyi savunuyorlardı. Bu nedenle Türk-Alman heyetini ellerinden geldiğince iyi ağırlamaya gayret ettiler. En önemli destekçileri Serdar Mahmud Tarzi idi (Yazıcı, 2011:188).

1916 yılının ilk yarısı boyunca Afgan kamuoyunu bilgilendirmeye çalışan Türk- Alman heyeti, dini liderler ve büyük kabile reisleri ile görüşme imkânı buldu. Aynı zamanda heyet üyelerinden Mevlevi Abdul Hafız Muhammad Bereketullah, Siracü’l- Ahbar gazetesinde misafir editörlük görevini üstlenmişti. Raca Mhandra Pratab da Afgan toplumunu İngilizlere karşı galeyana getirecek makaleler yazdı. Türk- Alman heyetinin Emir Habibullah Han’ı İngilizlere karşı harekete geçirmek için verdiği bu çabalar sırasında, Almanların Fransa’dan geri çekilmeye başladığı, Erzurum’un Ruslar tarafından işgal edildiği ve Arapların Osmanlı’ya karşı ayaklandıkları haberleri Kabil’e gelmişti. Bu haberler heyette büyük moral bozukluğuna yol açmıştı. Emir Habibullah Han, bu haberler üzerine Türk-Alman heyeti ile bir ittifak anlaşması yapmaktan vazgeçti.63

Heyet de 22 Mayıs 1916’da Kabil’den ayrıldı (Gregorian, 1969:223).

Türk-Alman heyetinin hedefine ulaşamadan Afganistan’dan ayrılması, başta Serdar Mahmud Tarzi olmak üzere tüm Afgan milliyetçilerini hayal kırıklığına

63 Türk-Alman heyeti Afganistan’ı savaşa sokma hususunda başarısız olmasına rağmen, heyet içerisindeki

Almanlara Osmanlı Devleti tarafından beyaz şeritli harp madalyaları verilmişti. Bknz. BOA. HR. SYS. 2453/45.

91

uğratmıştı. Çünkü onlar, Afganistan’ın dış siyasetini kontrol eden İngilizlere karşı harekete geçmek için en müsait zamanın yakalandığını ve bu imkânın değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Serdar Mahmud Tarzi, Emir Habibullah Han’ın tarafsız kalma politikasına rağmen davasından geri adım atmadı. Onun amacı, tam bağımsız bir Afganistan’dı. Yarı bağımlı bir ülkenin varlığını kabul etmesi mümkün değildi. Bu nedenle tüm mesaisini Afgan bağımsızlığı meselesine harcadı. Güçlü milliyetçi duyguları ile savaş sırasında Osmanlı imparatorluğunu müdafaa etmek için çabalıyordu. Ayrıca İngiliz karşıtı söylemlere daha çok ağırlık vermeye başladı. Onun milliyetçiliğini yoğun bir şekilde açığa vuran ‘‘Bağımsızlık için ayağa kalmak’’ başlıklı yazısında İngilizlere karşı tüm toplumu isyana davet eden cihat çağrıları bulunuyordu (Yazıcı, 2011:190).

Serdar Mahmud Tarzi, daha sonra bir devletin, İngiltere gibi kuvvetli bir devletin nüfuzu altına alınmasının ne anlama geldiği konusu üzerine eğildi. Tarzi, himaye altında olan bir devletin, asla kendi başına karar veremeyeceğini, diğer devletler ile kendi başına müzakereler yapamayacağını, herhangi bir anlaşma imzalayamayacağını savunuyordu. Gazetenin söz konusu sayısı, okuyucuya ulaşmadan Mahmud Tarzi ikaz edildi. Bununla beraber gazetesinde İngiliz karşıtı yazılar azalmakla birlikte devam etti. Serdar Mahmud Tarzi, bilhassa ülkenin geri kalmışlığının en büyük sebebi olarak düşündüğü izole edilmişliğin biran önce ortadan kaldırılması gerektiğini savunuyordu (Gregorian, 1969:224). Bu yüzden Afgan milletini yarı bağımsız statüye karşı çıkmaya teşvik etti. Bu tutumu Hindistan’daki İngiliz yönetimini oldukça tedirgin etti. Bu yüzden Kabil’deki İngiliz temsilcisi aracılığıyla Afgan yönetimi bir kez daha ikaz edildi. Emir Habibullah Han, İngilizlerin baskılarına daha fazla direnemedi ve Siracü’l-Ahbar gazetesinin kapatılmasını emretti (Yazıcı, 2011:191; Ömer Tarzi, 2014:184-190).