• Sonuç bulunamadı

TÜRK EDEBİYATI’NDA GÜLİSTÂN TERCÜME VE ŞERHLERİ

II) Türkçe Şerhler

1) Şerh-i Gülistân-Sûdî-i Bosnevî: bkz. Sûdî-i Bosnevî ve Gülistân

Şerhi.

2) Şerh-i Gülistân-Şem‘î Şem‘ullâh Prizrenî118 (ö. 936/1529119) :

Prizrenli Şem‘î’nin Türkçe olarak kaleme aldığı Gülistân şerhidir. Şem‘î şerhinde, esas olarak metni Türkçe’ye çevirmeyi uygun görür ve bunun dışındaki malumatlara çok az yer verir. Manzum kısımları beyit şeklinde ele almak yerine mısra mısra değerlendirir ve ele aldığı kısmın Türkçesini vererek diğer kısmın şerhine geçer. Bu yönüyle Sûdî ve Sürûrî’nin şerhlerinden teknik olarak daha zayıftır. Yaptığı yorumlardan bazıları Sûdî ve Kefevî Hüseyin Çelebi tarafından eleştirilmiştir.

3) Bostân-efrûz-ı Cinân der-Şerh-i Gülistân- Kefevî Hüseyin Çelebi120 (ö. 1012/1603): Anadolu sahası dışında yapılan şerhlerdendir. Şarih, diğer

şarihlerden farklı olarak eserine Bostân-efrûz-ı Cinân ismini vermiştir. Kefevî’nin şerhi teknik bakımından sağlamdır. Şarih, eserine bir “Mukaddime”yle başlar. Şerh içerisinde kelimelerin lügat manasını vermiş, gerekli gördüğü bazı konularda okuyucuyu bilgilendirmiştir. Bunun yanısıra diğer şerhlere göndermeler yapmış, kelimelerin gramer özelliklerini yeri geldikçe zikretmiştir.

4) Şerh-i Gülistân-Hevâyî-i Bursevî121 (ö. 1017/1608) : Çeşitli kaynaklarda ismine rastlanan bu eserin bilinen bir nüshası, şüpheli olmakla birlikte,

118 Şem‘î Şem‘ullâh Prizrenî: Prizrenlidir. Ders vermekle geçinen mutasavvıf bir şahsiyetti. Hayatının sonlarına doğru derbeder bir yaşam sürmeye başladı. Mesnevî-i Şerîf, Dîvân-ı Hâfız, Gülistân, Bostân,

Pend-i ‘Attâr, Sübhatü’l-Ebrâr, Bahâristân, Tuhfetü’l-Ahrâr ve Mantıku’t-Tayr gibi eserleri şerh

etmiştir. Ayrıca Tuhfetü’l-Âşıkîn adlı mensur ve tasavvufî bir eseri Şehid Ali Paşa Kütüphanesinde mevcuttur. Kabri Üsküdar’da Rûmî Mehmed Paşa Câmii’nin kıble tarafındaki avlu kapısı dışarısındadır (Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, s. 258). Bir rivayete göre de Şeyh Vefâ haziresinde medfûndur (Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâ’ilî, c. II, (haz.: Cemâl Kurnaz-Mustafa Tatçı), Ankara: Bizim Büro Yay., 2001, s. 502).

119 Mehmed Nâil Tuman Tuhfe-i Nâ’ilî’de “Meskenin nûr ide Şem‘î ol Ehad” mısrasına dayanarak ölüm tarihini 936/1529 olarak göstermiş ve “vefâtı tarihini Sicill’in 931/1524 ve Keşfü’z-Zünûnun 976/1568 ve Osmanlı Müellifleri’nin 1000/1591 göstermeleri doğru değildir” diye de not düşmüştür (bkz. Nâil Tuman, a.g.e., s. 502).

120 Hüseyin bin İbrâhim el-Kefevî: Kefelidir. Ömrünü ilim yolunda harcamış şahsiyetlerdendir. Kudüs kadılığı görevinde bulunmuş, 1602’de vefat etmiştir. Mezarı Mekke’dedir. Klâsik tarzda söylenmiş şiirleri bulunmaktadır (Nâil Tuman, a.g.e., I, s. 201).

121 Mustafa Hevâyî Efendi: Bursalıdır. Bursa’da Abdülmü’min Câmii hatibiydi. 1017/1608 tarihinde vefat etti. Bursa Pınarbaşı’na defnedilmiştir (Nâil Tuman, a.g.e., II, s. 1207). Fars edebiyatı müntesiplerinden olup Gülistân ve Bostân’ı şerh etmiştir. Mürettep Divan’ından başka Vâmık u Azrâ,

Antalya Elmalı Kütüphanesi 50 numarada kayıtlıdır122. Hevâyî, Gülistân’ı detaylı bir biçimde şerhetmiş, diğer şarihlerden Şem‘î ve Sürûrî’yi tenkit etmiştir123.

5) Şerh-i Dîbâce-i Gülistân124- Lâmi‘î Çelebi125 (ö. 928/1521):

Gülistân’ın sadece Dîbâce kısmı esas alınarak yapılmış bir şerhtir. Eserin başında

Farsça hakkında kısa bir önsöz yazan şarih bundan sonra şerhine başlar. Şerhinde kelimelerin lügat anlamlarını verir ve gramerle ilgili özellikler hakkında bilgilendirmelerde bulunur. Şarih, şerhini kuvvetlendirmek amacıyla yaptığı yorumları İran edebiyatından iktibâs ettiği şevâhid beyitlerle destekler. Bilinen

Gülistân Dîbâcesi şerhleri arasında telif tarihi en eski olduğu için Gülistân’ı daha

sonra şerheden şarihler tarafından Lâmi‘î’ye göndermeler yapılmıştır126.

6) Şerh-i Dîbâce-i Gülistân-Rüşdî127 (ö. 16. yüzyılın sonları):

Gülistân’ın sadece Dîbâcesi esas alınarak yapılmış şerhlerdendir. Rüşdî, eserinin

giriş kısmında kendisinden önce şerh yapan Lâmi‘î, Şem‘î, İbni Seyyid ‘Ali ve Sürûrî’nin şerhlerinden bahseder ve onlara övgüde bulunur128.

7) Şerh-i Dîbâce-i Gülistân- Pîr Hamdî (ö. ? ): Adından da anlaşılacağı

üzere bu şerh de Gülistân’ın Dîbâcesi üzerinedir. Eserin Bursa’da “Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi”nde bulunan bilinen tek nüshasınınsonu eksiktir 129.

8) Şerh-i Cedîd-i Dîbâce-i Gülistân- Safvet130 (ö. XVIII. yüzyıl başları): Süleymaniye Kütüphanesi Serez 2559’da kayıtlı (98vr.) bu şerh Safvet

122 Fatma Büyükkarcı Yılmaz, a.g.e., s. 19.

123 Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 448.

124 Eser hakkında geniş bilgi için bkz. İbrahim İmran Öztahtalı, Lâmi‘î Çelebi: Şerh-i Dîbâce-i

Gülistân, İnceleme-Metin, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Bursa 1997; Hülya Canpolat, Lâmi‘î: Şerh-i

Dîbâce-i GülDîbâce-istân, Basılmamış Yüksek LDîbâce-isans TezDîbâce-i, Ege ÜnDîbâce-iversDîbâce-itesDîbâce-i Sosyal BDîbâce-ilDîbâce-imler EnstDîbâce-itüsü, Türk DDîbâce-ilDîbâce-i ve

Edebiyatı Anabilim Dalı, İzmir 2000.

125 Lâmi‘î Çelebi: Nakkaş Alizâde Muhammed Efendi bin Sultân Bâyezîd-i Sânî hazîne defterdârı Osman Çelebi bin Ali Nakkâş. Bursalıdır. Molla Câmî’nin birçok eserini tercüme ettiği için kendisine “Câmî-i Rûm” denilmiştir. Kandî’nin “Lâmi‘înin Hak ide rûhını şâd “mısrası ölümüne tarihtir. Bursa’da Nakkaş Ali Mescidine defnedilmiştir (Nâil Tuman, a.g.e., II, s. 873-874). Nefahâtü’l-Üns

Tercümesi, Şevâhidü’n-Nübüvve Tercümesi, Şerefü’l-İnsân, ‘İbretnümâ, Münâzara-i Bahâr u Şitâ, Münşe’ât, Şerh-i Mu‘ammâ-yı Esmâü’l-Hüsnâ, Mecma‘u’l-Letâ’if, Şem‘ ü Pervâne, Şehrengîz-i Burusa, Gûy u Çevgân, Kıssa-i Edhem ü Hümâ, Ferhâdnâme, Heft Peyker, Vâmık u Azrâ, Hüsn ü Dil, Vîs ü Râmîn, Absâl u Salâmân eserlerinden bazılarıdır (Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 493).

126 Hülya Canpolat, a.g.e., s. 14.

127 Rüşdî: Eserinde, kendisinden önce şerh yazmış şarihler arasında İbni Seyyid ‘Ali, Şem‘î, Sürûrî ve Lâmi‘î’yi zikreden Rüşdî’nin 16. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. Ayrıca şarih, şerhinde temmet kaydı olarak 993/1583 tarihini vermektedir (bkz. Hülya Canpolat, a.g.e., s. 49-50).

128 Hülya Canpolat, a.g.e., s. 18.

129 Hülya Canpolat, a.g.e., s. 18.

130 Safvet: XVIII. yüzyılda yaşamıştır. Şerhinin sonundaki kayıttan anlaşıldığına göre eserini yazmaya 1785 yılında başlamış ve aynı yıl içerisinde şerhini tamamlamıştır (Hülya Canpolat, a.g.e., s. 52).

isimli bir şarih tarafından yapılmıştır. Gülistân’ın sadece dîbâcesini esas alan bu şerh, Farsça kavâidine dair birtakım malumatları içinde barındıran bir giriş bölümüyle başlar (1b-10b). Bu kısımda Sûdî’nin şerhinden övgüyle bahseden131 Safvet, Sûdî’nin Farsça fiil iştikakıyla ilgili görüşlerine katılmadığı için132 bu bölümü şerhine koymuştur. Safvet’e ait Dîbâce şerhinin geneline bakıldığında Sûdî’nin şerhinden geniş iktibâslar yaptığını görmek mümkündür. Kelimelerin lügat anlamları, gramer özellikleri şevâhid beyitler aracılığıyla okuyucuya anlatılır.

9) Şerh-i Gülistân-Kâfî133 (ö. 1125/1616): Gülistân’ın tercüme ve

şerhleriyle ilgili yapılmış akademik çalışmalarda ismi zikredilmeyen, ancak Sûdî’nin “Redd-i Kâfî” ibareleriyle tenkit etmesinden hareketle varlığından haberdar olduğumuz Kâfî’nin Gülistân Şerhi hakkında elde önemli bir materyal yoktur. Safvet’in, Gülistân Dîbâcesine yazdığı şerhe ait mukaddimede “ba‘ż-ı şurrāḥ raḥimehullāhü’l-melikü’l-fettāḥ bu müşkili def‘ ve tutuḳ-ı imtinā‘ı ref‘ buyurmuşlar ki şerḥ ü ta‘rīfine himmet ü iḳdām ve tedḳīḳ-i ma‘ānīsinde diḳḳat ü ihtimām idüp ez-cümle Seyyidīzāde ve Sürūrī ve Şem‘ī ve Kāfī ve ‘ale’l-ḥuṣūṣ Mevlānā Sūdī her biri müstaḳillen şerḥ etmişler ve biribirinüñ iẟrince gitmişler134” şeklindeki sözlerine bakılırsa Kafî de 16. yüzyılda yaşamıştır. Konuyla ilgili kaynaklara göz atılacak olursa 16. yüzyılda yaşayan Hasan Kâfî Efendi’nin ismiyle karşılaşılır. Hasan Kâfî Efendi’nin oldukça velûd bir müellif olması ve eserleri arasında şerhlerin de yer alması (ör: Ezhârü’r-Ravzat fî-Şerhi Ravzati’l-Cennât, Şerhu Semti’l-Vusûl

ilâ-İlmi’l-Usûl, Şerhu Usûli’l-Hikem fî-Nizâmi’l-Âlem) kendisinin Gülistân’a şerh

yazmakla birlikte bu şerhin günümüze ulaşmadığı yahut hâlen tespit edilemediği ihtimalini güçlendirmektedir. Nitekim Bosna’nın Foça kasabasında doğan Sûdî’yle aynı asırda yaşayan Hasan Kâfî Efendi de yine Bosna’nın Akhisar kasabasındandır. Bu sebeple Kâfî’nin muhtemel şerhini Sûdî’nin görmüş olması muhtemeldir.

131 Ammā Sūdī-i üstād ḥaḳ budur ki bu ḫuṣūṣda cümleye fā’iz ve tedḳīḳ ü taḥḳīḳ-i ma‘nāda vākı‘a muvāfıḳ u muṭābıḳ vāḳi‘ olup ḥaḳ budur ki meydān-ı Fürsüñ fāris-i yegānesi ve iḳtirānınuñ mümtāz u ferzānesidür (Safvet, Şerḥ-i Cedīd-i Dībāce-i Gülistān, SK: Serez 2559; 2a).

132 Eger iştiḳāḳ ḫuṣūṣında daḫı iṣābet itmiş ola idi ġayruñ ta‘rīz ü müdāḫalesine cāy-ı kelām ḳalmaya idi (Safvet, a.g.e., 2a).

133 Kâfî: Hasan Kâfî Efendi bin Orhan bin Dâvud bin Ya‘kûb el-Zîbî. Bosna’da Akhisarlı, Akhisar kadısı. 951/1544 tarihinde Akhisar’da doğdu. Vefâtı Şa‘ban 1125/1616’dır. Akhisar’da Nevâbâd kasabasında yaptırdığı câmi‘de medfûndur (Nâil Tuman, a.g.e., II, s. 840).

Kâfî’nin şerhinin Türkçe olduğu Sûdî’nin kendisinden yaptığı alıntılardan anlaşılmaktadır. Sûdî, Kâfî’yi reddettiği bazı kısımlarda Kâfî’nin ifadelerini aynen alıntılayarak eleştirilerini bazen bu iktibaslar üzerinden yapmıştır.

Ör) “Fürūnuñ aṣlı fürūddur; taḫfīfen aḫīr ḥaẕf olunmuşdur” diyen ḥarfle ismi farḳ eylemez imiş (Redd-i Kāfī) (2a-2b).

“Bī-ḥesāb lafẓı raḥmetüñ ya bārān-ı raḥmetüñ vaṣfıdur” diyen ġarīb terdīd söylemiş (Redd-i Kāfī) (3b).

“Mülāṭafe ve mizāc ṭarīḳıyla” diyenler maḥalle münāsib söylememişler (Redd-i Şem‘ī ve Kāfī) (8b).

“Dıraḫtānı derhem ile tavṣīf ol cāy-ı laṭīf ḥadd-i ẕātında bir kūhī maḳām olduġını ifāde ider” diyen dıraḫtānı uzun aġac ẓann eylemiş. ‘Afāallāhu ‘an-hü (Redd-i Kāfī) (23a).

Uġlumiş, hemzenüñ ve lāmuñ żammıyla ve ġaynuñ sükūnı ve mīmüñ kesriyle Çingīz Ḫān neslinden bir pādişāhuñ ismidür. Pes “iki żamme ile” diyenler ibhām eylemişler (Redd-i Sürūrī ve Kāfī) (40b).

Benzer Belgeler