• Sonuç bulunamadı

Türkçe Öğretiminde Bir Kültür Unsuru Olarak Mimarinin Kullanılması

III. BÖLÜM

5. TÜRKÇE ÖĞRETĐMĐNDE KÜLTÜR AKTARIMI BAĞLAMINDA TÜRK

5.8. MĐMARĐ

5.8.1. Türkçe Öğretiminde Bir Kültür Unsuru Olarak Mimarinin Kullanılması

Đlköğretim okullarında okutulan derslerin müfredat programlarında mimari ile ilgili kültür unsurlarını aktarmaya yönelik herhangi bir amaç bulunmamaktadır. Ancak derslerin içerikleri incelendiğinde Türkçe derslerinin bu aktarımı yapmak için en uygun ders olduğu görülecektir.

Türkçe derslerinde kullanan metinlerde mimari ile ilgili metinlerin kullanılması, kültürün mimari ile ilgili unsurlarını aktarmada faydalı olacaktır. Ancak metinlerde, yapıların fiziki özelliklerinin yanı sıra yukarıda bahsedilen manevi ve sosyal hayatı yansıtan özellikleri tanıtılmalıdır. Öğrencilerin çevrelerinde gördükleri eserlerin farkına varmaları ve bunların kültür hayatımızdaki yerini kavramaları ancak bu şekilde mümkün olur. Mesela aşağıda verilen metin bir gezi yazısı olup Türkçe derslerinde bir mimari eseri tanıtma bakımından kullanılabilecek bir eserdir. Bu ve benzeri metinler Türkçe derslerinde kullanılmalıdır.

“…

Đshak Paşa, IV. Murad dönemi paşalarıdandır ve sınırda mekân tutup Erzurum’dan Đran’a dek uzanan yörenin de tek egemeniymiş.

Yürüyün, vakit ilerliyor çünkü ve gün kavuşmadan koca Đshak Paşa sarayını bir tamam gezmek, tanımak işimiz.

Birinci avludasınız. Durun ve bakının çevrenize: Sol yanımız saray muhafızlarıyla sipahilerin atlarına aittir. Onların ve konuk atlı beylerin atlarıyla mekkârelere ayrılmıştır. Çeşme, sulaktır.

Đkinci avluya sütunlu, kemerli bir kocaman kapıdan geçeceksiniz. Üstünde anlamını çıkaramadığınız eski Türkçe

Yürüyün, sağınızdaki kubbenin altında Çolak Abdi Paşa ile ailesi1 yatmaktadır.

Derler ki: “Saray iki kattı ve tam 366 odası vardı. Mutfağı, hamurhanesi ve fırını dâhil bir bahçesi vardı, dillere destan, görülmelere değerdi. Abdi Paşa’nın, sonra da Đshak Paşâ’nın haremi bu bahçeye çıkar, güller derer, kollarında narin sepetler, sepetlerde cennet bahçesinin çiçekleri, salına salına gezinirlerdi. Kuşların enva-ı bu bahçeye gelir, şakır, daldan dala konarlardı.

Bahçeye bakardı bütün odalar. Güneş alır, taze hava solurdu. Her biri taştan odalardı ama her odada duvar içine gömülü ocaklar görürdünüz. Ocakların mermer dumanlıkları incecik nakış oymalı işlemeliydi. Dışarıda kar-kış kıyametken bu taş odalar külhan gibi sıcak olurdu.

Hamam, bu odalara bitişik yapılmıştı. Đstanbul’un paşa hamamları gibi hamamlardı, ne bir eksikti onlardan, ne bir fazla. Doğubayazıt’ta, kendinizi Đstanbul’da sanabilirdiniz.

Büyük salon, koca Đshak Paşa’nın maiyetini toplayıp meşveret ettikleri salondu. Dört bir yanı taştandı. Duvarlar ayetlerle süslenmişti ve yerinde şöyle seslenmekteydi:

“Đshak meram üzre kerem kıldı cihanı Bin yüz doksan dokuz buna oldu tarih”

Bu, ola ki, düşülen beyit ile sarayın yapım tarihidir. Resmî kayıtlara bakılırsa, sarayın yapımına Hicrî 1100 yılında başlanmış ve 1199 yılında da bitirilmiştir.

Büyük salondan Paşa Efendi’nin özel dairesine geçiyorsunuz. Burası da o büyük salondan farksız bir büyüklüktedir, bilesiniz. Çok, ama çok büyük bir pencere salonu ışıklara boğmaktadır. Duvardaki oyulu boşluk, kitaplık olmalıdır.

Đshak Paşa, görgülü, ince beğenili, gerçek bir Đstanbul adamıydı, derler. Bunun kanıtını onca yıkıklığa karşılık yine de gözlerinizle görürsünüz. Sarayın içi, kapı üstleri, duvarlar ve sütunlar beyitler ve ayetlerle dolu olduğu kadar taş ustalığına da örneklik etmektedirler.

1

Yazar metnin aslında ‘ailesi’ kelimesinin yerine familyası kelimesini kullanmaktadır. Ancak bu kelime ilköğretim okulu öğrencileri için uygun olmadığı için çalışmada ‘ailesi’ kelimesi

Đshak Paşa sarayını gezerken bir nokta daha ilginizi çekecektir: Konuk odaları... Sayılamayacak kadar çok konuk odasına sahip sarayda bu odalar genelde yöreyi çok iyi gözlemleyecek bir biçimde konumlandırılmıştır. Hangi odanın hangi penceresinden bakarsanız bakın, Ağrı karşınızdadır. (Bu, bir an için size yadırgatıcı gelecektir, biliyorum. Yalnızlık. Doğa ile karşı karşıya kalış ve içinizin soğuyup ürperişi. Belki birazcık da korku. Yine bir an için kendinizi dünyadan kopmuş, kimi kimseniz, sanki ortada tek başınıza kalmış gibi duyabilirsiniz de... Bu, Đshak Paşa sarayının gizemlerindendir, bilesiniz.)

Geldik sarayın camisine. Cami ile saray adeta özdeşleşmişlerdir. Alımlı bir camidir. Sarayın yıkıldığı camiye de ulaşmıştır. Kubbeleri, kemerleri yıkılıp yerle yeksan olan sa- raya karşılık (inanılmaz bir şey) cami yine de ayakta kalmış, kalabilmiştir. Arkadaki kadınlar bölümü de sapasağlamdır hâlâ. O gördüğünüz küçük kapı, kadınlar kapısıdır. Hareme inilir, haremden gelinirmiş.

Avlulardan bir başka avluya geçelim mi?

Kırmızı künkler, dağlardan kale içine ve saraya gelen sulara ait künklerdir. Derler ki; bir vakitler bir de su deposu vardı ve tam camiye yakın bir yerdeydi. O depodan sarayı dört bucağına gider, her çeşmeden, her musluktan akarmış.

Dönüşte anlatacak ilginç şeylerin başında, sarayda hiç ama hiç ahşaba, tek bir ağaç işine olsun rastlamadığınızdır. Kim bilir, belki de bunca yüz yıllara karşılık olanca direncini taştan yapılmasına borçluydu da ondandı bu.

Sarayın dışında Đshak Paşa’nın türbesini de görmeden gitmeyin. Saray kapısının tam karşısına düşen bu küçük tepe Đshak Paşa sarayı mezarlığıdır. Ağaçsız, çıplak, yoz bir tepedir.”(K., 2001,139-141)

Aynı şekilde Ahmet Hamdi Tanpınar (1994:178-179)’a ait aşağıdaki metin, mimari ile ilgili kültürel birikimimizi aktarmak için kullanılabilir.

“Đstanbul, büyük mimarî eserlerinin olduğu kadar küçük köşelerin, sürpriz peyzajların da şehridir. Hattâ iç Đstanbul'u onlarda aramalıdır. Büyük eserler ona uzaktan görülen yüzünü verirler; ikinciler, ise onu çizgi çizgi işleyerek portrenin içini dolduran, büyük tecridin kurduğu çerçeveyi bin türlü psikolojik hal ile yaşanmış hayat izleriyle tamamlayan eserlerdir. Şüphesiz bunlarda da asıl söz gene mimarlığındır. Fakat bu mimarlık Bayezid, Süleymaniye, Ayasofya, Sultan Ahmed, Sultan Selim yahut Yeni Cami gibi etrafındaki her şeye kendi nizamını kabul ettiren bir saltanat değildir. Bunlar

şehrin mahremiyetinde âdeta eriyip ona karışmış, hissini veren küçük camiler, medreseler, büyüklerin yanında en mütevazı nispetlerine indirilmiş çeşmelerdir ve zaten kendileriyle değil içlerine girdikleri terkiple güzeldirler. Birdenbire hiç beklemediğiniz bir yerde mermer bir çeşme aynası veya kapı çerçevesi, iyi yontulmuş taştan beyaz bir duvar size gülümser, iki servi, bir akasya veya asma, küçük ve üslupsuz bir türbe yahut küçük bir bahçe sanacağınız bir mezarlık orada tatlı bir köşe yapar. Đlk bakışta tanzimi büyük bir gayrete muhtaç olmayan bir tiyatro veya opera dekoruna benzeteceğiniz bu köşe, biraz derinleştirilse şehrin tarihinden bir parçadır. Türbede fetih günü şehit düşen bir veli yatar. Camii III. Mehmed zamanının bir defterdarı yaptırmıştır, çeşme I. Abdülhamid sarayının kadınlarından birinin hayratıdır. Yanı başındaki mezarlıkta, herkesin malı olan bir Hüvelbâki’nin altında büyük bir hattat veya musikî ustası gömülüdür.

Bu küçük köşeler kadar çekici ve zevkli şey pek azdır. Bunlar bir yığın inanç, gelenek, sevkitabiî haline gelmiş zevk ve birçok tesadüf ve hatta asırların ihmaliyle olmuş terkiplerdir. Gülü, serviyi, yahut çınarı yetiştiren, her mevsim erguvanı kızartan, salkımların kandillerini asan, tabiatın cömertliğinden başka hiç bir israf ve debdebeleri yoktur. Onlar zaman içinde damla damla teşekkül etmiştir.

…”

Türkçe öğretmenleri derslerde mimari eserlerin resim veya fotoğraflarını kullanmalıdır. Bu çalışma öğrencinin görme duyusuna hitap edeceğinden kalıcı bir öğrenme sağlar. Özellikle afiş, resim ve poster gibi materyaller Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı il müdürlüklerinden temin edilebileceği gibi Kültür ve Turizm Bakanlığının internet sitesinden de alınabilir. Üstelik çoklu zekâ kuramına göre, Türkçe derslerinde kullanılan materyallerin farklı duyulara hitap etmesi, kültür aktarımında başarıyı artıracağı gibi dersin diğer hedeflerine ulaşmasında da başarı düzeyini artıracaktır.

Okul gezileri, kültürün mimari ile ilgili değerlerini aktarmak için önemli fırsatlardır. Türkçe öğretmenlerince ya da okul idaresince çevredeki mimari değeri yüksek mekânlara geziler düzenlenmelidir. Mimari eserlerin kültürel özellikleri hakkında geziler sırasında bilgi verilmesi daha kalıcı öğrenme sağlar. Çünkü bu tür faaliyetler daha fazla duyu organına hitap ettiğinden öğrencinin ilgisini çeker,

merakını artırır. Kültürel kimlik gelişiminin ikinci safhasında gerçekleşen benimseme, beğenme, sevme davranışlarının gerçekleşmesi için bu çalışmalar yapılmalıdır.

Türkçe derslerinde yapılan sözlü ve yazılı anlatım çalışmalarında öğrencilerin yakın çevrelerindeki mimari eserleri ya da gezip gördükleri yerlerdeki yapıları tanıtmaları istenebilir. Bu türden çalışmalar öğrencinin bu kültür unsurları hakkında düşünmesini ve bilgilerini dillendirerek pekiştirmesini sağlayacaktır.

Sonuç olarak, Türkçe derslerinde kültür aktarımı kapsamında kültürün mimari ile ilgili unsurları aktarılmalıdır. Kültür unsurlarının aktarılması için düzenlenecek geziler ve kullanılacak materyaller derse karşı ilgiyi artıracağından Türkçe dersinin diğer kazanımlarına ulaşılmasında da faydalı olacaktır.