• Sonuç bulunamadı

2.1 Kültür Kavramı

2.4.2 Tüketim kültürü ve kapitalizm

Kapitalizmin olgunluğa eriştiği son 150 yılda tüketici sayısındaki artış son derece çarpıcı boyutlara ulaşarak on milyondan bir milyara yükselmiştir. Milyarlarca yoksul insan doğaya oldukça az zarar verirken tüketenlerin yaşam tarzı ise su, hava, orman, balıklar, toprak ve biyolojik çeşitlilik açısından da bir yıkımın belirleyicisi durumundadır. İnsanlar arası bu eşitsizlik akıl almaz boyutlara ulaşırken kapitalizm yalnızca satın alma gücüne sahip olanları dikkate almakta, bu tüketim unsurlarının diğerleri için yararlı mı zararlı mı olduğuyla ya da bu insanların temel ihtiyaçlarını karşılayıp karşılayamayacak durumda olmalarıyla da ilgilenmemektedir. Böyle bir sorunun varlığını dikkate dahi almaz. Artık insanlık 3 gruba ayrılmış durumdadır: Birincisi; oligarşiler lüks içinde yaşayanlar, ikinci grupta; asgari ihtiyacını karşılayamaz durumda olan geniş bir kitle ve üçüncü grupta ise; bu iki grup arasında kalan kaygılı ve tatminsiz olanlar. Öte yandan kapitalizm dünyaya iyice kökleşerek paranın olduğu her yere yerleşebilmekte yenilikçi oburluğuyla teknik bilimi de kullanarak, savaşlar çıkararak, yıktıklarını yeniden inşa ederek karlılığını arttırmaktadır. Böylece yıkım ve modernleşme birlikte yol almaktadır. (Beaud, 2015: 434-435-436). Kapitalizmde gelinen son nokta tüketim, ekonomi ve teknoloji üçgeninde tahripkâr bir güç oluşturduğu gerçeğidir.

Tüketim toplumunun oluşması açısından endüstrileşme ve kapitalizm ilişkisine ayrıca verimlilik ve kitle üretiminin oluştuğu tarihi döneme Max Weber, F. Taylor ve H.Ford ' un düşünceleri ışık tutmuştur (Odabaşı, 2013: 41).

Weber, Fayol ve Taylor üçlemesi günahlarıyla sevaplarıyla 1930' lara kadar hegemonyasını sürdürmüş ve izlerini günümüze kadar taşımıştır. Ortak özellikleri insan çabasını planlamak en az girdiden en çok çıktının sağlanmasını amaçlamış olmalarıdır. İş ve işçi arasında uyum sağlanması, işçilerin eğitimi, iş bölümü, çalışanların başarılarının değerlendirilmesi ile Taylor' un bilimsel yöntemi sayesinde becerikli zanaatkarları beceriksiz işçilere dönüştürürken üretimde inanılmaz artışlar gözlemlenmiştir. Weber'in ekonomik ve toplumsal alandaki bürokrasi modeli de aşırı şekilde katı ve insan doğasına aykırılık gibi eleştirilere maruz kalmasına rağmen günümüzde de büyük çaplı örgütlenme olgusu önemini korumuştur (Yağmurlu, 2004: 34-35-36 cilt 37, sayı 4).

Orçan' a göre de; tüketimi etkileyen en önemli değişkenlerin başında üretim olgusu yer almaktadır. Tüketimin olduğu her konu üretimle açıklanmalıdır. Tüketimdeki devrimsel değişimler üretimdeki değişimlerin sonucu olarak değerlendirilmelidir. Avrupa' da 1725 ' te İngiltere de buhar makinesinin bulunması küçük atölyelerden fabrikalara geçilmesini sağlamıştır. Orçan aynı zamanda 19.yy sonlarına doğru Henry Ford'un seri otomobil üretimi,Batı kapitalizminin gelişmesinde çığır açtığını A. Gramsci tarafından "Fordizm " diye adlandırılan girişimin bazı batılı yazarlar tarafından tüketimin yayılmasını sağlayan en temel faktör olarak nitelendirildiğini de ifade etmektedir (Orçan, 2014: 20). Bocock’a göre de ‘’Fordist’’ seri üretim ile yeni tüketici grupları oluştu ve toplu tüketime geçildi. Reklamlar aracılığıyla satın aldıkları ürünlerde seçimler yapmaya başladılar. Sabun tozundan arabalara kadar her şeyde marka imajı oluşmaya başladı. Hedef kitle yüksek ücretle işlerde çalışan genç kadın ve erkeklerdi. Daha sonraki sırada ise, dayanıklı tüketim malları ile donmuş balık, hazır körili yemekler gibi yenilikleri denemek isteyen kadınlar yer alıyordu. Çünkü bu kadınlar bu yenilikler için ücretli çalışmaya başlamışlardı (Bocock, 2014: 31). Bu yenilikleri deneyimleme isteği, ardından gelen farklılaşma arzusu, gösterişçi ve hedonik tüketme ihtiyacı sistem tarafından her zaman kullanılmış ve başarılı olmuştur. Tüketim insanlığın ilk çağlarından itibaren var olan bir olgudur ancak kapitalizmin getirdiği yeni tüketim anlayışı tüketimi temel

ihtiyaçların karşılandığı bir unsur olmaktan çıkararak farklı boyutlara taşımaktadır.

Dağtaş için de 1950’li yıllarda Fordist üretim tarzı belirginlik kazanmış kitlesel üretim ve beraberinde kitlesel tüketimi getirmiştir. Üretim fazlası riskine karşı kitlesel tüketimi yönlendirerek emeği standartlaştırmış, zihinsel ve kol emeğini ayırmıştır. Bu dönem aynı zamanda tüketim uygarlığına geçilen reklamcılığın kitle iletişim araçlarının ve eğlence endüstrisinin etkinleştiği bir dönem olmuştur (Dağtaş, 2009: 69). Söz konusu aktörler kapitalizmin önemli unsurlarındandır. Aşırı tüketimi empoze etmeye ve sistemin varlığını sürdürmesine yönelik çalışmalarına bugün de devam etmektedirler.

Meriç, Pierre Emmanuel'in tüketim ve kapitalizm ilişkisine dayanan düşüncelerini Dante'nin Cehenneminden alınmışa benzeyen karanlık bir tabloya benzetmektedir. Öte yandan Emmanuel'in "insanlar kültürü benimseyecek, insan

yeniden insanlaşacaktır" sözleriyle de bir ümit sayfası oluşturan görüşlerini

(Meriç, 2015: 92) şu şekilde ifade etmektedir. Emmanuel' in Fransa' daki fertleri daha çocukluktan çıkar çıkmaz yakalayan "Toplum ölçüsüz ilerleyişin

icaplarına göre eğitiyor düşünmüyor bir ruhu olduğunu",“bastırılan ruh zaman içinde kinle besleniyor öte yandan reklamın göklere çıkardığı israf ile toplum çalışacaksın diyor bireye dinlenmeden çalışacaksın ve tahripkar bir mecburiyet yüklüyor: “tüket" yalancı bir refahla oyalanıyor insanlık” (Meriç, 2015: 90).

Günümüzde tüketim bireylerin çocukluktan çıkmasını da beklememektedir. Hatta hamilelikten başlayarak oluşturulan endüstri çocukları üzerinden önce ebeveynleri ardından da çizgi filmlerle bilgisayar oyunları ile çocukları kuşatmaktadır. Tüketim kültürünün insanları çok küçük yaşlardan itibaren rekabete ve hedonik tüketime özendirilerek sistemin gelecekteki tüketici adayları oluşturulmaya, nesneler dünyasındaki yaşama hazırlanmaya başlanmaktadır.

Kapitalist sistem her dönemde içerisinde farklı özellikler barındıran bir tüketim kültürü yaratmıştır. Fordist dönemde sosyal devlet anlayışı ve yüksek ücretler ile kitlesel tüketim başlamıştır. 20yy. sonlarında insanların amacı gereksinim karşılamanın çok ötesinde kimliklerini tüketicilik ve daha çok tüketmek üzere kurguladıkları bir alana dönüştürmüştür. Buradaki güdü ile anlık tatmin

sağlamak, yeni bir tatmine özendirmek, dolayısıyla yeni bir tüketim yapmak insanların iş yerlerinde çalışmalarının amacını oluşturmaktadır.

Adorno’ya göre ise Tocqueville’in yüzyıl önce yaptığı çözümleme doğruluğunu kanıtlamıştır. “Özel kültür tekellerinin egemenliği altında tiranlık, bedeni özgür

bırakır ve saldırısını ruha yöneltir. Hükümdar artık şöyle demez; “Ya benim gibi düşün ya da öl”. Şöyle der; Benim gibi düşünmemekte özgürsün yaşamın malın mülkün her şeyin senin olarak kalacak ama bugünden itibaren yabancısın.” Adorno böylece uyum sağlamayanların acizliğe mahkum

edileceğine ve insanların bir kez sistemin dışına atıldı mı onu yetersizlikle suçlamanın kolay olacağına dikkat çekmektedir. Ayrıca arz talep mekanizmasının günümüzde çözüldüğüne, egemenlerin yararına bir denetim mekanizması olarak iş görürken, tüketicilerin işçi, memur çiftçi küçük burjuvaların kapitalist üretime bedenlerini ve ruhlarını kaptırarak hiçbir direniş göstermeden önlerine konulana kapılıp gittiklerine ve onları köleleştiren ideoloji de ısrar ettiklerine vurgu yapmaktadır. Ayrıca ona göre makine hep aynı yönde döner, tüketimin belirlediği gibi denenmemişleri riskli bularak çok satanın tercih edilmesi sağlanır. Hiçbir şey eskisi gibi kalmamalı her şey durmadan akıp gitmelidir. Çünkü, “Mekanik üretim ve yeniden üretimin ritminin

evrensel zaferi hiçbir şeyin değişmeyeceğini öte yandan uygun olmayan hiçbir şeyin gün yüzüne çıkmayacağını vaat eder.” (Adorno, 2009: 178-179-180).“Geç kapitalizm de var olmak hiç bitmeyen erginlenme ayinidir” Herkes erkle

tepeden tırnağa özdeşleştiğini göstermek zorundadır (Adorno, 2009: 204). Kapitalist sistemde bireyler ya dışlanmanın getirdiği acılara katlanmak ya da aynılaşmak yolunda bir tercih yapmalıdır.

Chomsky de tüketimin büyük bir kısmının yapay olarak tetiklendiğine dikkat çekmektedir. İnsanların sahip oldukları birçok şeye eğer sahip olmasalardı muhtemelen çok daha iyi durumda ve mutlu olacaklarını ifade etmektedir. Sanayi devriminden itibaren reklam sektörüyle sadece istekler yaratma yönünde sunulan gayretler başarıya ulaşmıştır. Çok parası olanlar daha çok tüketme eğiliminde olmaktadırlar. Tüketim yoksulların gerçeklikleri yerine zenginlerin lükslerine doğru çarpıtılmış durumdadır (Chomsky, 2014: 264). Tüketimin bir bolluk ve refah ortamında oluşacağı yanılsaması yaşadığımız sistem içinde kendini iyice hissettirmektedir. Chomsky’ nin belirttiği gibi zenginler daha lüks

tüketim metalarına yönelirken onlara ulaşmaya çalışan diğerleri kredi kartı borçlarıyla mücadele vermekte bir üst tabakaya erişebilme arzusu, mutsuz bireyler mutsuz aileler dolayısıyla mutsuz toplumlar üretmeye devam etmektedir.

Kapitalist sistemde her şeyin paralaşması ve metalaşmasını tüm alanlara nüfus edişini, babası ile ormanda yürüyüş yapan bir çocuğun “ödemeyi kime

yapacağız baba” (Beaud,2015: 392) diyerek yönelttiği çarpıcı soru, belki de

sistemin ve metalaştırılmış dünyanın bir özetini sunmaktadır.