• Sonuç bulunamadı

2.1 Kültür Kavramı

2.4.3 Tüketim kültürü ve boş zaman etkinlikleri

Tüketimdeki sözde demokratikleşme "hayatın ertelenmiş doyumlar" üzerine kurgulanmasını zorunlu kılmıştır. Bireyler eğitimde de ileride nitelikli işgücü oluşturacak şekilde motive edilmiştir. Ayrıca iş hayatın da insanca yaşama olanaklarını gerçekleştiremeyen, aradığı mutluluğu bulamayan insanlar için mutluluk; boş zamanlara ertenen bir etkinlik olarak sistem tarafından araçsallaştırmıştır (Oskay, 2014: 497-498). Bireyler ertelenen mutluluk vaadiyle boş zaman ve tatillerinde tüketecekleri metalara olan özlem ile oyalanmaktadır.

‘’Sistemi oluşturan ve boş zaman etkinliklerini yabancılaşmış çalışma ideolojisine dönüştüren şey zamanın bu iki büyük kiplik arasındaki işlevsel bölünmesinin ta kendisidir.’’ İkilem her iki tarafta da aynı yokluklar aynı

çelişkiler aynı başarı hırsı ve zorlamalarla vücut bulur (Baudrillard, 2015: 200). Tüm bu etkinlik programları ile hedeflenen gerçek boş zamanları da ele geçirerek bir endüstriye dolayısıyla karlılığa dönüştürme çabasıdır.

Cemil Meriç P. Emmanuel’in tabiatın nasıl mezbeleleşerek şehirleşmenin insanı nasıl mahvedeceğine teknik sayesinde yeni ihtiyaçların yaratılması ile yeni bir tabiat yaratabileceklerini zanneden insanlığın aslında sistemin kendi üzerinde düşünmekten vazgeçen bir toplum yaratma arzusuna ve kutsal kar ekonomisine dokunacak her tür tedbirin nasıl bertaraf edildiğine ilişkin görüşlerine dikkat çekmektedir. Ayrıca işçi ya da memur milyonlarca Fransızın köleler gibi çalıştırılıp, yerlerini başkalarının alabileceği aletler gibi davranılmasına, ayrıca insanların boş zamanlarını da bu iş yerlerine gidip gelmekle ya da “geceleri

sahnesini izleme imkanı edinişlerine “İnsan denen sürü boş zamanlarında bile

süper teknisyenler tarafından güdülecek.” (Meriç, 2015: 91) sözleriyle vurgu

yapmaktadır.

Odabaşı’na göre de fordist dönemle birlikte çalışanlar için vaad edilen “daha

çok boş zaman daha çok tüketim” olmuştur. Bu vaadin ardından gelen 2. Dünya

savaşı ve soğuk savaş yılları gerçekleşmesine engel olmuştur. Ancak 1920’ lerde yeterli düzeyde seyretmeyen tüketici talebi “Fazla üretimin sonucu olarak

görülerek iki günlük hafta sonu tatili artan stokları eritmek tüketici istek ve taleplerinin artmasıyla çalışanların işlerine daha sıkı sarılacağı tahmin edilmiştir.” (Odabaşı, 2013: 42). Çalışma zamanlarındaki yeni düzenlemeler

dolayısıyla artırılan ve çeşitlendirilen yeni ihtiyaçlar tüketim kültürünü geliştirmiştir. Tüm bu gelişmeler ailede üretilenin gene aile içinde tüketilmesinin yerine herkesi tüketici her şeyi de satın alınabilir hale dönüştürmüştür. Kolaylık, rahatlık, temizlik, moda, yeni olmak (Odabaşı, 2013: 43) gibi gerekçelerle tüketmeye yönelen bireylerin gözünde işleri, keyifli anlarını arttırabilmek için katlanılması gereken bir alan olmuştur. Yalnızca boş zamanlara şartlandırılan bireyler, hem sistem tarafından organize edilen kısa süreli tatiller uğruna olumsuz iş koşullarını görmezden gelmekte hem de yaşadığı anın tadına varamayarak mutluluklarını bir başka tatile ertelemektedir. Hafta sonlarında, bayram tatillerinde, yaz tatillerinde yapılacaklar sistem tarafından önceden planlanmaktadır. Yalnızca boş zamanlarda yapılacaklar değil aynı zamanda bu esnada giyilecekler, yenilecekler, hatta okunacak kitaplar dahi sistem tarafından belirlenmektedir. İçinde yaşadığımız emperyalist kapitalist çağ, beraberinde kendi kültürünü de getirmiştir. Bu kültür insanı tüketmeye özendirerek, daha çok çalışmaya dolayısıyla yaşadığı topluma daha çok yabancılaşmaya yönlendirir.

Tüketimin tüm yaşamı kuşattığı, tüm etkinliklerin aynı birleştirici biçime uyarlandığı, ‘’İnsanı ödüllendirme yollarının saat be saat önceden belirlendiği,

"çevre"nin bir bütün oluşturduğu, bütünüyle iklimlendirildiği, düzenlendiği, kültürleştirildiği noktadayız.” (Baudrillard, 2015: 20).

Boş zamanlarında tüketim kültürün sunduğu, kişisel ilgi ve çıkarları peşinde koşan insanlar hiçbir toplumsal ve siyasal etkinlikte bulunamaz. Çünkü popüler kültür hafta sonu alışveriş merkezine gitmeyi, bir film izlemeyi, hatta hangi

filmin izleneceğini, nerede yemek yenileceğini önceden programlamıştır. Tüm bunlar yapılırken, akraba ziyaretleri, bayram ziyaretleri, düğünler, siyasal parti yada sivil toplum kuruluşlarındaki katılımlar ihmal edilmeye başlar. Oy kullanmak bile gereksiz bir zaman kaybı olarak görülmeye başlar. Hatta cenaze törenlerine bile zar zor katılmaya başlanır. Zaten her gün yüzlerce insan ölmektedir. Her gün haberlerde ölen insanlar ve yakınları ayrıntılı bir şekilde verilmektedir. Bu koşullarda "Hayat çok zordur o zaman eğlenceli olanları

yapmalı, tüketmeye devam edilmelidir." algısı oluşturulmaktadır.

Baudrillard " Tüketim Toplumu" kitabında boş zaman etkinliklerini bir "dram" ya da "zaman kaybetmenin imkânsızlığı" olarak ifade eder. Sistem boş zaman etkinliklerini de başıboş bırakmaz orası da her özel alanda olduğu gibi onun denetiminde ve gözetimindedir (Baudrillard, 2015: 194). Gerçekten boş zaman geçirmek, kapitalist sisteme bir girdi sağlamayacaktır. Yeni göstergeler ve ihtiyaçlar, oluşturulacak yeni ambiyanslar yaratılarak, boş zamanlarda da sisteme katkı sunmaya devam edilmelidir.

Boş zamanların ekonomik ve siyasal süreci karşılıklı bir etkisi bulunmaktadır. Yaratılan her boş zaman ekonominin hizmet ve eğlence sektörüne dolayısıyla kitle iletişim araçlarına yeni kazanç imkânları sunmaktadır. Öte yandan siyasal açıdan kitleleri politikleştirerek toplumsal sorunlar karşısında kayıtsızlaştırmaktadır. (Dağtaş, 2009: 70). Adorna’ya göre de tüketiciler boş zamanlarında dahi üretimin birliğine uymak zorunda bırakılmışlardır. Kantçı şematizmin öznelerden beklediği katkı duyusal çeşitliliği endüstriye bırakmasıdır. (Adorno, 2010: 167). Böylece özgürlük söylencesi ile oyalanan tüketici en bağımsız olması gereken zamanlarda bile sisteme sıkı sıkıya tutunmaya ve hizmet etmeye devam eder.

Modern toplumda oldukça yaygın olan boş vakit ve çalışma arasındaki farktır. İnsanlar sözde "boş zamanlarında" -müzik, modeller, spor, kitap okuyup yazmak gibi çeşitli faaliyetlerde bulunurlar. Hobi olarak görünen bu boş zaman etkinlikleri faydalı çalışma saatleri arasında yani mesai çıkışından bir sonraki mesaiye kadar bireyleri meşgul etmek için planlanır. Bu arada eğlence endüstrisi de bu ayrımdan faydalanarak karlı bir iş yaratır. Böylece kar sağlamak için boş zaman metalaştırılarak disiplin altına alınır (Swain,2013: 31).

planlanan etkinlikler zaman tüketimi olan kendine özgü talebi betimleyemez. Boş zamanı doldurmak amacıyla yapılan tüm oyuncul etkinlikler ‘’Özellikle

zamanını kaybetme özgürlüğü, gerekirse onu "öldürme", saf kayıp olarak harcama özgürlüğüdür.’’ Ancak bu etkinlikler uğruna gerçekleşen yabancılaşma

öylesine derindir ki, çalışma zamanına doğrudan bağımlı oluşundan öte zamanı kaybedilmeyi de olanaksızlaştırmaktadır (Baudrillard,2015: 198).

Hafta sonu alışveriş merkezine gitmek, yılda bir belki iki kez tatile çıkmak, bir zorunluluktur. Gidilen tatillerde neler giyileceği, neler yenileceği de önceden programlanmıştır. Güzel vakit geçirmek, boş zamanı iyi değerlendirmek için bunların yapılması zorunludur. Bayram tatillerinde bile ulusal kültür değerleri yerini sistemin pırıltılı göstergelerine bırakmıştır.

Giderek daha duyarlı hale gelen ve özgürlük ve özerklik güdüsü ile biçimsel çelişki içinde olan turizm ve tatile yoğunlaşma, çalışma zorlamasıyla türdeş olan aynı zorlama ilkesine bağlıdır (Baudrillard, 2015: 201).

Tatile çıkmak ve boş zaman etkinlikleri bir tercih olmaktan çok zorunluluğa dönüştürülmüştür. Boş zamanı değerlendirmek ve dinlenebilmek için daha çok tüketmek ve daha çok çalışmak zorunda olmak bireylerde hem bir çelişki hem de rekabet duygusu yaratmakta, beraberinde boş zamanı değerlendirmek için sunulan etkinlik programları işleyişine devam etmektedir.