• Sonuç bulunamadı

3.2. İnanç Turizmi Potansiyeli Olan Tarihi ve Turistik Varlıklar

3.2.4. Benli Sultan Külliyesi

Asıl adı, Şeyh Muhittin Ebu Şâm’a Benli Sultan denmesinin nedeni yanağında irice bir ben olmasıdır. Nakşibendi şeyhlerinden olan Benli Sultan’ın doğum yerine ve tarihine ilişkin yazılı belgelerde herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Hazretin çok sevdiği dostu Şeyh Şa’bân-ı Veli’nin 1568 yılında gerçekleşen vefatından birkaç yıl önce vefat ettiği rivayet olunmaktadır. Bu minvalde kendisinin Osmanlı dönemi evliyalarından olduğu bilindiği halde camii, türbe ve aşevinden ibaret külliyenin hangi padişah zamanında yapıldığına dair bir bilgi veya belge de bulunmamaktadır. Külliye Kastamonu şehir merkezine 30 km. mesafede Ilgaz Dağı eteklerinde kurulmuştur. Külliye içerisindeki türbede bulunan yedi sandukadan birine Benli Sultan defnedilmiş olup diğer sandukalarda bulunanların kendisinin akrabaları olduğu dışında bir bilgi bulunmamaktadır (Dokuz Eylül Üniversitesi, 2002).

Osmanlı’da Yavuz Sultan Selim döneminin âlimleri arasında olan Benli Sultan’ın esas ismi Ebu Şame Şeyh Muhyiddin Mehmed / Muhammed Benli Sultan’dır. Doğduğu yerle ilgili bilgiler kesinlik arz etmemekte olup aynı köyden olabileceği ya da Tosya’dan, Sivas’tan, başka bir yerden gelerek Kastamonu’ya yerleşmiş olabileceği söylenmektedir.

Köyde yaşayanların anlattıklarına göre ise Benli Sultan, bir Horasan eridir ve irşat vazifesi kapsamında Nakşibendîliği tanıtıp yaymak maksadıyla bu bölgeye intikal etmiştir. Büyük insanların genelinde olduğu gibi Benli Sultan’ı herkes kendi yöresinden olduğunu ileri sürmekte, yakın civardaki birçok türbede metfun bulunanların, onun kardeşi veya müridi olduğu şeklinde iddialarda bulunulmaktadır. Benli Sultan’ın aslen nereli olduğu veya külliyesini tek başına mı yoksa devlet desteğiyle mi yaptığına dair değerlendirmeler bir yana, ister Horasanlı olsun, isterse değişik kaynaklara göre Kastamonulu olsun, sonuçta gerçekte adına köy teşkil edilmiş ve bu köy, divan köyü statüsünde gelişmiştir.

Ziya Demircioğlu Benli Sultan’ın hicri 920’de külliyenin bulunduğu bölgeye gelerek ilim ve tarikat neşrine başladığını yazmaktadır. Kastamonu İl Yıllığı’nda hicri 927’de yaşadığından bahsedilmekte, güncel kaynaklar tarafından Külliye’nin Yavuz Sultan

Selim’in emriyle miladi 1512-1520 yıllarında inşa edildiği ve cami, mutfak, misafirhane ve türbeden meydana geldiği anlatılmaktadır. Buna karşın söz konusu kaynaklardan, külliyenin yapım işine ne zaman başlandığına ilişkin bilgi bulunmamaktadır. Yavuz Sultan Selim’in saltanat dönemi olan bu tarihler nedeniyle külliyenin bu dönemde ortaya çıktığı söylenebilir.

Ancak külliyeden ayrı bir yerde şu an köylünün harman yeri ve samanlığı olarak kullanılan bir yerde bazı kalıntılar vardır. Yalnız bunlar toprak altında kalmıştır. Harman yerindeki kalıntının hamama ait olduğu sanılmaktadır. Medresenin de camiinin alt tarafında olduğu tahmin edilmektedir.

Geçirdiği yangından sonra Şeyh Şani Efendi tarafından tamir ettirilen külliye, 1326 Rumi yılında Şeyh Nurettin Efendi’nin müracaatı üzerine belediye mimarının projesine göre Vakıflar İdaresi tarafından esaslı şekilde restore edilmiştir. 27 Mayıs 1326 tarihli keşif özetine göre bu restorasyonda, kubbelerin üstünü örten ortak çatı ile kubbeler arasında bulunan açıklıktan yağmur ve kar serpmesini önlemek için ahşap kaplama yapılmış; türbenin doğu tarafındaki odalar yıkılıp yeniden yapılmış, kubbelerin çatlakları kapatılıp sıvaları yenilenmiş ve türbenin kubbe fenerlerinin üzerindeki tuğla sütunun hizasından 8 cm. eninde demir kuşak konulmuştur. Mescidin bitişiğindeki nakiphanede bulunan halvetler yıkılarak tabanı çekme ağaçtan döşenmiştir.

Köhne olan minare yıkılarak yekpare ağaçtan 16,5 m. yüksekliğinde kapalı şerefeli minare yapılmıştır. Aynı tamir esnasında köhneleşmiş olan misafirhane binası da yıkılarak zeminden yarım metre kadar kaldırılmak suretiyle yeniden inşa edilmiştir. Bina, her birinde iki oda ve ortasında iki sofa, iki abdestlik ile sokak kapıları da ayrı olmak üzere iki bölüm halinde yapılmıştır.

Tarikat şeyhi olarak bilinen Benli Sultan’ın hangi tarikata bağlı olarak irşat vazifesini ifa ettiği ile ilgili olarak pek çok görüş bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının kendisinin Halveti, Bayrami, Nakşi-Halidi ve Nakşi olduğuna ilişkin görüşler ileri sürülmektedir.

Atai’nin, “Kastamonu Halveti velilerinin müritlerinin ve muhtelif tarikat tesislerinin mebzuliyetiyle tarihte meşhur bir yerdir. O devirde Benli Sultan’ın da Halveti olması muhtemel, hayır muhtemel değil bir hakikattir.” sözüne karşılık, Ozanoğlu böyle bir bilginin doğruyu göstermediğini belirtmektedir.

M. Ziya Demircioğlu, Benli Sultan’ın önce riyazet ettiği ardından zaviyesini kurduğu ve akabinde Bayrami tarikatı üzerine tenvir ve irşada giriştiğini ifade etmekte; Fazıl Çiftçi bu konuda, eserin değişik yerlerinde Benli Sultan hakkında, “Bayrami Şeyhi Benli Sultan” biçiminde ifadeler kullanmaktadır. Buna göre, Geyikli Sultan Türbesi’nden söz edilirken; “…Türbede iki ahşap sanduka vardır. Birisi Benli Sultan Hazretleri’nin halifelerinden Bayrami Şeyhi Mustafa Efendi’ye, diğeri de oğluna aittir.” şeklinde açıklamalarda bulunmuş ve Benli Sultan’ın halifesinin Bayrami olduğunu belirtmiştir. Yazar, Benli Sultan’ın oğlu Mahmud Efendi’nin, kendisinin akabinde Nakşi tarikatı üzerine tebvir ve irşatta bulunduğunu vurgulamaktadır. Benli Sultan’ın Bayrami olduğunu Turhan Yılmaz ve Ahmet Yaşar Zengin de iddia etmişlerdir.

Kastamonu iline Nakşiliğin en önce Benli Sultan tarafından getirildiğini Abdulkerim Abdulkadiroğlu iki eserinde rivayeten belirtmektedir. Benli Sultan’ın son şeyhi olarak bilinen Nureddin Karasu’nun mezar taşına, Hacı Baha Kök tarafından şu ifadeler yazılmıştır: “Hülefa-yı Nakşibendiye’den Kastamoni/Benli Sultani Hacı Hafız Nureddin Efendi’nin ruhuna Fatiha”. Söz konusu bu cümlelerden Şeyhin Nakşi olabileceği düşünülmektedir.