• Sonuç bulunamadı

Spor Yönetimi Alanında Yapılanma Çalışmaları

2.4 Neo-Liberal Dönemde Spor

2.4.2. Spor Yönetimi Alanında Yapılanma Çalışmaları

Serbestleşme ve ticarileşmeyle birlikte spor branşlarını yöneten federasyonlar, devlet kontrolünden çıkarak yönetsel ve mali olarak otonom bir düzeye geçmek istemişlerdir. Federasyonlar arasında, ürettiği ekonomi açısından mali özgürlüğe en yakın, sporun geniş kitleler üzerindeki etkisi hesaba katıldığında kitlelerin desteğini arkasına almış, yetişmiş eleman ve uzman açısından yönetsel olarak organize olmayı başarabilecek aday Türkiye Futbol Federasyonu’dur. 1980’lerde özerkliği ile ilgili girişimlerde bulunulduysa da bu gerçekleşememiş, 3813 sayılı ”Türkiye Futbol Federayosnu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” ile 1992’de özerkliği tanımlanmıştır (Devecioğlu 2016). Bu tarihten itibaren tüm spor federasyonlarının özerkleşmesiyle ilgili çalışmalar hız kazanmış, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir alt yapılanma olarak Başbakanlığa bağlı olan federasyonlar, 2004’te Özerk Spor Federasyonları Çevre Statüsü ile özerkliklerine kavuşarak Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nden ayrılmışlardır. Takip eden yıllarda getirilen düzenlemelerle, 2011 yılında Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın kurulmasının ardından, 2012’de görev ve yetkileri ve GSB ile ilişkileri düzenlenmeye devam etmiş, yönetmelikte yer alan “özerk” kelimesi “bağımsız” kelimesi ile değiştirilmiştir. Türkiye’de “bağımsız” Spor Federasyonlarının Çalışma Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmeliğe göre Federasyonların denetim kurullarındaki beş üyeden ikisi seçimle, üçü GSB’ye bağlı sporu yöneten Spor Genel Müdürlüğü’nce görevlendirilen üyelerden oluşmalıdır. Ayrıca, aynı yönetmelikte “federasyonların her türlü faaliyetinin denetimi, genel kurul, denetim kurulu ve Bakan tarafından görevlendirilecek denetim elemanlarınca yapılacaktır” kuralı getirilmiştir. 2004’te çıkartılan “Sponsorluk Yönetmeliği” ve “Federasyon Fonu” (Sönmez 2014:12) gibi düzenlemelerle federasyonların mali özgürlükleri için girişimlerde bulunulmuş olsa da “Bağımsız” statüsündeki spor federasyonlarının bir çoğunun bütçesinin devlet tarafından oluşturulduğu gerçeği, denetim kurullarındaki Genel Müdürlük elemanları da hesaba katılınca, federasyonların mali ve statü olarak pek de bağımsız olmadığı yorumunu ortaya

çıkartmıştır. Spor Federasyonları arasında “tam bağımsız ve özerk” statüsünde bulunan tek federasyon Türkiye Futbol Federasyonu’dur. TFF bütçesini kendi hazırlamaktadır, denetim kurulu sadece kendi üyelerinden oluşmaktadır, mali olarak bağımsız denetim kurumlarından hizmet almaktadır (Türkiye Futbol Federasyonu). Futbolla ilgili konularda da FIFA’nın denetimine tabiidir. Diğer taraftan 2011’de 1982 Anayasası’nın 59. maddesine yapılan ekle, spor federasyonlarının yönetim ve disiplinle ilgili uyuşmazlık ve anlaşmazlıkların tahkim yoluyla halledilmesi kuralı getirilmiş, böylece federasyonların karar alma yetkileri Anayasa ile sağlamlaştırılmıştır (Devecioğlu 2016).

Federasyonların başkanlık seçimleri ve genel kurulları da yasal düzenlemelerle çerçevelenmiştir: Olimpik spor dallarının federasyonlarında olağan genel kurullar, başkanlık seçimleriyle birlikte Olimpiyat oyunlarının bitiminden sonra üç ay içinde yapılacaktır. Üyerlerinden en az yüzde onbeşinin (15%) yazılı teklifini alan federasyon üyeleri başkanlığa aday olabileceklerdir. Adaylar için gerekli imzaları o günkü federasyon başkanları toplar. Bu durum adaylıklarda taraflılık çıkmasına, politikanın seçimlere karışmasına ve problemlere sebep olabildiği için eleştiri almıştır. (Devecioğlu 2016). Federasyonlar Spor Genel Müdürlüğü’nün doğrudan hareket alanı olmaktan çıkıp, bağımsızlaşmış olmalarına rağmen, gerek mali, gerek yönetsel bakımdan devletin elini hissetmektedirler.

2.4.2.2. Kulüplerin Şirketleşmesi

Hem amatör hem de profesyonel spor kulüplerinin varlığı günümüzde de Dernekler Kanunu ile tanımlanmıştır. 1990’lardan bu yana hızlı bir piyasalaşmanın parçası olan profesyonel spor kulüpleri, bilet gelirleri, sponsorluk ve reklam gelirlerinden oluşan milyon TL’lere ulaşan bütçeleriyle “dernek” yapılarından daha ciddi bir yönetim ve denetime ihtiyaç duyan kurumlar haline gelmişlerdir. Bu sebeple Gençlik ve Spor Bakanlığı 2012 yılında “Spor Kulüpleri Yasası” ile ilgili çalışma başlatmış ve spor kulüplerinin kendi mevzuatıyla yönetilebilmesi için bir adım atmıştır (“Spor Kulüpleri” 2012). Bu yasa tasarısının temelinde spor kulüplerinin anonim şirket olmaları fikri yatmaktadır. Bu gerçekleşirse ülkede spor şirketler tarafından yapılacaktır. Bunun

yasalaşması durumunda amatör spor kulüplerinin nasıl bir statüde sürdürüleceği üstünde durulması gereken bir konudur. Amatör kulüplerine de şirketleşme zorunluluğu gelmesi durumunda bir çoğunun varlıklarını sürdüremeyebilecekleri ihtimaller arasındadır. Bu ihtimal, ülkede sağlık, refah ve sosyal ihtiyaçları karşılamak için de yapılması gereken kitle sporlarının gelişimini aksatabilecektir. Bu durumda, günümüzde varlıklı kesimin devam edebildiği özel spor salonlarının benzerlerinin çoğalması, alt gelir grubunun ise bunlardan faydalanamaması söz konusu olabilecektir.

2012’de başlatılan çalışmalara rağmen yasa Ağustos 2017 itibariyle hala yürürlüğe girmemiştir. Yasa ağırlıklı olarak futbol kulüplerini ve mali portrelerini göz önüne alarak hazırlandığından ve kulüpler için şu anki durumlarıyla kıyaslandığında kısıtlama ve sorumluluklar getireceğinden, devlet yasa tasarısını savunmak için FIFA ve UEFA’nın getirdiği mali zorunlulukların da yerine getirilmesi için böyle bir yasaya gereksinim duyulduğunu belirtmektedir (“Kulüpler Yasası” 2017). Öğüt’ün de makalesinde belirttiği gibi “ Neo-liberal politikalar gereği futbol pazarı kendi başına bırakılamayacak kadar büyüktür ve FIFA ve UEFA gibi ticari yönü son yıllarda artan dev global örgütlerle bağlantıları olduğu müddetçe bu pazarın uluslararası piyasa koşullarına göre yönlendirilmesi, devamlılığının sağlanması gereklidir” (Öğüt 2014: 40).

1990’lardan itibaren önemli değişimler geçiren federasyonlar ve spor kulüpleri, özellikle izleyici sporlarına hitap eden futbol ve diğer takım sporlarını oynayan kulüpler ve bu sporları yöneten federasyonlar, hem sporun toplum hayatında edindiği yer sebebiyle, hem de genişleyen imkanlarıyla kendi camialarına eğilme istek ve ihtiyacıyla birlikte spora bugüne dek hizmet eden kişilerin, başarılı sporcuların, toplumsal hafızaya işleyen mekanların hatırasını sonraki nesillere aktarmak için duyarlılık geliştirmişler ve bunların miraslaştırılmalarına aracılık eden aktörlerden olmuşlardır.

2.4.2.3. Eski Yapıya Dönüş: Gençlik ve Spor Bakanlığı

Türkiye’de spor yönetiminde serbestleşme 1990’lardan itibaren pratiklerde kendini göstermeye başlamıştır. 1989’da Türkiye’de devletin spor yönetimi organı olarak faaliyet göstermeye başlayan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü döneminde, spor piyasasında yaşanan değişimle birlikte devletin spor yönetiminden el çekmesi gerektiği, ülkedeki spor yönetiminin gönüllülük ilkesiyle bir araya gelmiş, federatif bir oluşumla yapılması gerektiği camiada dile getirilmektedir. Spor Federasyonlarına 2004’te verilen bağımsızlık statüsünün ardından, 2006’da yapılan sporda özerkleşme yanlısı Türk Spor Kanunu çalışmalarına, 2008’de düzenlenen Spor Şurası’nda özerk bir çatı olarak önerilen Türk Spor Kurumu kurulması önerisinin de (Spor Şurası Raporu 2008: 86) gelmesine rağmen, şura sonunda yapılan bir önergeyle spor yönetiminin tekrar bakanlık çatısı altında toplanmasına karar verilmiştir. Böylece spor yönetimi 2011 yılında tekrar 1969’daki gibi Gençlik ve Spor Bakanlığı altında toplanmıştır. Kuruluşunda o günlerde GSGM’de çalışan yöneticilerin fikir ve görüşlerine yer verilmemiştir (Öğüt 2014:36). Böylece sporun spor tarihimizde bir kez daha gençlikle bir arada organize edilip yönetilmesine karar verilmiştir. 2017 itibariyle Türkiye’de GSB’na bağlı olarak sporu yöneten yapı Spor Genel Müdürlüğü’dür. Devletin spor yönetimindeki bu yaklaşımı sporda endüstrileşme sonucu ortaya çıkan piyasanın sürdürülebilmesi ve üretilen ekonomik değerin olması gerektiği gibi gerçekleşebilmesini sağlamak için neo-liberal politikalar çerçevesinde kontrolu sürdürmek istediğini düşündürmektedir.

Devlet tarafında, ülkede gelişen spor endüstrisine, izleyici sporlarına olan büyük ilgiye karşın, sağlıklı ve hareketli bir yaşam için sporun toplumun tabana yayılması konusunda ve spor yapma kültürünün yerleştirilmesi konusunda Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana çabaların karşılık bulmadığının tespiti de yapılmaktadır. Endüstriye eğitimli insan kaynağı kazandırmak için eğitim geliştirilmesi ülkedeki lisanslı sporcu, kulüp ve antrenör sayılarını yükseltmiştir. Bakanlar Kurulu’nun aldığı “2017 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyon ve İzlenmesine Dair Karar” Resmi Gazete’de ekleriyle birlikte yayınlanmış, 2016’da Türkiye’de lisanslı sporcu sayısının bir önceki yıla göre 5,5 milyondan 6,8 milyona; kulüp sayısının 12 bin 981’den 13 bin 454’e; antrenör

sayısının174 bin 803’ten 221 bin 46’ya kaydedilmiştir (“Lisans Sporcu” 2016). Aynı kararda,

“spor alanında kaydedilen gelişmelere rağmen, fiziki ve beşeri altyapının güçlendirilerek ülke genelinde dengeli dağılımının sağlanması, spor eğitiminin iyileştirilmesi, spor etiğinin geliştirilmesi, başarılı sporcuların yetiştirilmesi ve sporun yaşam tarzı olarak benimsetilerek geniş kitlelere yaygınlaştırılmasına duyulan ihtiyacın devam ettiği….Mahalli idarelerin spor alanındaki etkinliklerinin artırılması, spor kulüplerinin ve federasyon kapasitelerinin güçlendirilmesi….spor tesislerinin etkin kullanılmasına yönetlik tedbir alınmasına ve farklı spor branşlarının kamuoyuna tanıtılması gerektiği……. Halkın spor yaplma alışkanlığını ölçen, uluslararası standartlara uygun saha çalışmalarının düzenli olarak yapılmasına ihtiyaç duyulduğu…..toplumun tüm kesimlerinde spor yapma kültürünün geliştirileceği” kaydedilmiştir (“Lisanslı Sporcu” 2016).

Devlet kitle sporları için böyle bir durum tespitinde bulunmuştur. Bu tespitlerle ilgili aksiyon alınması, yerel yönetimlerin kitle sporuna olan desteğinin düzenlenmesini de gerektirecek. Yerel yönetimler ve kitle sporları bir sonraki kısımda ele alınacaktır.

2.4.2.4. Yerel Yönetimler ve Kitle Sporu

1990’lardan itibaren spor endüstrisinin gelişmesiyle birlikte, izleyici sporlarına, üstün nitelikli sporculara yapılan yatırımlar çoğalmış, herkes için spor felsefesiyle desteklenen kitlesel sporlar ise ikinci plana düşmüştür. Türkiye, 2000’li yıllardan itibaren yapılan neo-liberal değişiklikleri kalıcı kılacak çalışmalar başlatmış, bunların kesintiye uğramadan uygulanmalarını sağlamıştır (Öğüt 2014: 32). Devlet, toplumdan gelen sporun bağımsızlaşması talebini tanımakta, bir endüstri olarak kendi ekonomisini yaratan sporun bağımsızlaşmasını federasyonlara verdiği “bağımsızlık” statüsü ile cevap vermekte ancak kontrolu elden bırakmak istememektedir. Devletin spor yönetimi organizasyonunu 1969’daki gibi Gençlik ve Spor Bakanlığı altında yönetmeye karar vermiştir. Bakanlık kurulduktan sonra yapılan belediyelerle ilgili mevzuat düzenlemeleri çerçevesinde, 6360 sayılı kanunun kapsamında “amatör spor kulüplerine malzeme vermek ve nakdi yardım sağlamak, yurtiçi ve yurtdışında üstün başarı gösteren veya derece alan sporculara, öğrencilere, teknik yöneticilere ve antrenörlere belediye meclisi kararıyla ödül vermek” maddeleri getirilmiş, toplum refahı ve sağlığı için kitle sporunu desteklemesi ve yaygınlaştırması gereken devlet, belediyeler eliyle rekabete dayalı yarışmalara, elit sporcuya destek ve dikkat vermesi mümkün kılınmıştır (Öğüt 2014: 38). Belediyeler siyasi popülaritelerini arttırmak için

rekabetçi sporlara desteği, spora siyaset karıştırmak ve kitle sporunu zayıflatmak olarak yorumlanmaya açıktır. Piyasa değeri yüksek, izleyici kitlesinin desteğine sahip olan rekabetçi, organize spor ve sporcuya kaynaklarını aktarmakta, en gözde seyirci sporu olan futbola ve kulüplerine öncelik vermektedir. Belediyelerin yaptığı spor tesisleri arasında futbolla ilgili olanlar dikkat çekmektedir. Tesislere, sokaklara, parklara verilen sporcu isimleri arasında futbolla ilgili olanlar çoğunluktadır. Diğer taraftan, bu sporcu isimleri spora hizmetleri ve performanslarıyla başarılar kazanmış sporcular arasından seçilmekte ve tesis isimleriyle bu sporcuları miraslaştırmaktadır. Profesyonel kulüplerin kullanımına olan ve “mabet” kabul edilen stadyumların isimlerinin medya kapsamı yüzünden para karşılığı sponsorlara kiralandığı, miraslaştırılan spor insanı isimlerinin göz önünde olmayan kompleks isimlerine atandığı bu dönemde, yerel yönetimlerin yaptıkları projelerin isimlendirilmeleriyle miraslaştırılmaya araç olmaları sürdürülmektedir.