• Sonuç bulunamadı

3. TÜRKİYE’DE SPORUN MİRASLAŞMA SÜRECİ

3.3. Sporun Miraslaşması

3.3.3. Sporu Miraslaştıran Aktörler

3.3.3.3. Medya

Modernleşme yılları ve takip eden sporda devletçiliğin etkili olduğu yıllarda daha çok periyodiklerden oluşan spor basını, spora profesyonelliğin gelmesiyle birlikte ana akım medyada önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Basın o günlerde toplumda ilgi uyandıran spor karşılaşmalarına ve başarılarıyla halkın ilgisini uyandıran sporcuları gündemlerine taşımışlardır. Sevecen Tunç’un 1950’lerde Hayat dergisindeki futbolcu profilleriyle ilgili makalesinde de bahsettiği gibi, sadece spor medyası değil, profesyonellikle birlikte toplumun artan ilgisi sporu ve sporcuyu popüler kültürün bir parçası halinde ele almaya da başlamıştır. Sporun endüstrileştiği neo-liberal dönem, 2000’lerden itibaren etkin internet ağı ile birlikte iletişimin geliştiği ve toplum hayatında belirleyici

olduğu bir dönemdir. Lucrecia Escudero Chauvel, Umberto Eco’nun Apocalyptic isimli eserinin girişinde “mass culture – kitle kültürü” ile ilgili yazdıklarına değinmiştir. Eco, kitle iletişiminin, farkında olsak da olmasak da bizim evrenimiz haline geldiğinden bahsetmektedir. Bugün evrenimizin değerleri de, gazetelerin, radyonun, televizyonun, kayıt edilmiş veya edilebilen müziğin, yeni görsel ve görsel- işitsel iletişim şekillerinin sağladığı objektiflikle şekillenir ve hiçkimse bu koşullardan bağımsız değildir (Chauvel 1997: 237). Bugün içinde bulunduğumuz iletişim ağı, Eco’nun söylediği gibi şekillendicidir ve interaktifdir. İçinde bulunduğu toplumu etkiler, toplumdan etkilenir. Bu sebeple medya sporun miraslaşmasına, sporla toplumu ve toplumsal hafızayı bir araya getiren ve şekillendiren bir platform olarak aracılık etmektedir. Sosyolog Ahmet Talimciler sporun toplumun aynası olduğundan bahsetmekte ve Türkiye’de bu aynada bugün sınırlı bir görüntünün yansımasında medyanın payının büyük olduğunu söylemektedir (Talimciler 2010: 177). Talimcilerin belirttiği bu sınırlı görüntünün spor mirasına da yansıdığı düşünülmelidir. Talimciler, 2000 yılında Galatasaray futbol takımının UEFA kupasını kazanmasını baş sayfadan duyuran basının, 2009’da Arkas Voleybol takımının Avrupa Challenge Kupasını kazanan ilk Türk ekip olmasını, baş sayfa altında küçük puntolu bir haber olarak geçiştirmesinin ülkedeki spor anlayışını yansıttığını söyler (Talimciler 2010: 177). Eco’nun bahsettiği günümüzün iletişim objektifliği, Talimciler’in verdiği bu örnekte ortaya çıkmaktadır. İki başarı objektif ele alınmamıştır. Türkiye sporunda futbolun diğer sporları domine ettiğini, futbola verilen önemin, diğer sporlara verilmediğini yansıtmaktadır. Bu aynı zamanda medyanın futbolu öne çıkarmayı tercih ettiğini ve toplumdan gelen bu talebi yarattığını da yansıtmaktadır. Bu hem Türkiye’de bir izleyici sporu haline gelen endüstriyel futbolun piyasadaki satış gücünden, hem de Türkiye’deki izleyici/müşteri kitlesinin, medyadan ağırlıklı futbol endüstrisinin haberini talep eder hale gelmesinden kaynaklanmaktadır. 1960’larda spor medyasında başlayan satış savaşları, 1970’lerde günlük gazetelerin de spor ekleri çıkarmaya başalamasıyla kızışan rekabet (Yıldız 2002: 193, 194), futbolda profesyonellikle birlikte daha ilgi çekici hale gelen sporun tiraj elde etmek için kullanılmasına sebep olmuştur. 1990’larda özel TV ve radyo kanallarının açılmasıyla yayın adap ve kaidelerinin yumuşadığı (Yıldız 2002: 201), 2000’lerde yaygınlaşan dijital medya ile yayın adabının tamamen değiştiği, esnediği, televizyon ve internetin de ana akım

medyaya dahil olduğu bir ortamda, spor endüstrisi popüler kültürle daha da iç içe geçmiştir. Satış, izlenme ve sayfa görüntülenme oranlarının baskısı ile içeriği şekillenen medya, “sosyal ve ekonomik sorunlardan kaçıp kazanmak” için seyreden izleyiciyi (Dizdar 2016: 84) cezbetmek için futbol haberlerine ağırlık vermiştir. Talimciler bu durumu tarif etmek için “Türkiye’de futbolun yeni bir misyon çerçevesinde örgütlenmesini ve bu şekilde toplumla buluşmasını sağlayan güç medya olmuştur” der (Talimciler 2010: 169). Talimciler’in Galatasaray’ın UEFA başarısının medyaya yansıma şekli ile, Arkas Voleybol takımının kupa başarısının medyaya yansıma şekli arasındaki fark medyanın spor branşlarına eşit uzaklıkta durmadığını yansıtmaktadır. Medya’nın iki başarıya yaklaşım farkı, toplumsal belleğe yerleşen olayları da doğrudan etkilemektedir. Bu iki başarının toplum tarafından algılanışı ve toplum üstünde bıraktığı etki ve hafızlara girip girmediği, toplumun bu olayla kuruduğu bağı, dolayısı ile spor mirasının oluşumunu etkilemektedir. Medya seçtiği haberlerle, başlığa taşıdığı kişi ve başarılarla bazı spor insanlarını onaylamakta ve tekrar tekrar göz önüne getirmekte, benzer bir diğer başarıya aynı görünürlüğü vermediği için bellekteki yerini ve miraslaşmasını etkilemektedir. Bu çalışma için yapılan tarih ve toplumsal analizdeki miras göstergelerine bakıldığında ortaya çıkan durumun futbol ağırlıklı olduğu görülmektedir.

Günümüzde, günlük spor haberlerini yayınlayan ve Türkiye’deki popüler spor kültürünün bir yansıması olan ve onun söylemini kullanan bir çok internet sitesi, TV programı ve spor gazetesi bulunmaktadır. Kulüplerin kanalları, pazar günü ana akım TV kanallarındaki programlar, Fanatik, Fotomaç, Sportx, Amk bunlardan birkaçıdır. Bunların dışında, son yıllarda diğer spor branşlarına artan ilgiyle beslenen ve niş pazarlar oluşturan süreli yayınlar okuyucusuyla buluşmaktadır. Fanatik Basket, Türkiye Cyclist, Kort, D8 Kış Sporları Dergisi, Voleybol Manşet bunlara örnektir. Kendini “Düşünen Spor Dergisi” olarak konumlayan Socrates, spor tarihini, uluslararası ve yerel önemli spor olaylarını işlediği yayınında, sporla ilgilenen ve günlük spor gazete okuyucusu profilinden daha entellektüel içerik talepleri olan bir kitleye hitap etmektedir (Socrates Dergi). “Borsada değil, arsada güzel” mottosuyla yayınlanan Fitbol dergisi, Socrates ile benzer bir profile sahip futbol okuyucusunu hedef almaktadır (Fitbol Dergi). Bu tip yayınlar ana akım spor basını ve televizyon

programları ve internet gibi genel kitleye ulaşamadıkları için, mirasa aracılık etme konusunda daha objektif ve potansiyele sahip olsalar da genel kitle üzerinde etkileri azdır.

Medyanın sporun miraslaşmasına farklı bir örnek de basın kuruluşları tarafından düzenlenen spor ödülleridir. Milliyet gazetesi tarafından futbolda profesyonelliğin kabul edilmesinin hemen ertesinde başlayan ve 63 yıldır düzenlenen Milliyet Yılın Sporcusu ödülleri, 1954’te yüzücü Murat Güler’in halk oylaması ile “Yılın Sporcusu” seçilmesi ile başlamıştır (Yıldız 2002: 191). 1969’da “Dünyada Yılın Sporcusu”, 1984’te “Yılın En Başarılı Yabancı Futbolcusu”, 1986’dan itibaren “Yılın Spor Adamı” ve “Yılın Takımı”, 1990’da “Yılın Futbolcusu”, 2001’de “Yılın Antrenörü” ödülü eklenmiştir. Son yıllarda “büyük jürinin” belirlediği aday sporcu ve spor adamları arasından internet üstünden yapılan halk oylaması ile seçilenler, kendi aralarında da yarıştırılıp, kazanan ödüllendirilmektedirler (“Gillette Yılın Sporcusu” 2016). Sporun önemli isimlerinin oy pusulası ile oy kullanırken sandık başında resimleri gazetede yer almaktadır. Oylama süreci haber değeri taşımakta ve oylama süreci boyunca görünürlük kazanan aday spor insanları medyada yer bulmaktadır. Bu şekilde ödüllerin kendi geleneğini oluşturması ve sürekliliğinden dolayı bunu kuşaktan kuşağa aktarması hem ödüllerin hem de yer alan sporcuların miraslaşmasında rol oynamaktadır. Kazananların bir Gala gecesiyle ilan edilip ödüllerini aldığı Milliyet Yılın Sporcusu Ödülleri spor camiasında bir klasiğe, kazananlar için de prestije dönüşmüştür. Ödülü düzenleyen medya kuruluşu halk oylaması ile yapılan seçimlerin, daha çok seçmene ulaşması için katılanlar arasında hediye çekilişi yapması (Milliyet Yılın Sporcusu), toplumun sürece katılımını arttırmayı hedeflemekte, toplumun miraslaştırmaya aracı haline gelmesi sağlanmaktadır. Üstün nitelikli sporcu, spor adamı ve spor yazarının başarısını takdir eden, hafızaya alınmasını sağlayan ve miraslaştıran bu tip ödüller, medyanın miraslaşmadaki aracılığının görünür olduğu örneklerdir.

Miraslaştırma konusunda tüm aracılar aktif olarak rol almakla birlikte, toplumsal algı ve toplumsal hafızanın mirasın oluşması ve kalıcı olmasında rolü büyüktür. Miraslaşan bir değerin kaybı konusundaki toplumsal algıyı ve toplumsal hafızanın nasıl görev

aldığını anlamak Türkiye’deki miraslaşma süreci için önemlidir. Bir sonraki kısımda mirasın kaybının toplumdaki algısı ele alınacaktır.