• Sonuç bulunamadı

2.1. DEĞERLERLE İLGİLİ KAVRAMLAR (DEĞER İLİŞKİLERİ)

2.1.10. Sosyolojide Değer Kavramı

Sosyologlar için, toplumsal değerlerin insan yaşamının önemli bir yanını oluşturduğu neredeyse ortaklaşa bir görüş olmuştur. Örneğin; toplumsal sistemlerin dengeyi nasıl koruduğunu ve nasıl yeniden denge kurduğunu çözümlemek isteyen işlevselci sosyologlar, asıl kavram olarak paylaşılmakta olan değerleri ve arzu edilenle ilgili, genel olarak kabul edilen standartları kullanmayı öngörürler. Çünkü değerlerle ilgili ortaklaşa paylaşım ve düşünce birliği, sonuçta, bireyleri eşit oldukları topluma aynı zamanda ahlaksal olarak da bağlı olmaları anlamına gelecektir. Bunun için toplumsal değerler üzerinde durulurken göz önünde bulundurulması dereken üç temel nokta; * bir değer olarak nesnenin kendisi; * nesnenin sosyal ihtiyaçları karşılama gücü; * insanların, bu nesneden duydukları hazdan dolayı taktir etmesidir (Wallace, 2004).

Sosyolojide değer problemi, pozitivizmin baskın gücüne rağmen, sosyolojik söylemde her zaman bir öneme sahip olmuştur. Çünkü pozitivist anlayışta, değerlerin nesnel anlamda hiçbir bilimsel gerçekliği yoktur ve öznel bir problem olarak ele alınmaktadır. Değer problemine bu tarz yaklaşım gösteren sosyologlar, temelde görevlerinin yalnızca teknik nitelikte olduğu görüşündedirler. Kendilerini;” toplumsal bir sorun, düşünsel açıdan heyecan verici olduğu sürece onu doğuran değerlerle veya sonuçların toplumsal anlamı ile ilgilenmesi gerekmeyen bilimsel araştırmacılar” olarak tanımlamaktadırlar. Bu anlayışa karşı olanlar ise, sosyal bilimcinin değer yönüne, sorunsal seçimini ve alacağı politik tavrı biçimlendiren(ya da biçimlendirmesi gereken) değer yargılarına ağırlık tanımlamaktadırlar. Bunlar karakteristik olarak sosyolojik solcular olarak kabul edilirler. Çoğunluğu Marksist bir gelenekten yetişme Avrupalılar olmakla birlikte, aralarında Amerikalı sosyologlar ada vardır. Bu yaklaşımı benimseyen

72

Amerikalılara iyi bir örnek olan C.Wright Mills ’dir. Aynı şekilde, değerlerin sosyolojik girişime dahil edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyan sosyologlar vardır ki, bunların başında Robert S.Lynd gelmektedir. O şöyle demektedir; “değerler, araştırma için önemli sayılan sorunsalın seçiminde uygulanabilir, uygulanmalıdır da”. Bu aşamadan sonra da yorumlarken değerlere tekrar başvurulabilir, ancak başvurulmaması daha doğrudur (Bottomore, 1997).

Toplumlar çok çeşitli tutumlara hoşgörüyle bakabildiği halde, insanların sahip oldukları, toplumsal ve siyasal konsensüsü şekillendiren ve ortaklaşa paylaşılan bir değerler kümesi sunan değerlerde belli bir homojenlik ve tutarlılık olmasını gerekli görürler ( Marshall, 1997).

Genel olarak sosyolojide değerler, sosyo-kültürel yapının temeline konmakta ve bireyin değerlerinin toplum tarafından belirlendiği kabul edilmektedir. Belirlenen bu değerler daha sonra toplumsal kurumlar vasıtasıyla bireylere aktarılmaktadır. Sosyoloji bilimi, toplumdaki gelişmeleri ve değişmeleri, çoğu zaman bu süreçlerde etkili olan değerlerin mahiyeti ile açıklamaya çalışmaktadır. Marshall sosyoloji sözlüğünde, değerlerin sosyoloji için önemine ilişkin olarak, genel bir bakış ifadesi ile tüm sosyolojinin değer sorunları ile uğraştığını, Durkheim ve Weber gibi klasik sosyoloji yazarlarının, değerlerin toplumsal araştırmalardaki rolüne ilişkin olarak uzun tartışmalar yaptıklarını ifade etmektedir ( Marshall, 2005).

Pozitivist sosyoloji okullarının etkisiyle, değerlerin hiçbir nesnel gerçekliğe sahip olmadığı, bireylerin kişisel değerleri ile ilgilenilmeden incelenemeyeceği, ancak öznel bir yaklaşım olarak ele alınabileceği gibi pozitivist bir anlayışın hâkim olması nedeniyle klasik sosyal bilimciler uzun süre değerleri incelemeye yanaşmamışlardır. Fakat özellikle Weber’in anlayıcı sosyolojisinin etkisiyle değerlerin önemli bir sosyal olgu olduğu, bilimsel analiz ve incelemeye tabi tutulabileceği üzerinde durulmuş ve özellikle 10-15 yıldır toplumsal değer araştırmaları, sosyolojinin inceleme alanı içinde yer almıştır ( Özensel, 2003).

Sosyoloji perspektifinden değerler ele alınırken, Durkheim ve Weber’in düşüncelerine yer verilmesi gerekmektedir. İlk olarak Durkheim’in görüşlerini ele alacak

73

olursak o, bireyin şuur ve zihniyet dünyasının oluşumunda ortak sosyal değerlerin önemini ortaya koymakta ve bireylerin değerlerinin oluşmasında temel faktör olarak, toplumu görmektedir. Toplumsal faktörler, bireye dışarıdan gelir ve onu belli tarzlarda davranmaya zorlar. Toplum içerisinde değerleri üreten esas öge kollektif bilinçtir.

Çünkü kollektif değerler ve olaylar dışılık ve baskı gibi özellikleri ile bireylere tesirde bulunurlar. Durkheim’a göre toplumsal değerler, din, ahlâk ve mantık biçimlerine bürünerek bireylerin bilinçlerine dıştan gelir ve kendilerini bireye istese de istemese de kabul ettirirler ( Ersoy, 2006).

Durkheim, intihar üzerine yaptığı çalışmasında, toplumsal yapı ve değerler arasındaki etkileşimi, “intihar” olgusu bağlamında tartışmaktadır. Durkheim bu çalışmasında, toplumsal uyumsuzluk dönemlerinde, intihar oranlarında artış yaşandığını gözlemlemiştir. Toplumsal yapının çözüldüğü bu dönemler, genellikle toplumsal değerlerde bir karmaşanın yaşandığı, değerlerin anlam içeriklerinin kişilere göre belirsizleştiği dönemlerdir. Çünkü değerler simgesel olarak, toplumda bireylerin tutunacakları kulplar ve toplumsal yapıyı ayakta tutan direklerdir ( Özensel, 2003).

Zira toplum açısından değer kavramı, bir sosyal grubun veya toplumun bütününün kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için o grup veya toplumun üyelerinin çoğunluğu tarafından uygun ve gerekli olduğu kabul edilen, aynı üyelerin ortak duygu, düşünce, amaç ve çıkarlarını yansıtan, genelleştirilmiş ilke ve inançlardır (Özlem 2000).

Weber’in değerler dünyasının insan edilmesinde etkili olan faktörler konusundaki görüşleri, toplumu belirleyici ve esas alan Durkheim’in fikirleri ile bağdaşmamaktadır. Weber’e göre toplumlar, içerisinde değerlerin yaratıldığı yapılanmalardır, ama aynı zamanda toplumlar insanlardan oluşur. Her toplumsal sistemin, belirli bir değerler sistemi meydana getirdiği ve bu sistem doğrultusunda davranmaya zorladığı doğrudur.

Değerlerin yaratılması toplumsaldır ancak aynı zamanda da tarihseldir. Weber, değerlerin bilincimizin bir duruma ya da bir ortama tepki göstermesinden doğduğunu ifade

74

ederek değerleri insanların subjektif bir mana atfettiği seçimleri ve davranışları olarak kişisel, öznel ve gayri resmi bulmaktadır ( Ersoy, 2006).

“Weber’in “Protestan etiğinin yarattığı bir çalışma ahlâkı sonucunda, insanların büyük bir başarma güdüsü ile hareket ederek modern kapitalizmin Luther ve Calvin mezheplerinin yaygın olduğu yerlerde ortaya çıktığı” hipotezi, sanayi toplumunun oluşmasında değerlerin oynadığı role işaret etmesi bakımından anlamlıdır” (Özensel, 2003).

J. Fichter ise sosyal değerleri incelerken; bizatihi bir değer olarak nesnenin kendisi, nesnenin sosyal gereksinimleri karşılama kapasitesi ve insanların bu nesneyi, tatmin vermesi ve tatmin verme kapasitesinden dolayı takdir etmesi olmak üzere üç öge üzerinde durulması gerektiğini belirtmektedir. Ona göre değer, bir kişi veya bir grup için yararlı olan, istenilen, beğenilen, kültür ve topluma anlam ve önem veren ölçütleri ifade eden bir kavramdır ( Fichter, 2002).

Bir toplum yapısının analiz edilebilmesi için, o toplumsal yapıdaki kurumların, süreçlerin ve rollerin bilinmesi gerekir. Bu kurum, süreç ve rollerin anlamlandırılması ise değerler aracılığıyla mümkün olur. Zira insanların toplumda nasıl davranmaları gerektiğini gösteren ve düzenleyen bir yol haritası olan sosyal değerler, toplum içerisinde sosyal bütünlüğü sağlayan ortak davranış kodlarıdır ( Ersoy, 2006). Bu nedenle bir toplum yapısının analizine katkı sağlayacak en önemli unsur, o toplumun sahip olduğu değer yargılarının tespiti olacaktır. Böylece, o toplumun yapı ve işlevlerine ilişkin ileriye dönük tahminler yapılabilme imkânı doğacaktır. Bu nedenle değer araştırmaları sosyoloji bilimi açısından önem taşımaktadır (Özensel, 2003).

Benzer Belgeler