• Sonuç bulunamadı

SOSYOLOJİNİN BİR DİSİPLİN OLARAK BATI’DAKİ VE TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİMİ

1. SOSYOLOJİNİN BATIDAKİ GELİŞİMİ

1. 1. Sosyolojinin Doğuşunun Tarihsel Temelleri

Doğal dünyadan ayrõ bir varoluş alanõ olarak oluşan toplumsal dünyayõ, sistematik ve ampirik olarak inceleyen sosyoloji, Avrupa’da onsekizinci yüzyõlõn sonu, ondokuzuncu yüzyõlõn başõnda, yaşanan siyasal ve ekonomik dönüşümlerin/değişimlerin sonucunda, özellikle bu oluşumlarõn getirdiği bir belirsizlik ortamõnda doğmuş bir disiplindir. Toplumsal alanda yaşanan belirsizlik, aynõ zamanda, sosyolojinin doğuşunun nedeninin arandõğõ bir soruda zorunlu olarak dikkate alõnmasõ gereken en önemli bileşenlerden biri, belki de en önemlisidir. Bilindiği gibi sosyolojinin doğuşunda aktif rol oynayan ilk dönem sosyologlar, toplumsal alanda meydana gelen bir takõm değişimlerin ve bu değişimler sonucunda oluşan belirsizliklerin ortadan kaldõrõlmasõ ve toplumsal “düzenin” sağlanmasõna yönelik çabalarla sosyoloji etkinliğinin ilk ürünlerini vermeye başlamõşlardõr. Bu dönem sosyologlarõna göre, toplumu oluşturan en önemli unsur, çatõşmadan çok “düzen”dir. Toplumsal düzenin sağlanmasõyla, toplumda birliktelik, karşõlõklõ bağõmlõlõk sağlanacaktõr. Bu anlamda toplum, “farklõlõktan daha çok karşõlõklõ bağõmlõlõktõr.”6

Siyasal ve ekonomik dönüşümlerle birlikte, toplumsal alanda derin bir farklõlaşma, buna bağlõ olarak da bir çatõşmanõn yaşandõğõ dönemin Avrupa’sõnda, sosyologlarõn oluşan bu çatõşma ve kaotik durumun yerine, denge ve düzenin hakim

6 Arslan, Hüsamettin, Epistemik Cemaat, Paradigma Yayõnlarõ, İstanbul, 1992, s. 25.

olduğu toplumsal bir model oluşturmaya dönük çabalarõ, aynõ zamanda sosyolojinin bir bilim olarak kurulmasõnõ sağlamõştõr. Başka bir ifadeyle sosyolojinin, Avrupa’daki iki büyük devrimin (Sanayi ve Fransõz Devrimi) meydana getirdiği ilk değişiklikler dizisiyle ilgilenen diğer bilim dallarõ (siyaset, felsefe v.b.) gibi varlõk alanõna çõktõğõ, bu devrimlerin ortaya çõkõş şartlarõnõ ve muhtemel sonuçlarõnõ anlama çabasõndan oluştuğu belirtilebilir.7 Nispet’in de vurguladõğõ üzere, Avrupa sosyolojisinin temel fikirleri en iyi şekilde, eski rejimin, sanayileşme ve devrimsel demokrasi atõlõmlarõ altõnda kalõp yõkõlmasõyla, ondokuzuncu yüzyõlõn başõnda oluşan düzen problemine bir yanõt olarak anlaşõlabilir.8

Sosyoloji biliminin doğuşuna olanak veren Avrupa’daki siyasal ve ekonomik dönüşümlerin/değişimlerin neler olduğunun açõklanmasõ, bu bağlamda, sosyolojinin ortaya çõktõğõ toplumsal yapõyõ ve dönemi anlamak, dolayõsõyla sosyoloji hakkõnda daha doğru bir algõlama perspektifi oluşturmak bakõmõndan önemli bir girişim olacaktõr. Bir başka ifade ile, sosyolojinin gelişmesini net bir açõdan belirlemeye çalõşmak, bir anlamda sosyolojik yöntemin belirli boyutlarõyla sosyolojinin kendisine uygulanmasõnõ zorunlu kõlmakta, sosyolojiyi anlamak için bu disiplinin gelişme dönemlerine ilişkin bir çözümlemeyi gerektirmektedir. Söz konusu değişmelerin oluşmasõnõ sağlayan ve hem toplumsal yapõnõn değişmesine, hem de sosyoloji gibi bir disiplinin doğmasõna neden olan iki önemli devrim bulunmaktadõr: Fransõz Devrimi ve Sanayi Devrimi. İlkinin sonunda toplumsal alandaki siyasal yapõlanmada, ikincisinin sonunda ise toplumun ekonomik yapõsõnda belirgin ve daha fazla göz ardõ edilemeyen bir değişme yaşanmõştõr.

1. 1. 1. Fransõz devrimi

1789 Fransõz Devrimi, Avrupa’daki siyasal değişim süreçlerinde yeni ve farklõ bir açõlõmõn başlangõcõnõ oluşturmaktaydõ. Bu dönemin siyasal ortamõ ise, topluluğun doğasõ, iktidarõn konumu, bireyin kitle toplumunun doğuşundaki rolü gibi zengin temalardan meydana gelmekteydi. Bilindiği gibi, devrim öncesinde eski rejim akrabalõk, toplumsal sõnõf, din, yerel topluluk ve monarşi üzerine kuruluydu. Ancak Devrim, Avrupa’da modern siyasal sorunlarõ algõlamanõn oluşumunda, önceki dönemin (eski

7 Bkz.: Giddens, Anthony, Sosyoloji. Eleştirel Bir Yaklaşõm, çev. M. Ruhi Esengün ve İsmail Öğretir, Birey Yayõncõlõk, 3. Baskõ, İstanbul, 1994, s. 17-18.

8 Nisbet, Robert A., The Sociological Tradition, Heinamann Books,London, 1980, s. 31.

rejimin) getirilerinden farklõ bir siyasal yapõlanmaya dayandõğõ için, bir değişiklik meydana getirmiştir. Bu şekilde, özellikle monarşik, aristokratik ve yerel topluluklara dayalõ bir siyasal yapõlanmanõn hakim olduğu bir rejim ve bunun belirlediği bir toplumsal yaşam ufkundan, bireyin ön plana çõktõğõ, hatta yerel topluluklara dayalõ siyasal oluşumlarõn ötesinde demokratik bir iradenin baskõn bir unsur olduğu bir döneme, “modern” bir döneme geçiş yaşanmõştõr.9

Fransõz Devrimi’nin modern toplumda meydana getirdiği değişikliklerden en önemlilerinden biri, belki de en önemlisi, siyasal alanda etkin olmaya başlayan demokratik eğilimlerdir. Demokratik yaşam ve getirilerinin etkin olmasõ, beraberinde eski rejime dayalõ siyasal yapõlanmanõn değişimini/dönüşümünü hõzlandõrmõştõr. Ancak öte yandan devrim sonrasõnda, gelenek ile akõl ve hukuk, din ile devlet arasõnda siyasal alanda bir çatõşma da ortaya çõkmõştõr. Din ile devlet arasõndaki çatõşma süreci sonucunda, bireylerin dinsel bağlõlõklarõndan meydana gelen geleneksel ve toplulukçu yapõ, yerini ulus temelinde devlet ve tüm bireylerin buluştuğu merkeziyetçi bir yönetime bõrakõp, toplumdaki bireylere hukuksal düzen içinde birbiriyle eşit olmalarõna olanak sağlayan bir siyasal yapõlanma ortaya çõkarmõştõr.

Sosyolojinin kurucu babalarõ, Fransõz Devrimi ve doğan yeni toplumsal ilişkiler sisteminden yoğun olarak hem etkilenip hem de esinlenerek, sosyolojik teorilerini az önce sözü edilen belirsizlik ortamõ içerisinde oluşturmuşlardõr. Saint-Simon ve Auguste Comte, bir taraftan Devrim sonucunda toplumsal alanda meydana gelen dönüşümlerin, nasõl ve hangi bağlamlarda gerçekleştiğini çözümlemeye çalõşõrlarken, diğer taraftan da bu çözümlemelerinden, söz konusu dönüşümlerden kaynaklanan toplumsal sorunlarõn nasõl aşõlabileceğine yönelik çõkarõmlarda bulunmayõ denemişlerdir. Cemil Meriç’in belirttiği üzere, Saint-Simon’a göre eski düzen ile yeni düzen bir arada yaşayamazdõ, çünkü eski düzene bağlõ rejimin amacõ fetih, yeni düzene dayalõ rejiminki ise üretimdi.

Eski rejim için diğer milletler yok edilmesi gereken birer düşmanken, yenisi için iş arkadaşlarõydõ.10 Dolayõsõyla, sõk sõk söylendiği gibi, birinin bayrağõ dogma, diğerinin ise akõldõ. Bu durumda ise bir çatõşma yaşanmasõ kaçõnõlmazdõ. Saint-Simon’un yanõnda, toplumlarõn gelişimini üç hal kanunuyla açõklayan Comte ise, teolojik ve

9 Nisbet, Robert A., a.g.e., s. 31.

10 Meriç, Cemil, İlk Sosyolog İlk Sosyalist: Saint-Simon, İletişim Yayõnlarõ, İstanbul, 1995., s. 44.

metafizik aşamadan sonra gelen pozitif aşamanõn devrimler ile birlikte oluşan toplumsal hayata tekabül ettiğini vurgulamaktadõr.11 Saint-Simon ve Comte’un ayrõmlarõnõn etkisi, bir başka ifadeyle eski ve yeni toplumsal düzenlerin birbirleriyle karşõtlõk içinde toplumsal yapõya yansõdõğõ düşüncesi, sosyolojinin kurulmasõna katkõsõ olan bir çok sosyologda da görünüşe çõkmaktadõr. Örneğin, Weber’in sosyolojik çözümlemelerinin temellerini oluşturan geleneksel, karizmatik ve rasyonelite tipolojisinde bu anlayõş bulunmakta, Weber’in rasyonel aşamasõ, devrimlerin meydana getirdiği modern toplumsal yapõyla ilişkili olmaktadõr.12 Öte taraftan Tönnies’in topluluk ile toplum dikatomisinde, “topluluk”un dini ve monarşik bir yapõlanmadan meydana geldiği, Avrupa’nõn kaderinde bir dönüm noktasõ olan devrimler ile birlikte ise “toplum”un oluştuğu vurgulanmaktadõr. Bunlarõn yanõnda, Durkheim’õn mekanik ve organik dayanõşmaya dayalõ ayrõmõ, Marx’õn toplumsal-tarihsel süreçleri ilkel komünal biçimden modern kapitalist döneme kadar ayrõmlaştõrma çabasõ, bu dönemin toplumsal süreçlerinin algõlanmasõna yönelik çabalarõ içermektedir.

İlk dönem sosyologlar, Fransõz Devrimi’yle birlikte yaşanan siyasal ve toplumsal değişimin hangi bağlamda gerçekleştiğinin anlaşõlmasõna ve analiz edilmesine yönelik teorik açõklamalarõnda, oluşan bu yeni toplumsal ve siyasal yapõyõ insanlõk tarihi açõsõndan ulaşõlmasõ hedeflenen nihai aşama olarak vurgulamõşlardõr.

1. 1. 2. Sanayi devrimi

Yukarõda da değinildiği gibi, devrim öncesi eski rejimin üretim anlayõşõ fetihe dayalõydõ. Aynõ zamanda bu dönem, tarõmsal ekonominin ağõr bastõğõ bir yapõlanma içerisindeydi. Modern siyasi paradigma ile birlikte üretim alanõnda ise büyük farklõlõklar meydana gelmiştir. Bu değişiklikleri ifade eden endüstri devrimi, beşeri güç ve ustalõğõn makinelerde kullanõlmasõndan; canlõ güç kaynaklarõnõn, su değirmeni, fakat her şeyden çok buhar makinesi gibi cansõz güç kaynaklarõyla, geleneksel olarak kullanõlan hammaddelerin yeni, daha bereketli hammaddelerle yer değiştirmesinden ve toplu çalõşmanõn nezaret altõndaki birimlerde örgütlenmesini sağlayan yapõlardan (fabrika

11 Coser, Lewis A., Masters of Sociological Thougt. Ideas in Historical and Social Context, Second Edition, Harcourt Brace Jovanovich, Inc., s. 7.

12 Nisbet, Robert A., a.g.e., s. 33.

sistemi) meydana gelmekteydi.13 Bu anlamda kapitalist ekonomik yapõlanma, mekanik bir üretimin gerçekleştirildiği fabrikasyona dayanmaktaydõ. Fabrika sahipleri eski aristokratlarõn yerini alan kapitalistlerdi ve bu kapitalistlerin oluşturduğu ekonomik sistem ise, büyük oranda kâr etmek amacõyla üretime, meta hizmetlerin mübadelesine yönelik özel mülkiyet ve sermaye kullanõmõna dayanan ekonomik bir temele bağlõ olmaktaydõ. Geçimlik ekonomiden fabrikasyon üretimine geçiş, Avrupa’da meta dolaşõmõnõn daha önceki dönemlere göre görülmemiş bir oranda artmasõyla sonuçlanmõştõr. Meta üretiminin yaygõn hale gelmesindeki önemli bir faktör olarak fabrikasyona dayalõ üretimin şehirlerde yaygõnlaşmasõ gösterilebilir. Fabrikalarõn şehirlerde kurulmasõ sonuç olarak, kõrsal alanlarda yaşamakta/çalõşmakta olan topluluklarõn şehirlere göç etmesine neden olmuştur. Bir başka ifadeyle, büyümeyle ve imalatõn eski dağõnõk biçimlerinin fabrika üretimine dönüşmesiyle birlikte nüfusta ve demografyada yeni bir yapõlanma ortaya çõkmõş, bu şekilde, aşõrõ kalabalõk, derme çatma, kirli ve gürültülü yeni endüstriyel şehirler türemiş, yaşanan göç sonuçta mekansal yõğõlmalara neden olmuştur. Bir toplumsal mekan olarak fabrikalarda çalõşan işçilerin oluşturduğu birliktelik, getirdiği sorunlarõn yanõnda, sõnõf bilincinin de oluşumuna olanak tanõmõştõr. İşçi sõnõfõnõn oluşumu, kapitalistlerin fabrikalarda uyguladõklarõ zorlamalar, yerleşilen mekanõn yaşam standartlarõndaki düşüklük gibi etkenlerden kaynaklanmõş, ancak bu olumsuz koşullar, işçi gruplarõnõn da bir anlamda siyasal olarak örgütlenmesine kapõ aralamõştõr. İşçiler, üretimin gerçekleştirildiği fabrika mekanlarõnõn sahipleri olan “baca aristokratlarõ”na meydan okumaktaydõlar.14 Sõnõfsal çatõşmalarõn köklenmesi bir taraftan toplumsal alanda gerçekleşmeye devam ederken, Comte, Durkheim, Weber ve Marx’õn incelemeleri de bu konuda yoğunlaşarak sosyolojinin toplumsal süreçleri çözümlemesinde belirleyici olmaktaydõ.

Oluşan yeni kapitalist ekonomik sistemin ve sanayinin ihtiyaç duyduğu bazõ hizmetlerin karşõlanabilmesi için, ekonomik amaçlõ çok büyük bürokrasiler ortaya çõkmõştõr.15 Öte taraftan bürokratik yapõlanma, merkeziyetçi bir siyasi yapõlanmayõ da gerekli kõlmaktaydõ. Sonuç olarak, merkeziyetçi siyasi yapõlanma ve ekonomik sistem

13 Landes, David S., Kapitalizmin Doğuşu, çev. S. E. Gündüz, İnsan Yayõnlarõ, İstanbul, 1995, s. 22.

14 Landes, David S., a.g.e., s. 25.

15 Ritzer, George, “Sosyoloji Teorisinin Gelişiminde Toplumsal ve Entelektüel Güçler”, Sosyo-Ekonomik Perspektif, der. ve çev. Uğur Dolgun, Asa Kitabevi, Bursa, 2001, s. 35.

anlayõşõ, eski dönemden farklõ bir yapõlanma düzleminde Avrupa’da yaşanan değişimlerin birer göstergesi konumundaydõ. Bu bağlamda, klasik dönem sosyologlarõ, Devrimler sonucunda oluşan toplumsal alandaki hareketlilik yanõnda, yeni oluşan siyasal ve ekonomik yapõlanmalar üzerine de incelemelerde bulunmaktaydõ.

1. 2. İlk Dönem Sosyologlar 1. 2. 1. Auguste Comte

Comte, Avrupa’da devrimler sonucunda oluşan kaotik duruma ilişkin olarak açõklamalarda bulunan ve aynõ zamanda sosyolojinin de kurucusu sayõlan önemli bir sosyologtur. Comte toplumlarõn tarihsel gelişimini evrimsel bir şemayla açõklamaya çalõşõr. Bu amaçla Comte toplumlarõn tarih içerisinde aldõklarõ şekilleri, çeşitli tipolojiler yoluyla çözümler ve yaşadõğõ dönemde meydana gelen değişimleri ise pozitif aşamanõn bir göstergesi olarak ilan eder. Comte’a göre toplumlarõn tarih içersinde gösterdiği değişim aşamalarõ ise teolojik, metafizik ve pozitif aşamalardõr. Teolojik aşamada, insan zihni tüm fenomenleri, doğaüstü varlõklara gönderme yaparak açõklar. Bu dönemde, Comte’a göre, topluma din adamlarõnca hükmedilmekte, toplum askerlerce yönetilmektedir. Metafizik aşamada ise, insan zihni, mutlak kuvvetleri, hakiki varlõklarõn tüm fenomenlerin ürettiği düşüncesiyle açõklamaya çalõşõr. Bu aşamada ise, topluma kilise ve yasa koyucular tarafõndan hükmedilmektedir. İnsanlõk tarihinin en son aşamasõ olan pozitif aşamada ise, mutlak kuvvetler ya da hakiki varlõklar aşõlmakta, insan doğayõ inceleyip araştõrarak buradan elde ettiği veriler bağlamõnda düşüncesinin temellerini ortaya koymaktadõr. Pozitif aşamada, bilim adamlarõ teolojik aşamadaki teologlarõn, metafizik aşamadaki din adamlarõnõn yerini alõr. Bilim adamlarõ, teologlarõn ve din adamlarõnõn hükümranlõğõnõ sona erdirerek, pozitif dönemde kendi hükümranlõğõnõ sanayicilerle paylaşmaktadõrlar. Bu dönemde ayrõca, bilim adamlarõnõn teologlarõn yerini almasõ gibi, sanayiciler, yani girişimciler de (fabrika müdürleri, bankacõlar) kumandanlarõn yerini almõşlardõr.

Comte’un kurduğu sosyoloji bilimi, “toplumlarõn tarihsel planda geçirmiş olduğu evrimi açõklayõp gelecekte meydana gelecek değişimlerle ilgili olarak öngörüde

bulunabilecek olan doğa bilimine benzer bir bilim oluşturmayõ amaçlamaktaydõ.”16 Sosyoloji Comte’a göre, “toplumsal problemlere dair rasyonel ve bilimsel çözümler”

sağlayacaktõr.17 Sosyoloji Auguste Comte’a göre, doğa bilimleriyle aynõ türden bir bilme etkinliği olup, toplumsal ilişkiler sonucunda oluşan düzenin değişmeyen kanunlarõnõn bulunmasõna yönelik bir çabayõ içermektedir. Comte sosyolojisinin “özgün konusu, bir bütün olarak toplum, toplumsal bir sistem olarak tanõmlanan toplumdur” ve aynõ zamanda bu toplum, “sanayileşme yönünde evrim geçiren bir sistem şeklinde kavramsallaştõrõlmõş özerk bir nesne”dir18 ki, buna göre sosyoloji, “toplumsal sistemin çeşitli parçalarõnõn hareketinin ve reaksiyonunun soruşturulmasõnõ içerir. Tek tek öğeler, bütünle ilişkileri ve birleşimleri içerisinde analiz edilmelidir.”19

1. 2. 2. Emile Durkheim

Sosyolojinin Comte’tan sonraki en önemli ismi sayõlan Emile Durkheim, toplumsal düzensizliği anlamaya çalõşan ve toplumsal çelişkileri düzene koymak için sosyolojik çözümlemenin gerekliliğine inanan bir diğer sosyologdur. Edward Tiryakian’õn ifadesiyle Durkheim, “Fransõz (…) toplumsal yeniden yapõlanõşõnõn havasõnõ belirgin şekilde taşõyan 19. yüzyõl sosyoloji geleneğini miras almõştõr.”20 Durkheim, Fransa’da 1789 Devrimi’nin toplumsal alanda yol açtõğõ belirsizliğin ve bu belirsizliğe bağlõ olarak siyasal alandaki yeniden yapõlanõş üzerine teorik açõklamalarda bulunan bir sosyolojik bir perspektif sunmuştur. Sosyolojinin kurucusu sayõlan Comte’un bir ardõlõ olarak, toplumdaki kaotik ortamõ anlamaya çalõşan Durkheim, söz konusu durumu anomik bir durum olarak nitelemiştir. Ona göre anomi, toplumdaki düzensizliğin siyasal ve ekonomik alanda yansõmasõ sonucunda oluşmaktadõr. Anomik durum toplumun sancõlõ bir krizle ya da ani geçişlerle sarsõldõğõ bir zamanda meydana gelen bir durum, normlarõn olmadõğõ bir durumdur. Sosyoloji bilimi, toplumun yasalarõnõ saptayarak anomik durumun ortadan kalkmasõnõ sağlar. Toplumsal yasalar sayesinde normal ile anormal, sağlõklõ ile patolojik durum birbirinden ayrõlõr. Bu

16 Coser, Lewis A., a.g.e., s. 4.

17 Boran, Behice, “Sociology in Retrospect”, The American Journal of Sociology, vol. 52, no. 4. (Jan., 1947), s. 312.

18 Bkz.: Swingwood, Alan, Sosyolojik Düşüncenin Kõsa Tarihi, çev: Osman Akõnhay, Bilim ve Sanat Yayõnlarõ, Ankara, 1998, s. 71.

19 Bkz.: Swingwood, Alan, a.g.e., s. 63-64.

20 Tiryakian, Edward A., “Emile Durkheim”, Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, çev. C. Tokluoğlu, der.

Mete Tuncay, Aydõn Uğur, Ayraç Yayõnevi, Ankara. 2002, s. 193.

anlamda, Durkheim’a göre toplum, gerekli düzenin sağlanmasõ için, farklõ unsurlarõn bir birliktelik içinde buluşmasõ gereken, organik bir bütün olarak kavramsallaştõrõlmaktadõr.

Durkheim’a göre toplum, bireylerin tek tek toplamõndan oluşmaz, onlarõn toplamõndan daha fazla bir şey ifade eder. Birey, toplumun doğuşunda bir rol üstlenebilmekte, fakat toplumun var olabilmesi için çok sayõda bireyin bir arada etkileşimde bulunmasõ gerekmektedir. Bu anlamda, Durkheim’da toplum, sosyolojinin en önemli inceleme nesnesi olup, sosyal bir fenomen olarak toplumsal olgular, sosyolojinin temel sorunu olarak kabul edilir. Toplumun bireyler tarafõndan nasõl oluşturduğu sorunu, Durkheim’õn tarihsel bir şema ortaya koymasõyla yanõt bulmuştur.

Comte gibi Durkheim da, toplumun ortaya çõkõşõnõ, evrensel bir şemayla açõklamaya çalõşmõştõr. Buna göre, tarihsel olarak bakõldõğõnda toplumlar, mekanik dayanõşmadan organik dayanõşmaya doğru bir evrim geçirirler. Mekanik dayanõşmada bireyler arasõnda bir benzeşme bulunmakta, ancak farklõlaşma en alt düzeyde olmaktadõr. Aynõ topluluğun üyeleri, aynõ değerlere katõldõklarõndan dolayõ, bireyler arasõnda bir benzeşme meydana gelmekte, bir farklõlaşma ise yaşanmamaktadõr. Toplumsal alanda bir farklõlõğõn yaşanmaya başlandõğõ aşama ise Durkheim’a göre, organik topluma geçişin bir göstergesidir. Emile Durkheim yaşadõğõ dönemi organik dayanõşma aşamasõ olarak adlandõrõrken/nitelerken, aynõ zamanda modern toplumsal yapõlanmayõ da açõklamaya çalõşõr. Bu dönemde farklõlaşmalarõn yaşandõğõ, toplumsal yaşantõnõn bu farklõlaşmalarõn bir sonucu olarak meydana geldiğini ifade eder. Bu bağlamda, Emile Durkheim ilk modernite sosyologu olarak adlandõrõlabilir.

1. 2. 3. Karl Marx

Karl Marx, sosyal bilim alanõndaki yapõtlarõnda ortaya koyduğu teorik açõklamalarõyla büyük bir etki yaratmõş. Kapitalizm üzerine toplumsal ve ekonomik çözümlemelerde bulunmuştur. Kapitalizm, fabrikasyona ve fabrikalardaki seri üretim sonucunda oluşturulan endüstriyel ürünlerin ulusal ya da uluslararasõ boyutta ticaretinin gerçekleştirildiği bir sisteme dayanmaktadõr. Modern dünya Marx’a göre, kapitalist toplumsal yapõ olarak kavramsallaştõrõlmaktadõr. Kapitalist ekonomik sistem içerisinde ise en önemli öge Marx’a göre işçi sõnõfõdõr. Çünkü işçi sõnõfõ emeğini ortaya koyarak, bir başka ifade ile emeğini satarak, toplumsal yaşantõsõnõ devam ettirirken, aynõ

zamanda kapitalist sistemin çarklarõnõn da dönmesine neden olan asli unsurdur.

Kapitalist toplum olarak adlandõrõlan modern dönem, iki ayrõ sõnõftan meydana gelmektedir. Bu yapõ, üretim aygõtlarõnõ elinde bulunduran kapitalistler ile, bu üretim aygõtlarõnõ kullanan ve emeğini kapitalistlere satan işçi sõnõfõndan oluşmaktadõr. Bu yapõlanma Karl Marx’a göre toplumu uzlaşmaz iki ayrõ yapõya bölmektedir. “Toplumu uzlaşmaz toplumsal sõnõflar, iş bölümü ve özel mülkiyet biçimleri üzerinde kurulmuş, belirli bir yapõ olarak” gören Karl Marx’ta “fikirlerin kökleri özgül maddi ortamlara bağlõydõ ve fikirlerin toplumsal oluşumdan bağõmsõz bir varlõğõ yoktu. Tarihsel gelişmeyi de özgül üretim tarzlarõ karakterize ediyordu: Toplum, köleci ve feodal toplumdan, kapitalist topluma doğru farklõ aşamalarla ilerlemekteydi.”21

1. 2. 4. Max Weber

Comte ve Durkheim yeni oluşmakta olan toplumu õlõmlõ bir bakõş açõsõyla tanõmlarken, Weber bu yeni toplumsal yapõlanmanõn özü itibariyle bireyi bir “demir kafes” içerisine hapsettiğini vurgulamaktadõr. Weber, Berman’õn ifadesiyle, “modern dünyanõn insanõna pek az inanç besliyordu, ama yöneticilerine daha da az”; bu inançsõzlõk, modern toplumun, yalnõz bir kafes oluşundan değil, insanlarõnõn da “demir parmaklõklar içinde biçimlendirilmiş, ruhu ve kalbi olmayan, cinsel ve kişisel”

kimliklerden yoksun bireyler olmasõndan kaynaklanõr.22

Weber modernizmin siyasal alanda rasyonel bürokratikleşme ile sonuçlanmakta olduğunu vurgular. Bir başka ifadeyle, Weber, “modern toplumlarda demokratik haklarõn genişlemesini kabul ediyor fakat toplumun demokratikleşmesi sürecinin bürokratik bir devlet aygõtõnõn rasyonel normlarõna yerleşmiş olarak, bürokratikleşmeyi ve gücün merkezileşmesini giderek arttõrdõğõnõ öne sürüyordu. Modern toplumda idari fonksiyon büyüklükle belirlenmekteydi: Dev yapõlarõn idare edilmesi, küçük kümlerdeki kişiselleşmiş ilişkilerin idaresinden köklü bir biçimde farklõydõ; yönetim, eğitimli ve deneyimli kişilerin karmaşõk görevlerin yerine getirilmesinde teknik üstünlüklerini kullanmalarõ gibi bir sonuç doğurarak genişliyordu.”23 Weber, devletin katõ

21 Swingwood, Alan, Sosyolojik Düşüncenin Kõsa Tarihi, çev: Osman Akõnhay, Bilim ve Sanat Yay., Ankara, 1998, s. 84.

22 Berman, Marshall, Katõ Olan Her Şey Buharlaşõyor, çev. Ümit Altuğ ve Bülent Peker, İletişim Yayõnlarõ, İstanbul, 1999, s. 45.

23 Swingwood, Alan, a.g.e., s. 223.

merkeziyetçi bir yapõ sergilemesi ile, bürokratik yapõnõn bireyler üzerinde kurduğu baskõnõn daha da arttõracağõnõ vurgular. Ancak o, tüm bunlara rağmen, “bütün yaşamõ boyunca, güçlü bir ulus devletin zorunluluğunu, onun bütün toplumsal ve politik alanlarda öncelik taşõdõğõnõ kabul etmiştir.”24 Bu anlamda Weber yaşanan değişimlerin toplumsal alandaki yansõmalarõnõ, siyasal değişimlerle birlikte ele almak suretiyle, bu değişimin ve dönüşümün yönünün nasõl gerçekleştiğini açõklamaya çalõşmõştõr.

1. 3. 1945 Sonrasõ Sosyolojinin Gelişimi

Sosyolojinin Avrupa’daki değişimini 1945 ile tarihsel olarak dönemselleştirmemizdeki ana neden, bu yõl içerisinde dünya çapõnda yaşanan önemli

Sosyolojinin Avrupa’daki değişimini 1945 ile tarihsel olarak dönemselleştirmemizdeki ana neden, bu yõl içerisinde dünya çapõnda yaşanan önemli