• Sonuç bulunamadı

SOSYAL SORUMLULUK KAMPANYALAR

2.1. SOSYAL SORUMLULUK KAVRAM

2.1.2. Sosyal Sorumluluğun Tarihçes

Medeniyetlerin ortaya çıkması ile birlikte insanoğlunun çevre ve toplum üzerindeki etkisi de artmaya başlamıştır. Günümüze kadar gelen süreçte sosyal sorumluluğun gelişimine bakıldığında, sanayi devriminin bu kavramın açılımında önemli bir dönüm noktası olduğu görülmektedir. Bu nedenle sosyal sorumluluğun tarihçesini, sanayi devriminden önce ve sonra olmak üzere iki evrede incelemek mümkündür.

2.1.2.1. Sanayi Devrimi Öncesi Dönem

Sosyal sorumluluk kavramı, eski Mezopotamya Kralı Hammurabi’ye kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. M.Ö. 1700’lü yıllarda; hancılar, çiftçiler, inşaat yapanlar için başkalarının ölümüne neden olacak ihmalkarlıkları ya da halka zarar verebilecekleri davranışları konusunda Hammurabi çeşitli kanunlar geliştirmiştir (Asongu, 2007).

Topluma karşı yerine getirilmesi gereken sorumluluklar üzerinde ilk kez duran filozof olma özelliğine sahip Eflatun, idarecilerin ekonomik konularda genel menfaati herşeyin üzerinde tutmaları gerektiğini belirtmiştir. Benzer şekilde Aristo, ekonomik olayları ahlaki açıdan ele alarak, değişime konu olan kıymet ve hizmetler

arasında bir denklik olması gerektiğini savunarak, sorumluluk anlayışının oluşmasına katkıda bulunmuştur (Karahan, 2006; 6).

Osmanlılarda ise ahilik kurumu ile beraber ticarette dürüstlük ve erdemin gerekliliği ifade edilmiştir. Ahilik; Türk esnafının yaşam anlayışına ve dünya görüşüne uygun olması sebebiyle, daha çok esnaf arasında gelişmiş olmakla birlikte esnaf dışından da çeşitli meslek gruplarını bünyesinde barındıran, Ahi Evran’ın kurduğu sivil bir yapılanmadır. Aynı zamanda ahilik, insani erdem ve prensipleri benimsemek ve savunmak esasına dayalı, bireylerin kişilik ve ahlak bakımından da donanımlarını geliştirmeyi amaçlayan bir insanlık kurumudur (Ahilik Kültürünü Araştırma Merkezi, 2008).

Avrupa’da ise 16. ve 18. yüzyıl arasında hüküm süren Merkantalizm, sistem olarak devletin ekonomik yaşamda aktif bir yer almasını ve ithalatın gümrük duvarları ile engellenmesini isteyen bir görüşle öne çıkmıştır (Minareci, 2007; 65). Ulusal devlet kavramını güçlendiren bu görüş, kapitalist sermaye birikimini, ulusal sınırlar içinde sağlayarak başka uluslar karşısında devleti güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Đngiltere ve Đspanya, merkantalizmin başladığı ilk ülkeler olmuştur (Tanilli, 1994; 97).

2.1.2.2. Sanayi Devrimi Sonrası Dönem

Modern işletmeler, sanayi devriminin ortaya çıkardığı ve biçimlendirdiği kurumlardır. Sanayi devriminden günümüze işletmelerin sadece ürün, hizmet ve teknolojileri değil, işletmeye toplum tarafından yüklenen amaç ve rollerde de değişmeler olmuştur (Ay ve Erçen, 2005; 219).

On sekizinci yüzyılın ikinci yarısı başlayan sanayi devrimi ile birlikte teknolojik gelişmeler de ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeler, yüksek seviyede üretimi gerçekleştirebilen makinelerin üretilmesini sağlamıştır. Ancak bu dönemden başlayarak, doğanın sömürülerek kişilerin zenginleşmesi görüşü belirgin bir hal almıştır (Minareci, 207; 66).

Sanayi Devrimi ile birlikte batıda gelişen sanayi toplumu, sömürgecilik aracılığıyla doğal kaynaklarını Uzak Doğudan ve Afrika sahillerinden temin etmeye başlamıştır. Üretim faktörlerinden bir diğeri olan sermaye ise, altın ve gümüş yönünden zengin olan Afrika ve Amerika’dan sağlanmıştır. Bunun yanında emek arzının talepten yüksek olması, işverenlerin işçileri olumsuz şartlarda çalıştırmalarına yol açmıştır. Günde 18 saat çalışan buna karşılık tatil hakkı olmayan işçiler, ağır işlerde çalışmalarına rağmen düşük ücret almışlardır. Đşçilerin herhangi bir tazminatı olmayıp sakatlık, hastalık, iş kazası gibi durumlarda işten çıkarılmışlardır. Bununla birlikte işçilerin sömürülmeye devam edilmesi ve fakirliğin giderek artması, bazı özel kuruluşların yardım faaliyetlerini örgütlemelerine neden olmuştur (Karahan, 2006; 10–11).

Sosyal sorumluluk kavramının hız kazanması, tarihin en önemli ekonomik bunalımlarından biri olan 1929 yılında başlayan “Büyük Çöküntü” (Great Depression) dönemine denk gelmiştir. 2. Dünya Savaşı’nın da etkisiyle başta Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa’nın sanayileşmiş ülkeleri olmak üzere birçok ülkede büyük oranda işsizlik ve üretim kayıpları başlamıştır (Halıcı, 2001; 12). Bu doğrultuda tüketici, işçi ve yatırımcıları korumaya yönelik bazı kanunlar çıkartılmıştır. Örneğin, işçileri ve sendikal hakları düzenleyen 1935 tarihli “Wagner Kanunu”; işsizleri, yaşlıları ve sakatları güvence altına almaya yönelik 1935 tarihli “Sosyal Güvenlik Yasası”; çocuk işgücünü yasaklayan ve çalışanlar için minimum ücret ve maksimum çalışma saatlerini düzenleyen 1938 tarihli “Ücret ve Çalışma Saati Yasası”; yanlış reklam ve haksız rekabeti önlemek için Federal Ticaret Komisyonunun gücünü artıran 1938 tarihli “Wheeler- Lea Yasası”, bunların en önemlileridir (Bakırtaş, 2005; 24).

Devletin zorlaması ve büyük çaplı krizlerin yaşanması sonucunda akla gelen sosyal sorumluluk kavramı giderek zorlanan değil talep edilen bir yapıya kavuşmuştur. 1960’lı yıllarda yayılan sivil hareketler, Vietnam Savaşı gibi tüm dünyada savaşa karşı gelişen protesto hareketleri, insani değerlerin daha fazla yer bulmasına neden olmuştur. Bu değerler ön plana çıktıkça toplum, işletmelerden bu

yönde davranmalarını ister hale gelmiştir. Đşletmeler de sosyal sorumluluğu yerine getirmenin bir zorunluluktan öte, kendilerine her açıdan yarar sağlayan ve farklılaştıran bir özellik olduğunu algıladığı için, bu kavramın gelişimi en hızlı ve etkin biçimde bu dönemde başlamıştır. 1960’larda sivil örgütler, kadın hakları ve çevrecilik gibi sosyal hareketler ise, şirketlerin sosyal sorumluluklarına ve halkın değerlerinin gelişmesine ışık tutmuştur (Göksu, 2006; 12).

60’lı yıllar boyunca yaşanan bu değişimlere seyirci kalamayan işletmeler de bir takım uygulamalar geliştirerek sosyal sorumluluklarını yerine getirmeye başlamışlardır. 1970’lerde işletmelerde görülen başlıca sosyal sorumluluk uygulamaları; ortaklara bilgi sağlama, iş vermede adalet, karı paylaşma, reklamların ahlaki olması, çevreyi koruma ve üretim faaliyetlerin toplumda yaratacağı etkileri düşünerek eylemde bulunma başlıkları altında sıralanabilir. 1980’lerde ise; atıkları azaltma, geri dönüşüm, yoksullara yardım, toplum sağlığına hizmet, daha iyi çalışma koşulları, sosyal sorumluluk faaliyetleri içinde yer almıştır. Bu yıllarda kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarından işletmelerin sağlayacağı faydanın net olarak ifade edilmemiş olması sebebiyle, genelde işletmelerin ekonomik ve yasal sorumluluklarını yerine getirmeye çalıştıkları, bunun yanında ek olarak bazı gönüllü faaliyetlerde bulundukları gözlenmektedir (Aktan ve Börü, 2008).

1990 ve 2000’li yıllarda ise, gerek ülkeler ve gerekse küresel düzeyde, işletmelerin sosyal sorumluluk faaliyetleri giderek hızlanmış özellikle 2000 yılında Birleşmiş Milletlerin “Đnsan Hakları Normları” ile OECD’nin 2004’de kabul ettiği “Kurumsal Yönetişim Đlkeleri” gibi, küresel düzeydeki sözleşme ve normlar da sosyal sorumluluk faaliyetlerinin son yıllarda işletmelerce daha hızlı ve yaygın olarak benimsenmesine neden olmuştur (Yozgat ve Deniz, 2008; 143).