• Sonuç bulunamadı

III. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMLERİ

2.3. SOSYAL PROTESTO YÖNTEMİ OLARAK MİZAH

2.3.1. Sosyal Protesto Nedir?

perspektifiyle değerlendiren Nebi Özdemir’e göre, toplumu yönlendirebilecek güce sahip siyasetçilerin, kültürü de şekillendirebilme yetisine sahip olmaları normaldir (2002: 60). Bu bağlamda, belli bir hâkimiyet alanına sahip olan siyasal partilerin, toplum değerlerinin sürekliliğini sağlamakla alakalı işlevsel olabilmeleri gerekebilir. Bir kültür ögesi olarak mizah da, siyasetçilerin hitabet geleneğinde yerini muhafaza ettiği sürece gerek siyaset bilimcilerin, gerek davranış bilimcilerin, gerek iletişim bilimcilerin ve gerekse halkbilimcilerin araştırma alanı olarak sözlü ve yazılı kültürde yerini alabilecektir.

Çalışmamızın bu bölümünü ayıracağımız esas konumuz olan sosyal protesto “isyan etme” dediğimiz red ve karşı cephe arayışlarıdır. Ersin Kalaycıoğlu’na göre “Protesto bir talebin varlığına dikkat çekmekte, bunu isteyen bireylerin ortak hareket edebilme yeteneğine sahip olma ve daha ileride de bu tür faaliyetlere girebilecek durumda olduklarını ifade eden bir hareketi belirtmektedir” (Aktaran Ersoy 1998:121). Ancak Kalaycıoğlu’nun tanımına ek olarak belirtmemiz gerekir ki; protestonun özünde sadece istekler ve talepler yatmamaktadır. Protesto; isyan etmek, başkaldırmak gibi güdüsel hareketlerin legal düzlemde çeşitli materyallerle desteklenerek gösteriye dönüşmesidir.

Protesto, yöneten ile yönetilenin arasındaki bir nevi “soğuk savaş” tır.

Toplumun yahut bir bireyin varlığı ve istikbali üzerinde uygulanan kurallar, alınan kararlar, devlet bürokrasisi ve yönetim sistemini yanlış/ çarpık/ kuraldışı/ insan haklarına aykırı/ adaletsiz/ işe yaramaz bulan yönetilenin itiraz etme biçimidir protesto.

Protesto etmek tek kişilik bir eylem biçimi iken, bunu kitleler halinde, yönetene karşı çeşitli savunma mekanizmaları yaratarak, sesini duyurma ve dikkat çekme eylemleri sergilemek bizi sosyal protesto kavramına götürür. Yukarıda söylemiş olduğumuz gibi, sosyal protestonun temelinde muhalefet yatarken, bu muhalif duruşun toplumsal harekete doğru evriminin eylemi ise protestodur.

Anayasal bir hak9 olan protesto, vatandaşın toplum içinde karşılan(a)mamış beklentilerinin ve taleplerinin çoğu zaman öfke ve kızgınlıkla beslenmiş, eylem veya eylemler silsilesidir.

Protesto, belli bir amaç etrafında toplanmış kişi veya kişilerin, toplum nezdinde farkındalık yaratma sürecidir. Bu süreçte, kişi/kişilerin dikkat çekmek için gösterdikleri performans, örgütlü olsun olmasın, orijinal ve marjinal eylemlerle beslendiğinde çok daha dikkat çekici ve etkili olabilmektedir.

9 Anayasa`nın 34. Maddesi : B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı: Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir…(www.tbmm tbmm.gov.tr/develop/owa/anayasa.uc?p1=34).

“Hakarete uğrayan bir birey, kişisel bir öç ve hesaplaşma fantezisi geliştirebilir; ama hakaret bütün bir ırk, sınıf ya da tabakanın maruz kaldığı bir hakaretse, bu fantezi kolektif bir eylem haline gelebilir” (Scott 1995: 32). Bireyin toplum içinde kazanmış olduğu statü ve beraberinde kişilik hakları bireyi, sosyal varlık dediğimiz kavramla özdeşleştirir. Haklarına yahut sosyal kimliğine karşı bir tehdit hisseden birey, Scott’un ifadesiyle bu “hesaplaşma”yı, dikkat çekici yöntemlerle kamuoyuna duyuracak ve destek olunmasını bekleyecektir.

Protestonun kökeninde muhalefet ve isyan yatar. “Muhalefet gelecekte ne olmasını ve dolayısıyla ne olmamasını istiyorsak onu bugünden var etme çabasıyken” (Cantek 2003:

59) aynı zamanda sosyal protesto dediğimiz kitlesel hareketin zemininde yatan yenileşme sürecinin de baş aktörüdür. Muhaliflik durumun düşünsel/ fikirsel boyutunu oluşturur. Yani sisteme ya da iktidara karşı verilecek mücadelenin zihinde planlanan izdüşümüdür.

Protesto, otoritenin tam aksi düşünüldüğü zamanlarda ortaya çıkar. Sanıldığı gibi, protesto salt devlete yahut iktidara yönelik değil, iktidar ve devlet kavramlarını da kapsayan otoriteye yöneliktir. Zira, otorite hem pozitif hem de negatif pek çok kimliğiyle karşımıza çıkar. Richard Sennett’e göre; “Bir orkestrayı yöneten bir şef bir otorite imgesidir ve bu anlamda güven, üstü yargılama yeteneği, disiplin uygulama yeteneği ve korku uyandırma kapasitesi, bir otoritede bulunan niteliklerdir” (1992: 22-24). Bu noktada, otorite kavramını red ve ve bu kavrama olan itaatsizlik, çeşitli yöntem ve alanlarda, farklı kesimlerden aktörlerle protestoya zemin hazırlayabilir.

James M. Jasper’ın, Ahlâki Protesto Sanatı Toplumsal Hareketlerde Kültür, Biyografi ve Yaratıcılık adlı eseri protestonun dinamikleri hakkında yazılmış, fazlaca kanıta sahip kapsamlı eserlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Eserinde özellikle ahlâki sıfatını kullanmış olması manidardır, zira ona göre bir protestonun başarı şansı ahlakî değerlerle örtüşüp örtüşmediğiyle anlaşılabilinir.

Jasper, ahlakî protestonun kültürel yaratıcılığını, ciddi/ahlakî amacını ve modern toplumlara sağladığı katkıyı anlamak için var olanlara ilaveten yeni kavramlar ve yeni

bir dil ortaya koyarak boşlukları doldurmak ister (2002: 35). Çünkü Jasper, protesto üzerine düşünülmüş kuramların ezilen halktan ziyade ayrıcalıklı kesimin hakları için düzenlenmiş olduğunu düşünür. Bazı akademik yaklaşımların ise, ahlakî protestoyu bir kalabalık dinamiği, çok sayıda insanın bir araya gelmesiyle açığa çıkan irrasyonel bir taşkınlık hâli olarak tanımlanarak, bir kenara itilmesinden rahatsızdır (2002: 35).

Sosyal protesto kavramı, bizi örgütlenmiş ve organize olmuş bir gruplaşma hareketine götürür. Grup hâlinde hareket eden protestocular, aslında bir nevi toplumsal bir hareketin içine girmiş olurlar. Jasper, toplumsal hareketleri şu şekilde tanımlar:

“Kurumsal yolların dışındaki yollarla toplumun bazı yönlerini değiştirme amacı güden(

siyasi partiler, ordu, endüstri alanındaki meslek gruplarının aksine) sıradan insanların oluşturduğu örgütlü gruplarca yürütülen, bilinçli, ortak ve görece devamlılık gösteren çabalardır” (2002: 29). Bu tanımdaki “sıradan insan” ifadesi önemlidir. Zira sıradanlık harcamaları devlet tarafından karşılanmayan, bürokrasiden ve ordudan uzak kitlelerle ilişkilendirilir.

Günümüzde protesto yapmak olağan bir eylem olmanın yanında, ses getiren bir toplumsal olay olarak medyada her zaman yerini bulmaktadır. Mitingler, yürüyüşler, Jasper’in deyişiyle “Simgesel ya da stratejik bölgeleri işgal etmek, kışkırtıcı görsel ya da sözlü retorik oluşturmak, bir görüşü yaymak için daha fazla kulis ve seçim propagandası yapmak” (2002: 30) kullanılan protesto yöntemlerindendir. Birey, devlet yönetimi altında hak arama yoluna gitmişse, protesto etmeyi rahatlıkla tercih edecektir.

Çünkü medya nezdinde protesto gösteri ve eylemlerinin haber niteliği taşıması, hem protestocu hem de medyanın işine gelecek; birey hareketini kitlelere duyurabilmiş olmanın rahatlamasını yaşayacaktır.

İnsan neden protestoya ihtiyaç duyar? Bu sorunun cevabı hem sosyolojik incelemeler için önemli hem de insan psikolojisini direkt ilgilendiren geniş perspektifte bir inceleme alanıdır.

Birey; sosyal, siyasî ve ekonomik haklarına uzaktan ya da yakından hissettiği bir tehdit karşısında öncelikle bekler. Bu tehdit karşısında gerekli bilişsel hazırlığını yapan

kişinin, itirazı mantıksal zeminde yer almalıdır ki, tehdidin kendisine olmadığını düşünen insan da bu platforma katılıp destek olsun. Jasper’ a göre, protestocuların bir şeyleri protesto etmedeki amaçları, bazı güdülerle iç içedir. Cinsel arzu, arkadaşlık duygusu, kişisel kimlik oluşturma, güvenlik ihtiyacı, teknokratların kararlarına yönelik tepki ve iş/aile dinamikleri gibi güdüler (2002: 135-136), protestonun zeminini oluşturabilir. Bunlara ek olarak, vicdanî baskı, etik, istikbal kaygıları, hırs-intikam duygusu gibi daha duygusal güdülerle de bu zemini örtüştürebiliriz.

Devlet otoritesi altında yönetilen toplumun bu tür eylemleri, iktidar tarafından hoş karşılanamaz. Zira kitle, “onlar için örtük bir tehdit oluşturacağından” (Scott 1995: 99);

devletin emniyet organları tarafından bir an evvel dağıtılmalıdır. Devletin, bu tür itaatsizliklere müsamaha göstermesi demek, onun itibarının zedelenebileceği anlamına gelmektedir. 17 Eylül 2011’de ABD’de “Occupy Wall Street” adıyla başlayan hareket kısa süre içinde New York'taki Zuccotti Parkı'ndan dünyanın dört bir yanına yayılan bir protestodur. ABD hükümeti bu protesto gösterilerine yaklaşık iki ay boyunca müsamaha göstermiş; ancak, sonrasında müdahalelere başlamıştır.10