• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: SUÇ, İLGİLİ TEORİLER ve SOSYAL SERMAYE

2.2. Suç Teorileri

2.2.2. Sosyal Kontrol Teorisi

Sosyal kontrol teorisine ilişkin çalışmaların yeni olmadığı, ancak sistematik çalışmalara Durkheim’le birlikte başlandığı belirtilmektedir. Sosyal kontrol paradigmasının modern anlamdaki öncüleri Hirschi ve Gottfredson’dır (Kızmaz, 2005b:165).

Sosyal kontrol teorileri bireylerin kendileri ya da başkaları tarafından kontrol edilmesi ile suçun önlenmesi arasında bir ilişkinin olduğunu ileri sürmektedirler. Sosyal kontrol, özellikle bireyin kendi içsel kontrolünü sağlamada başarısız olduğu durumlarda önemli rol oynamaktadır. Sosyal kontrol, bireylerin eylemlerinin türüne göre, çeşitli yaptırım ya da onaylamalar öngörmektedir (Hughes ve Kroehler, 2005:155; Gibbons, 1968:18). Bu yaptırım ve onaylamalar bazen, yazılı hukuktan kaynaklanan cezalarda olduğu gibi resmi bir şekilde, bazen de bireyin dedikodusunu yapmak ya da onu aşağılamak gibi enformel şekillerde tezahür etmektedir (Gibbons, 1968:18). Bilinmektedir ki insan otomatiğe bağlanmış, kendi kültürüne ve çevresine tepki vermeyen, mekanik, kukla bir varlık değildir. O, hem eylemin aktörü hem de eylemden etkilenen konumundadır. Dolayısıyla insan düşünebilen, eyleminin sonuçlarını hesap edebilen bir varlık olarak bilinmektedir. Ancak bu özellikler, onun sosyal kontrolün dışında olacağı anlamına gelmemektedir. Birey, çoğu zaman, mevcut sosyal statüsünü korumak ve bireysel

66

amaçlarına ulaşabilmek için kendini toplumun normlarına uymak zorunda hissetmektedir (Fichter, 1957:366).

Hirschi’ye göre kontrol paradigması, toplumda özellikle aile, akran grupları ve okul aracılığı ile sağlanmaktadır (İçli ve Burcu, 1993:44). Benzer şekilde Fichter de, bireylerin üzerinde sosyal kontrolün en etkili olduğu yerin aile ve okul çevresi olduğunu vurgulamaktadır. Zira birey sosyalleşme sürecinde her iki çevre ile de samimi ilişkiler geliştirmekte, içinde yetiştiği ortamın değerlerini özümsemekte ve grubun amaçları doğrultusunda hareket etmeyi benimsemektedir (Fichter, 1957:367).

Sosyal kontrol teorisine göre bireylerin, toplumun norm ve değerlerine olan saygı ve bağlılıkları önem arz etmektedir. Bu yaklaşıma göre, bireylerin aile, okul, din, arkadaş ve komşuluk gibi geleneksel kurumlara bağlılık düzeylerinin yüksek olması onların suç içeren davranışları sergilemelerine engel olmaktadır. Diğer bir deyişle, anılan kurumlara bağlılığın düşük olmasının tersi bir sonucu doğurması beklenmektedir (Kızmaz, 2005a:165). Yani birey üzerindeki sosyal denetimin azalması ile suç arasında ters bir orantı olduğu iddia edilmektedir. Sosyal kontrolün, sapma ve suç içeren bir davranışı sergilemeyi düşünecek bireyler üzerindeki etkisini, Jacobs (1965:48-9) meşhur eserinde örneklemektedir. Jacobs, 7-8 yaşlarındaki küçük bir kızın bir adam tarafından, birlikte gitmeye zorlanması karşısında, daha kendisi müdahale edip etmemeye henüz karar bile vermemişken, çevre sakinlerinin olaya nasıl müdahale ettiğini anlatmaktadır. Olay gerçekleşir gerçekleşmez, apartmanın altındaki kasap işleten kadın ve kocası ile pastane işleten başka bir bayan, damatlarıyla hızla olay mahalline gelip, kızı götürmeye çalışan adamın karşısına dikilip bakışlarıyla buna izin vermeyeceklerini göstermişlerdir. Daha sonra apartmandan başkaları ve çevredeki diğer esnaflar olay yerine gelmişler, kimisi kapıyı kimisi gidiş yolunu tutmuş, adam farkına bile varmadan çevre halkı tarafından kuşatılmıştır. Jacobs’ın tasvir ettiği bu olay, mahallelinin denetiminin, daha suç gerçekleşmeden, sosyal kontrol vasıtasıyla nasıl sağlanabileceğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Şehrin sokakları sadece yerel halkın davranışlarını değil aynı zamanda şehri ziyarete gelen, kendi yaşadıkları yerde anti sosyal davranışları sergileme imkanı bulamayıp burada tanıdıkların baskısından, Şerif Mardin’in meşhur kavramıyla mahalle baskısından, kaçarak rahat davranışlar sergilemek isteyenleri de kontrol etmektedir. Bu vesileyle, hem bölgenin sakinleri hem de şehre başka amaçlarla dışarıdan gelenler için

67

de güvenli bir ortam tesis edilmiş olmaktadır. Ancak Jacobs insanları, sokakları gözetleme konusunda zorlamanın mümkün olmadığını; onlar kendilerini sokağa çıkaracak bir nedenleri veya kendi istekleri olursa bunun mümkün olabileceğini belirtmektedir (Jacobs 1965: 45-46, 88).

Dolayısıyla suç eylemi, sadece kişinin kendinden değil, kendisini çevreleyen diğer bireylerin ve arkadaşlarının motivasyonundan da etkilenmektedir. Bir suçu işlemek için aynı fırsatların ve aynı getirilerin söz konusu olduğu bir durumda, çevredeki insanlar tarafından işlediği suçun onaylanmayacağını ve kendisine yaptırımlar uygulanacağını bir kişinin bilmesi, onu bu suçu işlemekten vazgeçirebilmektedir. Böylece, toplumda karşılıklı etkileşime bağlı olan enformel sosyal kontrol mekanizması, toplumsal düzenin sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Toplumda enformel kontrolün sağlandığı bu tür ilişkiler neticesinde, bireyler arası güven ve altruistik davranışlar artmakta ve birlikte yaşanılan topluluk için bir şeyler yapabilme duygusu gelişmektedir. Gerek Hirschi’nin gerekse Booth ve arkadaşlarının çalışmalarında, pozitif sosyal bağların, toplumsal normlara uyum sağlamada ve istenmeyen davranışları engellemede, zayıf bağlara göre daha etkili olduğu tespit edilmektedir (Booth ve diğ., 2008:446-447; Hirschi, 1972). Portes de sosyal sermaye ile sosyal kontrolün birbiri ile olan ilişkisine vurgu yaparak, sosyal kontrolün, aileler, öğretmenler ve kolluk güçlerine, sorumlulukları altında bulunan bireyler arasındaki ahenk ve disiplini devam ettirmeleri açısından, kolaylıklar sağlayacağını dile getirmektedir (Portes, 1998:9-10).

Sosyal kontrol teorisyenleri, suç eyleminin gerçekleşmesini bireylerin topluma olan bağlarının zayıflamasının veya yok olmasının sonucu olarak görmektedirler. Sosyalizasyon süreçleri ve toplumun baskın normlarının içselleştirilmesinde sosyal kontrol teorisi, sosyal bağların dört bileşenini vurgulamaktadır. Bunlar bağlılık (attachment), adanmışlık (commitment), katılım (involvement), inanç (belief)’tır. Hirschi topluma olan bağlılığı bu dört kategoride ele almaktadır (Hirschi, 1972:16; Booth ve diğ., 2008:425).

Bağlılık (Attachment): Hirschi, bireylerin kendilerini topluma bağlı hissedebilmelerinin

en temel şartı olarak insanlarda topluma karşı bağlılık hislerinin bulunmasını dile getirmektedir. Bağlılık, bireyle ailesi ya da diğer insanlarla arasındaki yakınlığa vurguda bulunmaktadır. Zira, normlar, bilinç (conscience) ya da vicdanı (superego)

68

içselleştirmenin özü, bireylerin diğerlerine olan bağlılığında yatmaktadır. Başkalarına karşı sevgi, bağlılık hissetmeme, onları düşünmeden hareket etme ve doğası gereği toplum üyeleri tarafından paylaşılan değerleri ve normları ihlal etme gibi olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Normların ihlali, diğer insanların istek ve beklentilerine karşı gelmek anlamına gelmektedir. Eğer birisi, diğer bireylerin istek ve beklentilerini umursamıyorsa, o kişinin normlar tarafından kuşatılmadığı ve kontrol edilmediği düşünülmektedir. Dolayısıyla o bireyin, suç işleyip işlememe konusunda kendini özgür ve sorumsuz hissetmesi beklenmektedir (Hirschi, 1972:18).

Adanmışlık (Commitment): Bireylerin kendilerini, topluma daha bağlı

hissedebilmelerinin diğer bir şartı da kurallara uyum sağlayacağına olan taahhütleridir. Birey erdem, haysiyet (virtue) ve itibar için, örneğin eğitim alma, iyi bir işe ya da şöhrete sahip olma gibi hedefler için, kendisine yatırımlar yapmaktadır. Kendisine önemli bir statü kazandıran bu nitelikleri elde ettikten sonra, çevresinin kabullenmeyeceği herhangi bir davranışı gerçekleştirmeye niyet etse bile, bu davranışının kendisine getireceği maliyeti ve yaptığı yatırımları kaybedeceğini hesaplayarak normal olan davranış sergilemeye eğilimi göstermektedir (Hirschi, 1972:20). Hirchi, adanmışlık kavramı ile bireylerin, suç eylemlerine karışması sonucunda, kendilerinin ve toplumun genelinin menfaatlerini tehlikeye atacağını varsaydığını ifade etmektedir (Hirschi, 1972:21).

Katılım (Involvement): Toplumsal faaliyetlere katılım ve meşguliyet, kontrol teorisinin

parçalarından biridir. Hirschi, eğer herhangi birisi, yapacak her hangi bir işe sahipse, o kişinin mevcut işlerinden ötürü suç ihtiva eden davranışları gerçekleştirecek zaman bulamayacağını düşünmektedir. Zira gündelik işler, beraberinde toplantı, randevu, çalışma saatleri gibi sorumlulukları getirmektedir. Dolayısıyla bu katılım, bireyin sapma davranışlarının azalmasında önemli rol oynamaktadır. Aksi takdirde bireylerin boş zamanlarında başkları için zararlı olabilecek eylemlere girişebileceğini belirtmektedir (Hirschi, 1972:22).

İnanç(Belief): Topluma bağlılığın zayıf olmasının diğer bir nedeni de toplumdaki kabul

edilen değerler ve normlar sistemine olan inancın derecesinde gizlidir. Hirschi, kontrol teorisi ile ihlal ediliyor olsa bile, toplumda ya da gruplarda, ortak bir değerler sisteminin olduğunun varsayıldığını ileri sürmektedir. Hirschi, “biz sadece sapma davranışı

69

gösteren kişinin kurallara inandığını varsaymıyoruz, onun, ihlal ederken bile kurallara inandığını farz ediyoruz” diyerek bireyin, bu normların farkında olduğunu ifade etmektedir. (Hirschi, 1972:23). O halde insan, neden inandığı normlardan sapmaktadır? Yani, birey hırsızlığın hem kötü bir davranış hem de suç olduğunu bile bile nasıl çalmaya devam etmektedir? Bu soruyu kontrol teorisi iki yaklaşımla açıklamaktadır. İlkinde, inanç kavramının sadece bir kelimeden ibaret olduğunu, yeterince özümsenmediğini ikincisinde ise, bireyin normları ihlal ederek gerçekleştirdiği suçu bir taraftan rasyonelleştirmekte diğer yandan da inanmaya devam etmekte oldukları belirtilmektedir (Hirschi, 1972:24).

Benzer Belgeler