• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: SUÇ, İLGİLİ TEORİLER ve SOSYAL SERMAYE

2.1. Sapma ve Suç

Sapma ya da sapkın davranış, toplumun çoğu tarafından, garip, rahatsız edici, tehlikeli, saçma görülen, geniş bir davranışlar yelpazesine işaret etmektedir. Kısaca, toplumsal hoşgörü sınırlarının dışında olan davranışlar olarak ifade edilmektedir (Hagan, 2008:7; Bilton ve diğ., 1996). Karakteristik olarak sapma, kültürel normların ihlalinin etiketlenmesidir. Normlar, genel olarak bireylerin aktivitelerine kılavuzluk etmektedir. Bu nedenle sapma kavramı sağlık normları, cinsel normlar, dini normlar gibi çok geniş bir alanı içine almaktadır. Bu normları ihlal edenler de sırasıyla, hasta, sapık, sapkın gibi ifadelerle yaftalanmaktadır (Macionis ve Plummer, 1998:206).

Ancak, sapmanın tüm kategorileri suç olarak değerlendirilmemektedir. Bunlardan ancak yasal sistemde resmi olarak suç olarak kabul edilenler suç kapsamında ele alınmaktadır (Macionis ve Plummer, 1998:206). Yüzyıllardan bu yana insanlar, enformel prosedürlerle ve adetler adı verilen yazılı olmayan, enformel norm ve değerler vasıtasıyla, kendilerini ve diğerlerini, bazı eylemleri yapma konusunda kısıtlamıştır. Günümüzde ise, hukukun, suçu belirleyen ve ona cezalar öneren yazılı metinler haline dönüşmesi sonucu suç belirlenmektedir (Gibbons, 1968:19).

Suç, hukuki açıdan, ‘bireylerin, hukuksal sistemde belirtilen uyarı ve yasaklardan sapacak şekilde davranması’ şeklinde tanımlanmaktadır (Tierney, 2010:13; Gibbons, 1968:35; Hagan, 2008:15; Newman, 1997:188). Dolu (2010) ise tanımında suçu, kanunlarla açıkça yasaklanan ve karşılığında bir ceza ön görülen her türlü eylem; sapmayı ise toplumsal normlar çerçevesinde öngörülen kabul edilebilirlik sınırları dışına taşan her türlü davranış olarak tanımlamaktadır. Ancak bilinmelidir ki, hukuk sistemleri zamana ve mekana göre farklılık gösterebilmektedir. Bir ülkede suç olarak kabul edilen bir davranış başka bir ülkede meşru görülebilmektedir (Gibbons, 1968:35). Örneğin,

60

çok evlilik ülkemizde ve özellikle gelişmiş ülkelerde suç olarak kabul edilirken bazı Ortadoğu ülkelerinde meşru olarak görülmektedir.

Öte yandan suçun nedenleri konusunda çok farklı açıklamalar yapılmaktadır. Bireyleri suçluluğa iten nedenler haritalandırmacı, klasik, biyolojik, psikolojik, sosyolojik, patolojik, ruhsal gibi çeşitli bakış açıları ile izah edilmeye çalışılmaktadır. Her bir yaklaşım da kendi içinde alt kategorilerden oluşmaktadır.

Bu çalışma sosyolojik bir çalışma olması nedeniyle suçu açıklayan sosyolojik teorilerden bazılarıne değinmenin yararlı olacağı düşünülmektedir. Suç, sosyolojik teorilere göre bireydeki psikolojik ve biyolojik anormalliklerin sonucu değildir. Bireyler, daha çok sosyal çevrenin etkisi ile suç eylemlerine karışmaktadır.

Suçu sosyal çevre ile açıklamaya çalışan teorilerden, Sutherland’ın başını çektiği ayırıcı birlikler kuramına göre suç, bireyin değer verdiği insanlarla etkileşimi neticesinde öğrenilen bir davranış olarak ortaya çıkmaktadır. Sutherland’e göre bireyi suça iten temel neden, bireyin suç işlerken kendini haklı çıkaracak, yaptığı eylemin meşru olduğuna inandıracak telkinlerin yaptığının yanlış olduğunu vurgulayan telkinlerden daha fazla olduğu durumlardır. Öğrenme teorisine göre suçlu bireyler suça karışmamış arkadaşlarına, elde edecekleri kazançları anlatarak suç işlemeye teşvik ederler. Yoğun telkine maruz kalan birey, bu telkinlerin sonucunda suç ve suç işleme metodları hakkında gerekli detayları öğrenmektedir. İlk kez ve tesadüfen karşılaşılan kişilerden ziyade yoğun ilişkinin olduğu, örnek alınan bireylerle olan etkileşim suçu öğrenmede daha etkili olmaktadır (Dolu, 2010). Sosyal öğrenme teorisinin temelleri Tarde’nin ‘taklit’ teorisine dayandırılabilir. Tarde taklit teorisini 3 temel üzerine inşa etmiştir. Buna göre toplumda bireylerin suçu taklit etmesi sürecinde şu unsurlar etkili olmaktadır (Walsh ve Ellis, 2007:113).

• İnsanlar arasındaki fiziksel ve psikolojik yakınlık

• İnsanlar arasındaki sınıf farklılıkları

• Toplumsal dokuyu değiştirecek radikal yeniliklerin ortaya çıkması

Sutherland öğrenme teorisinde, birlikteliklerin sıklık, süre, öncelik ve yoğunluk olmak üzere dört yönünün önemli olduğunu vurgulamaktadır. Sutherland ve Cressey (1970)

61

öne sürdüğü Ayırıcı Birlikler (Differantial Assocation) teorisinin 9 ögeyi barındırdığı bilinmektedir. Bunlar; (akt. Lilly ve diğ. 2007:42-43; Dolu, 2010).

• Suç davranışı öğrenilir

• Suç davranışı diğer bireylerle iletişim sürecinde etkileşime girilerek öğrenilir. • Suç davranışının öğrenilmesinin ana kısmı, birincil ilişkilerin olduğu gruplardan

oluşur.

• Suç davranışının öğrenilme süreci, bazen çok sofistike bazen de çok basit olan suç teknikleri ve suç işlemeyi haklı gösterecek, onu rasyonelleştirecek itici faktörler ve dürtüler olmak üzere iki aşamadan maydana gelmektedir.

• Bireyi suça iten bu saikler, beğenilen ve beğenilmeyen kanuni tanımlamalara tepki sonucunda öğrenilir.

• Bir kişinin suç işlemesinin nedeni kanun ihlalleri iyiymiş gibi yapılan tanımlamalara daha çok maruz kalmadır.

• Ayırıcı birlikler, birlikteliğin sıklığı, süresi, önceliği ve yoğunluğuna göre çeşitlenir.

• Diğer insanlarla olan birliktelikler ve görüşmeler sonucunda öğrenilen suç davranışı ile suç karşıtı davranışlar öğrenme mekanizmalarını kapsar.

• Suç davranışı ihtiyaç ve değerlerin bir şekli olsa da söz konusu ihtiyaç ve değerler suç davranışını açıklamada yeterli değildir. Zira suç içermeyen davranışlarda aynı ihtiyaç ve değerlerin bir izahıdır.

Suçu açıklayan diğer bir teori de Durkheim’in ‘anomi’ teorisinden esinlenen Merton’un ‘Gerilim Kuramı’dır. Merton suç ve sapma davranışlarını açıklarken ‘anomi’ kavramını kullanmıştır. Merton kapitalizmin kökleştiği ülkelerde bireylerin önlerine para kazanma ve zenginleşerek lüks bir yaşam sürme gibi ulaşılması gereken hedefler konduğunu ve bu hedeflere ulaşabilmek için herkesin çaba sarfetmesi gerektiğinin vurgulandığını belirtmektedir. Durkheim’in ‘düzenleme eksikliği ve normsuzluk’ olarak adlandırdığı anomi (anomie) kavramı Merton’da biraz daha farklılaşmıştır. Merton anomi kavramından ‘kültürel amaçlarla bunlara ulaşmanın meşru yolları arasındaki kopukluğu’ anlamaktadır. Yani bir taraftan maddi başarı kutsanırken diğer yandan bu amaca götürecek yolların yeterince önemsenmediği ve belirlenmediği belirtilmektedir (Wallace ve Wolf, 2004:66-67).

62

Merton kültürel amaçlarla ve kurumsal araçların bir arada bulunmasının sonucunda uyumluluğun (conformity) ortaya çıkacağını belirtmektedir. Toplumsal düzen bu uyum sayesinde devam etmektedir. Kültürel amaçların olduğu kurumsal araçların olmadığı durumlar ise yenilikçilik/icatla (innovation) sonuçlanmaktadır. Bu durumda birey zengin olma hedefini özümserken buna götürecek yolları kabul etmezler ve alternatif yollar geliştirerek yasal olmayan yolları denerler. ‘Hedefe götüren her yol mubahtır’ anlayışına neden olan bu düşünce bireyleri suç işlemeye itmektedir. Kültürel amaçların olmadığı kurumsal araçların olduğu durumlarda ise şekilcilik (ritualism) ortaya çıkmaktadır. Bu gruptakiler kültürel hedeflere ulaşamayacaklarını düşünürler ancak kurumsal yollardan da sapmazlar. Uyum davranışı gösterenlerle ayırt edilmeleri zordur. Dolayısıyla bu tür davranışın sapma olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışmalıdır. Hem kültürel amaçların hem de kurumsal araçların yokluğu içine çekilme sürecine (retreatism) neden olmaktadır. Bu durumda bireyler içinde yaşadıkları toplumn değerlerine, normlarına tamamen yabancıdırlar. Toplumda herhangi bir rol almaya sıcak bakmazlar. Toplumda kimse ile sorunları olmadığı gibi kimse ile de ilgilenmezler. Merton’un tipolojisinin son aşamasında ise hem kültürel amaçları hem de kurumsal araçları reddeden bireyler bulunmaktadır. Bu süreç isyankârlık (Rebellion) olarak isimlendirilmektedir. Bu durumdaki bireyler yeni hedefler yeni amaçlar koymak isterler. Bu bireylerin hedeflerinde sosyal düzeni kökten değiştirmek bulunmaktadır (Adler ve diğ.,2001; Dolu, 2010; Merton, 1938; İçli, 2004; Wallace ve Wolf, 2004).

Benzer Belgeler