• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I: KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE LİTERATÜR

1.2. Sosyal Sermaye Düşünürleri

1.2.1. Robert D. Putnam

yabancı dil gibi nitelikler gerekmekte iken sosyal sermayenin artırımı için toplumun ahlaki normlarının alışkanlık haline gelmesi, sadakat, dürüstlük gibi erdemler gerekmektedir. Yani, bireysel değerlerden ziyade sosyal değerlerin kazanımı ön plana çıkmaktadır (Fukuyama, 2005b: 42).

Sosyal sermayenin hem fiziksel sermayeden hem de kültürel sermayeden ayrılan bir diğer yanı da, onun ayrı bir yaşam tarzı meydana getirmemesidir (Bourdieu, 1980,2-3 akt. Ünal, 2004:117)

Her ne kadar sermaye türleri arasında farklılıklar olsa da bunların hepsinin aynı anda bir bireyde toplanmasının, ona çeşitli avantajlar sağlayacağı açıktır. Öte yandan, sermaye türlerinin, birbirlerini destekleyen ve geliştiren bir hiyerarşiye sahip oldukları iddia edilmektedir. Mesela sosyal sermaye de finansal sermaye gibi, beşeri sermayenin gelişmesini sağlamakta, bireylerin sosyal ve zihinsel açıdan gelişimleri için önem arz eden bir sermaye biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır (Hofferth ve diğ., 1999:79 akt. Kapu, 2008:267). Benzer şekilde, sosyal sermayeden daha etkin ve verimli bir şekilde yararlanmak için beşeri sermayenin varlığına ihtiyaç duyulmaktadır (Karagül ve Dündar, 2006:65).

Sosyal sermayenin de diğer sermaye türleri gibi istenmeyen bir tarzda gelişmesi ve kullanılması mümkündür. Onun diğer sermaye türlerine oranla daha olumsuz görünmesinin nedeni `dayanışma` duygusunun kimi zaman bireylere, diğer grupları dışlamayı önermesi ve düşmanlıkların üretimine neden olmasısıdır (Fukuyama, 2001:8). 1.2. Sosyal Sermaye Düşünürleri

1.2.1. Robert D. Putnam

Putnam’ın akademik geçmişi, sosyal sermaye kavramının diğer duayenlerinden olan Coleman ve Bourdieu gibi sosyolojiye dayanmamaktaydı. O, daha çok politik bilimlerle ilgilenmekteydi. Zaten ilk temel çalışmalarından biri de, İtalya da yaptığı siyasi istikrar ve ekonomik refahın geliştirilmesinde kamusal katılımın rolünü açıkladığı, ‘Making Democracy Work: Civic Traditions in Modern Italy’ (Demokrasiyi İşler Hale Getirme: Modern İtalya’da Sivil Gelenekler) isimli çalışmasıydı. Putnam, İtalya ile ilgili çalışmalarında yeni kurumsalcı (institutionalist) yaklaşımın temel iki teorisini test etmektedir. Burada bir yandan kurumları bağımsız değişken olarak alıp kurumsal

20

değişimin politikacıların stratejilerinde, kimlikler ve güç üzerinde nasıl etkisi olduğunu, öte yandan da kurumları bağımlı değişken olarak ele alıp kurumsal performansın tarih tarafından nasıl koşullandırıldığını açıklamaya çalışmaktadır. Yani bir yönüyle Putnam, belirtilen iki yaklaşımın yanında üçüncü bir yol önermektedir. Bu da, kurumların pratik performansının sosyal bağlam tarafından biçimlendirilmesi gerçeğidir (Putnam ve diğ., 1993:8).

Putnam, yaklaşık 20 yıl veri topladıktan sonra yayınladığı eserinde İtalya’nın güneyi ve kuzeyi arasındaki kurumsal başarı farkını, siyasi organların vatandaşla olan ilişkisi ile ilintilendirmektedir. Putnam bu farklılığın açıklamasında sosyal sermaye kavramını kullanmaktadır (Field, 2008:32-34).

Daha sonra çalışma alanını Amerikan toplumuna yönelterek, 20. yüzyılın ilk yarısının sonlarından itibaren Amerika da sosyal sermaye birikiminin azalmaya başladığını iddia eden yayınlar yapmıştır. Putnam, Amerikan toplumunun 20. yüzyılda birbiri ile daha az iletişimde olduğunu, bireylerin kolektif yaşam için daha az şey yaptığını, dolayısıyla `biz` duygusunun kaybolmaya yüz tuttuğunu ileri sürmektedir (Putnam 2002). Putnam, bu duruma kanıt olarak, gönüllülük temelli birliklere üyelik oranının, 90`lı yılların ortasında tekrar 30`lu yıllardaki küresel bunalım sonrası oranlara gerileyişi, piknik yapmak gibi birlikte gerçekleştirilen faaliyetlere katılımın 70`li yılların ortalarından 90`ların ortalarına kadar düşmesi gibi verileri göstererek, Amerika`da sosyal sermayenin azalışına dikkat çekmektedir (Putnam, 2001:4-6).

Sosyal sermayenin azalışına vurgu yapmak amacıyla dikkat çekici bir başlıkla yayımlanan ve kendinin en önemli eserleri arasında kabul edilen ‘Bowling Alone’ isimli eseriyle, Putnam, akademik ve siyasal açıdan önemli bir sıçrama gerçekleştirmiştir. Putnam’ın bu başarısı, dönemin ABD başkanı Bill Clinton’ın da dikkatini çekmiş ve kendisi Camp David’e davet edilmiştir. Putnam’ın Bowling Alone isimli eserinde sözünü ettiği Bowling ligi, topluma, kendini göreli olarak yabancı hissedenleri düzenli olarak bir araya getirerek, onlarda, birtakım iletişim ağları vasıtasıyla genel karşılıklılık ve güven duygusunu oluşturmaya ve bunu devam ettirmeye yarayan ve aralarında işbirliğini kolaylaştıran örgütsel bir faaliyeti kasteden metafor işlevi görmektedir (Field 2006:44).

21

Putnam, sosyal sermeye birikimindeki düşüş trendinin, afet ve felaketler gibi, insanları çaresizliğe mahkum eden olağanüstü hallerde tersine dönebileceğinden söz etmektedir. Bu noktadan hareketle, 11 Eylül 2001 saldırılarının Amerika`da arkadaşlığın, yardımlaşmanın, ortak kaderi paylaşma bilincinin yeniden canlanmasında önemli etkileri olduğunu düşünmektedir. Bununla bağlantılı olarak, Putnam ve arkadaşları, şarbon mikrobu paniği ve Afgan savaşının ilk dönemlerini de içine alan, 2000 yılında yaptıkları çalışmalarında, Amerikan halkının politik kararlara ve toplumsal projelere katılımı ile birlikte hükümete, polise ve diğer etnik unsurlara (Siyah, Asyalı, Latin) olan güvenlerinin -Araplara olan güven diğer etnik unsurlara oranla biraz daha az arttı- arttığını tespit etmektedir. Putnam, netice olarak 2001 yılı sonunda, Amerikalıların son yirmi otuz yıla göre daha birleşik, daha ahenkli ve daha çok `biz` duygusuna sahip olduğunu ileri sürmektedir (Putnam 2002).

Carpiano (2008:569), Putnam’ın sosyal sermaye yaklaşımının daha çok sosyal bütünleşme ile uyumlu olduğunu ileri sürmektedir. O’nun için sosyal sermaye ‘koordineli eylemleri kolaylaştırarak, toplumun etkinliğini geliştiren güven, normlar ve ağlar gibi sosyal organizasyon özelliklerine’ işaret etmektedir. Kısaca sosyal sermaye, sosyal bağlantılara ve bunlara eşlik eden normlara ve güvendir (Putnam ve diğ., 1993:167; 1995:664-665).

Dolayısıyla Putnam için sosyal sermaye kavramı 3 temel bileşenden oluşmaktadır. Bunlar, karşılıklı normlar (norms of reciprocity), sivil katılım ağları (Networks of civic engagement) ve sosyal güvendir (Putnam ve diğ., 1993;169-173; Putnam, 2001:1). Normlar, sosyalleşme sürecinde olumlama ya da olumsuzlama yoluyla öğrenilmektedir. Bu normlardan biri olan karşılıklılık da genel ve özel olarak iki ayrı kısımda ele alınmaktadır. Genel karşılıklılıktan kasıt, annenin çocuğuna yatırım yaparak onun gelecekte kendisine bakacağını beklemesi gibi, uzak gelecekteki karşılık beklentisidir. Özel karşılıklılık ise, hediyeleşmek gibi aynı anda eşit değerdeki maddelerin değişimidir. Özel karşılıklılığa karşın genel karşılıklılığın yüksek düzeyde pozitif sosyal sermaye üretmesi beklenmektedir (Özbay 2008:405). Toplumsal ağlarında karşılıklılık gibi yatay-hiyerarşik ilişki içeren (horizontal-non hierarchical) ve dikey-hiyerarşik ilişki içeren (vertical-hierarchical) olmak üzere iki türü bulunmaktadır. Genelleştirilmiş

22

karşılıklılıkta olduğu gibi yatay ilişkilerin pozitif sosyal sermayenin oluşumuna katkıda bulunacağı beklenmektedir (Özbay 2008:405).

Putnam temel olarak sosyal sermayeyi, bağlayıcı/dışlayıcı/içsel (bonding) ve aracı/kapsayıcı/dışsal (bridging) sosyal sermaye olmak üzere iki kısımda ele almaktadır. O’na göre bağlayıcı/dışlayıcı/içsel sosyal sermaye homojenliği devam ettirme ve dışlayıcılığı güçlendirme eğiliminde iken aracı/kapsayıcı/dışsal sosyal sermaye ise farklı sosyal sınıflar ve gruplardan insanı bir araya getirme eğilimindedir. Bağlayıcı sosyal sermaye, grup kimliklerini ve özel karşılıklılığı güçlendirmeye, dayanışmaya vurgu yaparken aracı sosyal sermaye bilgi paylaşımına, dışsal kaynaklara ulaşmaya ve genel karşılıklılığı güçlendirmeye gönderme yapmaktadır (Putnam 2000:22-3). Putnam`ın bağlayıcı sosyal sermaye yaklaşımı, kendi dışındaki topluluklardaki bireyleri dışlaması nedeniyle bazıları tarafından eşitsizliği desteklediği düşüncesiyle eleştirilmektedir. Aynı şekilde, Putnam’ın bağlayıcı sosyal sermayeden aracı sosyal sermayeye geçişin toplumun tamamına yarar sağladığını ileri süren iddiaları da çok basit olarak görülmekte ve eleştirilmektedir (Leonard, 2004:930). Leonard, bu eleştirilerini Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’ta yapmış olduğu çalışması ile temellendirmektedir. Çalışmasının sonucunda, Putnam`ın yaklaşımlarının her yerde geçerli olmadığını gösteren bulgulara rastlamıştır. Özellikle, `çalışanların çalışmayanlara nazaran daha sosyal` oldukları önermesinin tersine sonuçlar bulmuştur. Belfast`ın en fakir, en sağlıksız bölgesindeki verilere göre, komşudan yardım geleceğine yönelik beklentiler, ilişkiler, gönüllü faaliyetler Putnam`ın söylemlerinin aksine daha yoğun olarak tespit edilmiştir (Leonard, 2004:931-933). Ancak Putnam bu tür eleştirilere hazırlıklı görünmektedir ki zaten sosyal sermayenin herkes için faydalı sonuçlar doğurmayabileceğini, zaman zaman olumsuzluklara da neden olabileceğini belirtmektedir (Putnam 2001:2). Burada, bağlayıcı sosyal sermayenin yoğun olduğu gruplardaki normların niteliği önem kazanmaktadır. Eğer grubun normları başkalarını hoş görmeyi, onlarla ilişki kurmayı, yardımlaşmayı teşvik ediyorsa, onların, kendi dışındaki birey gruplarını dışlamamaları beklenmektedir.

Putnam’ın sosyal sermaye açıklamalarında kullandığı en önemli argümanlardan birisi toplumsal aktivitelere katılımdır. Putnam, toplumsal faaliyetlere katılımla, sosyal güveni, politik faaliyetlere katılımı, kamusal toplantılara katılımı, dini toplantı ve

23

ayinlere katılımı, işyeri arkadaşları ile olan bağlantıları, gayriresmi bağları, hayırseverliği, özgeciliği (altruism), ve gönüllülüğü kastetmektedir. Yine, politik katılımı da kendi içinde oy verme, siyasal yaşamla ilgili bilgi edinme ve siyasete ilgi, parti üyeliği, siyasi kampanyalara katılma; politik yarışlara, konuşmalara, toplantılara katılma, yerel birliklerin içinde bulunma, sosyal hareketlerin faaliyetlerine ve politik protestolara katılma şeklinde alt bölümler halinde ele almaktadır. Dini faaliyetlere katılımı ise, kilise üyeliği ve kiliseye gitme, kilise bağlantılı programlarda hazır bulunma ve hayırseverlikle açıklamaktadır (Messner ve diğ., 2004:883). Enformel sosyal bağlarla da, arkadaş, komşu, aile ziyareti; bar ve gece kulüplerine gitme; boş zaman aktiviteleri için gruplara katılımı kastetmektedir. Tüm bu özelliklere sahip toplumu, Putnam, ‘sivil toplumu’ (civic community) olarak adlandırmaktadır. Yani bu toplumda vatandaşlar, kamusal işlere katılımda aktif, eşit hak ve yükümlülüklere sahiptirler. Vatandaşlar arasında güven, yardımlaşma ve dayanışma hakimdir ve diğer insanlara karşı tolerans yüksek düzeyde seyretmektedir. Bu tür toplumun diğer bir ayırt edici özelliği ise çatışmaların az olması ve liderlerin topluma karşı sorumlu olmasıdır (Putnam ve diğ., 1993:87-89).

Benzer Belgeler