• Sonuç bulunamadı

SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİNİN ARAÇLARI

Endüstri Devrimi’nin bir ürünü olan sosyal sigortalar, öncelikle endüstrileşmenin ortaya çıkardığı mesleki risk ve tehlikeler karşısında çalışanları koruma fikrinden doğmuştur. Önceleri işçiler için kullanılan çalışan kavramı, günümüzde kamu görevlileri ile bağımsız çalışanları da kapsamaktadır. Bu durumda sosyal sigorta, toplumda zayıf durumda olan çalışan kesimi ekonomik olarak korumayı, çalışanın ve aile üyelerinin geleceğini güvenceye almayı hedefleyen örgütlü ve zorunluluk temeline dayanan bir sisteme dönüşmüştür (Uşan, 2009, s. 67-68). Sosyal sigortalar, sosyal güvenlik sisteminde çok önemli bir konuma iyedir. Çalışanların, çalışma yaşamında karşılaşacakları belirli risk ve tehlikelerin ortaya çıkardığı zararları karşılamak için devlet adına işverenlerin ve işçilerin zorunlu katılımına dayanan, hazine katkısıyla da desteklenen (özerk)

1 Türkiye’nin Avrupa tarzı çağdaş bir sosyal devlet biçiminde örgütlenmesi 1940’larda Bismarck Yöntemi’ne

dayanan, katı ve düzenleyici bir sosyal güvenlik sisteminin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Buğra, 2008: 4). Türkiye’de kamunun sosyal harcamaları içinde sosyal yardımların önemi büyüktür. Sosyal yardımların daha kapsamlı ve daha kurumsal duruma gelmesi, 1986’da kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ile olanaklı olmuştur. Sosyal yardımların dağıtımında, çok başlılığı önlemek ve daha verimli uygulanmasını sağlamak için ve toplumda, fak fuk fon, olarak bilinen bu kurum, 2008’de SGK’ye, 2011’de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesine alınarak, kurumsal bir kimliğe kavuşturulmuştur (Karagöl ve Dama, 2015: 4). AB’ye uyum açısından eksik olan aile yardımları sigorta kolunun kurularak, SGK bünyesinde hizmet vermesi gerekmektedir. Bismarck Yöntemi’ne dayanan bir sosyal sigorta yapısına iye olan Türkiye, 1 Ocak 2012 tarihi itibariyle genel sağlık sigortası sistemine geçmiştir (İSMMMO, 2012: 1).

28

yapıya iye bir sigorta yöntemidir (Güzel, Okur ve Caniklioğlu, 2014, s. 2). Sosyal sigortaların ana amacı, toplumda çalışan kesimin ve aile üyelerinin yaşamını belirli risk ve tehlikelere karşı korumaktır (İzveren, 1970, s.160).

Sosyal sigortanın ana özelliği, yalnızca önceden saptanan sosyal risk ve tehlikelere karşı bir güvence sunmaktır. Sosyal sigortanın geçmişine bakıldığında kapsama ilk sokulan riskin, hastalık olduğu görülmektedir. Bu bağlamda 1883 yılında Bismarck tarafından ilk olarak hastalık sigortası oluşturulmuştur. 1884 yılında da iş kazası, 1889’da yaşlılık ve malullük sigortaları oluşturulmuştur. Bu gelişmeler sosyal risk ve tehlikelere bütüncül bir yaklaşım yerine hastalık, malullük ve yaşlılık, meslek hastalığı ve iş kazası gibi riskleri karşılayan bir yöntem geliştirmiştir. İzleyen süreçte buna işsizlik sigortası da eklenecektir. Örneğin; 1911 yılında Birleşik Krallık’ta işsizlik sigortasının sosyal sigortalara dâhil edildiği görülür (Aydın, 1999, s. 23). Özetle sosyal sigorta, ilk kez Almanya’da ortaya çıkarak, işçiyi ve aile üyelerini belirli sosyal risk ve tehlike arz eden hastalık ve analık, meslek hastalığı ve iş kazası, sağlık yardımı, malullük ve ölüm ve yaşlılık, işsizliğe karşı korumayı amaç edinen sosyal güvenlik sisteminin omurgasıdır.

1.5.2. Sosyal Yardımlar

Tarihte sosyal yardımlar, Mısır ve Roma’da dini vecibelere dayalı biçimde yapılıyorken, Antik Yunan’da esnaf birliklerine dayanmaktaydı (Karadoğan, 2015a, s. 124). Süregelen tarihte sosyal yardımlar belli bir düzene kavuşmuş, hatta yasallaşmıştır. 1601’de Birleşik Krallık’ta kabul edilen Yoksulluk Yasası ile sosyal yardımlar yasal bir zemine oturtulmaya çalışılmıştır (Türkoğlu, 2013, s. 275).

Sosyal devlet politikasının temelinde yer alan sosyal yardımlar, aynı zamanda çağdaş devlet anlayışının da bir ürünüdür. Dolayısıyla sosyal yardımlar, sosyal devlet olmanın bir zorunluluğudur. Sosyal politikalar, sınıflar arasındaki uzlaşma gereksinimi ve arayışıyla ilgili olmakla birlikte, diğer yandan devlete, sosyal eşitliği ve adalet kurma sorumluluğu da yüklemektedir (Metin, 2011, s. 181). Çağdaş devlette, yoksulların korunması yönündeki bir sorumluluğu ortaya koyan sosyal yardımlar, toplumsal açıdan ise yoksulluğun giderilmesinde bir araçtır. Sosyal yardımların ana amacı yoksulluk koşullarını ortadan kaldırarak, bu

29

kesimlerin yardıma gereksinim duymadan yaşamlarını sürdürebilecek seviyeye gelinceye kadar belli bir gelir güvencesinin sağlanmasıdır (Öğülmüş, 2011: 84). Bu bakımdan sosyal devlet politikasının temelinde, sosyal yardımlar yatmaktadır. Sosyal yardımlar, toplumsal bir ödev olarak devletin yoksul durumda olanlara asgari bir seviyede yaşamlarını sürdürmeleri için gelir aktarması sağlamasıdır.

İlk kez 19’uncu yüzyılda yaygın olarak uygulanmaya başlanılan sosyal yardımlar, dar gelirli kesimler ile yoksul ve yoksun durumda olanlara kişi onuruna yakışır bir yaşam seviyesi kurmak için hazineden ayrılan paydır (Tuncay ve Ekmekçi, 2012, s. 558). Sosyal yardımlar, toplumsal bir görev olarak, devletin sorumluluk anlayışından doğmuştur. Sosyal yardımlar vergilerle karşılanmakta ve herhangi bir koşul aranmaksızın bu payın toplumda belli kesimlere aktarılmasıdır (Oral, 2012, s. 14). Bu bakımdan sosyal yardımlar değişik biçimlerde sıralanmaktadır (Tuncay ve Ekmekçi, 2012, s. 558). Bunlar:

 Ödence biçiminde ödenecek sosyal yardımlar,

 Yoksul durumda bulunan asker ailelerine ödenecek sosyal yardımlar,

 İstiklâl madalyası alanlara ödenecek sosyal yardımlar,

 Kamu görevini yaparken yaralanan ya da ölenlerin yakınlarına ödenecek sosyal yardımlar,

 Korunma niteliği taşıyanlara ödenecek sosyal yardımlar,

 Kimsesiz, yaşlı, yoksul ve yoksunlara ödenecek sosyal yardımlar. Sosyal yardımlar, nitelik olarak yoksulluğun belirli bir seviyeye indirilmesinde bir katkı sağlamamakta, yalnızca yardım alan bireylerin belirli bir süre ve geçici olarak geçimlerini sağlayabilmelerini sağlayan bir araçtır. Bu açıdan bakılırsa sosyal yardımlar, toplumdaki yoksulluğun ve yoksunluğun giderilmesi ve yeniden ortaya çıkmasını önlemeye yönelik bir politika geliştirememekle birlikte, bir ölçüde de olsa, toplumda var olan gelir adaletsizliğinin azaltılması yönünde bir görev üstlenmiştir. Bu bakımdan toplumsal uyumun sağlanması ve bireyin toplumdan dışlanmaması açısından sosyal yardımlar, hem etik, hem de ekonomik anlamda büyük önem arz etmektedir (Karadoğan, 2015a, s. 125).

30

1.5.3. Sosyal Hizmetler

Sosyal hizmetler, bireyin kendi başına kaldığında ana gereksinimleri karşılayamadığı, yalnızca ödeme ölçütlerine bağlı olarak, piyasada sunulduğunda bu hizmetlerin satın alınamayacağı, dolayısıyla toplumsal riske açık olacağı varsayımı altında sunulan eğitim ve sağlık hizmetleridir (Arın, 2002, s. 73). Sosyal hizmetler, uygulama yönü ve amacı bakımından sosyal yardımlara benzemekle birlikte, sosyal hizmetlerde maddi yardım yerine, daha çok hizmet biçimi ortaya çıkmaktadır. Buradaki asıl amaç toplumsal yarardır. Bu bakımdan zaman geçtikçe sosyal hizmetler artan bir seyir izlemiştir (Alper ve Tatlıoğlu, 1994, s. 57). Bu artışa devletin rolünün artmasının yanında, nüfusun yaşlanması, artan boşanma oranları, göç, eğitim sürelerinin uzaması, işsizlikteki artış, bireysel tasarrufların düşmesi, bireyselleşmenin artması önemli rol oynamaktadır.

Sosyal hizmetlerin finansman kaynağı da vergilerdir. Sosyal hizmetler kamusal görev olarak yürütüldüğünde finansman kaynağını vergiler, sosyal görev olarak yürütüldüğünde finansman kaynağı devlet katkısı ve gönüllü kuruluşlar olmaktadır (Dilik, 1980, s. 77). Nitekim sosyal hizmetlerin toplumsal açıdan bir zorunluluğu olduğu gibi bir gönüllüğü de bulunmaktadır.