• Sonuç bulunamadı

DEMOGRAFİNİN AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL GÜVENLİK

Temel Haklar Şartı’nın 4 üncü başlığında dayanışma adıyla kayıtlı 27 ilâ 38’inci maddeleri arası, insan haklarıyla ilgiliyken, 34’üncü madde doğrudan sosyal güvenlikle ilgilidir. AB Adalet Divanı (ABAD) kararları da, AB sosyal güvenlik düzenlemeleri bakımından önemlidir. ABAD içtihatları olmadan bir AB sosyal güvenlik tüzesinden söz edilemez. 2010 yılında Sosyal Güvenliğin

88

Eşgüdümü hakkında 883/2004 sayılı Tüzük yürürlük kazanmıştır (Özcüre, 2016a, s. 148). 2010 yılında yayımlanan Emeklilik Sistemi Üzerine Yeşil Kitap ve bu kitaptaki görüşlerle gelen sosyal taraf yorumlarını içeren Yeterli Güvenli ve Sürdürülebilir Emeklilik Gündemi Üzerine Beyaz Kitap onu izlemiştir. Söz konusu belgeler komisyonun bu alanda attığı en somut adımları içermektedir. Bu anlamda Yeşil Kitap ve Beyaz Kitap, bağlayıcı hükümler içeren ve AB düzeyinde yasal düzenlemelerin hazırlık çalışmaları olarak görülmektedir. Beyaz Kitap’ın iki ana vurgusu yaşlanma, emeklilik ve istihdam ilişkisinin kurulmasıdır (Korkmaz, 2015, s. 101 ve SGK, 2012a, s. 19). Bu kapsamda komisyonun uzun sürede alacağı önlemler:

 Emeklilik yenilikleri daha sıkı ve daha yakından izleyerek, bunun için mevzuat izleme programı geliştirilecek.

 Emeklilikteki yeniliklerin finansal açıdan desteklenmesi için bir yapı oluşturulacak.

 Emeklilikteki cinsiyet ayrımını gidermek için iyi uygulama örnekleri tanımlanacak ve önerilecek.

 Komisyon, 2012 Avrupa Aktif Yaşlanma ve Kuşaklararası

Dayanışma Yılı süresi içinde farkındalık oluşturma çalışmalarında bulunacak.

 Komisyon, Avrupa 2020 Vizyonu amacıyla eşgüdümü geliştirecek, özellikle kadınlar başta olmak üzere yaşlıların daha uzun çalışma yaşamında kalmaları için desteği artıracak, ayrıca bu alandaki çalışmalara destek verecek.

 Komisyon, 2014 ilâ 2020 yılları için üye ülkelerin Avrupa Sosyal Fonu’ndan kaynak sağlamasını destekleyecek.

 Komisyon, zorunlu emeklilik rejimlerini bütün tarafların onayı ve görüşünü alarak nasıl düzeltileceği konusunda çalışacak.

 Komisyon, tamamlayıcı özel emeklilik sistemlerinin kurulması için çeşitli önlemler alacak.

Burada önemli olan en iyi uygulamaya sahip ülkelerin deneyimlerini paylaşması, toplanan vergi ve primlerin etkinliğinin incelenmesi, çalışanların korunması ve emeklilik sigortasının iyileştirilmesi gibi çeşitli eylemlerde bulunulması hedeflenmektedir (Korkmaz, 2015, s.102).

89

AB sosyal güvenlik politikaları, AB üyesi ülkeler arasındaki farklılıklar karşısında geliştirilmiştir. Farklılıkların başlıca nedeni sosyal güvenliğin, ülkelerin ayrı tarihleri, gelenekleri, ekonomik ve sosyal yapılarına göre biçim almasına bağlanmaktadır (Murat, 2000, s. 59). Bundan dolayı, AB’de tek ve genel geçer bir sosyal güvenlik politikalarından söz etmek olanaklı değildir (Bozkurt, 1994, s. 41). Aslında kısa sürede AB’nin sosyal güvenlik politikasında üye ülkelerde tek geçerli bir sosyal güvenlik mevzuatını düzenlemek, tek bir tüze sistemi hazırlayarak, yürürlüğe sürmek gibi bir amacı da bulunmamaktadır (Arıcı, 2004, s. 635).

Sosyal güvenlik sistemlerinin uyum ilkesi çerçevesinde ülkeler, yasalarla kimleri güvence altına alacağını, hangi koşullarda hangi yardımların sağlanacağını, yardımların nasıl hesaplanacağını ve ödenecek prim oranlarını belirlemede özgür bırakılmıştır (Yurtman ve Akgür, 2004, s. 25). Bu anlamda eşgüdüm, isçilerin üye ülkelerdeki yer değiştirmelerinde ortaya çıkacak sosyal sigorta haklarındaki kayıpların önlenmesi için üye ülkelerin eşgüdümlü hareket etmesini sağlamaktır (Polat, 2010, s. 39). Bu biçimde politikalar arasındaki çelişkiler ve aşırılıkların asgari seviyeye indirilmesi amaçlanmıştır (Arıcı, 2004, s. 636). 22 Şubat 1990 tarihli ABAD’ın Batı Almanya’da oturan ve çalışan İtalyan uyruklu bir işçinin, 16 ilâ 21 yaş arasında işsiz olan üç çocuğuyla ilgili aile yardımlarından yararlanma hakkına iye olduğu biçimindeki kararı (ÇSGB, 2000: 19) buna bir örnektir. Çelişki ve aşırılıkları asgariye çekmek için atılan adımlardan diğeri de, 2012 yılı itibariyle yürürlükte olan EESSI (Sosyal Güvenlik ile İlgili Bilgilerin Elektronik Ortamda Paylaşımı) adıyla kurulan bir ağdır. Bu ağ sayesinde, ülkeler arasında sosyal güvenlik kurumlarının elektronik ortamda bilgi alışverişleri amaçlanmaktadır. (Polat, 2010, s. 42-43).

Diğer taraftan Avrupa 2020 Stratejisi’ne kısaca göz atmak da yarar sağlayacaktır. Avrupa 2020 Stratejisi; Akıllı, Sürdürülebilir ve Kapsayıcı Büyüme İçin Avrupa Stratejisi adıyla Avrupa Komisyonu tarafından 3 Mart 2010 tarihinde Lizbon’da kabul edilmiştir. Amaç, günümüzün koşullarına uygun sürdürülebilir bir büyüme yöntemi geliştirmektir. Büyümeye dönük üç öncelik belirlenmiştir. Bunlar akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyümedir. Bunun AB ve ulusal düzeyde üç temel alanda uygulanması umulmuştur. Bu kapsamda öncelikli olarak istihdam, eğitim, sosyal içerme, Ar-Ge, iklim ve enerji konularında birbiriyle uyumlu beş ölçüt belirlenmiştir. Bu hedefler:

90

 20 ilâ 64 yaş arası nüfusun istihdam oranının %69’dan %75’e çıkarılması,

 GSYİH’nin %3’ünün Ar-Ge’ye ayrılması, özel sektöre Ar-Ge yatırımları için koşullar sağlanması ve yeniliklerin izlenmesi için yeni göstergeler oluşturulması,

 Sera gaz salınımının 1990 yılına kıyasla en az %20, koşullar elverişli olursa %30 oranında azaltılması. Enerji tüketiminde yenilenebilir enerji payının %20’ye çıkarılması,

 Okulu erken bırakma oranının %15’ten, %10’a düşürülmesi; 30 ilâ 34 yaş arası yükseköğrenim mezunlarının nüfusa oranının %31’den, %40’a yükseltilmesi,

 20 milyon kişinin yoksulluktan kurtarılarak, ulusal yoksulluk sınırının altında yaşayan AB yurttaşlarının oranının %25 azaltılması.

Sözü geçen hedeflerin gerçekleştirilmesi için yedi girişimin yaşama geçirilmesi öngörülmektedir. Bunlar, Yenilikçilik Birliği, Hareket Durumunda Gençlik, Kaynakları Verimli Kullanma, Avrupa İçin Dijital Gündem, Yeni Beceri ve İşler İçin Gündem, Küreselleşme Çağı İçin Sanayi Politikası ve Yoksulluğa Karşı Avrupa Platformu (ABB, 2019).

2025 yılında AB ülkelerinde, 65 yaşın üstündeki nüfusun 21 milyonu bulacağı, buna karşılık çalışan nüfusun da 15 milyona düşeceği; 2030 yılındaysa toplam nüfusun %30’unun 60 yaşın üstüne çıkacağı öngörülmektedir. 2050 yılında dünyada, 65 yaşın üstündeki nüfusun toplam nüfus içindeki payının %7’sine ulaşacağı varsayılmaktadır (Türk Endüstri İlişkileri Derneği, 1996). Bu nedenle ülkenin demografik yapısıyla sosyal güvenlik politikası arasında sıkı bir ilişki vardır. Nüfusun yapısı ve değişimiyle ilgili istatistiksel bilgiler ülkelerin sosyal güvenlik politikalarına da yön vermektedir (Korkmaz, 2015, s. 71). Tersi durumda sosyal güvenlik sistemin risk ve prim dengesi olumsuz etkilenecek, hatta sistemin sürdürülebilir olması olanaksızlaşacaktır.

Nüfusun yaşlanması ekonomik ve sosyal olarak birçok olumsuz sonucu da doğurmaktadır. Üretim ve tüketim dengesi, gelir dağılımı, sosyal sigortalar, sağlık ve sosyal yardımlar gibi büyük ölçekli konular ve uzun süreli sorunlar sistemin sürdürebilir olmasını olumsuz etkileyecektir. Özellikle sağlık harcamalarındaki

91

artış, büyüme ve işgücündeki düşüş ve yaşlanan nüfusun devletlerin sırtına yüklediği ağır sorumluluklardır.

AB ülkelerinde yaşlanma konusundaki ana etken ortalama ömür süresinin uzamasıdır. Tıptaki gelişmeler, teknolojik gelişmeler, iyi beslenme ve makineli üretim ve işçileri koruyan iş yasalarının varlığı AB ülkelerinde ortalama ömür süresine olumlu katkı sağlamaktadır. AB üyesi ülkelerde ortalama yaşam beklentisi, 2010 yılı için erkeklerde 76,7 yaş iken, kadınlarda 82,5 yaş olarak saptanmıştır. Bu durumun 2060’da erkeklerde 84,6 yaşa, kadınlarınsa 89,1 yaşa yükselmesi öngörülmektedir (EU, 2013).

Avrupa Komisyonu’nun kamu harcamalarında yaşlanmanın etkisi üzerine 2012 yılında yaptığı araştırmada, demografik dönüşüm sonucunda 2050 yılına gelindiğinde işgücü arzında önemli bir azalma olacağı beklenmektedir. Rapor, İtalya’da %30 ve Almanya’da %17 oranında işgücünde azalma ortaya çıkacağına işaret etmektedir. Bu da istihdam açığının kapatılması için göç sayısında artış olabileceğine ya da olması gerektiğini göstermektedir. Bir örnek vermek gerekirse, AB’nin ekonomik devinim sağlayan birinci ülkesi olan Almanya’daki göçmen sayısı 2007 yılında 15,1 milyona çıkmıştır. Bu durum toplam nüfusun %18,4’ünü bulmaktadır. Göçmen nüfusun Almanya’nın endüstriyel gelişmesinde önemli katkısı olmaktadır. Göçmen nüfus ülke kalkınmasında etkili olmakla birlikte, bütünleşme ve uyum ile ilgili sorunları da birlikte taşımaktadır. Almanya’da dil, eğitim ve sosyal alanlarda yetersiz kalan göçmenlerin ülkeye olan maliyeti yaklaşık € 16 milyardır (Korkusuz, 2015, s. 73).

Çizelge 10. AB ve Türkiye Doğurganlık Oranları

92

Çizelgeye baktığımızda AB ve Türkiye’nin doğurganlık oranları karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Genel olarak, Türkiye’de doğurganlık oranlarının düşme eğiliminde olduğu görülse de, hâlâ Avrupa’nın çok üzerinde olduğu görülmektedir. 1995 ilâ 2012 yılına kadar olan dönemde, AB’de doğum oranlarının artışında yeni üye katılımının da etkili olduğu anlaşılmaktadır.

AB’de toplam doğurganlık oranı 2010’da 1.59 iken, bunu 2030’da 1.64’e ve 2060’ta 1.71’e çıkarmayı istemektedir. AB’de en düşük doğum oranına iye üç ülke %1.30 ile Letonya, Portekiz ve Macaristan’dır. En yüksek üç ülkesi ise %2’ye yakın oranlarla İrlanda, Fransa ve İngiltere’dir (Korkusuz, 2015, s. 74). Durum böyleyken sosyal güvenlik sisteminin en büyük çıkmazı, yaşlanan nüfusla birlikte artan sağlık harcamalarının nasıl karşılanacağı sorunudur. Böyle olunca yaşlanan AB’de gelecekteki en büyük sorunların başında, sosyal güvenlik finansman açığı olacağı görülmektedir.

Gelişmiş ülkelerde demografik etkenlerin sağlık giderlerini, 2000 ilâ 2050 yılları arasında GSYİH’nin %2 ilâ 3’ü oranında artıracağı öngörülmektedir. 1960’larda başlayan sağlık giderlerindeki artış eğilimini gelecekte de etkili olacaktır. Dünyada sağlık giderleri, yıllık 1960’tan beri ortalama %2,5 artmaktadır. Bu da GSYİH’den daha fazla artmış olduğunu göstermektedir. (Avrupa Komisyonu Raporu, 2001).

2.3. AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL GÜVENLİK UYGULAMALARI