• Sonuç bulunamadı

2.2. Konut Formuna Etki Eden Faktörler

2.2.2 Sosyal Faktörler

Konut tiplerinin toplumsal nedenlerle meydana geldiğini vurgulayan Kıray (1979), sosyal tabaka ile konut kavramının yakından ilişkili olduğunu belirtmektedir. Bu söylemin devamında ise, 19. yüzyılın üçüncü çeyreğinde inşa edilmeye başlayan ve yeni konut dokusu olarak belirtebileceğimiz apartman yapılarının orta tabaka (işçi ve memur), gecekonduların da alt tabakalar (köyden gelen ve kente tutunamayanlar) için oluşan konut grupları olduğunu belirtmektedir. Bu açıklamaya ek olarak banliyö tarzı yerleşmelerin üst gelirlilere ait tasarlanan konutlar ve sıra evlerin de apartmanlar gibi orta kesime hitap ettiği söylenebilir. Bu ayrımlar kalan tüm yapı grupları için açıklanabilir fakat burada asıl vurgulanmak istenen nokta, her tabakaya farklı konut tasarımlarının türemiş olmasıdır. Bu bağlamda sosyal tabakalaşma ve toplumsal yapının konut tiplerinin gelişimindeki etkisi net bir biçimde ifade edilmektedir.

24

Endüstri devrimi ile birlikte gerçekleşen makineleşme süreci, kullanıcı ihtiyaçlarının kısa sürede ve istenilen sayıda karşılanmasına olanak tanımıştır. Tüm bu olanaklara rağmen meydana getirdiği aynılaşma olgusu, orta ve üst gelir ailelerinin farklılaşma isteğini doğurmuştur. Eskiden her bir ürünün insan eliyle belki aylarca süren emeğinin sonucunda kişiye özel ürün elde edilirken, endüstrileşme sonrasında tek bir ürünün yüzlercesi raflardan alınır olmuştur. Bu durum yalnızca ürünlerde değil, birbirinin aynı olmaya başlayan konut tiplerinde ve dairelerde de yaşanmaya başlamıştır. Aynı metrekareye sahip ve aynı mekansal ilişkiyi barındıran birden fazla dairenin tek çatı altında kopyalanması, farklı hayatları ve beğenileri olan bireylerde değişme ve bir diğerinden farklı olma isteğini doğurmaya başlamıştır. Unutulmamalıdır ki, bir nesnenin kolayca elde edilebilir olması aynı zamanda kolayca vazgeçilir olmasını da doğurur. Bu bağlamda düşünüldüğünde 20. yüzyılda sürekli değişen isteklere cevap verebilecek esnek mekan tipolojileri türemeye başlamıştır. Bu sayede kullanıcının değişim isteği ve yaşam beğenilerine uyum sağlayacak iç mekan kurgusu oluşturmaları sağlanmıştır.

Özellikle iletişim ve haberleşme sektöründe yaşanan teknolojik gelişmeler sonucunda, insanlar farklı ülkelerden gördükleri yaşam tarzlarını benimsemeye başlamıştır. Batıya olan öykünme yalnızca konutların formlarında etkili olmamış, iç mekan düzenlerinin de değişmesini sağlamış ve bu sayede bireylerin hayatlarına da müdahale etmiştir. Geçmişte yapılan geleneksel Türk konutlarına bakıldığında,Türk örf ve adetlerinin mekana yansıması çok açıdan sınırlayıcı (mahremiyet olgusunun sebep olduğu mekan ayrımları, pencere büyüklükleri ve yükseklikler gibi) bir faktörken, 20. yüzyıl çok katlı konutlarının daireleri incelendiğinde kültürel değerlerin konut üzerindeki etkisinin azaldığı görülür. Kısacası değişen aile yapıları, kişisel beğeniler ve beklentiler konut formunun (daire planları ve cephe gibi) da değişimini gerektirmiştir.

Kentler arasındaki rant ve rekabetin de konut sektörüne olan etkisiyle, özellikle 20. yüzyıldan bu yana konutun piyasada meta haline gelmesine sebep olmuş ve çok hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Mimarlığın da yeni yeni kendini göstermeye başladığı, Batı'dan esinlenmelerin arttığı ve yeniliklerin kente taşınmak istendiği bu süreci hızlandıran en büyük etkenler, haberleşme ve iletişim ağları (dergi, gazete, internet)

25

olmuştur. Haberleşme teknolojisi vasıtasıyla tasarlanan her nesne, mekan veya konutun halka tanıtımıyla, her bölgeden insanın kısa zamanda yeniliklerden haberdar olması kolaylaşmıştır.

İnsanların yaşam tarzlarına etki eden sosyal, fiziksel, politik, ekonomik ve kültürel etmenler, konut mekanlarının kişileştirilmesine yol açmaktadır. Filozof ve psikologların bu konu hakkındaki görüşleri, kişileştirme olgusunun yalnızca konutun fiziksel mekanına bağlı olmadığı, kullanıcıların kendi özel dünyalarına ve amaçlarına da bağlı olduğunu savunmaktadır (Lawrance, 1988). Değişen yaşam koşulları ile birlikte ihtiyaç ve alışkanlıklarında değişmesi, kullanıcıların taleplerine göre çok sayıda ve farklı mobilyanın üretilme gereksinimini doğurmuştur. Bu değişim yalnızca orta ve üst gelir grubunun isteğine bağlı olarak çeşitlenmemiş, alt gelir grubunun konut mekanındaki gereksinimlerini minimum ölçüde karşılamaya yönelik yapılan çalışmalarda da yer almıştır. Bu çalışmaya örnek olarak 20. yüzyılın başında gerçekleştirilen, başta Avusturya ve Almanya olmak üzere, Avrupa'da modernleşme üzerine yapılan politikalar doğrultusunda, konutlarda sıhhileştirilme ve işçi grubu için minimum şartlarda yaşam koşullarının belirlenmesi üzerine çalışma başlatılmıştır. Viyana (Gemeinde-Wien Type Projesi 1919-1927) ve Frankfurt'ta (CIAM'ın Existenminium Projesi 1925-1930) yapılan iki proje başlığı altında konutlardaki minimum standartlar belirlenmiştir. Bahsi geçen bu standartlaşma, oda, banyo, mutfak ve yaşam alanı olarak tanımlanır. Yapılan örnek konutlar için de Margarete Schütte Lihotzky (1897-2000), minimum boyutları kullanarak Frankfurt mutfağını (1925) tasarlamıştır (Blau, 1999). Üretilen tüm bu mekanlar için özel olarak mobilyalar üzerinde çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Mobilyalar sadeleşip, açılır katlanır kullanılarak yerden tasarruf edilmiştir. Tüm bu yenilikler gazete ve dergilere devamlı haberler konusu olarak, konut mekanlarının medya aracılığıyla halka pazarlanmasına olanak tanınmıştır. Hatta dönem yayınlarında kadınlar için sayfa ayrılarak "yeni" ev teknolojileri ve "yeni" mekan düzenlemeleri üzerine ayrıntılı bilgiler verilmiştir (Şekil: 2.8). Yalnızca bununla sınırlı kalınmayıp, tasarlanan her yeni mobilya ve konut tasarımı da detaylı bir biçimde (resim ve yazılarla) haberleşme kanallarıyla (televizyon, dergi, gazete gibi) ifade edilmiştir (Şekil: 2.9). Bireylerin sosyal yaşamlarına etki eden bu pazarlama yaklaşımlarıyla, kendi yaşam alanlarını değiştirip dönüştürme istekleri artmış, konut mekanları

26

üzerinde gerçekleştirmek istedikleri değişim talepleri doğrultusunda da yeni konut tipleri tasarlanmaya başlamıştır. Kısacası, kullanıcıların beğenisine özgü her renkte, boyutta ve çeşitte ürünün tasarımına ek olarak, değişen gereksinim ve beklentilere göre mekan çeşitliliği de artmıştır. Bu durumda direkt olarak konut formuna etki eden sosyal yaşam tarzlarındaki gelişmelerle ev, modernleşme arzusunun nesnesi haline gelmiştir.

Şekil 2.8: Kadınların "Yeni Ev" Konusunda Bilgilendirilmesi (Muhit, 1929, sayı 9,548)

27

Konut formuna etki eden bir diğer sosyal etken de bireylerin iş hayatına ayırdıkları çalışma saatlerinin artmasıdır. Ayrıca, eskiden ailede yalnızca baba çalışırken, günümüzde çoğu ailede her iki ebeveyn de işe gitmektedir. Gün içerisinde çocukların okulda, ebeveynlerin işte olması dolayısıyla eve dönüldüğünde gereksinim duyulan mekanların isimleri de değişmiştir. Evde geçirilen zamanın azalması, örneğin mutfak mekanında hazır gıda tüketiminin artmasını ve büyük mutfağa duyulan gereksinimin azalmasını veya misafir ağırlamanın da güçleşmesiyle geniş salon mekanına duyulan gereksinimin azaltmasına yol açmıştır. Bireylerin sosyal alışkanlıklarının da değişmesiyle, çocukların vakitlerinin çoğunu bilgisayar başında ve odalarında geçirdiği görülmektedir. Bu bireysellik olgusu ve birlikte geçirilen paylaşımların azalması, beraberinde boşanma veya evlenememe durumunu gündeme getirmektedir. Bu bağlamda, konutlarda gereksinim duyulan mekan sayısı ve nitelik değişirken, bireysellik kavramı dolayısıyla günümüzde çok sayıda 1+1 odalı daire türemiştir. Görülmektedir ki bireylerin yaşamına etki eden her faktör veya yaşam koşullarında yaşanan değişimler doğrultusunda, konut formları değişime uğrayarak, "yuva" kavramı niteliğini kaybetmeye başlamıştır. Bunun en önemli nedeni de evde geçirilen zamanın ve iletişimin azalmasıdır.

21. yüzyıla gelindiğinde, ulaşım, iletişim ve haberleşmenin hızlı ve kolayca kullanılabilir olmasıyla, insanların Avrupa, Amerika gibi gelişmiş ülke yaşamları hakkında bilgi sahibi olmaları kolaylaşmıştır. Arzu edilen yaşam formları halini alan bu bölgelerin Türk konut tipolojisine uyarlanması "mış" gibi tasarımların oluşmasını sağlamıştır. Yalnızca konut özelinde değil, çevre tasarımları ile de bu ülkelerin benzerleri tasarlanmaya başlamıştır. Ayrıca, sitelerin içerisinde apartman, kule, müstakil ve bahçeli konut gibi farklı yapı üniteleri bir arada kullanılarak çok sayıda ailenin isteklerine cevap verebilecek konut tipleri geliştirilmiştir.

Tez kapsamında ise yaşanan tüm bu değişimlerin ışığında, yükselen konutlardaki mekanların, bir diğer açıdan ise insan yaşamlarının geçirdiği süreç incelenmektedir. İstanbul'da belirlenen çok katlı konut tiplerinin oluşumlarından, günümüze kadarki geçen süreçleri içerisinde mekan tipolojilerinin ne denli değişim geçirdiği detaya inilerek tartışılmaktadır. Bu tartışmalar kapsamında görülmektedir ki, konut piyasasına etken eden önemli faktörlerin başında şüphesiz siyasi kararlar, modernizm

28

ile süregelen kitlesel üretim, sosyal yaşamın farklılaşması, kent toprağının değerlenerek faiş fiyatlarda seyretmesi ve teknolojinin hızlı değişim süreci ile sınırları zorlaması gelmektedir. Ayrıca, kentleri oluşturan kullanıcı profillerinin hayat standartlarının ve yaşama biçimlerinin değişmesi, konutlara etki eden kültürel faktörlerin de geri planda kalmasına neden olmuştur. Batı'ya olan öykünme sonucunda, yaşam tarzlarındaki benzerliklerin de artış göstermesi, birbirine benzeyen çok sayıda konut grubunun kopyalanmasını sağlamıştır. Zaman içerisinde taleplerin standartlaştırılarak sabit plan düzenleri oluşturulması, özellik olarak birbirinin aynı olan mekanlarda farklı kültürden insanları yaşatmaya başlamıştır. Kısacası, geleneksel Türk konut tipolojilerinde yer alan her bir mekanın konuta kazandırdığı kültürel anlamın yok olmasıyla, ne yazık ki birbirinin aynı olmaya yüz tutmuş tipolojiler türemeye başlamıştır.

29