• Sonuç bulunamadı

İKİNCİ BÖLÜM ŞİRKİN SEBEPLERİ 

H- SOSYAL ÇEVRE

Kişiye belli bir şahsiyet ve tutum kazandıran ortama sosyal çevre denir. Kimlik ve kişiliğini kazandığı sosyal çevre kişinin aynı zamanda dünyaya geldiği ve yetiştiği bir ortamdır. Doğumla başlayıp yetişmekle devam eden süreç içerisinde

      

323 Aydın, Hayati, Kuran’da İnsan Psikolojisi, 226. 324 A'râf, 7/173

birey, içinde yaşadığı aile, kabile ve toplumun sosyal normlarına, kültürel kalıplarına adapte olarak sosyalleşmesini sağlamış olur.326

Sosyal çevreyi tabii ve toplumsal çevre olarak ikiye ayırmak mümkündür. 327

Tabiat da toplumsal çevre de inanç tercihlerini etkilemektedir. Buna bağlı olarak tabiat üzerinde insan aklının yapacağı tefekkür insanı tevhide ulaştıracaktır: Hz. İbrahim’in akıl yürütmesi bunun en güzel örneklerinden birisidir. “Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da, “Ben öyle batanları sevmem” dedi. Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi. Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi.328

Allah’ın varlığını ve birliğini kavratacak olan fıtrat daha çok toplumsal çevrede kirlenmekte, Allah’ın varlığı konusunda olmasa bile birliği konusunda çoğu kere yanlış yönlendirilmektedir. Arkadaş, dost ve aile gibi unsurların oluşturduğu toplumun inanç tercihleri konusunda baskın bir rol oynadığı Hz. Muhammed’in hadislerinde vurgulanır. “Her doğan fıtrat-ı selîme ile doğar. Sonra anne ve babasının tesiri ile yahudi, hristiyan, mecûsi olurlar.”329 “Kişi arkadaşının dini üzeredir. Her biriniz kiminle arkadaşlık yaptığına bir baksın.”330

Toplum çevresinin şirkin nüvelerini içerisinde barındırdığı, yeni nesillere bu inançları aktardığı, inançların sorgulanması veya karşı durulması söz konusu olduğunda atalar inancının ve toplum baskısının devreye girdiği bilinmektedir. Bu bakımdan atalar inancı ile yaşanmakta olan toplumsal sosyal çevre arasında sıkı bir bağ vardır.

      

326 Yolcu, Mehmet, Kur’anda İnkâr Psikolojisi, Çıra Yayınları, İstanbul, 2004, s. 187

327 Kasapoğlu, Abdurrahman, Kur’an’da İnsan Psikolojisi, Yalnızkurt Yayınları, İstanbul, 1997, s. 73.

328 En-âm, 6/76- 78.

329 Müslim, “Kitâbu'l-Kader” (46), Bâb:6, no.22, (III, 2047).

330 Hâkim en-Neysabûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, Daru’l-Kütüb’il-İlmiyye, Beyrut, Tah. Mustafa Abdülkadir Atâ, 1990, IV, 188, Hadis No. 7319,7320.

Atalar inancı yaşanmış olanı, sosyal çevre ise yaşanmış olan inancın belirlediği yaşanmakta olan anlayışı ifade eder. Sosyologlar insanı toplumsal bir varlık olarak tanımlamaktadır. Nitekim birçok insan kimlik ve kişiliğini, içinde bulunduğu gruptan veya toplumdan almaktadır.331

Bu bakımdan sosyal çevre kişinin tutum ve davranışlarını yönlendiren en önemli etkenlerden birisidir.332 Bireyin kendisini tanımlarken ben yerine biz demesi toplumsallaşmasının göstergesi sayılmakla birlikte bir zaman sonra toplumun sosyal normları insanın benliğini, iradesini, idrakini kuşatır, adeta esir alır, hapseder. İnsa- nın, toplumun koyduğu normları aşabilmesi bir mesele haline gelir. Zira toplumlar kendi normlarını bireylere benimsetmek, onların düşünce, inanç ve davranışlarını yönlendirmek isterler.333

İnsanın, inanç biçiminden beşeri münasebetlerine varıncaya dek ister gelenekten, isterse mevcut sosyal çevreden olsun çepeçevre kuşatılmış olması çift yönlü seyir takip eden bir ilişkinin sonucudur. Toplum kendisine adapte etmek istediği bireyi dışlama, kınama, sergilediği davranışlara karşı mesafeli durma gibi tepkilere başvurarak bireyin toplumun tutumlarını irdeleyen münferid teşebbüslerini sindirirken; birey ise toplumun kabullerini akli süzgeçten geçirme arzusunu toplumdan tecrid edilmemek için yok etmeye çalışmaktadır.

Toplumların yeni fikir ve davranışlara, karşı duruşunun sebepleri olarak a) Toplum düzeninin bozulacağı endişesi, b) Mevcut yapının getirdiği imkânları kaybetmek istemeyen ve halkı yönlendiren toplum liderlerinin yeni fikir ve davranışları menfaatlerinin önünde tehdit olarak görmeleri vb. sayılabilir.

Peygamberler tarihine bakıldığında yukarıda ifade edilen gerekçelerin etkili olduğu görülecektir. İfade edilen iki gerekçe Müşriklerin elçilere takındığı karşı tavrın sebeplerinden birisi olarak kendisini göstermektedir. Hz. Muhammed’in karşısında yer alan zihniyetin güç aldığı konu da atalar inancı kaynaklı sosyal çevrenin duyarlılıkları olmuştur. Kuran-ı Kerim müşriklerin bu konuda

      

331 Alagaş, Mehmed, 20. Yüzyılda Tevhid ve Şirk, s. 28.

332 Kasapoğlu, Abdurrahman, Kur’an’da İnsan Psikolojisi, s. 73.

dayanaklarının gerçekten yoksun olduğunu belirtir. “Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar? Hayır! Sadece, biz babalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz derler. Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız derlerdi. Ben size, babalarınızı üze- rinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız?) deyince dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz”334

Sosyal çevrede hüküm süren kimi alışkanlıkların sirayet gücünü göstermesi ve şirke sebep olması bakımından İsrail oğullarının, müşrik komşuları gibi puta sahip olmak istemeleri dikkat çekici bir örnektir.335 Kuran-ı Kerim’de ilgili ifade şöyle yer bulur. “İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. İsrailoğulları, “Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait ilâhları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir ilâh yapsana” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.”336

Diğer peygamberlerde olduğu Hz. Peygamberin tevhidi mücadelesinde karşılaştığı sorunlardan birisi hiç şüphesiz şirk anlayışının nüfuz ettiği sosyal yapı idi. Küfür ve şirke karşı savaşanlar aslında toplumun sosyal yapısıyla savaştıklarını biliyorlardı. Hz. Peygamberin karşısında, kan bağına bağlı olan kabilecilik anlayışı vardı. Sosyolojik olarak klan tipi bir yapı olan kabilede manevi ve zihinsel çözülmez bir birliğin yanında ortak değerler, ruh yapısı ve düşünceler mevcuttu.337

Hz. Muhammed’in içinde görev yaptığı müşrik sosyal yapıya göre, o insanları atalarının inancından etmeye, kurulu toplumsal düzeni yıkmaya çalışan bir şahsiyet olarak görüldüğü için kendisine uyanlarla birlikte ya ikna ya da imha edilmesi gerekiyordu. Bu cümleden olarak müşrikler tarafından Mekke'de Müslümanlara sosyal, siyasi ve ekonomik boykot, birçok yönden gelen eleştiriler, hareketin öncülüğünü yapan Hz. Peygamber’in ilâhi mesajdan vazgeçmesi için yapılan bireysel ve grup halindeki girişimler, bölgede tanınmış din adamlarını devreye sokmalar…

       334 Zuhruf, 43/21- 24.

335 Yıldırım, Suat, Kuran’da Ulûhiyet, 291- 292. 336 A’raf, 7/138

Habeşistan'a hicret etmiş, Müslümanları oradan tekrar getirme girişimleri, Müslüman olmuş kabilelerle savaşılması ve reislerinin öldürülmesi, Kuran’ın mesajını engelle- mek ve halkın ondan etkilenmesini önlemek için başvurulan önlemler ve Rasülullah'ın bizzat şahsına yönelik suikast girişimleri… İnsanların gözlerini korkutmuş ve onları yıldırmıştır. Toplumu etkisi altına alan bu tür baskılar şirk düzeninin devamını sağlamaya ve İslam’a girmek isteyenleri vaz geçirmeye yönelik yöntemler cümlesindendir.338

Tüm küfür anlayışlarında olduğu gibi şirki kökleştirmeye çalışan ve şirkin kendilerine haksız birtakım menfaatler kazandırdığı insanlar iyiyi ve doğruyu kendi inandıklarından ibaret görürler.339 Farklı fikir ve inançlara hayat hakkı yoktur. Kanıksanmış fikirlere, kutsiyet kazandırılmış inançlara, atalardan tevarüs edilmiş anlayışlara şahısların karşı çıkmaları, eleştirmeleri kabullenilmez saygısızlıktır. Bu kadar yıl, bu kadar nesil boyunca yaşananlar yanlış, sonradan çıkıp farklı iddialarla gelen ve kendilerini peygamber olarak sunan bir takım insanların davaları doğru olma hakkına sahip değildir.

Kendilerini gerçek inanca sahip doğru insanlar olarak görenlerin esas kimlikleri Kuran’ın beyanlarında kendisini gösterir. Buna göre onlar a) yoldan çıkmış fısk ehli340, b) Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankörlük eden341, c) vahye karşı duyarsız342, d) kâfir343 insanlardır.

İnsanın eğilim ve arzularının sahibi olan Allah, toplumun birey üzerindeki etkisini reddetmez. Fakat kabulleri yanlış olanlar toplumun çoğunluğunu oluşturuyor olsalar bile insana direnme, gerçeğe sahip çıkma görevini yükler. “Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar. 344

      

338 Yolcu, Mehmet, Kur’anda İnkâr Psikolojisi, s. 193, 194.

339 Kasapoğlu, Abdurrahman, Kur’an’da İman Psikolojisi, 203- 205. 340 Mâide, 5/59; A'raf, 7/102; Tevbe, 9/8

341 Bakara, 2/243; A'raf, 7, 17; Yusuf, 12, 38; Mümin, 40/61. 342 A'raf, 7/187; Yusuf, 12/21; Rum, 30/6; Sebe, 34/28. 343 Yusuf, 12/103; Ra'd, 13/1; İsra, 17/89.

Toplum baskısı şirk konusunda o denli etkili olmuştur ki, Hz. Muhammed’de peygamberlik emareleri görülmesine rağmen sosyal çevreden gelebilecek tepkiler kişilerin iman etmesine engel olmuş, içinde bulundukları toplumun kabulleri gerçeğe tercih edilmiştir. Bunun en çarpıcı örneği Hz. Peygamber’in himayesini üzerine alan, onun söylediklerine karşı olmadığı halde çevresinden çekindiği için iman ettiğini de açıklayamamış olan amcası Ebu Talip’tir. Hz. Peygamber amcasının ölüm anında yanına gelerek kıyamet gününde mü’min olduğuna şahitlik edebilmesi için “Allah’tan başka ilah yoktur” demesini istemiş ancak Ebû Talip “Kureyş’in beni ayıplaması olmasaydı söylerdim” diyerek yeğeninin bu teklifini reddetmiştir.345

Görüleceği üzere sosyal çevrenin insanın inancı ve davranışları üzerendeki etkisi göz ardı edilemeyecek kadar fazladır. Çevre kişiyi biçimlendirmekte, ona birtakım ön kabulleri benimsemeye zorlamakta, zamanla kişi bu ön kabullerin kabuğunu yırtamayacak hale gelmekte ve inancının şekillenmesi de bu çerçevede olmaktadır. Bu açıdan şirkin hâkim olduğu sosyal çevrenin bireyleri şirke sürüklediği, genel olarak şirke yataklık yaptığı anlaşılmaktadır.