• Sonuç bulunamadı

İKİNCİ BÖLÜM ŞİRKİN SEBEPLERİ 

İ NEFSİN ARZU VE HEVESLERİNE TABİ OLMAK

L- AŞIRI SEVGİ VE TAZİM

      

389 Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 96. 390 Kasas, 28/57.

391 Kasas, 28/57.

392 Ay, Mahmut, Kuran’da Mekke Müşriklerinin Eleştiri ve İthamlarına Yönelik Cevaplar, s. 36, 37.

İnsanları şirke sevk eden sebeplerden bir tanesi de insanlara, makamlara ve farklı dünya metaına karşı gösterilen aşırı sevgi ve tazimdir. Toplum içerisinde bilgeliği, makamı, doğruluğu veya takvası ile temayüz etmiş kişiler, diğer fertler tarafından sevilir, hürmet edilir. Bu duygu tabii bir duygudur. Bu meyanda Kuran-ı Kerim peygamberlere393 ve anne-babalara394 saygı gösterilmesini istemiştir. Fakat bu da sınırsız değildir. Eğer herhangi bir varlığa karşı gösterilen sevgi ve yüceltme aşırıya kaçarsa burada haktan sapma başlar ve takdise layık tek varlık olan Allah’a ortak koşulduğundan şirke düşülmüş olur.395

İnsanların uğruna feda olacakları, peşine düşüp kullukta bulundukları nice varlıklar vardır. Bu insan cinsinden peygamber, hükümdar, arkadaş, kadın veya farklı nesnelerden para, menfaat v.b. unsurlar olabilir. Yahudilerin Üzeyir peygamberi, Hıristiyanların ise Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem’i takdis etmeleri şirk fiilini işlemelerine sebep olmuştur. “Yahudiler: “Üzeyr, Allah'ın oğludur dediler. Hristiyanlar da; Mesih Allah'ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. Sözlerini, önceden inkâr etmiş olan müşriklerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da haktan yüz çeviriyorlar.”396 Diğer bir ayette ise hristiyanların Hz. İsa ile birlikte Hz. Meryem’in tanrılaştırmaları yerilmektedir. “Allah demişti ki; “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara; Beni ve Annemi Allah'tan başka iki tanrı edinin” dedin? İsa: Hâşâ, Sen yücesin, dedi.” 397

Benzer şekilde Mekke müşriklerinin bir kısmı yeryüzünde oturan ilahlar olarak gördükleri cinleri takdis ederek, bir kısmı Allah’ın kızları olarak düşündükleri meleklere aşırı tazimde bulunarak, bir kısmı da Kuran-ı Kerim’de isimleri geçen Vedd, Süva’, Yeğus, Yeuk ve Nesr398 adlı salih insanlar oldukları ifade edilen kişileri

putlaştırarak şirke düşmüşlerdir.399

       393 İsrâ, 17/ 23- 24.

394 Nisâ, 4/64; Nur, 24/63; Hucurat, 49/2- 3

395 Kasapoğlu, Abdurrahman, Kur’an’da İman Psikolojisi, s. 220- 222. 396 Tevbe, 9/30.

397 Mâide, 5, 116. 398 Nuh, 71/23.

Sevilen ve tazim edilen salih de olsa peygamber de olsa onları ilahlaştıracak sevgi ve tazim insanları şirke düşürür. Buna rağmen müminlerin Allah’a olan tazim ve sevgileri müşriklerinkinden daha fazladır. Çünkü müşrik ruhlu insanlar putlar önündeki ölçüsüz sevgilerini ancak ihtiyaç duyduklarında sergilemektedirler.400 Allah'tan başkasını ilah edinircesine sevenlerin ise ruhlarını büyük bir pişmanlığın beklediği Kur'an'da şöyle haber veriliyor: “İnsanlardan kimi de, Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da, onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli olduğunu anlasalardı!" "O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaşmışlar ve aralarındaki bütün bağlar parça parça kopmuştur." "Onlara uyanlar da şöyle demektedirler; Ah, bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da, onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!' İşte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler halinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir.” 401

Elmalılı Hamdi Yazır, bu ayetleri aşırı sevgi ile ilah edinme arasındaki ilişkiyi şu şekilde açıklıyor:

“Allah'ın birliği ve kudreti bu kadar açık ve parlakken buna karşı insanlardan bazıları vardır ki, Allah'a karşı denkler, benzerler tutarlar, onları, Allah'ı sever gibi severler. Onların emirlerine, yasaklarına, arzularına itaat ederler de böylece Allah'a isyan içinde sayılırlar. Şüphe yok ki, böyle yapmak, gerek Allah'ı inkâr ederek olsun ve gerekse olmasın, ilahlık manasında, onları Allah'a ortak yapmaktır. Bunların bir kısmı, bunlara açıktan açığa ilah, mabud adını vermekten çekinmezler. Onlara "Rabb'imiz, tanrımız" derler. Hatta ilahlarının doğması ve doğurması görüşünü benimseyerek onlara aynı cinsten, mabut derecesinde oğullar, kızlar tasavvur edip yakıştırırlar. Diğer bir kısmı da açığa vurmadan aynı şeyi yaparlar. Onları, Allah'ı sever gibi severler, onları nimet sahibi olarak tanırlar. Onların sevgisini, hareketlerinin başı kabul ederler. Allah'a yapılacak şeyleri onlara yaparlar. Allah rızasını düşünmeden onların rızalarını elde etmeye çalışırlar. Allah'a isyan olan şeylerde bile onlara itaat ederler. Ayetler bize gösteriyor ki, ilah edinme için, "son derece sevgi" bir esastır. Ve mabud, "en yüksek seviyede sevilen" şeydir.

      

400 Kalyoncu, Hamdi, Yeryüzü Tanrıları Şirk Psikolojisi, s. 78. 401 Bakara, 2/165- 167.

Böyle son derece sevilen şeyler; ne olursa olsun, mabud edinilmiş olur. Sevginin hükmü ise itaattir. Bunun için mabuda "son derece itaat" edilir.. İnsanlar tarafından bu derece sevgiyle mabud mertebesi verilerek Allah'a denk tutulan şeyler o kadar çeşitlidir ki; bir taştan, bir maden parçasından, bir ağaçtan tutun da gök cisimlerine, ruhlara, meleklere kadar. Bunun içindir ki, tefsirciler; denk, benzer manasına gelen 'endad'ı, Allah'a isyanda itaat ettikleri liderleri, başkanları ve büyükleri diye açıklamışlardır. Gerçekten; servet, büyüklük, kuvvet, makam, itibar, güzellik ve kahramanlar gibi şeyleri Allah'ı sever gibi seven ve onlar uğrunda her şeyi göze alan nice kimseler vardır.. Her birinin gönlünde zaman zaman bir veya birkaç mahluk yer tutmuştur.. Onlara mabud muamelesi yaparlar. Onlara itaat etmek için Allah'a isyan ederler; buna velileri ve peygamberleri mabud derecesine çıkaranlar da dâhildir. Bunun için Allah'ın velileri, peygamberleri ve melekleri gibi sevgili kullarını severken ayet-i kerimenin kapsamını iyi düşünmeli; sevgilerini, Allah sevgisi derecesine vardırmaktan kaçınmalıdır. Allah'ı sevenler, Allah yolunda giden sevgili kullarını da severler. Allah için sevenler, bu sevgi ile Allah yolunda onlara, öncelikle de peygambere uyarlar."Ey Muhammedi de ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana tabi olunuz ki, Allah da sizi sevsin." 402 Bir Müslüman; "Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve peygamberidir," derken Allah'tan başka bütün mabudların hepsini reddedip, temiz bir kalp ile Hz.Muhammed'in, Allah'a kulluk ve peygamberlikle bağlılığını tasdik eder ve Allah için bu gerçeğe şahitliğini arz eder. Bu şahadette Allah’tan sonra Peygambere bir sevgi ilanı vardır. İman bu sevgi ile tamam olur. Allah sevgisi yanında Hz. Muhammed sevgisi, Allah'a kulluğu ve peygamberliği cihetiyledir.”403

Kuran, peygamberlere gösterilecek tazimin dahi sınırını çizerek aşırı sevgi ve bağlılığın muhatap ne olursa olsun kişiyi şirke bulaştıracak bir sebep olarak dikkatlerimize sunmaktadır.

M- KORKU

Korku da insanların inançlarında ve inandıkları ilah ile ilişkilerinde önemli bir amildir. Bu detaya girmeden önce korkunun lugavi manasını öğrenmek önem arz eder. Sözlükte korkmak; bilinen veya hissedilen bir işaretten dolayı irkilmek, bir tehlike karşısında ne olacağı endişesi içinde olmak, gelecekte hoşlanmadığı bir şeyle

       402 Âl-i İmran, 3/3.

karşılaşma düşüncesiyle kalbin yanıp üzülmesi anlamına gelir. Korkunun ifrat, tefrit ve itidal şekli vardır. İnsanı ümitsizliğe düşüren ifrat derecesinde korku, insanın söz, fiil ve davranışları üzerinde etkisi bulunmayan tefrit derecesindeki korku yerilirken, sahibini Allah’ın rahmet, mağfiret ve nimetlerinden ümitsizliğe düşürmediği gibi günah ve kötülüklere dalmasına da engel olan mutedil korku teşvik edilmiştir. Kur’ân’da; a) Allah’tan, Allah’ın makamından, azabından, âhiretten, hesabın kötüsünden, adaleti yerine getirememekten, ilâhî sınırları uygulayamamaktan ve b) insandan, şeytandan ve putlardan korkma söz konusu edilmiş, birinciler övülmüş, ikinciler yerilmiştir.404

Tarih boyunca korku insanın yüreğinde yer etmiş bir duygu olarak onu yıldıran, azmini kıran, onu Allah'a yönelme ve ona îmân edip bağlanma fiilinden alıkoyan bir faktör olmuştur. İktidar, maddî ve manevî güç odakları, topluma yön verme konumunda olanlar tevhidin karşısında yer aldıkları durumlarda kendilerine bağlı olmak zorunda gördükleri insanları tehditlerle yanlarında tutmaya çalışmışlardır. Bu tür insanların tarihteki en büyük zulümlerin failleri oldukları görülmektedir.405 Bu korkutma, sindirme ve tevhid inancından vazgeçirerek şirke

hizmetkâr kılma çalışmalarına Nemrut’un, Hz. İbrahim'i ateşe atmasını,406

Firavunun, Hz. Musa'ya “Benden başka ilâh edinirsen, yemin ederim ki, seni zindanlıklardan ederim” demesini ve Hz. Musa'ya iman eden sihirbazların ellerini, ayaklarını çaprazlama kestirip hepsini asmak istediğini söylemesini,407 örnek olarak verilebilir. “Rabbimiz Allah'tır” demekten başka hiçbir suçları olmayan Ashab-ı Uhdud’un ateş çukurlarına doldurulması bu konuda ayrı bir örnektir.408 Şirk, küfr ve nifakla mücadele ederken şehit edilen Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya gibi peygamberler de müşriklerin korkutma ve sindirme konusundaki aşırılıklarının kurbanı olmuşlardır.409 Hz. İsa ve Hz. Peygamber de öldürülmek istenmiş, Mekke döneminde sosyal, siyasal ve ekonomik destekten yoksun olan Müslümanların bu korumasız konumlarından yararlanarak onlara bin bir çeşit haksızlık, zulüm ve işkence reva

      

404 Karaman, Fikret vd., Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 242. 405 Yolcu, Mehmet, Kur’anda İnkâr Psikolojisi, s. 164- 167. 406 Enbiya, 21/68.

407 Şuarâ, 26/49. 408 Burûc, 85/4- 9. 409 Âl-i İmrân, 3/21.

görülmüştür.410

Oluşturulan korku ve kargaşa havası tevhid tarihi boyunca birçok insanın iman etmesine engel olmuş, onların şirke rıza göstermelerine sebep olmuştur. Kur'ân bu duruma işaret etmiştir: “Sonunda, Firavun ve etrafındakilerin belası korkusundan Musa'ya kavminden ancak genç bir topluluk îmân etti. Çünkü Firavun o yerde çok zorba ve pek aşırı giden taşkınlardandı.”411 Aynı şekilde peygamberlik halkasının sonuncusu Hz. Muhammed’in Mekke'de şirke karşı vermiş olduğu savaşta Müslümanlara yaşatılan değişik şekillerdeki korkunun insanların İslam’a girmelerine engel olduğu gözlenmiştir.412

Şirk tehlikesine karşı insan psikolojisini oluşturan duyguların eğitilmesi çok önemli bir yer tutmaktadır. Korku da doğru yönlendirilmesi gereken, müsbet ve menfi yönleri olan psikolojik bir durumdur. Bu nedenle müspet yönlendirilmediği takdirde hareketleri sınırlayan, zihni verimliliği engelleyen; sevgi gibi kuvvetli, fakat ters yönde etkiler meydana getiren bu korkuyu, İslam inancı, kontrol edilmesi gereken duygular arasında görür.

Sonuç olarak, ruhsal savunma mekanizmalarının temellerinden birini oluşturan, beşeri ve doğal çerçevede mütalaa edildiğinde ruhsal ve bedensel bütünlüğü korumaya ve tedbirli olmaya yönelten 'korku' hissi, Allah'ın yarattığı sebepler dışında varlıklara olağanüstü özellikler atfetmede etkili olmaya başlayınca hem ruh sağlığının, hem de inançların bozulmasında rol oynamaya başlar. Bu nedenle doğru yönlendirilmeyen korkunun şirk nedeni olarak karşımıza çıktığı görülmektedir.413

Şirk sebebi olarak saydığımız veya akla gelebilecek diğer sebepleri göz önüne aldığımızda genel olarak şu tahlili yapabiliriz: İnsanların bir kısmı heva ve heveslerine göre din aradıkları için, bir kısmı da cahillik veya yanlış eğitim gibi sebeplerle vicdanlarını layık olduğu saygınlığa kavuşturamazlar. Sınırlı bir ümidin

      

410 Sarmış, İbrahim, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak, s. 118- 119. 411 Yûnus, 10/83.

412 Kasas, 28/57.

veya korkunun etkisi altında yenilgiye uğramış olarak kalırlar. Belirli bir zaman içinde korkuya öyle bağlanır veya öyle güçsüz olurlar ki, o lezzeti feda etmeye veya korkuya göğüs germeye, kendilerinde imkân yokmuş zannederler. Ve zavallı vicdanlarının böyle sınırlı ve sonlu, yaratılmış sebeplere bütünüyle bağlanması, sebepler karşısında onları öyle alçalmalara ve öyle tapınmalara sürükler ki, bütün bilinç küçülmeye boğulur ve sonucu idrak edecek akıldan eser kalmaz. İşte insanlara gerçek mabudu ve gerçek kulluk konumunu unutturarak, bütün belaları meydana çıkaran şirkin esas kaynağı bu tür sebeplere kullukta bulunmaktır.414

      

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM