• Sonuç bulunamadı

DÜNYA HAYATINA AŞIRI DÜŞKÜNLÜK

İKİNCİ BÖLÜM ŞİRKİN SEBEPLERİ 

E- DÜNYA HAYATINA AŞIRI DÜŞKÜNLÜK

Yakın olmak anlamına gelen dünüv kökünden türemiş en yakın anlamındaki ednâ kelimesinin müennesi olup, canlıların üzerinde yaşamış olduğu gezegen, yer küre demektir. Bir terim olarak, insanın ölmeden önceki hayatı, bu hayattayken ilişki içinde bulunduğu varlıklar ve bu varlıklarla ilgili eğilimleri, tutum ve davranışları anlamına gelir. Kur’ân’da yer ve yeryüzü için arz kelimesi kullanılırken, içinde

      

yaşadığımız hayata “el-hayâtü’d-dünya (yakın hayat), âcile ve ûlâ (önce gelen hayat)” adı verilmiştir. Böylece Kur’ân’da arz (yeryüzü) coğrafî, dünya ise dinî ve ahlâkî bir terim olarak yer almıştır. Bu itibarla dünya kötülenir ve aşağılanırken üzerinde yaşadığımız yeryüzü değil, burada sürdürülen ve âhiret kaygısını geri planda tutan hayat tarzı kastedilmektedir249. Sahih hadislerde de dünya bu anlamda

kullanılmıştır250. Yaşanılan hayat ile yeryüzü arasında yakın bir ilişki

bulunduğundan zamanla anlam kayması olmuş, dünya denilince yerküre anlaşılır olmuştur.251

İnsanların Allah'a şirk koşmalarına sebep olan motivlerden biri de dünyaya aşırı bağlılık, mala ve mülke fazla düşkünlüktür. Mal ve mülk sevgisi, dünyalık biriktirme hırsı, refah düzeyini yükseltme arzusu çoğu zaman insanları şımarıklığa, azgınlığa sevketmiş, onları Allah'a itaat ve kulluktan alıkoyarak maddeye kul ve köle yapmıştır.252

Esasında dünya, mal ve evlat sevgisi fıtridir. İslam’ın zemmettiği sevgi, kişiyi Allah’ı anmaktan ahireti hatırlamaktan alıkoyan sevgidir: “Ey iman edenler! Mal ve Mülkünüz, evlatlarınız sizi, Allah'ı anmaktan alıkoymasın, kim bunu yaparsa hüsrana uğrayanlardan olur.”253

Ahiret hayatına nispetle bayağı ve değersiz olduğu kendi kelime manasıyla mefhum olan dünya hayatı ve kendisine bağlı aldatıcı vesileler insanoğlunun inanç tercihlerinde ve beşerî münasebetlerinde etkili olmuştur. İnsanlık tarihinde ilk olarak Hz. Âdem’in oğulları Habil ile Kabil arasında cereyan eden mücadelenin sebeplerinden birisi dünya hayatının cazibeli vesilelerinden mal sevgisidir. Mallarından verecekleri kurban ile imtihan edilen kardeşlerden Kabil’in kurbanının kabul edilmemesine sebep olan mala olan düşkünlüğü ve dünya malını verme

      

249 Âl-i İmrân, 3/185; En’âm, 6/32; Ankebût, 29/64 250 Buhârî, “Cihâd”, 37; Tirmizî, “Fiten”, 26.

251 Karaman, Fikret, vd., Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 129; Ünal, Ali, Kur’an’da Temel

Kavramlar, s. 244; Uludağ, Süleyman, “Dünya”, DİA, X, 23- 24.

252 Kasapoğlu, Abdurrahman, Kur’an’da İman Psikolojisi, s. 187. 253 Münâfikûn, 63/9.

konusundaki cimriliği olmuştur.254

Dünya hayatına olan aşırı düşkünlükleri nedeniyle şirklerini devam ettiren cahiliye müşrikleri doğuştan maddeci ve kısa vadedeki menfaatlerine düşkündü. İslâm dini, dünyevî imkânlara karşı duydukları bu aşırı ilgiyi yumuşatıp onları manevî değerlere yöneltmek için âhirete inanmayı temel şart olarak ortaya koymuş ve onu benimsetmek için dünyayı kötülemiştir. Kuranı-ı Kerim bu tavrı dünyayı yok saymak değil insanda fıtrî olan dünya sevgisinin dengelenmesi için sergilemektedir. Kur'an'a göre dünya hayatı aldatıcı bir meta255, sadece bir oyun ve eğlence256, menfaatleri yaldızlı, fakat önemsizdir.257

Kur'an'a göre aldatıcı, oyalayıcı, maksattan uzaklaştırıcı, gaflete düşürücü ve gelip geçici bir süs olması dünya hayatının başlıca özellikleridir. Bazı kaynaklarda Resûlullah'a nisbet edilen rivayetlere göre dünya ve onda olan her şey mel'undur; bü- tün günahların başı dünya sevgisidir; dünya mümin için zindan, kâfir için cen- nettir.258

Müşriklerin dünya hayatına düşkünlükleri ayeti kerimede gözler önüne serilir. “Sen, Yahûdi ve müşrikleri, dünya hayatı üzerine, insanların en hârisi bulursun. Bu müşriklerden bazısı, bin sene yaşamağı arzu eder. Hâlbuki yaşamak, onu azabdan uzaklaştıracak değildir. Allah, onların ne yaptığını görmektedir ve görücüdür.” 259

Hak davetle karşılaşmalarına rağmen bu insanların tevhidî daveti reddedip, şirke yönelmelerinin önemli bir nedeni, dünyevi endişeler, nefsi marazlar ve ahireti uzak (muhal) görmektir. Mesela temeli zulme dayalı olarak mala, mülke veya makama sahip olan insanlar, hak davetle karşılaştıkları zaman, meselenin sadece kabul ve tasdik olmadığını bilirler. Hakkı ve adaleti kabul etmekle birlikte, doğal olarak batılı ve zulmü reddetmeleri gerektiğinin de farkındadırlar. Böyle bir inkâr ise zulme dayalı olan bütün makamların, sömürüye dayalı olan bütün menfaatlerin de

      

254 Bkz. Gürdal, Salih, Tevhid ve Şirk, s. 86- 89. 255 Âl-i İmrân, 3/185.

256 En'âm, 6/32; el-Ankebût, 29/64. 257 Hadîd, 57/20.

258 Müslim, “Zühd”, 1; Tirmizî, “Zühd”, 14. 259 Bakara, 2/96.

inkârı olup, zulüm ve sömürü müptelası olan kimseler için aşılması mümkün olmayan engellerdir.260

Kur'an-ı Kerim'de, dünya hayatından sonra ahiret hayatını başlatacak olan öldükten sonra dirilme olayına 'ba's' dendiği gibi, müşrik kavimlere peygamber gönderilmesine de ba's denilmiştir. Burada şöyle bir nükte vardır: Hayatı yalnızca dünya hayatından ibaret görüp, başka hayat kabul etmeyenler ve gerçeğin yalnızca duyularla algılananlardan ibaretmiş sanıp yaşayanlar aslında ölüdürler. İşte, Allah'ın gönderdiği peygamberler bunları diriltecek ilkelerle gelirler; bu ilkelere bağlananlar ise gerçek hayatı bulur; bu bakımdan, peygamberlerin hayat veren ilkelerle gönderilmesi, aynen öldükten sonra dirilme gibidir ve adına 'ba's' denilir. O halde, şirkten kurtulup tevhide yönelebilenler, duyularının altındaki gerçeği görenler için, şirkteki hayatları dünya, tevhiddeki hayatları ahiret'tir.261

Kur'ân, dünya hayatına karşı gösterilen aşırı düşkünlüğün, insanlık tarihi kadar eski olduğuna, daima dünya hayatının âhiret hayatına tercih edildiğine temas etmektedir: “ ...Fakat siz (ey insanlar!) âhiret daha hayırlı ve devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Şüphesiz bunlar ilk gönderilen kitaplarda, İbrahim ve Musa'nın kitaplarında da vardır.”262

Ancak Kur'ân bu sevginin kâfirlerde had safhada olduğunu açıklamaktadır: “Kâfir olanlar için dünya hayatı cazip kılındı...”263 Bunu da kâfirlerin dünya hayatından başka bir hayatı kabul etmemelerine, bilgilerinin sırf dünyanın materyaline bağlı olmasına bağlamak gerekir... “Onun için sen zikrimize iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir. İşte onların erişebilecekleri bilgi budur”.264

Kur'ân-ı Kerim kâfirlerin, âhiret hayatı karşılığında dünya hayatını satın aldıklarına dikkat çeker. “Onlar, âhirete karşılık dünya hayatını satın alan

      

260 Alagaş, Mehmed, 20. Yüzyılda Tevhid ve Şirk, İnsan Dergisi Yayınları, İzmir, 2000, s. 22- 25.

261 Ünal, Ali, Kur’an’da Temel Kavramlar, s. 244. 262 A'lâ, 87/16- 19.

263 Bakara, 2/212. 264 Necm, 53/29- 30.

kimselerdir.”265 Çünkü kâfirler, göz, kulak gibi hisse ve şehvete hitap eden zevklerin haricinde herhangi bir zevk tasavvur edememektedirler.266

Bu hayattan başka bir hayat beklentisi olmayan ve âhiret hayatına inanmayan insanlara ise, yalnız dünya hayatında rızık hususunda bir bolluğun verileceği ifade edilmektedir: “Kimler (yalnız) dünya hayatını ve süsünü isterse onlara oradaki amellerin karşılığını tam veririz ve onlar orada hiç bir eksikliğe uğratılmazlar.”267 Kâfirlere dünyada verilecek bu rızık bolluğunu, Allah'ın kulları arasında adaletle hükmetmesine bağlamak gerekir. Çünkü bol verilen bu rızık, kâfirlerin dünya haya- tında yaptıkları iyiliklerin bir bedeli olarak verilmekte, dolayısıyla âhirette yaptıkları iyiliklerin karşılığını istemeleri bununla önlenmektedir.268 Dünyanın aldatıcı ve geçici olan tüm varidatıyla küfür ve şirk üzere bir hayat geçirenlerin adeta yüzlerine gülmesi onların küfre ve şirke olan bağımlılıklarını artırıcı bir unsur olmaktadır.

Dünyaya bağlılık ve bu bağlılığın tezahürü olarak insanî değer ve erdemlerden yoksun kalma, tevhid ile şirk inancı arasında büyük farklar olduğunu göstermektedir. Hayatı, dünya ile sınırlı bilmek insana dünya hayatının sunduğu bütün imkânları hiçbir kayıt olmaksızın elde etme arzusu vermektedir. Müşriklere karşı tevhid mücadelesi veren bütün peygamberlerin kıssalarından269 anladığımız gibi Hz. Muhammed’in tebliğde bulunduğu müşriklerin de dünyaya olan bağımlılıkları görülmektedir.

Müşrikler, dünya düzenlerini değiştirecek söylemlerle gelen Hz. Peygamber’e, kendilerinin elde etmek için her şeyi göze alacakları dünyanın servet

       265 Bakara, 2/86

266 Geniş bilgi için bkz. Aydın, Hayati, Kuran’da İnsan Psikolojisi, s. 131- 135. 267 Hûd,11/15.

268 Aydın, Hayati, Kuran’da İnsan Psikolojisi, s. 131- 135.

269İnkâr edenler, peygamberlerine; “Andolsun, ya sizi yurdumuzdan çıkaracağız, ya da bizim

dinimize dönersiniz” dediler. Rableri de onlara şöyle vahyetti: “Biz zalimleri mutlaka yok edeceğiz.” (İbrahim, 14/13); Şu’ayb’ın kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: “Ey Şu’ayb! Andolsun, ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz ya da mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden çıkarırız.” Şu’ayb, “İstemesek de mi?” dedi.(Araf, 7/87,

88).

Peygamber ve ahiret inancı olmayan müşrikler kendilerini görmezler. Fakat din onların dünya hayatındaki zevklerine araç olduğu sürece gereklidir. Bu sebeple kendilerine gönderilen peygamberlere, hayat düzenlerine karışmadıkları sürece ilişmeyeceklerini değilse peygamberleri yurtlarından çıkaracaklarını söylemişlerdir. Bu bakış açısı onların kendi dindarlıklarını ve dini anlayışlarını ortaya koyan bir tutum olarak gözükmektedir.

ve makamını teklif ederek O’nu davasından vazgeçireceklerini umuyorlardı. Müşriklere göre Hz. Peygamber’in dünyalık teklifleri geri çevirmesi kendi ikbalini elleriyle karartması, nasiplerini yok etmesi anlamını taşıyordu. Oysa kendisine yapılan teklifler müşriklerin hiçbirisinin reddedemeyeceği cazip tekliflerdi.270 Müşriklerin peygamberlere, dünya servetini teklif etmek dâhil bu denli farklı karşı koyma metotları geliştirmeleri, temelini kadın, evlat, mal biriktirme, makam ve

mevki düşkünlüğünün oluşturduğu271 haksızlık ve menfaat üzerine kurulu dünya

hayatına olan aşırı tutkunlukları nedeniyledir.

Netice olarak sırf dünyanın geçici fayda ve çıkarları için çalışan kimsenin bu dünyaya taparcasına bağlanacağı, başka ilâh kabul etmek istemeyeceği, hiç bir sınır ve kayıt tanımadan dünya hazlarından istifade etme eğiliminde olacağı; şehvet ve arzularının bir takım ahlakî kurallarla kayıtlanacağı endişesiyle iman etmekten kaçınıp mutlak küfre ya da şirke düşeceği aşikârdır.272

Ahiret hayatının seyri, dünya hayatının nasıl yaşandığı ile doğrudan ilgilidir. Kuran ikisine de ayrı bir değer vermekte ve bunu bir dengeye bağlamaktadır. Buna göre insan dünya için ahireti feda etmemeli ama dünyadaki nasibini de

unutmamalıdır.273 Şirkten uzak durmanın, tevhid çizgisinde yol almanın

gereklerinden birisi bu dengeyi korumaktır.

F- ŞEFAAT VE ALLAH’A YÖNELMEDE ARACI KILMA