• Sonuç bulunamadı

Görkm Duru

“Şubat devrimi, büyük zaferler elde etmesine rağmen hiçbir şeyi çözmediği için tekrar ve tekrar yeni Şubatlar yaratır. Bu mevcut devrimci aşamada Şubat Devri-mi sadece pek çok ülkede gerçek-leşmekle kalmaz aynı zamanda Ekim’e doğru ilerlemediği sürece aynı ülkede de birçok kez kendini tekrar eder.”

Nahuel Moreno 2008 yılında başlayan kapitalist ekonominin dünya krizi ve buna karşı, krizin faturasını ödeme-mek adına gelişen kitle seferber-likleri, dünya politik durumunda yeni bir dönemin açılmasının da olanaklarını yarattı. Bu dönemin dünya sınıflar mücadelesindeki en temel örneklerinden birini de

2021 yılıyla beraber 10. yıldönü-müne girmiş olduğumuz Kuzey Afrika ve Ortadoğu devrimci sü-reci oluşturdu.

İşsizliğe, yoksulluğa, emperya-list – kapitaemperya-list sömürüye ve bu sömürünün temsilcisi diktatör-lük rejimlerine karşı, iş, ekmek ve onurlu bir yaşam talepleri ve

“Halk rejimin yıkılmasını isti-yor!” sloganıyla 2010 yılının so-nunda önce Tunus’ta başlayan devrimci ayaklanma, hızlı bir şe-kilde Mısır, Libya, Bahreyn, Ye-men ve Suriye gibi bölge ülkele-rine yayıldı. Bunun da ötesinde, uluslararası ölçekte aynı dönem-de gelişen başka birçok kitle se-ferberliğine – Öfkeliler Hareketi, Wall Street’i işgal et eylemleri- örnek teşkil etti.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu devrimci sürecinin başından bu yana hem İşçi Demokrasisi Partisi hem de dünya partimiz İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal olarak, kitle seferberlikleriyle dayanış-mak, onları desteklemek ve ileri taşımak adına birçok uluslarara-sı kampanyanın çağrıuluslarara-sını yaptık, birçoğunun da destekçisi olduk.

Devrimci sürece bu desteği su-narken temel yaklaşımımız şu eksene oturmaktaydı: Diktatör-lük rejimleri yıkılsın! Emperya-lizmin, bölge ülkelerinin, radikal İslamcıların devrimleri rayından çıkartmak adına uyguladıkları her türlü karşı devrimci müda-halelerine son! Emperyalist – ka-pitalist sömürü düzeninden ve

diktatörlük rejimlerinden tam kopuş için, işçi sınıfının bağım-sız politikası perspektifiyle, iş-çi-emekçi hükümetlerinin inşası için mücadelenin sürdürülmesi!

Devrimci sürecin ve bu politik hattın analizini aradan geçen 10 yıl boyunca yayınlarımızda de-taylıca işledik. Burada yalnızca devrimlerin içerisinden geçmek-te olduğu durum ve geçtiğimiz 10 yılın da dersleri üzerinden bazı temel noktaları kısaca vur-gulamaya çalışacağız.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu devrimlerine temel karakterini veren, onların demokratik gö-revlerin ağırlıkta olduğu ve cak kendiliğinden bir şekilde an-ti-kapitalist ve anti-emperyalist görevleri zorunlu kıldığı sürekli niteliğidir. Bundan kastımız, devrimlerin salt demokratik gö-revlerle sınırlandırılıp, kitlelerin ekonomik ve sosyal talepleri bi-linmez bir geleceğe ertelendiği takdirde “tamamlanamayacağı”

ve bunun devrimci süreçleri iki

potansiyel olasılık ile karşı karşı-ya bırakacağıdır.

Karşıdevrim

Bu potansiyel olasılıklardan ilki, devrimci seferberliği kendi bölgesel çıkarlarını garanti al-tına almak için ezmeye çalışan emperyalizmin ve bölge ülkele-rinin karşı devrimci taktikleri olarak karşımıza çıkmakta. Bu örneğin en net ifadesini ise geç-tiğimiz 10 yıl içerisinde Suriye örneği üzerinden deneyimledik.

Suriye devrimi, Esad diktatörlü-ğünün katliamları, emperyaliz-min, Rusya, İran, İsrail, Suudi Arabistan, Türkiye gibi bölge ülkelerinin ve radikal İslamcı-ların, Suriye emekçi halklarının seferberliğini yok etmek adına izledikleri taktiklerin çapraz ate-şi arasında sıkıştırıldı. Bu nokta-da altını çizmemiz gereken bir başka önemli konu, karşı dev-rim cephesinin, tüm bu çabasına rağmen Suriye özelinde ve bölge

genelinde kendi lehine nihai bir çözüm bulamamış olması. Bu-rada, tabii ki adı geçen ülkelerin farklı bölgesel çıkarlara sahip ol-masının etkisi olsa da ana neden, bizim, emperyalizmin egemen-lik krizi olarak tarif ettiğimiz düzleme oturmakta. Emperya-lizmin, Afganistan ve Irak’ta al-dığı yenilgiler bölgedeki askeri ve politik egemenliğini sarsmış, 2008 Dünya ekonomik krizi ve bunu takiben gelişen Kuzey Af-rika ve Ortadoğu devrimci sü-reci bu egemenlik krizini derin-leştirdiği gibi buna iktisadi bir boyut da kazandırmış oldu. Bu anlamda, bu sürecin emperyalist politikaların bölge emekçi halk-ları tarafından kitlesel bir şekilde reddedilmesiyle birleşmesi, em-peryalizmin ve onun bölgedeki ortaklarının, bazı ülkelerde dev-rimci süreçleri tersine çevirseler dahi bölge genelinde nihai bir karşı devrimci zafer kazanama-malarının ve kendi çıkarlarına bir konsolidasyon

sağlayamama-larının da koşullarını yaratmış oldu. Bu aynı zamanda, yukarıda bahsettiğimiz potansiyel olası-lıkların ikincisi ile de kesişen bir dinamik.

Demokratik gericilik

Potansiyel olasılıklardan ikin-cisi ise, devrimci seferberliğin, kapitalist sömürü sisteminin devamı adına, burjuva, küçük burjuva ya da reformist önder-liklerce, demokratik gericilik taktiği doğrultusunda kısmi de-mokratik kazanımlarla sınırlan-dırılarak yozlaştırılmaya çalışıl-ması. Bunun doğal sonucu ise, sosyal, ekonomik ve demokratik taleplerle ve benzer biçimlerde devrimci ayaklanmaların aynı ülkelerde tekrar eder hale gelme-si ve bölgenin farklı ülkelerine de yayılması oluyor. Kuzey Af-rika ve Ortadoğu devrimci sü-recinin başlangıcından bu yana en çok tanıklık ettiğimiz nokta da bu oldu. 2010 yılının sonunda başlayan devrimci sürecin birin-ci dalgası bölgenin birçok ülke-sinde rejim karşıtı seferberlikleri beraberinde getirdi, 2018 yılının sonunda yükselen ikinci dalga ise Sudan, Cezayir, Lübnan ve Irak gibi bölgenin diğer ülkeleri-nin de bu devrim kuşağına dahil olmasını doğurdu.

İşsizlik ve yoksulluğun devasa boyutlara ulaşması karşısında, bunun sorumlusu olan rejimle-re karşı iş, ekmek ve onurlu bir yaşam talepleriyle kendiliğinden bir şekilde tarihin sahnesine çı-kan kitlelerin seferberlikleri, bölge egemen burjuvazileri tara-fından kısmi demokratik mak-yajlarla sindirilmeye çalışıldı.

Kapitalistler kendi kârlarını ga-ranti altına alabilmek adına eko-nomik kesinti planları vasıtasıyla

sömürüyü derinleştirme çabası-na girişseler de yaşam koşulları daha da kötüleşen bölge emekçi halkları bunun karşısında mü-cadelelerini sürdürmeye devam ediyor.

Son bir yıldır dünyayı etkisi al-tına alan COVID-19 pandemisi ise bir yandan devrimci sürecin ikinci dalgasında sınıflar mü-cadelesi bağlamında bir kesinti yaratmış olsa da onu açığa çıkar-tan sosyal ve ekonomik koşulları ortadan kaldırmadığı gibi daha da derinleştirdi. Ve bu süreç, önümüzdeki dönemde bölgenin istikrarsız rejimlerine karşı yeni kitlesel ayaklanmaların haberci-si niteliğinde. Tunus’ta 15 Ocak 2021 gününden bu yana sürmek-te olan kendiliğinden seferber-likler işte bu düzleme oturmakta.

Sonuç yerine

Kuzey Afrika ve Ortadoğu devrimci süreci bağlamında, geçtiğimiz 10 yılın ve önümüz-deki sürecin temel belirleyeni ise bahsetmiş olduğumuz iki olasılığın karşısına üçüncü bir seçeneği çıkartabilmek olacak:

Bölgede devrimci bir önderliğin inşası. Kendiliğindenlik, bölge devrimci sürecinin temel ka-rakterlerinden biri olmayı halen sürdürüyor. Bu özellik bir yan-dan ayaklanmaların temel gü-cünü oluştursa da aynı zamanda sınırlarını da belirliyor. Bugüne kadar deneyimlediğimiz her ör-nekte, kendiliğinden seferber olan kitleler yine kendiliğinden bir şekilde savunma ya da koor-dinasyon komiteleri benzeri öz örgütlenme organları inşa ettiler.

Ancak bu örgütlenmeler, onları ikili iktidar organları nüvesine büründürecek ve mücadeleyi bir işçi-emekçi hükümetinin inşası

hedefiyle ileriye taşıyacak, kitle-lerin demokratik, ekonomik ve sosyal taleplerini kesiştiren bir mücadele programı etrafından koordine edilemediler.

Tersine, reformist solun aşa-malı devrim perspektifi uyarınca demokratik kazanımlarla sınır-landırılmaya çalışıldılar. Cast-ro-Chavizm’in etkisi altındaki, antikapitalist olmayan bir an-tiemperyalizm anlayışına sahip küçük burjuva ulusalcı akımlar vasıtasıyla bulandırıldılar. Bur-juva önderlikler tarafından da yozlaştırıldılar.

Geçtiğimiz 10 yılın deneyimi bizlere bir kez daha gösterdi ki, bugün kitlelerin en temel de-mokratik kazanımlarını garanti altına alabilmeleri dahi bir işçi-e-mekçi hükümetinin inşasını zo-runlu kılmakta. Bunun yolu da, mevcut rejimden ve emperyalist – kapitalist sömürü sisteminden keskin bir kopuşu hedefleyen, işçi sınıfının bağımsız politikası perspektifiyle kitlelerin talepleri arasındaki geçişkenliği, mücade-leleri bağlamında da sürekliliği sağlayabilecek devrimci bir ön-derliğin, politik bir alternatifin inşasından geçiyor.

İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal olarak, biz de bu sorumluluğu omuz-larımızda hissediyor ve devam etmekte olan Kuzey Afrika ve Ortadoğu devrimci sürecine bu yaklaşım ekseninde tüm politik, programatik ve örgütsel desteği-mizi sunmaya gayret ediyoruz.

Benzer Belgeler