• Sonuç bulunamadı

Farklı dünyaların, kültürlerin ve hayatların aktarıldığı yazınsal metinlerin tekrar başka kültürlere aktarılması ancak çeviri yoluyla olur. Bir yazınsal metni oluşturan yazar, kendi dünya görüşlerini ve hayat tecrübelerini tüm okuyucularla buluşturlayı hedefler. Bu hedefi gerçekleştirmek için de çeviri eylemine gereksinim duyar.

Dünya var olduğundan bu yana belli gruplar, topluluklar ve toplumlar arasında sürekli kültürlerarası iletişim ihtiyacı söz konusudur. Bundan dolayı da çeviri, insanlık tarihi kadar eski bir olgu olmuştur. Bu durumda da hem çeviri eylemi hem de yabancı dil eğitimi devreye girer. Çeviri eylemi bir taraftan çeviri için bir yol ararken yabancı dil eğitimi de bu çeviri eylemini gerçekleştirecek birey sağlar.

Çeviri eylemi için en önemli bilim alanlarından olan çeviribilimi, hem çeviriyi geliştirip araştırmak ile hem de çeviri işlemini açıklamakla uğraşır.

Çeviriyi sadece dilbilimsel işlem olarak ve yabancı bir dilden tanıdık bir dile aktarma olarak görmeyen aksine insanların, çeviri sayesinde tanımadığı, bilmediği başka dilleri ve kültürleri öğrenmesine neden olduğunu düşünen Göktürk, düşüncelerini şöyle ifade etmiştir: “İnsanın kendi yaşam çevresi dışındaki olgularla düşleri bilme çabasının bir sonucudur çeviri. Değişik toplulukların, ulusların, bilim, sanat, düşünce alanındaki çabalarını birbirleriyle paylaşabilme yoludur. İnsanoğlunun ayrı dilleri konuşması gerçeğinin yanı sıra, evvelden beri hep varolagelmiştir. Bu yönüyle tek tek diller ötesinde bir ortak dildir çeviri, dillerin dilidir.” (1995:9)

Yukarıda da değinildiği gibi çeviri eylemi, insanların kendilerinden farklı bir dünya olduğunu fark etmelerini sağlar ve bu sayede kendileri gibi olmayanlara karşı daha anlayışlı, daha insancıl ve dünyaya evrensel bir göz ile bakmalarına yardımcı olur. İnsanların kendilerinden başka kültürlerin varlığını kavramanın yanı sıra çeviri sayesinde bilgi, teknoloji ve sanat alanındaki çalışmalar da geniş bir okur kitlesine ulaşmış olur. Bu tür bilgi ve sanatsal etkinliklerin aktarımını sağlayan birçok metin türü

vardır. Bunlardan birkaçına değinmek gerekir ise; bilgilendirici metinler, edebi metinler, açıklayıcı metinler, çağrı nitelikli metinler, sahne metinleri, işitsel metinler ve benzeri metinleri örnek olarak vermek mümkündür.

Tüm bu metin çeşitlerinin içinden bir genelleme yapmak gerekir ise yazınsal metinler birçoğunu kapsar. Bu bağlamda yazınsal metinler çeviribilimde önemli bir yere sahiptir. Yazınsal çeviri eyleminde kaynak dil metnin eşdeğerlik ölçütlerinde hedef dile yansıtılması esastır. Çevirmen yazınsal bir eseri aktarırken tek tek kelime ya da cümleler yerine metnin tamamına bakmalı ve ona göre estetik değerler çerçevesinde çeviri gerçekleştirmelidir. Bununla birlikte çevirmen, çevirmesi gereken dilin özelliklerini iyi tanımalı, o dilin iletişimsel özelliklerine hakim olmalıdır. Hem kaynak dilin hem de hedef dilin işleyişi hakkında detaylı bilgiye sahip olması gereken çevirmen, her iki dilde de dilbilgisel öğeleri çözebilecek kabiliyette olmalıdır.

Bundan dolayı yazınsal bir metnin çevirisini gerçekleştirmek isteyen çevirmene çok iş düşmektedir. Elbette ki yazınsal bir metnin kaynak dilden hedef dile çevirisinde bazı hatalar veya hatalı yorumların bulunması her zaman mümkündür. Fakat bu hatalar yüzünden çeviri yoluyla dil öğrenimini olumsuz yönde etkileyen örnekler aktarılmış olur. Bunun yanında çevirmenin hatalı seçimi veya kararı sadece çevirmenin sorumluluğunda olan bir konu iken, okuru da olumsuz yönde etkiler. Okuduğu eser ve o eserin oluştuğu toplum hakkında bilgi sahibi olmayan okur, yanlış çeviri yüzünden yanlış bilgi sahibi olur. Hatta bazen bu yanlış bilgiyi farkında olmadan başkalarına da aktarır.

Yazınsal metinler başka kültürlerde dile geldiği zaman yeniden anlamlandırılır ve kaynak metnin dil ve biçim özellikleri gözönüne alınarak yazın dizgesi içinde yerini bulur. Bundan dolayı hedef dilde yeniden anlamlandırılan yazınsal metinler, kaynak metnin eşdeğerliği şekilde yansıtılmalıdır.

Yapılan bilimsel çalışmada ele alınan Michael Ende’nin dünya çocuk edebiyatında önemli bir yere sahip olan Momo (Momo oder Die seltsame Geschichte von den Zeit- Dieben und von dem Kind, das den Menschen die gestohlene Zeit zurückbrachte.) adlı çocuk romanı çeviri eleştirisi yönünden incelenmiştir. Kaynak eser hakkında kısa bir bilgi vermek gerekir ise, eserde kullanılan anlatım biçiminin “o”

anlatım biçimi (Alm.: Er Erzählung) olduğu gözlemlenmektedir. Bunun yanında hikaye’nin anlatımında geçmiş ve yeri geldikçe romanlarda da sıkça kullanılan geniş zaman kullanılmıştır.

Kaynak eser, dil ve üslup özelliği açısından ele alındığında ise, okur kitlesinin yaş grubuna hitap eden canlı akıcı, görsel ve yer yer de kültürel ifadelerin simgeleri olan atasözü ve deyimlerin kullanıldığı gözlemlenmektedir. Çocukların yaşantı ve tecrübelerini dikkate alarak çocuğa ulaşmaya çalışan Ende, zaman zaman baskın anlatım öğeleri kullanarak okuyucuda belirli bir etki uyandırmayı başarmıştır. Eserde dikkat çekici bir diğer unsur ise eserin bazı bölümlerinde çocukların görsel zekalarına hitap edebilecek bazı çizimlere yer verilmiş olmasıdır. Okuyucu odaklı bir anlatıma sahip olan eser, anlatımı ile okuyucuyu kendine bağlamakta oldukça başarılıdır.

Kaynak dil ve hedef dil ele alınarak ve her iki eserden bölümler sunularak çeviri eleştirisi gerçekleştirilen çalışmada çevirisini Leman Çalışkan’ın yapığı Momo isimli eserin Türkçesi kullanılmıştır. Hedef dile aktarımını sağlayan Çalışkan, eserde yer yer çocuk okur kitlesine hitap etmede başarılı olsa da bazı bölümlerin görselleştirilmesi ve betimlemesi konusunda gerekli itinayı sergileyememiştir. Örneğin Ende kaynak dil eseri olan Momo romanında bazı bölümlerin görsel zekayı etkilemesi için bazı basit ama etkili çizimlere başvururken Çalışkan, esere zenginlik katan çizimleri kullanmamıştır.

Çalışkan’ın hedef dil eserinin çevirisinde eşdeğerlik kavramı çerçevesinde çeviri örneklerine rastlamak mümkündür. Ende (S. 99) Am späteren Nachmittag kamen Gigi und Beppo. cümlesi Çalışkan (S. 86) tarafından kaynak dilin ve hedef dilin dilsel öğelerine uygun bir şekilde Öğleden sonra geç vakit Gigi ve Beppo geldiler şeklinde aktarılmıştır. Bu örneğin yanı sıra Çalışkan, eserin bazı yerlerinde de estetik ve uygun çeviri örnekleri sunmuştur. Çalışkan, çeviri aktarımının bazı bölümlerinde kendi yorumunu uygun şekilde katmış ve her iki dil arasındaki estetik özellikleri bozmadan eşdeğerlik çerçevesinde uygun bir çeviri yapmıştır.

Fakat kaynak dil eserinin çevirisinin geneline bakıldığında Çalışkan’ın kaynak dil merkezli ve hedef dilde kullanılmayan yapı ve tabirlerle aktarım yaptığı gözlenmiş aynı zamanda Çalışkan yaptığı yorumlar yüzünden eşdeğerlik kavramına ters düşmüştür. Ve bundan dolayı da hedef dil eserinin bazı bölümlerinde eserin estetik

olmadığı, aksine çeviri eser olduğu anlaşılmaktadır. Halbuki bir okur, herhangi bir kitabı eline aldığında o kitabın orijinal veya çeviri olduğunu hissetmemeli, her iki eseri de aynı estetik akış ile okuyabilmelidir. Çevirisi gerçekleştirilen “Momo” adlı eseri eline alan bir okur, okuduğu eserin bazı bölümlerinde kullanılan, alışılmışın dışındaki yapılardan dolayı eserin akıcılığına kapılmakta güçlük çekmektedir.

Bir çevirmen, ilgili metnin cümle yapılarında bazı değişiklikler yapma hakkına sahiptir. Ama bu değişikliklerin ne kadar olacağı konusu sınırsız değildir. Bu bağlamda “Çeviri eylemi, kaynak dil metninin hedef dil metnine en yakın bir şekilde aktarılmasını sağlayan ve bu arada içerik ve üslup özelliklerinin de yansıtılmasını gerektiren bir süreçtir.” (Wills, 1977:72) tanımı da gözardı edilmemelidir. Bu doğrultuda çevirmenin başarılı bir çeviri gerçekleştirebilmesi için hedef dilin ve kaynak dilin başta kültürel, dilsel ve iletişimsel olmak üzere tüm yapılarını iyi bilmesi ve yerinde kullanması gerekmektedir.

Çalışkan, kaynak dil eserini hedef dile aktarırken eserin bazı bölümlerinde yukarıda da bahsedildiği gibi, kaynak dil eserinin yazarının iletisinin özünde bazı değişikliklerde, eksiltmelerde bulunmuş ve bu iletilerin estetik değerlerini hedef dile aktarmakta güçlük çekmiştir. Orijinal metnin okuyucusunun zihninde uyandırdığı heyecan ve duyguların aynısını hedef dil okurunda uyandırmakta sorunlar yaşadığı tespit edilmiştir. Bu düşüncelere örnek vermek gerekirse; Ende (14) So wie man sagt:”Alles Gute!” oder “Gesegnete Mahlzeit!” oder “Weiβ der liebe Himmel!” genau so sagte man also bei allen möglichen Gelegenheiten: “Geh doch zu Momo” Çalışkan’ın bu cümleleri ve tabirleri hedef dile aktarış şekli ise şöyle olmuştur; Tıpkı “Her şey gönlünüzce olsun!”, Allah bilir!” der gibi, fırsat düştükçe birbirlerine “Sen Momo’ya gir!” deyiveriyorlardı. Ende’nin kullandığı ve Alman kültüründe geçmişten günümüze yer etmiş, insanların iyi niyet, ümit ve beklentileri için kullandıkları bu sözler, Çalışkan tarafından tam olarak aktarılmamış, bazı kısımlar aktarım esnasında metinden çıkarılmıştır. Oysaki bu örnek yapıları hedef dil olan Türkçede de görmek mümkündür. Bu bağlamda çevirmenin, bu yapıların kaynak dilden hedef dile aktarımında güçlük çekmesine olanak yoktur. Buna rağmen çevirmenin yazarın dil ve anlatım özelliklerini hedef dil metnine taşıyamadığı, eserde bazı eksiltmeler yaptığı gözlenmektedir.

Çalışkanın, romanın diğer bölümlerinde de yer yer yazarın ve eserin üslubunu, biçemini ve kültürel değerlerini hedef dil okuruna ulaştıramadığı tespit edilmiştir. Hedef dilde karşılığı olmayan, sadece kendi yorum ve üslubu önderliğinde çeviri metin oluşturarak okura sunmuştur. Metin analizinin yapıldığı bölümde de bahsedildiği gibi eserde anlatılan olaylar örgüsünün, kişilerin ruh hallerinin ve yazarın okura iletmek istediklerinin kaynak dil eserinin yapısını bozmadan hedef dile uygun bir şekilde verilmesi gerektiği özellikle belirtilmiştir. Yazarın okuyucuya vermek istediği mesajlar, hedef dil metin okuyucu kitlesine tam olarak ulaşamamıştır. Özgün eserin çeviri metne yansırken bazı yerlerinde değişikliğe, çıkartmaya ve hedef dilde karşılığı olmayan yapılar bulunarak yazılması yolun gidilmesi iki yazın metni arasında tam olarak eşdeğerliğin kurulamamasına neden olmuştur.

Yazın çevirisinde, özgün metnin sözcük, sözdizimi, anlam düzeylerinde, söylemin bütünüyle de ilgili birtakım özelliklerin çevirmence gözden kaçırılması, biçimsel bir eşdeğerliğin sağlanmasını engelleyen başlıca etkendir, görüşünü savunan Göktürk ( 1986: 93), yazınsal metin çevirisinde çevirmenin üstlendiği görevin önemini vurgulamıştır.

Göktürk’ün ve birçok çeviribilimcinin de savunduğu gibi çevirmen, çeviri eylemini gerçekleştirirken çeviriyi etkileyecek birçok unsuru incelemeli, çevirisini gerçekleştireceği eserin özelliklerini, okur kitlesini aynı zamanda her iki dili, her iki kültürü ve özelliklerini iyi tanımalı bu doğrultuda çeviri yapabilmelidir. Bunun aksi durumunda aktarımı gerçekleştirilen metnin amacına göre, metnin iletmek istediği mesaj okura ulaşamazken, ortaya hiçbir sanatsal değeri olmayan, orijinal eser ile eşdeğerliği sağlanamamış bir eser ortaya çıkar.

Bu çalışmada kaynak metnin çeviri metinde cümle öğelerinin tek tek karşılaştırılmasından yola çıkarak, anlamın cümle ve metin düzeyinde kabul edilebilir bir eşdeğerlikte verilip verilmediği belirlenmeye çalışılmıştır. Amaç, metin türünün özelliğine göre, ifadelerin hedef dilde en doğal şekilde karşılıkları bulunarak eşleşip eşleşmediğini incelenmektir. Analizi yapılmaya çalışılan hedef dil metnine, kaynak dil metnin biçimsel ve estetik özelliklerinin genel olarak yansıtılamadığı tespit edilmiştir. Çalışkan, çevirisini gerçekleştirdiği eserin bazı bölümlerinde kaynak dil ve hedef dil arasında bir bağ kurup eşdeğerlik çerçevesinde aktarım sağlarken genel itibariyle, metin

türü ve metnin okur kitlesini gözeten bir çeviri tekniğinden uzak, hedef dil kültürüne ve dilsel yapısına aykırı söylemler kullandığı gözlemlenmiştir.

Çalışkanın çevirisini gerçekleştirdiği “Momo” adlı eserde çeviribilimin temel ilkesi olan eşdeğerlik ilkesine daha çok dikkat etmesi, aynı zamanda her iki dilin ve kültürün özellikleri çerçevesinde aktarım sağlaması öngörülmektedir. Eserde okur kitlesinin gözetilmesi ve kültürel değerlerin aktarılması konusunda daha titiz olunması yerinde olurdu.

Gerçekleştirilen çalışma sonucunda, Çalışkan’ın çevirisini gerçekleştirdiği “Momo” adlı eserin tamamına yakın bölümünde aslına sadık kalınmaya uğraşıldığı tespit edilmiştir. Bundan dolayı da çeviri metni başarılı olmamıştır. Bir çeviri eylemi, bir yandan belli ölçüler çerçevesinde serbest, diğer yandan da bazı unsurlar dahilinde aslına sadık olduğu sürece iyi ve başarılı kabul edilebilir.

Çevirmenlere bundan sonraki çalışmalarında, kaynak dil eserine olabildiğince hem sadık kalmaları hem de serbest çeviri yöntemini kullanmaları tavsiye edilebilir. Çeviri eylemindeki bu ince çizgi oldukça önemlidir. Çünkü aslına sadık kalınan çeviri metni de, tamamen serbest bir şekilde gerçekleştirilen çeviri metni de okur açısından olumsuz olarak değerlendirilir. Bir okur kendini okuduğu eserin akışına bırakıp başka unsurları düşünmeden anlatılan hikayenin büyüsüne kapılmak ister.

Benzer Belgeler