• Sonuç bulunamadı

İnşaat sektörü, özellikle gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasında etkili olan sektörlerin başında gelmektedir. Bu anlamda sektör; sağlamış olduğu ekonomik katkıların yanında birçok insana da iş olanakları sağlamaktadır. Bunun yanında; sektörde genelde geri dönüşümü sınırlı veya hiç olmayan malzeme, süre, işgücü, para gibi kaynaklar tüketilmektedir. Dolayısıyla; sektörün olumlu katkılarını arttırmak adına inşaat projelerinin, israfı minimum seviyede tutacak şekilde, planlanarak yönetilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan; inşaat projelerinde kullanılan kaynaklara bağlı olarak her bir projenin süresi, maliyeti ve kalitesi ortaya çıkmaktadır. Proje yönetiminin amacı ise eldeki sınırlı kaynakların değerlendirilmesi sonucu belirlenmiş olan süre, bütçe ve kalite seviyesinin gerçekleşen değerlerle mümkün olduğu kadar örtüşmesini sağlamaktır. Diğer bir ifadeyle; projenin tamamlanması sonucu ortaya çıkan süre, maliyet ve kalite değerleri, planlama sürecinde belirlenmiş olan süre, bütçe ve kalite değerlerine yaklaşık bir değerde çıkmışsa proje başarılı bir şekilde tamamlanmış anlamına gelmektedir. Bu anlamda; etkin bir yönetimin yanında uygulanabilir bir projenin planlanması da projenin başarısı açısından büyük bir öneme sahiptir.

Projelerin süre, maliyet ve kalite unsurları hem birbirleriyle bağlantılı hem de çelişkilidir. Diğer bir ifadeyle; herhangi bir unsurda yapılacak olan değişiklik diğer iki unsuru olumsuz yönde etkileyebilir. Planlama sürecinde ise her bir faaliyet için farklı kaynak kullanımına bağlı olarak alternatifler geliştirilmekte ve bunların projenin süre, maliyet ve kalitesini ne yönde etkileyeceği incelenerek içlerinden en uygunu seçilmektedir. Ancak; inşaat projelerinin çok sayıda faaliyetlerden oluşması, bunlar arasındaki karmaşık bağımlılıklar, kullanılacak olan malzemelerin çeşitliliği ile faaliyetler iş ve makine gücünün sonsuz sayıda atanabilir olması gibi etkenler bu seçim sürecini zaman alıcı ve karmaşık bir hale sokmaktadır. Bu kapsamda literatürde; bu zorlukları aşmak adına birçok araştırmacı farklı yaklaşımlar ve optimizasyon teknikleri kullanarak alternatif kaynak kullanımına bağlı olarak projelerin süre, maliyet ve kalitelerinin nasıl değişeceğini irdelemeye olanak sağlayan modeller geliştirmişlerdir.

Literatürde yapılan çalışmalarda çok boyutlu olan kalite kavramının proje kalitesini temsilen tek bir sayısal değer ile ifade edilmiş olması, projelerde ortak kalite algısının oluşmasını engellemektedir. Diğer bir ifadeyle; kalitenin tek bir sayısal değerle ifade edilmesi, alternatif şebekelerde kalite düşüşünün hangi faaliyetlerden ve bunların hangi kalite göstergelerinden kaynaklandığını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bunun yanında; yapılan çalışmalarda genel anlamda sayısal olarak hesaplanamayan işçilik kalitesi optimizasyon sürecine dahil edilmiştir. Aslında; gerek süre – maliyet gerekse süre – maliyet – kalite optimizasyonu üzerine yapılan çalışmaların çıkış noktası, projenin süresinin kısaltılması halinde diğer unsurların nasıl değişeceğini incelemektir. Bu anlamda; Babu ve Suresh (1995) projelerin süre kısaltımına bağlı olarak kalitelerinin de etkileneceğini belirterek ilk defa işçilik kalitesini kesintisiz yaklaşımla yapılan optimizasyon sürecine dahil etmiştir. Ayrık yaklaşımla yapılan çalışmalarda ise faaliyetlerde kullanılan malzemelerin de projelerin süre, maliyet ve kalitelerini etkileyeceği belirtilmiş olmasından dolayı işçilik yanında performans kalitesi de optimizasyon sürecine dahil edilmiştir. Ancak; bu varsayıma rağmen çalışmaların büyük çoğunluğunda malzeme etkisi ihmal edilmiştir. Sadece El Rayes ve Kandil

102

(2005) yapmış oldukları çalışmada bir karayolu projesi için verilerin nasıl oluşturulacağını açıklarken vermiş oldukları örnekte farklı beton sınıflarını alternatif malzeme olarak değerlendirmiştir. Aslında; araştırmacıların çoğu verileri oluşturmak yerine verileri işleyecek olan optimizasyon modellerine odaklanmıştır. Bu anlamda; El Rayes ve Kandil (2005) de dahil olmak üzere, araştırmacılar çalışmalarında örnek bir inşaat projesi için veri oluşturup bunları değerlendirmek yerine az sayıda faaliyetten oluşan örnek şebekeler kullanmıştır. Dolayısıyla; malzeme etkisi ve buna bağlı olarak da faaliyetler arasında oluşacak olan uyumluluklar optimizasyon sürecinde değerlendirilmemiştir. Diğer taraftan; inşaat projelerinin süre ve bütçesi başlangıç süresinde yaklaşık olarak belirlenmektedir. Planlama sürecinde ise bu değerlere uygun olarak faaliyetler planlanmaktadır. Bunun yanında; projenin türü ve yürütülüş amacına bağlı olarak işveren veya proje yöneticileri süre, maliyet ve kalite unsurlarından bir veya birden fazlasına daha fazla önem vermektedir. Dolayısıyla; projelerin süre ve maliyet kıstasları belli olup bu değerler altında kalan bütün şebekeler projenin amacını sağlamaktadır. Ancak; literatürde yapılmış olan çalışmalarda yaygın olarak kullanılmış olan üst sezgisel yöntemlerde çözüm kümesinin alt ve üst sınırları geliştirilen model tarafından belirlenmektedir. Bu durumda; projenin süre ve bütçe kıstaslarını sağlamasına rağmen üst sezgisel yöntemin oluşturmuş olduğu çözüm kümesine dahil edilmemiş olan alternatif şebekeler değerlendirme dışı kalacaktır. Bu kapsamda; literatürde geliştirilmiş olan modellerin gerçekçi bir inşaat projesinin süre, maliyet ve kalitesini optimize edebilmek için yetersiz kaldığı kanaatine varılmıştır.

Tez çalışması kapsamında, literatürde tespit edilen eksiklikleri gidererek, alternatif malzeme kullanımına bağlı olarak inşaat projelerinin süre, maliyet ve kalitelerini optimize edecek bir metodoloji geliştirilmiştir. Bu kapsamda; işçilik kalitesinin sağlanmasının toplam kalite yönetiminin bir görevi olduğu kabul edilerek, sadece farklı malzeme kullanımına bağlı olarak projelerin performans kalitelerinin nasıl değişeceği değerlendirilmiştir. Yapılan örnek uygulama sonucunda alternatif malzemelerin projenin süre, maliyet ve kalitesini büyük ölçüde etkilediği görülmüş olup, geliştirilen metodolojinin farklı proje türlerinde de uygulanabilir olduğu anlaşılmıştır.

103