• Sonuç bulunamadı

 

Sonsuzluk  ve  sonsuzun  ne  olduğuna  dair  tartışmalar  antik  zamanlardan  beri  hep   var   olmasına   rağmen,   19.   yüzyılın   sonlarına   kadar   matematikçiler   arasında   sonsuz  kavramı  üzerinde  bir  anlaşma  olmamış  ve  sonsuzluk  henüz  matematiksel   bir   kavram   olarak   tanımlanmamıştı.   Daha   önce   de   değindiğimiz   gibi   sonsuzun   matematiksel   olarak   tanımlanması   Georg   Cantor’un   küme   kuramını   geliştirmesiyle   birlikte   olmuştur.   Cantor,   köşegen   yöntemiyle   gerçel   sayılarla   doğal   sayıların   birebir   eşlenemez   olduğunu   ispatlayarak   sonsuzlukların   bir   hiyerarşisi   olduğunu   göstermiş   ve   bu   ispatla   sonsuzluk   katmanları   ve   bu   katmanların  aralarındaki  nitelik  farkı  nedeniyle  birbirine  geçmesinin  yani  birinin   diğeri   yakalaması   gibi   bir   durumun   mümkün   olmadığı   düşünülmeye   başlanmıştır.    

Bunun   öncesinde   ise,   özellikle   Galileo   sonrası   doğal   olarak   sonsuz   var   düşüncesini   kabul   etme   gibi   bir   eğilim   mevcuttur   ancak,   dediğimiz   gibi   sonsuzluğun   ne   olduğuna   dair   üzerinde   mutabakat   olan   bir   tanımlama   yoktu.   Sonsuzluğa  dair  bu  naif  kabulün  geçmişi  ise  Nicalous  Cusanus’a  kadar  giden  bir   ontolojik  açıklamayla  ilişkilenmekteydi.  

Cusanus,   ilahiyatla   ilgili   geliştirdiği   daralma   teorisinde,   kendisine   kadar   olan   sonsuz   tanımlamalarının   aksine   yani   sonsuzu   anlamak   için   sonlu   varlıklardan  yola  çıkarak  bir  açıklama  getirme  çabasına  zıt  olarak,  önce  sonsuzu   anlamalı   ve   sonra   ona   nispetle   sonlu   olanı   anlamlandırma   çabasına   girişilmeli   tezini   ortaya   koydu.   Ve,   bu   önce   sonsuzu   düşünüp   sonra   sonluya   geçme   düşüncesinin   sonucu   olarak   da   Tanrı’yı   karşıtların   birliği   olarak   sonsuz,   ve   dolayısıyla  da  evrenin  nedeni  olarak  açıkladı.  Böyle  bir  sistemde  doğal  olarak  her  

şey  Tanrıdan  gelir,  ve  eğer  bir  şey  sonsuz  ise  (Tanrı)  onun  daralmaları  da  sonsuz   olmak   zorundadır   çünkü,   sonlu   olan   şeylerin   toplamı   hiçbir   zaman   sonsuzu   vermez   savını   ortaya   koydu.   Ve   akabinde   evrenin   de   sonlu   olması   mümkün   olmadığını   onun   da   Tanrı   gibi   sonsuz   olmak   zorunda   olduğunu   iddia   etti.   Peki,   Tanrı’nın   sonsuzluğu   ile   evrenin   sonsuzluğu   aynı   derecede   midir   ya   da   aynı   niteliğe  mi  sahiptir?  Hayır,  Tanrı  sonsuz  olmasının  yanında  aynı  zamanda  bütün   karşıtların   tesadüfi   olarak   bir   araya   gelmesi   ve   birliği   iken   evren   sadece   sonsuzdur.   Yani   arada   içlem   farkı   vardır.   Küme   kuramı   açısından   ifade   edecek   olursak;   evren,   sonsuz   olarak   düşünülen   Tanrı’nın   sonsuz   bir   alt   kümesi   olmaktadır.  Cusanus  sonsuz  terimini  Tanrı’ya  hasretmekte  ve  evren  için  sınırsız   (Lat.  İnterminatum)  terimini  kullanmayı  tercih  etmektedir.  

Sonsuzun   tarihsel   bu   bağlamından   anladığımız   kadarıyla   konunun   zemininde  gayet  metafiziksel  ve  ilahiyatla  ilgili  bir  açıklama  mevcuttur.  Burada   sonsuzluğun  modern  felsefeye  Cusanus’un  gayet  metafiziksel  bağlamda  bir  sudur   kuramı    olarak  geliştirdiği  düşünce  sisteminden,  ilahiyatla  ilgili  kısımlar  çıkarılıp   atılarak  uyarlanması  söz  konusudur  diyebiliriz.  

Sonsuzlukla   ilgili   Cusanus’un   bu   görüşlerinden   alınıp   devamında   çok   farklı   evreler   geçiren   tartışma   Kant’a   kadar   gelmiş   ve   Kant,   “Evrenin   kaynağı,   nedeni  Tanrı’dır  demek  zorunda  mıyız?”  diye  sorgulamaya  başlamıştır.  Akabinde   geliştirdiği   kritik   projesinde   ise;   evreni   ve   ondaki   nedenselliği   Tanrı’yı   neden   olarak   göstererek   açıklamanın   fiziksel   bir   açıklama   olmayacağı   ve   bir   Tanrı’ya   dayandırmadan   da   evren   ve   ondaki   nedenselliğin   açıklanabileceği,17  savını        

17 Kant, Pratik Aklın Eleştirisi, s. 150-151.  

ortaya   koymuştur.   Kant’ın   evreni   herhangi   bir   metafiziksel   duruma   yani   Cusanus’tan   farklı   olarak   Tanrı’ya   bağlamadan   açıklama   getirmesi   çaba   ve   girişimi   ondan   sonraki   düşünürlerin   de   artık   tartışmayı   bu   zeminde   ilerletmesine   neden   olmuştur.   Yani   Kant’ın   bu   girişimiyle   düşünce   tarihi   artık   başka   bir   seyirle   yoluna   devam   edecektir   denilebilir.   Sonsuza   dair   getirilen   bu   yeni   açıklama   yani   Tanrı’nın   nedeni   olmadığı   fiziksel   bir   evrenin   düşünülebilir   olması  savı  meselenin  bir  tarafını  oluştururken  diğer  tarafta  küme  kuramındaki   gelişmeler  yer  almaktadır.    

Cusanus   ve   sonrasında   gelişen   sonsuzluğa   dair   düşünce   birikiminin   sonucu  olarak  küme  kuramında,  sonsuz  kümelerin  az  bir  öz  alt  kümesiyle  birebir   eşlenebilir  kümeler  olarak  tanımlanmaktadır.  Bunun  anlamı  ise,  elemanları  öz  alt   kümelerinden   en   az   bir   eleman   daha   fazla   yani,   en   az   bir   elemanı   öz   alt   kümelerince   içerilmeyen   bir   kümenin   büyüklüğü   ile   öz   altkümenin   büyüklüğünün   aynı   olarak   düşünülebilmesi   demektir.   Örneğin,   doğal   sayılar   kümesiyle  tek  sayılar  kümesi  birebir  eşlenebilir.  Yani  ilk  tek  sayıya  1,  ikinci  tek   sayıya  2,  üçüncü  tek  sayıya  3  ...,  diye  birebir  eşlenebilir  iki  kümedir.  Bu  anlamda   aslında   kendisinin   bir   öz   alt   kümesiyle   eşlenebilen   bir   kümenin   var   olduğunun   ortaya   konulabilmesi   ile   birlikte   sonsuz   kümelerin   varlığından   bahsetmek   mümkün  olmaktadır.  Çünkü  bu  sayede  küme  kuramı  içerisinde  sonsuz  kümeler   ve  sonsuz  kümelerin  büyüklükleri  düşünülmeye  başlanmıştır.    

Ancak   bu   manada   sonsuz   kümeleri   düşünmeye   başlamak,   sonsuz   küme   vardır   demekle   aynı   şey   değildir.   Çünkü   “sonsuzun   ne   demek   olduğunu   tanımlamak   başkadır,   sonsuzun   var   olduğunu   ya   da   olmadığını   kanıtlamak  

başka.   Yani,   kavramın   tanımıyla   varlığı   bambaşka   sorunsallardır.”18  Bunu   aksiyom  olarak  almak  da  varlık  ispatından  ziyade,  ancak  tanım  vermek  gibi  bir   şey  olarak  görülebilir.  Halihazırda  sonsuz,  bir  takım  önermeler  aracılığıyla  ispat   edilebilir   bir   şey   olmadığı   için   bir   aksiyom   olarak   alınmakta   ve   sonsuzluk   aksiyomu   (İng.   Axiom   of   infinity)   adıyla   var   kabul   edilmektedir.   Böylece   bu   aksiyom  sonucu  küme  kuramı  içerisinde  sonsuzluk  “ne  zaman  bir  küme  alınırsa   o  kümeden  daha  büyük  ve  onu  içerisine  alan,  yani  alt  küme  olarak  içeren  başka   bir   küme   vardır”   şeklinde   tanımlanmaktadır.   Bu,   sonsuzluğa   dair   bu   zamana   kadar   getirilen   yorumların   hepsinden   farklılaşan   bir   çıkıştır,   çünkü   yüzyıllarca   hakim   olan   Aristoteles’in   sonsuzluğu   kuvve   olarak   kabul   edip,   fiilen   ispatının   verilemeyeceğini   savunmasının   aksine,   gerçekten   fiili   bir   sonsuzluktan   bahsetmenin  yolu  açılabilmektedir.  

 

   

     

5. Sonsuz  kümeler  bağlamında  Sürey  Varsayımı’nın  anlamı    

Üst  başlıklarda  da  değindiğiniz  gibi  sonsuzluk  meselesi  ilk  başta  ilahiyat  alanında   yani  Batı  felsefesindeki  “ne  var  ne  yok”  sorusuyla  ilgili  olarak  ortaya  çıkmış  ve  bu   bağlamda  varlıkla  ilgili  tüm  meseleler  de  aynı  sorunun  zemininde  duran  bir  ile   çok   meselesine   ilişkilenmiştir.   Yani   konu   zamanla   ilahiyat   meselesinden   uzaklaşıp  teolojiden  ziyade  daha  ontolojik  bir  zemine  kaymıştır.    

Ontolojik   zeminde   sonsuzluk   meselesine   küme   kuramı   çerçevesinde   bakıldığında  ise  gerçekten  ne  var  ne  yok  sorusunun  nihai  cevabı  tek  bir  soruya   düğümlenmektedir,   o   da   Cantor   tarafından   ortaya   atılan   Sürey   Varsayımı   (İng.   Continuum   Hypothesis)   problemidir.   Bu   problemi   açıklamadan   önce   küme   kuramının   temelinde   yer   alan   sistem   ve   bağıntıları   hatırlayalım.   Daha   önce   de   ifade   ettiğimiz   gibi   küme   kuramının   sınırları   dahilinde   herhangi   bir   kümenin   diğer   kümelerden   bağımsız   bir   varlığa   sahip   olmasından   söz   edilemez.   Çünkü   kümeler  varlıksal  unsurlar  olarak  ele  alındığında  boş  kümeden  başlayarak  1,  boş   küme  ve  1  kullanılarak  2,  boş  küme,  1  ve  2  kullanılarak  3  tanımlanır  ve  bu  böyle   sonsuza  kadar  gider  ve  bu  biçimde  matematikte  “iyi  sıralı”  olarak  anılan  kümeler   elde   edilmiş   olur.   Yani   herhangi   bir   kümenin   varlığı   tamamen   diğer   kümelerle   olan   ilişkisine   bağlıdır   ve   bu   ilişkiden   bağımsız   bir   varlıktan   bahsetmek   söz   konusu  olamaz.    

İkinci   olarak   Cantor’un   ortaya   koyduğu   gibi     bir   kümenin   sonsuz   olmasından   ancak     bir   öz   altkümesiyle   birebir   eşlenebilmesi   itibarıyla   söz   edilebilir.   Bu   noktada   akla   gelen   ilk   örneklerden   birisi   doğal   sayılar   kümesidir.   Çünkü  doğal  sayıların  bir  alt  kümesi  olan  çift  sayılar  da  sonsuz  büyüklüktedir.  Bu   iki   küme,   birbiri   ile   birebir   eşlenebilir.   Örneğin   1   ile   2;   2   ile   4;   3   ile   6;   4   ile   8,  

Benzer Belgeler