2. Durum ve durumun hali
Herhangi bir çokluyu bir olarak sunmak, bir durum (İng. Situation) ortaya çıkarmak demektir. Yani tutarlı olarak sunulan herhangi bir çokluk, durumu oluşturur. Dolayısıyla durum bir çoklu ve bir saymanın bir nizamı, yönetimi veya yapısı olarak görülebilir.99
Daha açık ifade edecek olursak; biz herhangi bir çokluyu alıp kendimize bir olarak sunduğumuzda, ortaya bir durum çıkartmış oluruz. Bu anlamda Badiou’nun sisteminde durum kavramı çokluğun sunulduğu ve çokluk sunulduğunda ortaya çıkan şey olarak anlamlanmaktadır. Bir olarak sayılmanın anlamı ise, onun, durumun yapısının bir etkisine özel bir durumda ait olmasıdır diyebiliriz. Bu sunulan herhangi bir durumun içinde bulunan çokluğun, örneğin siyasi bir eylemde veya bilimsel bir buluşta kendisini gösteren çokluk olarak, bize bu birlediğimiz şeylerin bir yapı yani bir rejim oluşturmasını sağlar. Onun dışında, yani bu olayları düzenleyen ve yöneten ilkenin ‘bir sayılan” olması dışında mutlak bir Bir’in etkisi söz konusu değildir.
Durumun hali (İng. State of the situaiton) dediğimizde ise daha meta bir yapı olarak, bir saymaların sayması anlamında bir durumun yapısının bir sayıldığı şeyi kastederiz. Yani durum, elemanların bir araya gelip durumu oluşturmasıyken, bu durumu alıp kümeler cinsinden ifade ettiğimizde ise durumun hali ortaya çıkmış olur.
Durum ve durumun halindeki bu ayrımı küme kuramı söz konusu olduğunda sayılabilir sonsuz modeller içerisinde sayılamaz sonsuz kümelerden
bahsedebiliyor olmamızla ilişkili olarak durum, sayılabilir sonsuz bir sınıflandırma içerisinde var iken güç kümesi sayılamaz sonsuz olmaktadır. Yani durum ve durumun halindeki fark, ilk bölümde detaylıca değindiğimiz bir küme ile o kümenin güç kümesi (İng. Powerset) arasındaki ayrımdan kaynaklanmaktadır. Bu anlamda sayılamaz sonsuz güç kümesi nasıl ki sayılabilir modelimize eklemeler yapabilme imkanı sağlıyor ise durumun halinde de duruma dahil edilebilecek sayılamaz sonsuz potansiyel elemanlar mevcuttur. Ve işte bu potansiyel elemanlar herhangi bir öznenin onları fark edip, ad vermesiyle varlığa gelmektedir.
Bir özne için durumun hali, ancak durumdaki parçaları alıp, onları bir küme bütünü içerisinde kendine sunduğunda ortaya çıkmaktadır. Bunun haricinde herhangi bir şekilde durumun haline nüfuz etmek söz konusu değildir. Bu da demektir ki, ortada bir küme kuramı tarafından tahsis edilen çoklu, bir de o çoklunun alınıp, hakkında konuşulduğu ona ait daha meta bir hal vardır. Bu bağlamda durum ve durumun halini küme kuramı açısından ifade edecek olursak; sunum (İng. Presentation), bir saymalar (İng. Count-‐as-‐one), ve aitlik (İng. Belonging) bağıntısı durumla ilgiliyken, sunumun sunumu (İng. Presentation of presentation) bir saymanın sayımı (İng. Count of count), meta yapı (İng. Meta structure), içerme (İng. Inclusion) ve alt küme (İng. Subset) bağıntıları daha ziyade durumun hali ile ilgilidir.100
Durum için belirleyici olan aitlik (İng. Belonging) yani küme kuramı açısından elemanı olma bağıntısında bir çoklu, başka bir çoklunun çoklu
kompozisyonuna (birleşime) girer. Örneğin; x ve y için x ϵ y şeklinde yazılır ve x y’ye ait veya x y’nin elemanıdır denilir.
Daha açıkça ifade edecek olursak; herhangi bir şey eğer bir kümeye ait olmadan onun için bir varlık ortamı söz konusu olamaz. Ancak o kümenin de mutlak bir varlığı yoktur, o da sürekli bir saymalar sayesinde var olmaktadır. Bu da demektir ki; kümeden bağımsız herhangi bir şey için var denilemez. Bir şeyi var kılmak ancak bir kümeye dahil etmekle mümkün olabilir. Sonrasında ise bu var kılınan şey başka kümelerle ilişkili hale getirilir.
Bunun felsefi açıdan ifade ettiği anlama göre ise; bir terimin dahil olduğu durum eğer bir olarak ortaya konmuş ve sayılmış ise terim o duruma aittir. Bir olarak ortaya konma ve sayılma olmaksızın herhangi bir terimin bir duruma aitliğinden söz edilemez.
Bu şekilde durumda bir saymalar yoluyla kendimize sunduğumuz terimler vardır. Bu terimler eğer hem durumda sunuluyor hem de durumun haliyle temsil ediliyorsa bunlara normal terim denir.101 Yani durum ve durumun halindeki sunum bağıntılarını bilmeden bir terimin doğal olup olmadığını bilemeyiz. Bütün doğal varlıklar bu anlamda normaldirler. Normal olmaları hem kendilerinin bir çoklu oluşturması hem de onları tasvir eden şeyler de aynı unsurların yer alması anlamına gelir. Bu da demektir ki, normal bir terim duruma aittir ve aynı zamanda da durumda içerilir. Yani bütün elemanları aynı zamanda parçalarıdır.
Normal terimleri durumda elemanlar olarak düşünürüz, durumun halinde ise onu bir küme olarak alıp parçaları farklı kümeler olarak düşünebiliriz. Daha
önce de ifade ettiğimiz gibi durumun hali duruma göre daha meta bir yapı olarak ortaya çıkmakta ve ele alınmaktadır. Yani bir şey bir durumun hem parçası hem de elemanıdır. Örneğin; bir saati ele alacak olursak; herhangi bir saat işlevsel parçalardan oluşur. Yani saatin elemanı olarak o işlevsel parçalar saat bütününü oluştururlar. Biz, bu anlamda saatin düşünebildiğimiz her parçasının kendisini de bir küme olarak alabiliriz. Saat ve saatin elemanlarını, bir de saat kümesi ve saatin elemanlarını küme olarak alıp hakkında konuşabiliriz. Durum ve durumun halindeki farklılaşmayı bu şekilde düşünebiliriz.
Öte yandan durum ile durumun hali arasındaki farklılıkları ifade etmek için kullandığımız terimler vardır. Bunlardan en önemlisi, durumun hali ile durum arasındaki ölçülemez farkı ve bilhassa nicel farkı veya güç farkını belirten noktadır. Bu noktaya fazlalık (İng. Excess) denir. Fazlalık kesin biçimde bir durum içerisindeki varlıkla ile hadise (bir ötesi) arasındaki farkı da belirtir. Durum ile durumun arasındaki bu fazlalık belli bir sistem içerisinde ele alınamaz, hatalı ve belirlenemez olandır.102
İkinci olarak durum tarafından ortaya konmaksızın durumun hali ile temsil edilen terimler mevcuttur, bunlara ise artan (İng. Excrescence) denir. Durumun hali ile temsil edilen artan için duruma ait olmaksızın duruma dahil olmak söz konusudur çünkü artan durumun parçasıdır ama elemanı değildir.103 Bu terim aslında Badiou’nun özne projesinde kilit öneme sahiptir, çünkü özne ancak bu artana dayanarak herhangi yeni bir varlık ortaya çıkarıp, ona yeni bir terimle işaret edebilir. Daha açıkça ifade edecek olursak; sürekli olarak mevcut
102 Badiou, Being and Event, s. 507. 103 Badiou, Being and Event, s. 507.
bir durum ve her durumun da bir hali vardır. İşte söz konusu bu hâl ile durum arasında öyle bir fark ortaya çıkmaktadır ki, birisi (özne) o farka, yani artana dayanarak o durum içerisinde söylenemeyen bir şeyi varlık sahasına getirir. Varlığa getirmesi ise onu söylenebilir kılması yani daha önce olmayan yeni bir terim ile ona işaret etmesi demektir. Badiou’nun ontolojisinde özne olmaya anlam ve imkan veren bu artan olduğu için sistemde merkezi bir öneme sahiptir. Şimdi “Buraya kadar anlatmış olduğumuz çokluğun sunulduğu bu durumda boşluk nasıl yer alıyor ve bu çokluk ortamında neyi ifade ediyor?” sorularını ele alalım. Badiou için söz konusu olan küme kuramıyla ilişkili bir ontoloji olunca, her durumun doğal olarak boşluk içermesi gerekir. Çünkü zaten küme kuramı bu boşluk üzerinden varlığa yani Bir’e bir anlam veren bir teoridir. Bu bağlamda bir durumun boşu demek, onun varlığının bir birleşme yeri demektir.104 Yani boşluk, yeri tam olarak tespit edilemeyen, çokluk ortamında söz konusu olan bir saymalarla ulaşılamayan bir saymanın, bir olmayanıdır.105 Bu bağlamda ontoloji ve matematiği birleştirince her bir sunum boşluğu da içeriyor ve dolayısıyla kendisi sayımda mevcut değil, sayılmıyor ama sunulanı da sunuyor.106 Daha açık bir ifadeyle, sunulan bir olabilmek için boşluğu varsaymak zorundayken, boşluk herhangi bir sayımda meydana çıkmıyor. Boşluk, her bir sayılanda bir olmayan, bir anlamda görülemez bir varlık olarak var durumdadır. Daha açıkçası, biz Bir’e ancak yokun yani boşluğun birlenmesiyle var diyebiliyoruz. Ama bu yok bir olarak değil, sayılmayan olarak vardır. Badiou’nun
104 Badiou, Being and Event, s. 57. 105 Badiou, Being and Event, s. 56. 106 Badiou, Being and Event, s. 57.
hakikatleri ortaya çıkaran özneleri işte tam da bu boşluğun kıyısında (İng. On the edge of the void) duran, yani ne var ne yok oldukları söylenebilecek olan şeyleri ortaya çıkararak, daha önce kimsenin fark etmemiş olduğu bir şeyi varlığa getiren öznelerdir.
Küme kuramı diliyle ifade edecek olursak; kümelerin içerisinde doğrudan yok ama hadise vasıtasıyla özne öyle bir küme ortaya çıkıyor ki, o küme sana o model içerisinde söylenemez olan bir şeyi söylenebilir hale getiriyor. Yani mevcut durumda, çokluk içerisinde onun için ne var ne de yok diyemeyip, sadece boşluğun kıyısında var olduğunu kabul edip, söyleyebiliyoruz. Çünkü bu yeni terimlerle varlığa getirilen şeyler öncesinde hem var hem yok olan bir konumdadır.
Daha da teknik olarak ifade edecek olursak, alfa diye bir küme var ve y elemanın jenerik bir küme olduğu x y diye bir küme var gibi düşünelim. Böyle bir durumda y’nin elemanları x’in de elemanı olmalıyken, biz y’yi oluşturan elemanlar x’in elemanıdır diyemiyoruz. Dolayısıyla jenerik küme bu konumuyla aslında boşluğun kıyısında oluyor. Bir anlamda var çünkü x’in bir elemanı, biz onu o durum içerisinde ürettik. Ancak buna rağmen o x’in elemanı diyemiyoruz çünkü y’ye ait unsurların x’e ait olduğunu söyleyemiyoruz. Diğer bir deyişle öyle bir şeye ad veriyoruz ki bu ad verdiğimiz şey aslında bu durumun içerisinde mevcut olması gereken bir şey, fakat biz onu öyle bir şekilde adlandırıyoruz ki, o unsurlar daha önce x’in içerisindeydi diyemiyoruz.
Daha açık ifadeyle; özne öyle bir şey yapıyor ki daha önce durumda olmayan bir şeye ad vererek onu varlığa getiriyor. Peki, öznenin müdahil olması öncesi durum ve durumun halindeki terimler için herhangi bir ayrışma söz konusu mudur? Bu noktada Badiou’nun terminolojisinde “doğal durum” (İng.
Natural situaiton) ifadesiyle karşılaşmaktayız. Doğal durum, hem durumda hem de durumun halinde sunulan terimlerin aynı olması, hiç bir farklılık içermemesi demektir.107 Ve bu şekilde farklılaşmayan terimlerle tekrar eden normalliğe de doğa denir. 108 Yani tekrar ortamının garantörü bu anlamda durum ve durumun halinde sunulan terimlerin içerilecek herhangi bir farklılığa karşı olması, izin vermemesidir. Bu tekrar eden normallik ise doğal varlık, sunum ve temsil arasında bir istikrar doğurmaktadır. Eğer bir durum ve o durumun bir sayılma üzerinde oluşturulan hali arasında bir farklılaşma yoksa, yani doğal olan durumla durumun hali arasında bir farklılık ortaya çıkmıyorsa bu duruma doğal denir. Bu şekilde doğal olarak adlandırılan durumun karşıtı ise tarihsel denilen durumdur. Tarihsel durum demek, bir duruma en az bir hadise mahallinin ait olması demektir.109 Bu ise tarihsel durumda doğal olandaki terimler ya da oradaki dil gibi mutlaklık halinin olmaması demektir. Yani doğal olanla ilgili söylediğin şeylerin farklı modellerde farklı anlamlar kazanması gibi bir şey tarihsel durum için söz konusu değildir. Bu anlamda tarihsel olandaki terimlerin farklılığı doğal olan durumdan daha yerel olmalarındadır.110 Bu açıdan tarihsel durumda olup biten herhangi bir şeyi ele alalım. Örneğin; bilimsel alanda görelilik yasası (İng. Relativity) ortaya çıktı, keşfedildi diyelim. Bu keşif her ne kadar hakikat olarak görülse de bunun bütün bir gerçekliğe etki etmesi zorunlu değildir. Bu gerçekliği yalnızca olduğu bağlam ya da bölgede olan durumla ilgili bir şey olarak kabul etmek gerekir. Yani tarihsel durumda herhangi bir bağlam
107 Badiou, Being and Event, s. 515. 108 Badiou, Being and Event, s. 515. 109 Badiou, Being and Event, s. 179. 110 Badiou, Being and Event, s. 178.
ve yerde ortaya çıkan bir gerçekliğin genel geçer olması diye bir şey söz konusu olamaz.111 Öte yandan doğal olan durumda ise, bunun tam tersi bir hâl söz konusudur çünkü doğal olanda bir şey varsa bu doğal olan her şey açısından bir anlam ifade ediyor demektir. Onun için herhangi bir yerellik söz konusu değildir çünkü onun gerçekliği doğal durumun tamamını kapsar. Ancak tarihsel olanda meydana gelen bir şey en azından gerçeklikteki bir şeyi etkilememekte ya da dışarıda tutmaktadır. Zaten onu bir anlamda tarihsel olarak adlandırmamızın nedenlerinden biri de budur. Yani tarihsel olanın daha önce de ifade ettiğimiz gibi yerel bir etkisi vardır. Örneğin; sanatta olan bir şeyin bilimi, bilimde olan bir şeyin aşkı ilgilendirmek zorunda olmaması gibi düşünebiliriz. Zira tarihsellik için en azından bir şekilde onun dışında kalan bir şeyler olmalıdır. Hatta özellikle etik söz konusu olduğunda Badiou bu noktanın üzerinde durur ve herhangi bir alanda ortaya çıkan yerel bir hakikatin tüm alanlara zorla uygulanmaya çalışılmasını felaket anlamında bir kötülük biçimi olarak tanımlar.112 Daha açık ifadeyle, tarihsel durum açısından belli bir bağlamda ortaya çıkan bir şeyi alıp, her şeyi yani tüm gerçekliği onun cinsinden anlamlandırmaya çalışmak mümkün olabilecek bir şey değildir. Çünkü, daha önce de dile getirdiğimiz gibi orada ortaya çıkan hakikatler yereldirler, sadece meydana geldikleri alan içerisinde etkilidirler.
Öte yandan doğal ile tarihsel ayrımı Badiou’nun etken özne projesi açısından da oldukça önemli bir noktadır. Eğer durumla durumun hali arasında bir farklılaşma ortaya çıkmaz yani terimlerin hepsi normal olursa özne olmaya
111 Badiou, Being and Event, s. 176.
izin veren şey olarak fazlalığın ortaya çıkması ve dolayısıyla öznenin girebileceği herhangi bir kalması mümkün değildir. Çünkü özne, ancak o farklılaşmadan hareketle bir şeyi kurup, bir şeyi görüp, yeni bir şeyin ortaya çıkmasını sağlayabilmektedir. Doğal olan durumda ise öznenin dahil olup adlandırabileceği, yenilik getirebileceği böyle herhangi bir şey bir şey söz konusu değildir.
Badiou’ya göre tarihsel ve doğal ayırımı daha ziyade bu şekilde yorumlanabilir. Yani doğal olan durumda Kant’ın savunduğu görüşe benzer olarak; mekanik yasalar var ve onlar değişmez statüde, bu yüzden o alanda bir özneye yer yok diyebiliriz. Yani birinin doğal durumda yeni bir şey ortaya çıkarması mümkün değil çünkü, durumla durumun hali arasında herhangi bir farklılaşma ortaya çıkmamaktadır. Bu yüzden doğal olanda yeni bir şey ifade edebilmenin bir yolu yoktur. Ancak tarihsel olanda ise tam tersine yeni bir şeyin varlığa gelmesi sonucu farklılaşma zorunludur. Hatta tarihsel olan durumu tarihsel yapan da tam olarak budur. Tekrar özetleyecek olursak; tarihsel olan durum öznenin müdahil olduğu en az bir hadise mahalline sahiptir. Bu ise o fazlalık içerisinde, özneye yeni bir şey adlandırabilme, yeni bir şey ortaya çıkarabilme zemini sağlanıyor demektir.
Bir örnek üzerinden ele alacak olursak; doğayı konu edinen doğa biliminde örneğin, doğa biliminin durumu tarihsel ama konu edindiği doğanın kendisi doğaldır. Yani doğada herhangi bir fazlalık olması ve onun üzerinden bir yenilik, bir değişim olması söz konusu değildir. Çünkü doğa, tarihin herhangi bir noktasında her ne idiyse sürekli olarak o olmaya devam etmektedir. Ancak doğa bilimi denen şey tarihseldir, çünkü onda sürekli bir gelişim ve değişim söz konusudur.
Bu örnekte de açık olduğu üzere özne olmaya izin vermeyen doğal durumun kendisinde de bir tamamlanmışlık söz konusu değildir. Yani özneye yer açmıyor olması Badiou için tamamlanmış bir hakikat var ve o orada gibi bir anlama gelmemektedir. O da diğer herhangi bir durum gibi tamamlanmış değil, çünkü o da bir çokluk, yani o da küme kuramının şartlarına tâbi ve orada da durumlar var. Doğal durumu tarihselden ayıran en belirgin özellik ise, özneye ancak söz konusu durumla durumun unsurlarının teşhis edilip, belirlenip, sınırlandırıldığı o hâl içerisinde ortaya çıkıyor olmasıdır. Yani özne olmaktan ancak o hâl ile durum arasında bir fark ortaya çıkarsa bahsedilebilmektedir.
Bu noktada, yani tarihsel -‐ sosyal durum bağlamında Badiou, özellikle Marksist düşünceden bahseder ve Marx’ın proletarya terimini nasıl varlığa getirdiğine değinir.113 Marx işaret etmeden, ortaya çıkarmadan önce hiç kimse proletarya diye bir sınıfın farkında değildir. Tabii ki Marx onları proletarya olarak tanımlamadan önce de işçi, emekçi ya da farklı adlarla anılan bir grup hep vardır. Ancak Marx onlara kapitalist sistemde proleterya adını verip, mevcut durumda bu anlamda görülebilir hale getirmeden önce, kimse böyle bir bakış açısına sahip değildir. Onları bu anlamda görüp, böyle bir iş gücü değeri olarak anlamlandıran bir kimse yoktur. Yani mevcut durum böyle bir terimi içermemekte, onun o durum içerisinde varlığından söz edilememektedir. Ancak Marx, bu noktada durumun halinde ortaya çıkan fazlalığı fark edip, ona bir proletarya terimiyle işaret ettiğinde, işte tarihsel bir durumu gerçekleştirmiş
olmuştur.114 Durum ve durumun hâlinin normal ve normal olmayan terimler üzerinden şekillenmesini böyle anlayabiliriz.
3. Düşüncenin üç farklı yönelimi
Badiou ve küme kuramı temelli ontoloji sistemi söz konusu olduğunda buraya kadar anlattıklarımızı özetleyecek olursak; sunum her zaman etkili bir biçimde yayılmış olan çoklu varlıktır. Bir (varlık)’in sunulması ise mümkün değildir, bu yüzden sunum karşısında sürekli tutarsız bir çokluk vardır. Öte yandan Bir sunulamaz ama sonuç ortaya çıkarır ve böylelikle çoklunun içerilmesini sağlar. Yeniden sunum (İng. Representation) ise daha ziyade durumun hali ile ilgili bir kavramdır ve bir durumun haline münhasır olarak sayma veya yapılandırma modu olarak görülür. Yani yeniden sunumda mevcut olanı kendine çoğaltarak yeniden farklı şekillerde sunmak mevcudu çoğaltır. Daha açık ifadeyle, ortada zaten bir çoklu var ve o yeniden sunumlarla tekrar çoğalıyor diyebiliriz. Küme kuramı açısından ifade edecek olursak; temel bir küme düzeni var ve o kümenin elemanlarının yeniden sunulmasıyla ortaya çıkan bir düzen var ama bunların hepsi zaten durumda mevcut olan şeylerdir. Çünkü sunum ve yeniden sunum denilenlerin halihazırda hepsi varlık alanını oluşturur, ve dolayısıyla hepsi durumda mevcuttur. Normalde durumun ilksel halinde olanların hepsi var, ama aynı zamanda bunlar farklı sınıflandırmalar olarak da zaten vardır. Badiou, işte buna yeniden sunum hali demektedir. Öte yandan sunum hali ile yeniden sunum hali arasında bir farklılaşma olan ve olmayan durumlar var. Farklılaşma olmayanları doğal, farklılaşma olanları ise tarihsel olarak adlandırıyoruz. Ve tarihsel olan en az bir hadise mahalli barındırarak özneye yer açar diyoruz.
Badiou, bütün sunulan bu şeylerin doğal ya da tarihsel bir durum olduğunu ve ontoloji bağlamında da bu durumların ötesinde herhangi bir şeyin bulunamayacağını dile getirir. Dolayısıyla Badiou’ya göre ontolojinin bir sunum