• Sonuç bulunamadı

Siyasi Adalet Anlayışının Özellikleri

I. BÖLÜM

1. Siyasi Adalet Anlayışının Özellikleri

Rawls AT’de “hakkaniyet olarak adalet” diye adlandırdığı adalet anlayışını SL’de “siyasi adalet anlayışı olarak” tanımlamaktadır. Aslında adalet ilkeleri açısından incelendiğinde her iki anlayış arasında önemli bir fark olmadığı görülmektedir. Fark asıl olarak hakkaniyet olarak adaletin ahlaki noktada temellendirilirken, siyasi adalet anlayışının siyasi olarak temellendirilmesinden kaynaklanmaktadır.

Siyasi adalet anlayışının temeli daha önce üzerinde durulan adaletin iki temel ilkesine dayanmaktadır. Ancak Rawls’un adaletin birinci ilkesine ilişkin tanımı SL’de farklılık göstermektedir. Temel hak ve özgürlüklerin düzenlenmesini içeren ve özgürlüğün önceliğini öngören adaletin birinci ilkesi SL’de şu şekilde tanımlanmaktadır: “Her bir kişi, herkesin benzer özgürlük şemasıyla örtüşen, eşit temel özgürlüklerin tam olarak uygun şemasına sahip olmak konusunda başkalarıyla eşit bir hakka sahiptir ve bu şemadaki eşit siyasi özgürlüklerin ve sadece bu özgürlüklerin hakkaniyetli değeri garanti altına alınacaktır.” (Rawls, 2005:5) Görüldüğü gibi adaletin birinci ilkesine ilişkin bu tanım AT’deki tanımdan önemli ölçüde farklıdır. AT’de bu ilke şu şekilde ifade edilmiştir: “Her bir kişi, herkes için benzer bir özgürlük sistemiyle uyumlu olan eşit temel özgürlüklerin en geniş toplam sistemine ilişkin eşit hakka sahip olmalıdır” (Rawls, 1985:302) SL’deki tanım siyasi özgürlüklere özel bir önem atfetmekte ve siyasi özgürlüklerin hakkaniyetli değerinin garanti altına alınmasından söz etmektedir. Rawls’a göre siyasi özgürlüklerin hakkaniyetli değerinin sağlanması, tüm vatandaşların kamusal görevlere gelebilme

ve siyasi karar süreçlerini etkileme bakımından hakkaniyetli bir fırsat eşitliğine sahip olmasıdır.

Siyasi adalet anlayışının konusu temel toplum yapısıdır. Siyasi adalet anlayışı toplumun temel yapısı olarak adlandırılan anayasal, toplumsal, ekonomik, siyasal kurumları ve bu kurumların birbiriyle ilişkisini düzenler. Burada söz konusu olan temel toplum yapısı, kapalı bir toplum varsayımına dayanmaktadır. (Rawls, 2005:12) Kapalı toplum varsayımının gerekçesi tamamen pratiktir ve amaç temel problemler üzerinde yoğunlaşmaktır.

Siyasi adalet anlayışı hiçbir kapsayıcı doktrine dayanmamakta ve onlardan herhangi birine göre türetilmemektedir. Buna karşın siyasi adalet anlayışı bütün diğer kapsayıcı doktrinler tarafından desteklenebilecek bir niteliği haizdir. (Rawls, 2005:12) Siyasi adalet anlayışının bu özelliği sayesinde, siyasi adalet anlayışına göre düzenlenmiş bir toplumda vatandaşların hem siyasi adalet anlayışını hem de kendi benimsedikleri makul kapsayıcı doktrinleri aynı zamanda kabul etmeleri mümkün olacaktır. Vatandaşlar siyasal alana ilişkin sorunlarda siyasi adalet anlayışını, diğer alanlarda ise kendi benimsedikleri kapsayıcı doktrinlerini referans alacaklardır. Bu husus Rawls’un siyasi kişi anlayışı ile de yakından ilgilidir. Rawls’ta siyasi kişi anlayışı, vatandaşların siyasal ve kişisel yaşamlarını birbirinden ayırmaktadır.

Vatandaşlar siyasal ilişkilerle ilgili olarak kendilerini ve başkalarını düşünürken, kendilerini siyasi kişi anlayışı ile sınırlayacaklar, ahlaki veya dini görüşlerine başvurmayacaklardır. (Mulhall-Swift, 1992:197)

Siyasi adalet anlayışının başlıca amacı anayasal bir demokratik rejimde var olan iki temel probleme makul çözüm üretebilmektir. Rawls’un sözünü ettiği problemlerin ilki, hakkaniyete uygun işbirliğinin koşullarının belirlenmesine ilişkindir. Rawls’a göre son iki yüzyıldır demokratik düşünce geleneğinde anayasal bir demokrasinin temel kurumlarının, özgür ve eşit vatandaşlar arasında hakkaniyete uygun işbirliğinin koşullarını ne şekilde gerçekleştirecekleri hususunda bir uzlaşmaya varılamamıştır. Bu durum Rawls’a göre demokratik düşünce geleneğinin bizzat kendi içindeki, modern özgürlüklere (düşünce ve vicdan özgürlüğü, temel haklar ve mülkiyet hakkı, hukuk devleti) ağırlık veren Locke’çu gelenek ile antik özgürlüklere (eşit siyasal özgürlükler ve kamusal yaşamın değerleri) ağırlık veren Rousseau’cu gelenek arasındaki çatışmadan kaynaklanmaktadır. (Rawls; 2005:4-5) İşte Rawls’un amacı çatışma halindeki bu iki geleneği uzlaştırmaktır. Bunun için toplumun temel yapısının özgürlük ve eşitlik değerlerini bir arada gerçekleştirecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Bunu sağlayacak olan da adaletin iki temel ilkesidir.

Rawls’un sözünü ettiği ikinci problem istikrar problemidir. Demokratik toplumların belirleyici özelliklerinden biri çoğulculuktur. Bu çerçevede düşünüldüğünde siyasi adalet anlayışına göre düzenlenmiş bir toplum nasıl istikrarlı olacaktır? Zira siyasi adalet anlayışına göre düzenlenmiş bir toplumda diğer kapsayıcı doktrinlere de izin verilmektedir. Kapsayıcı doktrinlerin demokratik mekanizmaları kullanarak toplumun temel yapısını bozmaları nasıl engellenecektir?

Rawls’un bu konudaki cevabı da açıktır. Buna göre siyasi adalet anlayışı toplumda farklı doktrinler arasında bir uzlaşma noktası olacak ve bu da istikrarı sağlayacaktır.

Siyasi adalet anlayışı liberal demokratik toplumun kamusal siyasal kültüründe var olan belirli değerler aracılığıyla oluşturulur. Kamusal siyasal kültür bir toplumun gelenekleri, kurumları, tarihi ve temel önemde saydığı metinler ve uzlaşılar bütünüdür. Başka bir ifade ile kamusal siyasal kültür, vatandaşların çoğunluğu tarafından benimsenmiş ve özümsenmiş temel ortak siyasal fikirler demetidir. Rawls çağdaş demokratik toplumların kamusal siyasal kültüründe özgürlük, eşitlik, hakkaniyet, karşılıklılık ve hoşgörü gibi değerlerin varlığına işaret ederek, siyasi adalet anlayışını bu değerlere göre tanımlar.

Rawls’a göre siyasi adalet anlayışı liberal bir anlayıştır. Rawls bununla ilgili olarak siyasi adalet anlayışının üç belirgin özelliği üzerinde durmaktadır. (Rawls;

2005:223) Siyasi adalet anlayışı öncelikle belirli hak ve özgürlükleri tanımlar ki bunlar anayasal demokratik rejimlerdeki hak ve özgürlüklerle benzerdir. İkinci olarak siyasi adalet anlayışı bu hak ve özgürlüklere özel bir öncelik verir. Son olarak da bütün vatandaşların bu hak ve özgürlükleri etkili olarak kullanabilmeleri için gerekli önlemlerin alınmasını onaylar. Siyasi adalet anlayışı, siyasi liberalizmin özgürlüklere ve fırsat eşitliğine öncelik tanıyan, vatandaşların yasal serbestiye sahip olmasını ve siyasal gücün kullanımında diğerleriyle eşit haklara sahip olmasını öngören temel ilkeleriyle uyum halindedir.