• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM: MÜZİK, TOPLUM VE SİYASET

1.4. MÜZİK VE SİYASET

1.4.2. Siyasal Propaganda Aracı Olarak Müzik

Müziğin kültürel bir olgu oluşu ve sosyal yapı ile doğrudan ilişkili bir sanat dalı olması, onun sosyal hareketlerden etkilenmesiyle beraber ideolojik ve siyasal söylemlerde kullanılması sonucunu ortaya çıkarmıştır. İçinde bulunduğu toplumun özelliklerini yansıtan müzik, insanlar tarafından çoğu kez propaganda aracı olarak kullanılmış ve müziğin bireyle etkileşimine bakılarak mevcut düşünce sistemi müzik vasıtasıyla meşrulaştırmaya çalışılmıştır (Temiz, 2015: 5-6). Bu durumda politik olarak müziğin kullanılması teknolojik gelişmelere paralel olarak gelişmekte ve etkin bir propaganda aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya çapında özellikle 1940’lı yıllar sonrasında seçim müzikleri, siyasi kampanyalarda etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Partiler seçim kampanyalarını daha etkili hale getirmek için müziğe propaganda aracı olarak sıklıkla başvurmaktadır. Partiler, başlarda var olan müzikleri kullanırlarken daha sonraki dönemlerde kendi ideolojik yapılarına özel seçim şarkıları ortaya koymaktadır (Kumpasoğlu, 2017: 310-311). Dolayısıyla müzik siyasetin bir parçası haline gelmektedir.

Bu durumda siyasi partiler kendilerini hatırlatacak ve varlıklarını sürdürecek simgesel propaganda araçlarına başvurmaktadır. Böylece simgelerin akılda kalıcı, gelenekselleşebilen, basit ancak yoğun ifadeler içermesinden, olay ve olguların anlatımını somutlaştırmasından fayda sağlanmaktadır. Bu anlamda propagandanın temel amacı, belli bir düşünce, davranış ve duyguyu mesaj şeklinde kitlelere iletmektir. Anlam üretme, kolay ezberlenebilme ve çok fazla alıcıya ulaşma gibi eğilimleri dolayısıyla müzik başarılı bir propaganda aracı olarak karşımıza

çıkmaktadır (Kumpasoğlu, 2017: 313-314). Bir bakıma müzik siyasi oluşumlar ve seçmenler arasında köprü görevi üstlenmektedir. Müziğin işlevsel oluşuyla seçmene mesaj göndermek daha kolay olmaktadır.

Ancak gönderilen mesajın etkili olabilmesi için öncelikle alıcının dikkatini çekebilmesi ve kültürel ya da sosyal özelliklerin kişiler arasında anlam kaybı yaşamadan aktarabilmesi gerekmektedir. Kısacası alıcılı ile mesajı gönderen arasında anlam çatışması yaşanmamalıdır. Bu anlamda müzik doğru kullanıldığı zaman ikna amaçlı olarak sıkça kullanılabilmektedir (Kumpasoğlu, 2017: 314). Dolayısıyla müzik istenildiği gibi bir propaganda aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca mesajın önemli olması propaganda ve sözler arasında sıkı bir ilişki olduğunu gösterir.

Bu anlamda politik içerik söze bağlı olmakla beraber değişik ideoloji şarkılarının sözleri değiştirilerek de şarkılara değişik manalar yüklenebilmektedir. Bu durumda aslında bir bakıma müzik politika karşısında savunmasız kalmaktadır. Müzik ve politika her zaman iç içe bulunmaktaydı. Yani müzik her zaman bir propaganda aracı olarak kullanıma açık bir halde siyasal yaşamın içinde durmaktaydı (Kutluk, 2018: 10). Nihayetinde geçmişte de günümüzde de ve elbette ki gelecekte de siyasal yaşamda var olmaya devam edecektir. Bu anlamda müzikal sözler propaganda açısından son derece önemli olmaktadır.

Bu durumda müzik bir toplumsal eylem olmakla beraber onun anlamı da bu toplumsal eylem içinde inşa edilmektedir (Ayas, 2015: 82). Zira bu durum müziğin sosyolojik yönüyle ilgili olarak müzikteki anlamın müziğe içkin olmayıp toplumsal olarak inşa edildiği fikrini ortaya atmaktadır (Ayas, 2015: 84). Yıllarca belli bir toplumda müziği üretenler ile dinleyenler arasında ortak bir anlayış ortaya çıkmış ve bu ortak anlayış bestecilerin belli müzikal araçlar vasıtasıyla dinleyicilerin zihninde belli düşünceler uyandırmasına olanak tanımaktadır. Bu durumda toplumsal eylem olarak icra edilen müzik alışılmış kalıplar yaratmış ve toplum da bu kalıplar doğrultusunda müzikal anlamı dinamik olarak durmadan yeniden müzakere ve inşa etmektedir (Ayas, 2015: 81). Bu manada müzik, bestecinin müzikal araçlar

vasıtasıyla dinleyiciye yani bireye ve topluma istediği etkileşimi yaptırabilme gücüne sahip olabilmektedir.

Müzik duygu, düşünce, tasarım, izlenim, olay, olgu, durum gibi pek çok şeye gönderimlerde veya göndermelerde bulunmaktadır. Her gönderim veya gönderme, bir imgeyi tasarlama, edinme ya da bir imgeye sahip olmaktadır. O halde müziğin anlamlı olması imge veya tasarım vermesine bağlanmaktadır. Yani imge vermeyen müzikler gönderme yapamadığı için anlamlı olması da beklenmemektedir. Bu durumda gönderimi olmayan bir müziğin anlamlı olması düşünülmemektedir (Uçan, 2018: 148). Nitekim ses, müzik ve konuşma bireyde bir davranış oluşturmaktadır. Bu davranış ve konuşma ise bireyler arası ve toplumsal iletişimi güçlendirmekte ve bir bütün olarak bireyleri ortak bir duygu ve düşünce çevresinde toplayabilmekte veya ayırabilmektedir (Kaplan, 2013: 13). Dolayısıyla güzel bir müziğe kişinin ilgi gösterme, beğenme, ona eşlik etme gibi davranışlarla müziğin sahip olduğu kodlar çerçevesinde bir hareketin içinde olması, bir duygu veya düşünceye yönlenmesi mümkün görünmektedir. Böylece müzik politik mesajlar iletme, bireyleri veya kitleleri siyasi bir hareketi desteklemeye yönlendirme, siyasi bir harekete dahil etme konularında iletişim ve yönlendirme vasıtası olarak siyasi oluşumlarca kullanılmaktadır (Akçay, 2016: 850-851). Bu durumda müziğin bireyi etkisi altına alabilmesi o birey için anlamlı olmasına bağlanmakta ve partiler siyasi süreç içerisinde seçmene iletilmek istedikleri mesajı müzik aracılığıyla iletmektedirler.

Dolayısıyla müzik oy vermede seçmeni doğrudan etkisi altına alan tek unsur olmasa da bir bakıma seçmenin var olan siyasal eğilimlerini ve partiye bağlılıklarını pekiştirmekle beraber vermeye çalıştığı mesajlarla kitleleri aynı anda hareket ettirmeye çalışan önemli bir siyasi araçtır (Tanyıldızı, 2012: 108). Bu noktada siyasi partiler, toplumun kültürel değerleri doğrultusunda bir müzik kullanılarak seçmenin ilgisini çekmeye çalışmaktadırlar.

Nitekim modern yaklaşımların üzerinde durduğu müzik anlayışı da, içinde oluşturulduğu kültür tarafından icra edilen ve yorumlanan müzik olarak karşımıza çıkmaktadır. Başka bir ifade ile müziğin içinde bulunulan topluma referansta bulunabilmesi için o toplumun alışkın olduğu ve benimsediği bir müzik türü olması

gerekmektedir (Tatar & Aydın, 2017: 12). Müziğin imge ve tasarımlar üzerinden gönderimde bulunabilmesi onu siyasi bir araç haline getirmektedir. Bu düşünceden yola çıkarak birey ve toplum müziğin siyasi bir işlevi olduğu gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kalmaktadır.

Bu durumda müzik, insanın davranışlarını yönlendiren bir güce sahip olmaktadır. Müziğin ritmi insanın davranışlarına ve hareketlerine yansımaktadır. Müzik sadece boş zaman değerlendirmeden öte insanın hayata bakışını da biçimlendiren bir gerçeklik haline gelmektedir. Bu anlamda birey ve toplum müziğin sosyal ve siyasal eylemlerin belirleyicisi olduğu gerçeğine açıkça ulaşabilmektedir Can, 2012: 159). Bu aşamada bireylerin ve grupların kendi müzikal türleri içinde kimi zaman açık, kimi zaman ise örtük bir şekilde ekledikleri politik veya muhalif söylemleri topluma aktardıkları birbirinden farklı tepkileri içerisinde barındıran müzikal yaklaşımlardan söz etmek mümkün görünmektedir. Dolayısıyla da protest, politik veya muhalif gibi terimleri yalnızca siyasi yaklaşımlarla sınırlamak ve genel anlamda hayatın değişik yönlerini eleştiren, karşı çıkan, sorgulayan metinler ve davranışlar olarak düşünmek anlaşılır olabilmektedir (Kutluk, 2018: 155). Ancak sadece politik düzeyde değil hayatın herhangi bir alanıyla ilgili bir durumda karşı çıkan, hesap soran, eleştiren bir biçimde olması da müziğe tepkisel bir anlam vermede kâfi olmaktadır. Belli bir insan biçimini hicvetmeye, toplumdaki çeşitli ayrıştırmaları vurgulamaya kadar her türlü tepki biçimi, politik müzik terimi ile bağdaşabilmektedir (Kutluk, 2018: 122). Böylece müziğin olay veya olguları tepkisel anlam ifade yeteneğiyle ortaya koyabilmesi onun siyasi olarak kullanımını daha da meşrulaştırmaktadır.

Bundan dolayı, siyasi gücü elinde tutanlar her çağda müziğin gücünden yararlanmışlardır. Yöneticiler kendilerini öven, güçlerini vurgulayan müzisyenlerle çalışmışlardır (Göher, 2007: 303). Siyasi partiler, kitleler tarafından tanınan yazar, oyuncu ve şarkıcılarla beraber anılmışlar ve bu durumu kitleleri meşruluklarına ikna eden bir yöntem olarak kullanılmışlar ve günümüzde de kullanmaya devam etmektedirler (Öztürk, 2014: 197). Daha fazla etki bırakabilmek için özellikle popüler olan sanatçılar ve şarkılar tercih edilmiştir.

Böylece partilerin propaganda müzikleriyle ideolojik çıkarlar desteklenip, ideolojik güçlerin müzikle pekiştirilmesi sağlanmaktadır. Müzik, halkın düşüncelerini belli bir ideoloji içinde sunarak seçmenin kanaatlerini etkilemeye çalışmaktadır. Bu anlamda partilerin görüşlerini meşrulaştıran müziksel güçten yararlanılmaya çalışılmaktadır. Siyasi propaganda müzikleri, müziksel biçimle insan eylemlerini etkilemeye yönelik siyasi girişim olarak ifade edilebilmektedir. Bu eylemlerde, temsil edenler ile temsil edilenler arasındaki ilişki farklılık göstermekle beraber bu iki grup arasında oluşan bağ bazen geçmişe dayanmakta bazen de yeni oluşumlarla gerçekleşmektedir. Bazı propaganda şarkılarında ünlü şarkıcılar öne çıkarken; bazılarında halk koroları görev almaktadır. Bu durumda şarkıcılar siyasi partiler için söyledikleri şarkılarla propaganda sürecini eğlenceli yaparak kitlelerin dikkatini kazanmaya çalışmaktadır. Seçim kampanyalarında ünlü şarkıcılara yer verilmesi durumu, olumlu bir ikna çabası olarak görülmektedir. Bu sayede sunulan müzikler, propagandayı meşrulaştırmakta ve propagandayı çekici bir unsur haline getirmektedir (Çınar, 2010: 160). Müzik sayesinde partiler kendi meşrutiyetlerini bireylere ve topluma kabul ettirme amacı gütmektedirler.

Partiler, sanatçının gücünden yararlanıp onun etkisi altında olan kitleyi kendilerine yönlendirmek için faydacı bir yaklaşım sergilemektedir. Müzik seçimi ise geleneksel müziklere benzeyen yeni eserler üretilerek ya da bilinen geleneksel veya pop müzik eserlerinden seçilerek yapılmaktadır. Bu eserlerden sadece müziği kullanılıp sözleri değiştirilerek ya da söz ve müzik aynen kullanılarak yararlanılmaktadır. Daha önceden bilinen bir müziğin, ideolojik bir ifadeye dönüşmesi ise şarkının politik bir düşünceyi iletmesiyle olmaktadır. Müzik, propagandacının yüklemiş olduğu mesajla, anlamla veya kamusal alanda başka türlü faaliyetlerden oluşan ağ ile bağlantısı neticesinde propagandaya dönüşmektedir (Çınar, 2010: 161). Ve bu durumda seçim şarkıları da siyasi partilerin propagandasını yapıp, belli bir fikir üzerinde insanları birleştirme ve insanların ortaya koyulan fikir üzerindeki duygularını uyandırma, onları daha coşkulu bir hale getirme arzusu taşımaktadır (Budak, 2018: 34). Neticede seçim çalışmalarında müzik, ideolojik bir ifade aracı olarak kullanılmaktadır.

Siyasi parti propaganda müziği genel manasıyla toplumun duygu, düşünce ve isteklerini işleyip, parti söylemlerini ifade eden, ait olunan toplumun kültürünü ve beğenisini ortaya koyan sözlü ve sözsüz ezgilerden oluşmaktadır. Propaganda müzikleri, sanatsal bir olgu olmaktan çok, ideolojileri ifade etmeye yarayan bir araç görünümüne bürünmektedir. Bu aşamada siyasi düşüncelerin halkın benimsemiş olduğu tarzda şarkılarla temsil edilmiş olması halk ile parti arasındaki ait olma duygusunu güçlendirmektedir. Ayrıca siyasi parti müzikleri, demokratik tartışmaların yaygınlaştırılması amacıyla bir vasıta olarak kullanılmaktadır. Ancak bu noktada, herkese hitap eden ortak bir söylemi olan müziği bulmak oldukça zor olmaktadır. Bu durumda, “Akdeniz’de kemençeyle, Karadeniz’de bağlamayla seçim kazanılmaz” düşüncesi karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple demografik, kültürel, etik ve ideolojik hedef kitlelere yönelik müzik seçilebileceği gibi yöresel şarkıcılar veya bir siyasi akımın içinde yer alan yorumcular da siyasi partilerin seçim çalışmalarında yer alabilmektedir (Çınar, 2010: 162). Ayrıca Geçmişteki ozanlar, gelenekler, müzikte meydana gelen değişimler ve toplumdaki demografik değişimler göz önünde bulundurulmadan yapılan çalışmalar yitip gitmeye mahkûm hale gelmektedir (Kutluk, 2018: 91). Bundan dolayı başarılı bir propaganda yapabilmek için sadece müziği seçmek yeterli olmayacaktır. İçinde bulunulan toplumun kültürel kodları, yaşam şartları, beklentileri gibi pek çok unsurunda göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Nitekim her şeyin, her yerde ve her zaman gerçekleştirilebilir olmasının bu derece yaygınlaştığı günümüz dünyasında, siyasal seçim kampanyalarında kullanılan müzik de karmaşık bir hal almaktadır. Müziğin pragmatik anlamı çerçevesinde bakıldığında, siyasi partiler seslendikleri kitlelere kim olduklarını veya olmadıklarını, neyi hatırlamaları veya unutmaları gerektiğini müzikler üzerinden yapmaktadırlar. Arabeskten pop müziğe, rock müzikten rap müziğe kadar bölünmüş toplumsallığımızda, seçkin müzik çevrelerince görünmez olan pek çok müzik türü, siyaset sahnesinde yeni bir toplumsallığın kurucu bileşenleri haline gelmektedir. Bu durumu önemsemeyen veya buna yönelik olumlu ya da olumsuz bir söylem üretemeyen partilerin siyaset arenasında ki konumları düşünüldüğü zaman durumun somut olarak gerçekliği daha iyi anlaşılır hale gelmektedir (Mutlu, 2015: 10). Yani

müziğin somut bir şekilde kullanılamaması partiler açısından bir sorun teşkil edebilmektedir.

Bu durumda toplumsal birliktelikler müzik yolu ile dengelenmekle beraber toplumsal kimliğin somut bir hal aldığı güçlü duygusal deneyimler sağlayabilmekte ve bu sayede kitlelerde ortak bir bilincin oluşturulmasında etkili olabilmektedir. Müzik hareket ilişkileri, bütün bir topluluğu kapsayabilmektedir (Kaplan, 2013: 14). Bu anlamda toplumsal iktidarın elinde olan müzik, salt bedensel varlık olarak bireyleri istediği yere sürükleyebilmektedir (Soykan, 2012: 35). Neticede müzik siyasal güçlerin elinde kendi menfaatleri çerçevesinde kullanılan bir araç haline gelmektedir.

1.4.3. 20. Yüzyılda Türk Müziğinin Propaganda Aracı Olarak Kullanımı

Cumhuriyet devrimi sonrasında radyonun kurulması, yaygınlaşması ve daha sonra televizyonunda katılmasıyla beraber, Türkiye’de müzik kültürel alışverişin, gelişmenin ve küreselleşmenin göstergelerinden biri haline gelmiştir. Bu anlamda müziğin, kültür, ideoloji ve siyasal ekonomi alanında da kullanımı artmıştır (Erdoğan, 2000: 8). Müzik, yaşanan değişmeler sonrasında diğer farklı işlevlerine ek olarak ideolojik bir araç olarak da işlev görmeye başlamıştır.

Nitekim yaşanan siyasal ve sosyal gelişmeler, popüler kültürün yaygınlaşması ile yeni müzik türlerinin ortaya çıkması, kültürel etkileşimlerle insanların beğenilerinin değişmesi gibi nedenlerle 20. Yüzyılda Türkiye’de müzik anlayışında pek çok değişiklik olmuştur. Cumhuriyet’in ilerleyen yıllarında muhalefete karşı yapılan baskılar sonucunda siyasal eserler ortaya çıkmıştır. 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde yaşanan askeri darbelerden sonra sanatçılar üzerinde baskıların artması, protest eserlerin ortaya çıkışını etkilemiştir. 28 Şubat süreci sonrasında yaşanan baskılar da sanatçılar tarafından müzik ile ifade edilmeye çalışılmıştır. 1990’lı yıllarda da tüketim kültürünün toplum üzerinde özellikle de genç bireyler üzerinde hâkim olmaya başlamasıyla beraber, müzikte siyasi söylemler yerini popüler söylemlere bırakmıştır. Bu sebeple politik müzik yapan grup ve sanatçılar da pop müziğe bir geçiş yapmıştır (Temiz, 2015: 24-26). Nihayetinde farklı dönemlerde ve farklı müzik türleri ile siyasi mesajlar verilmeye çalışılmıştır.

1960'lı yıllarda alaturka; 1970'lerin başında Anadolu-pop, ortasında pop; sonunda ise devrimci müzik popüler olmuştu. 1980'li yıllarla beraber ise bu türler yerini köyden kente göç eden insanın sesi haline gelen arabesk müziğe bırakmıştır. 1990'lı yıllara gelindiğinde ise arabesk müzik geriye çekilmiş yerini pop müziğe bırakmıştı (Meriç, 2006: 74). Bu farklı dönemlerdeki farklı müzik türleri de siyasal amaçlı kullanımdan kendilerini kurtaramamıştır.

Müziğin seçimlerde kullanılması ise ilk kez 1943 yılında taş plaklarla gerçekleşmiştir. CHP, taş plaklar hazırlatarak taşraya gönderip belediye hoparlöründe çaldırarak halka dinletmiştir. 45’lik plakların seçimlerde kullanılması da 1961 yılı sonrasında başlamış ve böylece 1973 seçimleriyle birlikte müzik seçimlerin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir (Alkan, 2004: 46). Siyasi partiler ideolojilerini kitlere daha kolay ve hızlı bir şekilde yaymak ve benimsetebilmek için müziği ideolojik bir araç olarak kullanmıştır. Bu anlamda farklı müzik türleri ortaya çıkmış ve propagandanın kullanım alanına dahil olmuştur.

Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde gerçekleşen batılılaşma hareketleriyle beraber toplumun geleneksel yapısı çözülmüş, yerli olana yabancı olan öğeler eklenmiş ve böylece uyumsuz bir yapılanma oluşmaya başlamıştır. Bu uyumsuz yapılanmalara da arabesk adı verilmiştir (Güngör, 1993: 13). Diğer bir ifade ile çağdaşlaşma sürecinin başlamasıyla beraber doğuya has geleneksel yaşam şekliyle batıya has modern yaşam şeklinin karşı karlıya gelmesinden doğan karmaşıklığa “arabesk” adı yakıştırılmıştır (Güngör, 1993: 19- 20). Arabesk müzik ise, toplumsal ve kültürel çevreye göre biçimlenen, tutarlı bir dayanaktan yoksun, ezgi açısından Arap müziğine, çalgı açısından batı müziğine benzeyen, ilk başta taşrada daha sonra toplumun büyük bir kesimini etkisi altına alan geniş bir dinleyici kitlesine sahip olan bir tür olarak tanımlayabiliriz (Güngör, 1993: 23). Arabesk müzik, belli bir dönemin sosyal, ekonomik ve siyasal yapısının müziğe yansımış hali olarak karşımıza çıkmaktadır.

Timur Selçuk da arabesk müziği şu şekilde tanımlamaktadır: “Türk sanat müziği ile Türk halk müziğinden etkilenen, batı tarzı yapay motif ve tavırlar da katarak çağdaş bir müzikal, azgelişmişlik örneği olarak ülkemizin ekonomik ve

kültürel tablosunu büyük bir ustalıkla sergileyen ritmik yapısıyla dinamizmden uzak, tekdüze bir müziktir” (1981: 58). Bu durumda arabesk müzik, Türk sanat müziği, Türk halk müziği gibi yerleşik türlerinin ve yabancı müzik türlerinin etkileşiminin bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır (Güngör,1993: 26). Dolayısıyla arabesk müzik için farklı müzik türlerinin etkileşiminden meydana gelen bir müzik türüdür, diyebiliriz.

1968’li yıllarda Türkiye’de yaşanan öğrenci olayları siyasal ve ekonomik yönden pek çok sıkıntıyı beraberinde getirmiştir. Kentlere göçle beraber gecekondulaşmayla artan işsizlik, yoksulluk içinde yaşamaya çalışan halk kitlerini, Orhan Gencebay’ın “Bir teselli ver” ve “Başa gelen çekilir” gibi plaklarla etkilemesi bir tesadüf olamazdı. O dönem Orhan Gencebay, siyasal şiddet olaylarının arttığı yıllarda daha dışa dönük eserler ortaya koyarken, Ferdi Tayfur ise daha karamsar eserler ortaya koymuştur (Güngör, 1993: 113-114). Arabesk müziğin ideolojik olarak değerlendirilmesinin nedeni; arabesk müzik icra eden sanatçıların devlete doğrudan bir başkaldırı ya da sağ-sol görüşleri temsil etme durumu görülmemekle beraber bu müziği dinleyenlere ulaşmak için siyasi parti liderlerinin arabesk müzikten yararlanması ve bu müzik türünün radyolarda, televizyonlarda yasaklanması sayılabilmektedir (Temiz, 2015: 27). Arabesk müzik format olarak ideolojik bir yapıda olmamasına rağmen siyasi partilerin halkın ilgisi çekmek için kullanmasıyla beraber siyasal bir araç haline gelmiştir.

Arabesk müziğin seçimlerde kullanılmasına öncülük eden ilk parti olan Anavatan partisinin, mitinglerinde arabesk müzik icra eden sanatçılara yer vermiştir. Parti genel başkanı Turgut Özal’da dönemin arabesk sanatçılarıyla sık sık bir araya gelmiş ve halkın karşısına onlarla çıkmıştır. Bir anlamda siyasal parti grupları halkın arabeske olan ilgisinden faydalanmaya çalışmıştır. Neticede arabesk müzik, ideolojik mesajlar taşımasa dahi, bu müzik türüne ideolojik bir sorumluluk yüklenmiştir (Güngör, 1993: 117). Arabesk müzik radyo ve televizyonlarda yasaklı olmasına rağmen halk tarafından yoğun bir şekilde takip edilmiş ve bu durum da siyasilerin dikkatini çekmiş ve böylece arabesk şarkılar da siyasal propagandaların ortasında kalmıştır.

Diğer bir müzik türü olan özgün müzik ise, 1970’li yıllardaki devrimci müzik tarzının halk müziği geleneği ile buluşması neticesinde ortaya çıkmış, pop ve makam müziğini de içinde barındıran farklı bir müzik türüdür (Kahyaoğlu 2003’ten akt. Temiz, 2015: 29). 70’lerde ortaya çıkıp 80’lı yıllarda popüler hale gelen bir müzik türü olarak görülmektedir.

Özellikle 80’li yılların en dikkat çekici türü olarak karşımıza çıkmıştır. 1980 öncesindeki protest şarkıcıların ortada olmamasından faydalanan yapımcı, Hasan Hüseyin Demirel, 1985 yılında Ahmet Kaya'ya yapmış olduğu “Ağlama Bebeğim” adındaki albümle ortaya çıkmıştır. Ahmet Kaya, bu albümden sonra arka arkaya yayımladığı albümlerle Türkiye'de en çok dinlenen sanatçılardan birisi olmuştur (Meriç, 2006: 102). Bir anlamda Ahmet Kaya sayesinde özgün müzik, kitlelerce ilgi gören bir müzik türü haline gelmiştir.

Bu müzik türünün diğer önemli temsilcileri arasında; Edip Akbayram ve Zülfü Livaneli sayılabilmektedir. Bu isimlerle birlikte, Ali Rıza Binboğa, Timur Selçuk, Melike Demirağ, Ferhat Tunç gibi muhalif özgün eserler ile dikkat çeken isimlerde sayılmaktadır (Temiz, 2015: 29). İlk ürünlerini Hasan Hüseyin Demirel önderliğinde veren sanatçıların içinde bu ismi en çok sahiplenen ve kullanan sanatçı ise Selda Bağcan olmuştur. Bağcan, bu tarz müziğin ürünlerini “Özgün Müzik