• Sonuç bulunamadı

Siyaset ve asal konusu olan iktidar, weber’in tanımına göre; toplumsal ilişkiler çerçevesi içinde bir iradenin ona karşı gelinmesi halinde dahi yürütülebilmesi olanağıdır.54 Siyaset kavramı; iktidar, yönetim, devlet kavramlarıyla yakın ilişkisinden dolayı insanların ve toplumların yönetimi olarak tanımlanır. Bu tanımdan yola çıkarak siyaset olgusunun insanoğlunun şehirleşme, birlikte yaşama doneminin başlangıcından itibaren varolageldiğini söylenebilir.

Siyaset arapça kökenli bir kelimedir ve “at eğitimi“ anlamına gelmektedir. Politika ise yunan kökenli bir kelime olup “devlete ait işler” olarak tanımlanmıştır. Siyaset sözcüğünün günümüzdeki anlamı ise Daver’in tanımıyla ülke, devlet ve insan yönetimidir.55 Günümüzde her iki kavram birbirinin yerine kullanılabilinmektedir.

Siyaset kavramımın temel aktörü devlettir. Devlet, bir sınıfın diger sınıfları egemenliği altında bulundurduğu örgütlenmedir.56 Bu tanım devleti bir sınıf yapısı olarak görenlerin tanımıdır. Buna karşılık bazı düşünürler ise devleti sınıf yapısının üstünde ve ötesinde bütün toplumu kapsayan birleştiren bır kurum olarak görmüşlerdir.

İnsanların ilkel ve göçebe kültürden yerleşik hayata geçmesiyle kurulan kentler insan gruplarının siyasallaşmasının temel nedeni olmuştur. Ortak yaşam olgusunun oluşturduğu kültürel ve toplumsal yapılar zamanla sağlam kurumsal sistemlere donüşmüştür. Kentin ve kent devletlerinin kurulmasına kadarki süreçte insanoğlu düşünüş sürecini yeterince tamamlayamamış bunu kültürel bir öge olarak sonraya aktaramadığı görülür. Fakat kentlerin kurulması kültürel birikimin ve toplumsal artının oluşmasını sağlayarak medeniyet yada kültür olgularını meydana getirmiştir.

Şenel’in Siyasal Düşünceler Tarihi adlı kitabında insanoğlunun biyolojik evriminden toplumsal evrime geçisinde toplumsal artı (artı ürün) ve kentlerin kuruluşuna dikkat çekiliyor.        

54 Emine Yavaşgel, Siyasal İletişim Kavramlar ve Ardındakiler, Ankara, Babil Yayinları, 2004 s.140

55 Ahmet Taner Kışlalı, Siyaset Bilimi, Ankara, İmge Kitabevi, 1999, s.17

Siyasal düşünüşün basladığı uygar toplumu anlatırken ise ilkel toplumla arasındaki farkı şöyle ifade ediyor.57 İlkel toplulukları, kadın- erkek işbölümü dışında tüm üyeleri aynı işi yapan, dolayısıyla toplumsal farklılaşmaya uğramamış, sınıflara bölünmemiş bu nedenle eşitlikçi bir toplumsal yapıya, sihirsel düşünüş biçimine sahip birlikler idi. Uygar topluluklar ise kadın erkek işbölümü yani sıra öteki işbölümlerinin görüldüğü, üyeleri, aileleri, farklı işleri yapan farkli mesleklerde uzmanlaşmıs olan dolayısıyla toplumsal farklılaşmaya uğramış, sınıflara bolünmüş, esitsizlikci bir toplumsal, bunun yanısıra siyasal bir yapıya ve ilkin dinsel sonrada bilimsel düşünüşlere ve bunlara dayanan ideolojilere sahip olan insan birlikleri olarak tanımlamaktadır.

Dinsel düşünüşlerin egemen olduğu dönemlerde toplumsal artı tapınaklarda toplanıyordu, buda gücü tapınaklara ait kılmıştır. Toplumsal artının toplandıgı tapınağın bulunduğu köyler, nüfuslarını arttırarak içinde ceşitli sınıfları barındıran kentlere dönüştüler. Kent ve çevresindeki köyler yeterliliklerini yitirip, birbirlerinin ürünlerine ve hizmetlerine muhtaç duruma düştüler. Böylece kurulan ekonomik ve toplumsal, askeri ve siyasal bütünleşme ve bağımlılık, tapınakla ve dinsel düşüncelerle sağlanan duygusal ve düşünsel (tinsel) bir bağlılıkla perçinlendi.

Bütünleşme sonucunda, toplumsal artı ürün üreten sınıf yapısı, artıyı denetleyen egemen sınıfı, düzeni içte ve dışta koruyan ordusu, ekonomik, siyasal işleri yöneten yönetim kadrosu ve farklı sınıf ve meslekten kimselerin nasıl davranacaklarını saptayan yasaları, bu yasaları uygulayan memurlarıyla; bu zor araçları yanı sıra, halkı istenen davranışları gönüllü olarak yapmaya kandıran dinsel “ideoloji”si ile “devlet” düzeninde örgütlenmiş uygar toplum, ilk biçimi olan “kent devleti” olarak belirdi.58

Yöneten ve yönetilen, iktidar, siyaset gibi kavramların doğuşu uygar toplulukların oluşma süreci içinde ortaya çıkmış fenomenlerdir. Kent devletlerinin doğuşu aynı zamanda siyaset fikrinin ve siyasal insanın doğuşunuda beraberinde getirmiştir. Siyaset ve toplum olgusunu doğuran süreç siyasal iletişimi de doğurmuştur. Her nekadar günümüz siyasal iletişim kavramı kitle iletişim araçlarının doğuşuyla kendine entellektuel bir yer edinmisse de yukarıda alıntılandırdığımız süreç siyasal iletişim olgusunun da ilk dönemlerini betimlemektedir.

       

57 Alaaddin Senel, Siyasal Düşünceler Tarihi, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1996 s.37

İletişim, temel amaç ve işlevleri itibariyle subjektif düşünce ve tecrübelerin, dil, görsel semboller, benzetmeler ve imajlar vasıtasıyla ortak hale getirilmesi veya değiş-tokuş edilmesidir.59 İletişimde karşılıklılık esastır. Mesaj alışverişi sözkonusudur. Siyasal düzlemde renk, amblem, bayrak, slogan, semboller vb. herşey mesaj olabilir.

En geleneksel tanım itibariyle, komünikasyon, mektub alma ve gönderme, telefonlaşma vb. türde haberleşme, posta hizmetleri, ulaşım ya da elektrik devresi, eletronik bağlantısıdır. Bugün iletişim teknolojidir, sanattır, gazeteciliktir, amaçlı ya da doğal bir süreçtir, kitle iletişimi yada kişilerarası ilişkidir.60 Yoğun olarak iletişimin bir disiplin olarak incelenmesi

kitle iletişim araçlarıyla ortaya çıkmıştır.

Bilgi aktarma ve anlam yaratma sürecinin yanısıra iletişimin, ikna etmeye, etkilemeye ve davranış değişikliği yaratmaya yönelik bir süreç olduğunu vurgulamalıyız. Buna göre bir aklın bir başkasını etkileyebildiği tüm süreçleri içerir. İnsanların davranışlarına temel teşkil eden, dünyaya ilişkin imajlarını oluşturan anlamların meydana getırdıği ve bu imajların semboller yardımıyla değiş tokuş edildiği sosyal bir eylem sürecidir.61

Esas olarak iletişim kurmada amaçlar sözkonusudur. Belirli bir sonuç elde etmek ıçin iletişim eylemi başlatılır. Bu amaçlar doğrultusunda ise davranış değişikleri yaratma amaçlanır. Dolayısıyla iletişimde mekanik bir bilgi alısverişinin yanısıra anlamlar yüklenen semboller, sloganlar, jest ve mimikler, hatta renklerin kullanımı sözkonusudur.

İletişimin kullanılış türlerine bakarsak Burton ve Dimney 1990 yılında kişinin içsel iletişimi, kişilerarası iletişim, grup iletişimi, kitle iletişimi ve kişi dışı iletişim terimlerini kullanarak sıralamıştır.62 İçsel iletişim, kişinin kendi iç düşünme sürecidir. Kişilerarası iletişim de basit olarak iki kişi arasındaki iletişim süreci olarak tanımlanır. Kitle iletişimi ise genel anlamıyla medya iletişimidir. Yazılı ve görsel ve işitsel araçlarla sağlanan iletişim sürecidir. Gazete, radyo, tv ve internet ana kitle iletişim araçlarıdır.

Sonuç olarak iletişimin ana işlevi bilgilendirme, denetleme, yönlendirme, bilgi ve beceri iletme, eğitme, duyguları dile getirme, toplumsal ilişki kurma, sorun çözülüp kaygıyı azaltma,

       

59 Mahmut Oktay, Halkla ilişkiler Mesleğinin Yöntem ve araçları, İstanbul, Der Yayınları, ,1996, s.15

60 Usluata, a.g.e., s.11

61 Oktay, a.g.e., s.16

eğlendirme, uyarma, gerekli roller üstlenme türünde sıralanabilir.63 İletişimin toplumsal ve kitlesel etkinliği 1950 lerden sonra daha iyi anlaşılmış özellikle politikacılar ve politik kurumlar kitleleri kendi istek ve amaçları doğrultusunda, iletişim daha entellektüel açıdan incelenmeye başlanmıştır. Özellıkle radyo ve televizyon kitleleri yönlendirme, denetleme ve onlarla iyi ilişkiler kurmada etkin olarak kullanılmış ve kullanılmaktadır. Bunlara günümüz teknolojisinde günlük hayatta etkisini arttıran internet de eklenmiştir.