• Sonuç bulunamadı

Sigorta Sözleşmesine Sigortacının Rücu Hakkını Sınırlandırmak

3.3 SİGORTA SÖZLEŞMELERİNDE SİGORTACININ RÜCU

3.3.2 Sigorta Sözleşmesine Sigortacının Rücu Hakkını Sınırlandırmak

Görüldüğü üzere sigortacının kanuni halefiyeti emredici hükümler arasında sayılmış ise de sigortacının halefiyetini ortadan kaldırmayan ve fakat halefiyete dayalı rücu hakkını belirli kişiler bakımından sınırlandıran anlaşmaların geçerli sayılması gerektiği kabul edilmektedir. Bu durumda sigorta sözleşmesine konulan özel kayıtların TBK’nın 115. maddesinde426 düzenlenen sorumsuzluk anlaşması niteliğinde olduğu iddia edilerek, sorumsuzluk anlaşmaları bakımından öngörülen sınırlamalara tabi olduğu ileri sürülebilecek midir? Bir diğer ifadeyle, sigorta sözleşmesine konulan bu yönde bir özel şartın sorumsuzluk anlaşması olarak nitelendirilmesi ve sorumsuzluk anlaşmasının şartlarının mevcut olmaması durumunda bu yönde bir poliçe şartının geçersiz sayılması mümkün olabilir mi? Sorumsuzluk anlaşması sözleşmeye aykırılık hâlinde doğan sözleşmesel sorumluluğun sınırlandırılması amacıyla yapılan, sözleşmeye aykırılık hâlinde alacaklı tarafın borçlu tarafa talep yöneltmeyeceğinin kararlaştırıldığı anlaşmalardır427. Bu itibarla sorumsuzluk anlaşmasının temel amacının, borçlunun

sözleşmeden doğan borçlarını hiç, geç veya gereği gibi ifa etmemesi hâlinde alacaklının esas borç ilişkisine dayalı olarak ileri sürebileceği sözleşmesel talepleri sınırlandırmak olduğu söylenebilir428.

426 TBK’nın “Sorumsuzluk anlaşması” kenar başlıklı 115. maddesi şu şekildedir:

“(1) Borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.

(2) Borçlunun alacaklı ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir borç sebebiyle sorumlu olmayacağına ilişkin olarak önceden yaptığı her türlü anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.

(3) Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.”

427 Nilgün Başalp, Sorumsuzluk Anlaşmaları, İstanbul, 2011, s. 17; Eren, s. 1112. 428 Başalp, s. 17.

120

Ancak borçlunun, sözleşmeye veya borca aykırı hiçbir davranışından sorumlu olmayacağına ilişkin yapılan bir anlaşma, taraflar arasındaki ilişkiyi bir borç ilişkisi olmaktan çıkaracağından429 sorumsuzluk anlaşmasının yapılması belirli

şartlara tabidir. Bu şartlar şu şekildedir; taraflar arasında sorumsuzluğa ilişkin bir anlaşma olmalı, sorumsuzluk anlaşması borçlunun ağır kusuruna dayanan davranışlarına değil sadece hafif kusuruna dayanan davranışlarına ilişkin olmalı, alacaklı sorumsuzluk anlaşması sırasında borçlunun hizmetinde bulunmuyor olmalı ya da borçlunun sorumluluğu kanun veya yetkili makamca verilen izne dayalı bir işle ilgili olmamalı ve son olarak, sorumsuzluk anlaşması özel bir hükümle yasaklanmamış olmalıdır430.

Her ne kadar kural olarak bir sözleşme uyarınca sadece sözleşmenin taraflarının hak ve borçları doğuyor ise de sözleşme serbestisi içerisinde üçüncü kişi lehine sorumsuzluk anlaşması yapılmasına bir engel bulunmadığı belirtilmektedir431.

Sigorta sözleşmesinde sigortacının belirli kişilere (sigorta ettiren, sigortalının yakınları vb.) karşı rücu talebi yöneltmeyeceğine ilişkin taahhüdünün, zarar sorumlusu üçüncü kişi lehine sorumsuzluk anlaşması olarak kabul edildiği iddia edilebilir. Bu durumda sigorta teminatı altına alınan rizikonun zarardan sorumlu üçüncü kişinin ağır kusuru nedeniyle meydana gelmesi hâlinde sigorta sözleşmesindeki “sorumsuzluk anlaşmasının” geçerli olmadığını ileri sürmek mümkün olacaktır. Dolayısıyla sigortacının sigorta sözleşmesi uyarınca rücu talebi yöneltmeyeceğini taahhüt ettiği kişiye rücu etmesi mümkün olacaktır. Ancak sorumsuzluk anlaşmasının nitelikleri ve tanımı dikkate alındığında, sigortacının sigorta sözleşmesinde bu yönde bir taahhütte bulunmasının bir sorumsuzluk anlaşması olarak nitelendirilmesi mümkün gözükmemektedir. Zira sorumsuzluk anlaşmasında esas sözleşmedeki borçların yerine getirilmemesi durumunda tarafların ya da üçüncü bir kişinin sorumluluğu sınırlandırılmaktadır. Sigorta sözleşmesi sigortacı ve sigorta ettiren arasında kurulmakta ve tarafların

429 Kılıçoğlu, Borçlar, s. 671 vd.

430 Detaylı açıklama için bkz. Kılıçoğlu, Borçlar, s. 671 vd.; Başalp, s. 175 vd.; Eren, s. 1114 vd. 431 Konu ile ilgili detaylı açıklama için bkz. Başalp, s. 156 vd.

121

borçları sigorta sözleşmesinden doğmaktadır; örneğin sigorta primini ödeme borcu veya riziko gerçekleştiği takdirde sigorta tazminatını ödeme borcu gibi. Dolayısıyla, sigorta sözleşmesinin taraflarının bir sorumsuzluk anlaşması yapmasından söz ediliyor ise bunun ancak “primlerin geç veya hiç ödenmemesinden sigorta ettiren sorumlu olmayacaktır” şeklinde bir anlaşma olabileceği düşünülebilir.

Sigortacının sigorta ettirene ya da başka bir kişiye rücu hakkı ise sigorta sözleşmesinin konusu olmadığı gibi sigortacıya yüklenen sözleşmesel bir borç da değildir. Sigortacı rücu hakkını kullanıp kullanmama konusunda serbesttir. Zira kimse kendi iradesine rağmen dava açmaya ya da talep yöneltmeye zorlanamayacağı gibi kanunda sigortacının halefiyet yoluyla elde ettiği dava hakkını kullanması konusunda bir yükümlülük de öngörülmüş değildir432.

Dolayısıyla burada sigorta sözleşmesinden doğan bir borç ve bu borcun ifa edilmemesi hâlinde sorumluluğun sınırlandırılmış olacağına yönelik bir anlaşmadan söz edilmesi mümkün gözükmemektedir.

Doktrinde sigortacının belirli kişilere karşı rücu hakkını kullanmayacağı yönündeki anlaşmaların sigorta teminatı hükmünde olduğu ifade edilmektedir ve bu yönde bir taahhütte bulunan sigortacının, o kişinin menfaatini de sigorta teminatı altına aldığı kabul edilmektedir433. Bu yoruma dayalı olarak, sigortacının

sigorta sözleşmesi uyarınca menfaati teminat altına alınan kişiye karşı rücu talebi yöneltmesi mümkün olmayacaktır.

Sigortacının rücu hakkını belirli kişilere karşı kullanmayacağı yönündeki özel kayıtlar bir sorumsuzluk anlaşmasından ziyade sözleşmesel bir taahhüttür. Zira sigortacının kanuni halefiyete dayalı olarak elde ettiği veya elde edeceği tazminat alacağını kullanmamayı taahhüt etmesi TBK’nın 129. maddesinde434 düzenlenen

432 Omağ, Halefiyet, s. 118, 121. 433 Ünan, Cilt II, s. 379.

434 TBK’nın “Üçüncü kişi yararına sözleşme” kenar başlıklı 129. maddesi şu şekildedir:

“(1) Kendi adına sözleşme yapan kişi, sözleşmeye üçüncü kişi yararına bir edim yükümlülüğü

122

üçüncü şahıs yararına sözleşme hükümleri uyarınca alacağı talep etmeme taahhüdü435 (“pactum de non petendo”) olarak nitelendirilmelidir436. Alacağı talep

etmeme taahhüdü, iki şekilde olabilir: davadan feragat (“pactum de non petendo

in perpetuum”) ya da erteleme anlaşması (“pactum de non petendo in tempus”)437.

Erteleme anlaşması ile taraflar belirli bir süre talepte bulunmama yönünde anlaşarak ifa zamanını ileriki bir tarihe ertelerken; davadan feragatte ise alacaklı alacağını dava etmemek üzere borçluya taahhütte bulunmaktadır ve böyle bir taahhüdün verilmiş olması durumunda söz konusu alacak hiçbir zaman dava konusu edilememektedir438.

Davadan feragatte (“pactum de non petendo in perpetuum”) alacaklı alacağından değil alacak hakkından feragat ettiğinden439, bu durum sigortacının kanuni

halefiyetine ilişkin emredici nitelikteki düzenlemeye de aykırılık teşkil etmemektedir. Zira daha önce de vurguladığımız üzere bu ihtimalde sigortacının kanuni halefiyeti ortadan kalkmamakta, sigortacı kanuni halefiyete dayalı rücu hakkını belirli kişilere karşı kullanmama taahhüdü altına girmektedir440.

Dolayısıyla kanuni halefiyetin temelinde yatan zenginleşme yasağı prensibine de aykırı bir durum mevcut değildir; zira sigortalının zarar sorumlusuna karşı talep yöneltme imkânı bulunmamaktadır. Diğer taraftan, sigortalının zarar sorumlusunu sigorta sözleşmesinden yararlandırma niyeti olduğu bu gibi bir durumda, bu iradeyi hiçe saymak suretiyle zarar sorumlusunun sorumluluğuna gitmenin de geçerli bir dayanağı yoktur441.

(2) Üçüncü kişi veya üçüncü kişiye halef olanlar da, tarafların amacına veya örf ve âdete uygun düştüğü takdirde edimin ifasını isteyebilirler. Bu durumda, üçüncü kişi veya ona halef olanlar bu hakkı kullanmak istediklerini borçluya bildirdikten sonra, alacaklı borçluyu ibra edemeyeceği gibi, borcun nitelik ve kapsamını da değiştiremez.”

435 Alacağı talep etmeme taahhüdü (“pactum de non petendo”) ile ibranın farkı bakımından bkz. Oğuzman/Öz, Genel I, s. 544.

436 Omağ, Halefiyet, s. 120.

437 K. Nuri Turanboy, İbra Sözleşmesi, Ankara, 1998, s. 30. 438 Turanboy, s. 30, 31.

439 Turanboy, s. 31.

440 Omağ, Halefiyet, s. 121 vd. 441 Omağ, Halefiyet, s. 122.

123

3.4 SİGORTACININ RÜCU HAKKINI KULLANAMADIĞI KİŞİLERE