• Sonuç bulunamadı

Oturma Odası

3.KURAMSAL ÇERÇEVE

3.1. Ses Eğitiminde Uygun Repertuvar Seçimi

Müzik eğitimcileri, öğrencilerinin beceri gelişimi için repertuvar seçimi konusunda yetkin olmalıdır. Madsen ve Yarbrough (1985), etkili müzik eğitimcisinin mevcut materyallerden bağımsız olarak, müzikal materyalleri seçmek için kişisel teknikler ve beceriler geliştirmesi gerektiğini yorumlayarak bu ifadeyi desteklemektedir. Bu yaklaşım, yüksek düzeyde müzik eğitimi ile tutarlı amaç ve hedefleri gerçekleştirmek için kişinin kişisel kitaplığını ve referanslarını oluşturmayı da içerir. Madsen ve Yarbrough (1985), ayrıca etkili müzik eğitimcisinin mesleki gelişiminin, öğrencilerin bireysel gereksinimlerine uygun yeni materyalleri aktif olarak aradıkları bir süreç olduğunu ileri

sürmektedir. Bachner (1943), etkili ses eğitmeninin “şarkı, opera, oratoryo vb.” şan literatürünü bilmesi gerektiğini, böylece öğrencinin gelişimini ilerletmek için gerekli olanı seçebileceğini belirtmektedir.

Sonuç olarak, özellikle üniversite öğrencileri, gelişmelerini ve başarılı olmalarını sağlayan repertuvarı seçmek için zaman ayırdıklarında öğretmenlerinin daha etkili olduklarını hissederler (Abeles, 1975; Goffi, 1996). Mallett (1959), öğretmenlere, yaz dönemlerini yeni repertuvar aramak ve kendi repertuvar uygulamalarını değerlendirmek için kullanmalarını önermektedir (aktaran Stephenson, 2013, s. 3).

Bir şarkıcı için repertuvar seçimi (kişisel, estetik tercihlerini hesaba katmadan) genellikle sesini kullandığı beceri derecesine göre değil, bireysel sesinin temel fiziksel doğasına göre belirlenir. Her enstrüman gibi, her insanın sesinin de belirli genel sınırlamaları vardır. Her ses türü, aşağı ve yukarı ses alanında belli ses sınırlarına sahiptir ve bu sınırlar dışında ses üretmesi beklenemez. Bununla birlikte, ses repertuvarı o kadar geniştir ki, neredeyse her tür ses, hatta bir dereceye kadar sınırlı ve kusurlu bir ses bile, onun doğal kapasitesinin ötesine geçmeyecek şekilde yeteri kadar mükemmel müzik bulabilir. Bu bağlamda, bir repertuvar oluşturmaya çalışan bir öğrenci, sesinin güçlü ve zayıf yönlerinin ne olduğunu anlamaya çalışmalıdır. Buna göre, gelişim durumundaki bireysel ses organının fiziksel doğasına dair imkansız taleplerde bulunmaksızın, yalnızca becerisini ve yeteneğini kullanmasına izin verecek türde bir müziği söylemesi iyi olur (Kagen, 1960, s.99, 103).

Kagen’a göre, ses repertuvarı bilgisi söz konusu olduğunda, birçok şarkıcı ve öğrenci, müzikal meraktan aşırı derecede yoksun görünmektedir ve bu nedenle seslerine uygun müzik zenginliği konusunda son derece bilgisizdir. Çünkü ses repertuvarının çoğunlukla olağanüstü seslere sahip şarkıcıların seslendirdiği türden ünlü eserlerden oluştuğuna inanıyor gibi görünmektedirler. Bu bilgisizlik ve uygun ses repertuvarının seçilmesiyle ilgili problemlerin anlaşılmaması, çoğu öğrencinin ilerlemesini geciktirir ve hatta engeller. Bir şarkıcının büyük bir opera eseri söyleyemediği sürece şarkıcı olarak kabul edilemeyeceği düşüncesi ne yazık ki öğrenciler arasında çok yaygındır. Bu düşünce, birçok sesin bozulmasına ve birçok yeteneğin kaybedilmesine neden olmuştur. Bazen de, her şarkının, öğrencinin ses aralığına uyması için transpoze etmek yerine yazıldığı orijinal tonda söylenmesi gerektiği düşüncesi ile karşılaşılır. Bu düşünce, birçok yetenekli öğrenci için birçok güzel şarkının bozulmasına neden olmuştur. Bir öğrencinin şarkı repertuvarının seçimi, öncelikle o anda sahip olduğu ses özelliğine ve becerilere dayanmalı ve diğer tüm faktörler ancak bu değerlendirmeye yeterince önem verildikten sonra dikkate alınmalıdır. Bu, repertuvar seçiminde öğrencinin aşırı derecede sınırlandırılmış olması gerektiği anlamına gelmemelidir. Herkesin kendisine en uygun vokal müziğin

hangisi olduğuna karar vermeden önce her tür müziği söylemeye çalışması gerekir. Yine de bir şarkıcının, özellikle de genç bir şarkıcının, sesinin üstesinden gelemeyecek türde bir müzikle uğraşmakta ısrar etmesi doğru değildir. Kagen, öğrencilere ve genç sanatçılara, dinletilerde ve topluluk içinde şarkı söylerken yalnızca seslerine uygun olan müziği söylemelerini önerir ve ancak o zaman müziğe, dinleyenlere ve kendilerine karşı olan sorumluluklarını yerine getirebileceklerini belirtir.

Vokal müzikte standart repertuvar, enstrümantal müzikte olduğu kadar fazla değildir ve neredeyse yok denecek kadar azdır. Bununla birlikte, bazı besteciler tarafından yazılan ve standart olarak kabul edilebilecek bir müzik repertuvarı vardır. Diğer bir deyişle, her şarkıcıdan örneğin Schubert'in bazı özel, zor şarkılarını seslendirmesi beklenemese de, her şarkıcı, Schubert'in bazı şarkılarını seslendirebilmelidir (Kagen, 1960, s.

106, 107).

Bu açıklamalar yönünde, ses eğitiminde uygun repertuvar seçiminde ses eğitmeninin izleyeceği yollar şunlar olabilir: İlk olarak, ses eğitiminde öğrenciler aynı özelliklere sahip olmadığından, fiziksel ve müzikal yetenekleri büyük farklılıklar gösterebilir. Ses eğitmeni güçlü ve zayıf yanlarını belirlemek için her öğrenciyi ayrı ayrı değerlendirmeli ve öğrenci için repertuvar seçerken bu bilgileri kullanmalıdır. Örneğin, bir öğrenci iyi bir nefes desteği ile şarkı söyleyebilir, ancak üst registerde uygun vokal pozisyonda söylemede zorluk çekebilir. Başka bir öğrenci alt registerde ses üretmede zorluk yaşayabilir, ancak üst registerde zorluk çekmez. Öğrenci, yetenekleri değerlendirme konusunda öğretmenin uzmanlığına ve deneyimine güvenmelidir. Deneyimsiz öğretmen için bu görev çok zor olabilir. Deneyimsiz öğretmenler, çeşitli ses türleri konusunda yeterince bilgi sahibi olmayabilirler. Bu nedenle, herhangi bir ses türü için repertuvar seçiminde gerekli teknik özelliklerin bilgisi, öğrencilerinin yeteneklerini literatürle eşleştirmeye çalışırken öğretmenlere yardımcı olacaktır.

İkinci olarak, ses eğitmeni öğrencinin yeteneklerini belirledikten sonra, öğrenciye yarar sağlayacak hedefleri ve teknikleri tanımlamalıdır.

Yine, her öğrenci farklı olduğu için bu hedefler ve teknikler kişiden kişiye değişebilir. Öğretmen, öğrencinin yeteneklerine göre amaç ve hedefler belirlediğinde, doğru tekniği oluşturacak literatür seçilmelidir.

Bu literatür, problemli bir alanda öğrenciye yardımcı olurken aynı zamanda öğrenciyi de geliştirir. Repertuvar hakkında henüz kapsamlı bir bilgiye sahip olmayan deneyimsiz öğretmenler, öğrenci için belirlenen hedeflere yönelik eserler seçmekte de zorluk çekebilirler ve bu zorluk repertuvarın öğrenciyle eşleştirilmesini yavaşlatmaktadır.

Üçüncü olarak, ses eğitmeni öğrenci için hedefleri ve teknikleri belirledikten sonra, seçilen müziğin teknik özelliklerini belirlemeli ve

tanımlamalıdır. Bu konuda öğretmen kişisel deneyim ve uzmanlığa güvenmelidir, çünkü güvenilir ya da geçerli bir objektif alternatifi yoktur.

Hiç kimse müziğin teknik özellikleri için, aralık, tessitura, ritim vb.

zorluklarla ilgili standart tanımlamalar yapmamıştır. Bu nedenle, öğretmen kişisel deneyimine dayanarak neyin kolay ya da zor olduğuna karar vermelidir. Bu görev de yine, özellikle deneyimsiz öğretmen için kolay değildir (Ralston, 1996, s. 3, 4).

Dördüncü olarak, ses eğitmeni müziği öğrenciyle eşleştirdiğinde, seçilen müzik çok zor ya da çok kolay olmamalıdır. Öğrenci, seçilen repertuvarın tüm yönlerine hakim olmalı ve müzik "kişinin teknik gelişimi kapsamında" olmalıdır (Wilson, 1977). Coffin (1960) müziğe hakim olmanın, müziğin tüm yönlerinin teknik yeterliliğini ve koordinasyonunu içerdiğini ve eşleştirme sürecini son derece önemli hale getirdiğini açıklamaktadır. Bir öğretmen, repertuvar ve öğrenci arasında uygun olmayan bir eşleşme yaparsa, hayal kırıklığı, isteksizlik ve motivasyon kaybı gelişeceği neredeyse kesindir (Saville, 1991). Elbette müziği bireysel öğrencilerin yetenekleriyle eşleştirmek önemlidir.

Öğretmen, iki ya da daha fazla öğrenci için aynı repertuvar seçimlerini yapmaya çalışırsa, eşitlikçi paradoksa benzer bir durum yaratabilir.

Emerson'a (1964) göre eşitlikçi paradoks, tüm öğrencilere eşit davranıldığında ortaya çıkar ve aradaki fark ya da gerçek eşitsizlik artar.

Tersine, eğer eşit sonuç isteniyorsa, öğrencilere bireysel olarak davranılmalıdır. Örneğin, iyi bir nefes desteği ile şarkı söyleyen, ancak üst registerde uygun vokal pozisyonda zorluk yaşayan öğrenciye, alt registerde vokal pozisyonda zorluk yaşayan ancak üst registerde zorluk yaşamayan öğrenci ile aynı hedefler, amaçlar ve repertuvar uygulandığında, birinin ya da her iki öğrencinin bireysel ihtiyaçları karşılanmayacaktır. Öğretmen, her iki öğrenciye de yetenekler, hedefler ve literatür açısından eşit davranarak, öğrencilerin yetenekleri arasındaki boşluğu genişletebilir. Repertuvarı öğrencilere uygun hale getiren bu son adım, tüm öğretmenler, özellikle de deneyimsiz olanlar için belki de en zor olanıdır. Dört adımın hepsi öğretmenin öznel yargısına dayanır ve bu yargılar tamamen öğrencinin ihtiyaçlarını karşılamayabilir. Martin’e (1957) göre, deneme-yanılma yoluyla müzik seçimi öğrenciye haksızlık olabileceğinden, iyi düşünülmüş bir repertuvar seçimi yöntemi kullanılmalıdır (aktaran Ralston, 1996, s.5, 6).

Repertuvar seçimi için başka bir yaklaşım ses sınıflandırmasıdır.

Öğretmenler ses sınıflandırmasını repertuvar seçmek için bir ölçüt olarak kullanırlar. Yani, bir öğrenci lirik tenor olarak sınıflandırılırsa, repertuvarı o ses türü için yazılmış literatürden oluşur. Ancak, bu tür repertuvar seçimi ile ilgili sorunlar ortaya çıkmaktadır. Ses eğitmenleri seslerin sınıflandırılması konusunda nadiren ortak zeminde buluşmaktadırlar. Bir öğrenci, farklı öğretmenler tarafından farklı ses

sınıfına yerleştirilebilir. Öğrenciler bile kendilerini başkalarının görüşleriyle çelişen bir ses sınıflandırmasında tanımlayabilirler. Sesler normalde aralık, ses kalitesi, tessitura ve register geçişleri gibi ölçütlere göre sınıflandırılır. Ancak, bu ölçütlerin tanımları sınıflandırmayı daha zor hale getirebilir. Örneğin, şarkıcılar bir ses kategorisinin ses aralığı özelliklerine ve başka bir kategorinin ses kalitesine sahip olabilir (Jarvis, 1987). Baxter (1989) konuyla ilgili şu noktayı vurgular:“insan seslerinin üst, orta ve alt -sırasıyla sopranolar ve tenorlar, mezzo-sopranolar ve baritonlar, kontraltolar ve baslar- temel bölünmesi doğal bir fenomendir;

sadece doğa her zaman düzgün bir bölünme çizgisi sağlamaz ve bu bölünmelerden ikisini içine alan sesler vardır.” Birçok farklı ses sınıflandırması ve birçok öznel ölçüt olduğundan, bireysel sesleri bir kategoride tanımlamak kolay değildir. Bununla birlikte, uygun sınıflandırma, ses tellerinin sağlığını korumak ve doğru nefes kontrolünü sağlamak için önemlidir. Yanlış bir sınıflandırma, seste tükenmişlik ve kalıcı hasar ortaya çıkarabilir (Yenne, 1993). Bu nedenle, ses sınıflandırması şarkıcının yeteneklerine uygun repertuvar seçiminde ikincil olmalıdır. Bu şekilde genç ve deneyimli şarkıcının yanlış sınıflandırılması olasılığı azaltılabilir (aktaran Ralston, 1996, s. 21, 22).

Konuyla ilgili bir diğer görüşe göre, her bir ses türü içinde esas olarak sesin tınısı ve sesin hacmiyle karakterize edilen bir dizi alt tür bulunabilir.

Böylece, örneğin genel soprano ses aralığına sahip olan sesler, koloratur soprano (normal soprano ses aralığına dördüncü alt tür olarak eklenmiştir), lirik koloratur soprano, hafif lirik soprano, lirik soprano, spinto, dramatik soprano gibi birçok alt türlere ayrılır. Bununla birlikte, alt türlerin her birinde, bireysel fiziksel özelliklere ve sınırlamalara sahip sesler, olgun ve olgunlaşmamış sesler, türün belirli genel özelliklerinin altında ya da üstünde sesler bulunmaktadır. Çok az öğrenci, belirli bir vokal müziğin fiziksel taleplerini karşılayamamanın, onun becerisine ve yeteneğine herhangi bir etki yapmadığının farkında gibi görünmektedir.

Çünkü bu tür bir yetersizlik çoğu zaman ses organlarının temel yapısından kaynaklanmaktadır ve bunun üzerinde bir yorumcu olarak neredeyse hiç kontrolü yoktur (Kagen, 1960, s. 100, 101).

Ralston’a (1996, s. 23) göre, bir diğer repertuvar seçimi türü, müziğin teknik özelliklerinin zorluğunun öğrencinin yetenekleriyle eşleşmesidir ancak, bu alanda çok az araştırma yapılmıştır. Bu alanda çalışan iki yazarın her biri, tek bir bestecinin çalışmalarına odaklanmıştır (Hu, 1991;

Jones, 1988). Bu araştırmacılar, sırasıyla Ernst Krenek ve Ottorino Respighi'nin müziğini seçmişler ve sadece seçilen bestecilerin eserleri için derecelendirme kriterleri geliştirmişlerdir. Bu noktada,Ralston (1996, s. 90, 91) kendi geliştirdiği geçerliği ve güvenirliği sağlanmış olan Ralston Repertuvar Zorluk Endeksi’ni kullanarak, tüm deneyim seviyelerinden ses eğitmenlerinin, repertuvar kararlarının geçerli ve

güvenilir ölçütlere göre alındığından emin olabileceklerini ifade etmektedir. Repertuvar seçimi, öğrencilerin yetenekleri ve gereksinimleri ile ne kadar hassas bir şekilde eşleşirse, öğrencilerin ses eğitimi sürecinden yararlanma ve gelişmeleri olasılığı o kadar yüksek olacaktır.

Buna göre, eser seçimleri öğrencinin yeteneği ve gelişimi doğrultusunda zorluk derecesine göre, yani kolay, orta ve zor düzey olarak, ses aralığı, tessitura, ritim, müzik cümlesinin uzunluğu, müzikal ifade ve yorum, eserin melodik yapısı (diyatonik-kromatik, legato-staccato, ses atlamaları ve ses aralığı açısından), armonik temeller (şarkının ezgisi ve eşlik arasındaki uyum durumu-zorluğu) ve telaffuz açısından değerlendirilmelidir.

Uygun repertuvar seçimi konusunda bir diğer görüşe göre, aday ve yeni ses eğitmenleri öğretim uygulamalarında ve rutinlerinde, özellikle repertuvar seçimi ile ilgili olarak organize edilmeli ve yapılandırılmalıdır.

Çalışma öncesinde bir öğrenci envanterinin uygulanması, yeni ses eğitmenlerine yarar sağlayacaktır. Ses eğitmenleri, bir öğrenci bilgi sayfası envanterinin ya da repertuvar listesinin incelenmesini takiben öğrencilerin repertuvar seçimi yoluyla ne öğrenmek istediklerini dikkatlice değerlendirirler. Bu uygulama öğrencilerin geçmişleri ve tercihleri hakkında daha fazla bilgi edinmeye hizmet eder. Vokal pedagoglar, öğrencilerin müzikal tercihleri, arka planları ve hedefleri hakkında daha fazla bilgi toplamak için bir öğrenci envanterinin yönetimini desteklemektedir (Mallett, 1962; Patenaude-Yarnell, 2003;

aktaran Stephenson, 2013, s. 59, 60).

Ses eğitimi sürecinde repertuvar seçimi konusunda önemli bir nokta da, öğretmen ve öğrenci arasındaki uyumdur. Buna göre, öğrenci-öğretmen ilişkisi bir ortaklık olmalı ve bir öğrenci, öğrenci-öğretmeninin özellikle repertuvar seçimiyle ilgili kararlarına güvenmelidir. Bu ilişki ya da ortaklık ve ses eğitmeni ile öğrenci arasındaki uyum ders ortamı üzerinde olumlu bir etkiye sahip olacaktır (Chang, 2001; Clemmons, 2007).

Chapman (2006), araştırmasında ses eğitimi öğrencileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda onların görüşlerine ve değerlendirmelerine destek vermektedir: "Öğrenciler, benzersiz ihtiyaçlarının profesyonel bir ortaklıkta ele alınacağını umuyor, bu da gerçek bir ilişki. Kendilerini, kendi geleceklerinde işbirlikçi ortaklar olarak görüyorlar ve aynı zamanda öğretmenlerine en değerli varlıkları olan sesleri konusunda güvenmek istiyorlar.”Araştırmada katılımcıların açıklamasına göre, öğrenci ve öğretmen arasındaki ortaklık gelişmeli ve bunun sonucunda öğretmenler, öğrencilerin repertuvar seçim sürecine daha fazla katılmalarına ve programlarında ilerleyen süreçte inisiyatif almalarına izin vermelidir. Bazı araştırmacılar ve vokal otoriteler bu yaklaşımı desteklemektedir (Clemmons, 2007; Mabry, 2007). Bu noktada, ses eğitmenleri, öğrencilerin hangi repertuvarı seçmelerine yardımcı

olacakları ile repertuvar değeri için standartların korunması arasındaki dengeyi sağlamayı iyi düşünmelidirler. Bu dengeyi sağlamak için Mabry (2007), özellikle yeni ses eğitmenlerine yol göstermektedir:

 Yeni başlayan öğrencilerin sınırlı bir listeden repertuvar seçmelerine izin verin.

 Öğrencileri, öğretmene yabancı olan bilmediği eser ve bestecileri araştırmaya teşvik edin ve cesaretlendirin.

 Bestecilik dallarıyla işbirliği sağlayın.

 Öğrencilerin tercihlerini dinleyin.

(aktaran Stephenson, 2013, s. 60, 61).

Ses eğitiminde özellikle yeni başlayan genç öğrenciler için evrensel olarak uygulanabilir bir kriter listesi oluşturmak mümkün değildir. Her öğrenci kişisel ve müzikal özellikler açısından farklıdır ve bu nedenle repertuvar seçimi büyük ölçüde özneldir. Yani, repertuvar seçimi için

"tek bedene uyan" bir yaklaşım yoktur. Bununla birlikte, repertuvarı değerlendirebileceğimiz bazı ölçütler oluşturmak çok önemlidir. John Nix, şarkıcının yaşının, çalıştığı sürelerin uzunluğunun ve bireysel teknik sorunların repertuvar seçimini etkilediğini belirterek şöyle demektedir:

"Bir şarkıcının üstesinden gelemeyeceği teknik zorlukları olan repertuvarla başa çıkması psikolojik olarak yenilgidir. Teknik sorunlarla boğulmuş bir şarkıcı kendini müzikal olarak ifade etmekte zorlanır"

(aktaran Jung, 2010, s. 15).

Ertem’e (2011) göre de, bazı öğrenciler çalıştıkları eseri zor bulduklarında bırakma eğilimindedirler. Bu durumun, eserin öğrencinin seviyesinin üstünde olması, çalıştığı eserin hoşuna gitmemesi, başaramama duygusu, güvensizlik vb. çeşitli nedenleri olabilir.

Öğretmenin eğitim sürecinde aceleci olması, yanı sıra öğrenciden gereğinden fazla ya da hızlı ilerleme beklentisi, öğrencinin gelişimini, derslere karşı motivasyonunu olumsuz yönde etkileyebilecektir (aktaran Kudret, 2017: 12).

Ses eğitiminde şarkı seçerken göz önünde bulundurulması gereken önemli bir nokta da, seçilen her eserde öğrencinin problemlerine yararı olacak yönlerin bulunmasıdır. Hep aynı yapıda birbirine benzer eserler söylenmesi tekdüzeliğe, zamanından önce zor eserler verilmesi ise sesin zorlanmasına yol açmaktadır. Bu nedenle öğretmene düşen sorumluluk çok büyüktür (İkesus, 1965, s. 45).

David’e (1995) göre, doğru literatürle söylemek özellikle genç sesler için çok önemlidir. Bu nedenle, çok pes ve çok tiz sesler olabildiğince az kullanılmalı, şarkı seçiminde müziğin zorluğuna ve ses genişliğine dikkat edilmelidir (aktaran Rock, 2005, s. 8).

Belirli bir ses türüne yönelik eğilimler belirgin olsa da, ses eğitiminin ilk zamanlarında genç öğrenciyi bir ses türüne ya da karaktere tam olarak yerleştirmeden önce, repertuvarın belirlenmesinde biraz serbestlik olmalıdır. Ses eğitimine yeni başlayan genç bir öğrenci için repertuvar temel olarak şu şarkılardan oluşmalıdır:

1. Repertuvar çoğunlukla kısa şarkılardan oluşmalıdır. Genç şarkıcıların sesinde genellikle dayanıklılık eksikliği vardır. Karın ve vokal kaslarını kullanmaya alışık değildirler ve tipik olarak derin nefes almaya alışkındırlar. Uzun bir şarkıda yönetilecek çok fazla müzik bilgisi ve parametre genç şarkıcı için çok zor olabilir.

2. Şarkılar, nispeten sınırlı bir ses aralığında ve tessiturada yazılmış olmalıdır.

3. Şarkılar, az sayıda ses atlaması ve register geçişi içermelidir. Çünkü bu geçişleri genç bir sesin yönetmesi çok zor olabilir.

4. Şarkılar, çoğunlukla kısa ifadelerden (müzik cümleleri) oluşmalıdır.

Genç şarkıcı, uzun bir müzik cümlesi ile seste legato karakterini sürdürmeyi zor bulacaktır. Çünkü nefes kontrolü tipik olarak uzun bir cümleyi sürdürmek için yeterince geliştirilmemiştir.

5. Şarkılar, dramatik gücü konusunda gösterişsiz olmalı, sade taleplerde bulunmalıdır. Genç şarkıcı tipik olarak birçok modern opera rolünün gerektirdiği güç ve dayanıklılıkla donatılmamıştır. Genç şarkıcı performansta ilerlediyse, Wagner ya da Strauss yerine Bellini ile başlaması daha doğrudur.

6. Seçilen şarkıların çoğu bir legato karakterine sahip olmalıdır (lirik legato ya da lirik sostenuto). ‘Legato’nun kalitesi genel olarak sanat şarkısının performansının merkezinde olduğundan, yeni başlayanlar legato yapmak için gerekli kas belleğini içselleştirmek amacıyla bunu en baştan geliştirmeye çalışmalıdırlar.

7. Şarkıların dili ağırlıklı olarak İtalyanca olmalıdır. Çünkü İtalyanca çok sayıda saf, açık ünlüler içerir ve telaffuz edilmesi nispeten kolaydır.

İtalyanca böylece legato şarkı söylemeye daha iyi uygulanmaktadır.

İngilizce de dahil olmak üzere Cermen dillerinde tipik olan "patlayıcı"

veya sert ünsüzler içermez. Bazı pedagoglar, genç bir öğrencinin kendi dilinde şarkı söylemeye başlamasının daha doğal olduğuna inanır, çünkü bu durum öğrencinin başka bir dilde şarkı söylerken yaşayacağı zorluklar yerine vokal konulara odaklanmasına izin verir.

8. Şarkılar, müzikal, duygusal ve entelektüel yönlerden genç şarkıcının ilgisini çekmeli, aynı zamanda öğretmen ve genç şarkıcının performans gösterebileceği herhangi bir seyirci için de ilgi çekici olmalıdır. Bu amaçla, şarkı; ruh hali, stil, ses rengi ve metin çeşitliliği içermelidir.

9. Şarkılar, genç şarkıcının ilişki kurabileceği bir konuya sahip olmalıdır, böylece performanslarına inanç, tutku ve özgünlük getirebilirler. Yaşam deneyimi ve duygusal olgunluk, genç şarkıcının şarkının metnini ve konusunu ve içine işleyen duyguları yorumlama biçimlerini etkiler. Çoğu

ölçüt gibi bu, son derece bireysel ve özneldir, ancak olgunluk ya da yaşanmış deneyim eksikliği, doğrudan şarkıcının belirli bir şarkıyı anlayış, tutku ve inançla yorumlama yeteneği ile ilgilidir (Jung, 2010, s.

16-18).

Repertuvar seçiminde önemli bir nokta da, belli ses hatalarını düzeltmeye yönelik repertuvar (şarkı literatürü) seçimidir. Bu bağlamda, etkili bir ses eğitmeni, ses hatalarını düzeltmeye yönelik, ses çalışmalarında kazanılmamış olan ve yeni işlevsel becerilerin kazanılmasını sağlayan literatürü seçmeye özen göstermelidir. Böyle bir seçimde başarıyı sağlamak için, ses eğitmenleri şu önemli noktalara dikkat etmelidirler (Rock, 2005: 96):

 Ses genişliğine uygunluk, zorluk düzeyi, duygusal içerik ve anlam

 Müziğin öğrenilmesi için geçerli bir stratejinin sunulması

 Artikülasyon sorunlarına dikkat ve özen gösterilmesi

Her ses eğitmeninin amacı, her öğrencinin, doğal ses yeteneğini geliştirmeye yönelik, kendi sesini nasıl kullanması gerektiğini anlamasını ve öğrenmesini sağlamak olmalıdır. Bu bağlamda, ses eğitmenleri, her bir öğrencinin sesine uygun literatürü seçmek için, öğrencinin ses özelliğini, yaşını, sesinin olgunluk düzeyini, gereksinimlerini, gelişim düzeyini,

Her ses eğitmeninin amacı, her öğrencinin, doğal ses yeteneğini geliştirmeye yönelik, kendi sesini nasıl kullanması gerektiğini anlamasını ve öğrenmesini sağlamak olmalıdır. Bu bağlamda, ses eğitmenleri, her bir öğrencinin sesine uygun literatürü seçmek için, öğrencinin ses özelliğini, yaşını, sesinin olgunluk düzeyini, gereksinimlerini, gelişim düzeyini,