• Sonuç bulunamadı

SELÇUKLU DEVLETİNİN KURULUŞU

Belgede (T ÜRKMENLE R) OĞUZLAR (sayfa 88-119)

Oğuzların Tarihi

C. SELÇUKLU DEVLETİNİN KURULUŞU

S e lç u k lu d e v l e t in i n kuruluşu, Oğuz Türkleri’nin tarihinde pek mühim bir dönüm noktasıdır. Bu devletin kurulması ile Islâm’ın

siyasî hâkimiyeti Oğuzlar’ın eline geçtiği gibi, Anadolu ve ona komşu ülkeler de onların yurdu olmuştur. Oğuz Tüıkleri, Yakın Doğu İslâm

Dünyası’nm, bilhassa X . yüzyılın başlarından itibaren siyasî bakım­

dan zayıf bir duruma düşmesinden faydalanarak adım adım ilerleyen B iz a n s ’ı geri atmakla kalmamış, onun asıl dayanağı olan

Küçük-Asya’yı da fethetmek sureti ile bu devletin çökmesinde ve yıkılmasın­

da âmil olmuştur.

S e lç u k , Oğuzlar’ın Kınık boyuna (şüphesiz bu boyun beğ aile­ sine) mensuptur253. Oğuz boylarının siyasî ve İçtimaî mevkilerine göre yapılmış olan Câmi üt-tevârih’teki cedvelde Kınık’lar 24., yani en sonun­ cu sırada gösteriliyor. Buna bakarak hüküm vermek gerekirse,

Kınık-lar, Oğuzlar’m en eski tarihlerinde pek mühim bir rol oynamamış ola­

caklardır 254.

Melik-nâme’ye g ö re 2î5, S e lç u k , yabgunun sü-başısı yani ordu

kumandanı idi. K â ş g a r lı’ da S e lç u k ’un sü-başı olduğunu teyid et­ m ektedir256. Yine Melik-nâme’ye göre 257, S e lç u k ’un babası D u k a k

253 Ahbâr ud-devlet is-S elcukiyyet yay., s. 3 (M e lik nâme*den m i?); Kâşgarh> K ilis li, I s. 56, A talay, I, s. 55; H a m d u lla h M ü s t e v fî-i K a z v in î, Tarih-i Guzîde, Tahran, 1339 ş., s.

426; R e ş id u d -d in , Câmi ut-tevârih, B e r e z ın , s. 39.

254 K m ıklar hakkında îkinci Bölüme bk.

255 Selçu klu lardın ilk devirlerinden bahseden bu eser ile S elçu klu larda dâir diğer

kaynaklar Cl. C ahen tarafından vukufla incelenmiştir: le Malik-nâmeh et Vhistoire des origines

Seljukides, Oriens, II, nr. 1, s. 31-65; The historiography o f Seljuqid period, s. 59-78.

Bize kadar gelmemiş olan Melik-namemden eski müellifler birbirinden farklı iktibaslarda

bulunmuşlardır. Eserin arabça tercümesi de vardır. Bu eserden naklen verilen bilgileri ancak sıkı bir tenkide tâbi tutmak sureti ile kullanmak icabeder.

256 K ilisli, I, 397, A talay, I, s. 478.

257 M ir h o n d ’ da (K avzat us-safâ, L u k n o v , 1332, IV, s. 84) yabgunun Hazar meliki

olup, “Temir-yalığ’* (Demir yaylı) lakabım taşıyordu. Yayın Türkler

arasında hâkimiyet alâmeti olduğunu biliyoruz. Muhakkak ki S e lç u k ve babası D u k a k , Oğuzlar arasında gerek asâlet ve gerek şahsiyet­ leri bakımından tanınmış kimseler idiler. S e lç u k ’un ve oğullarının başlarına mühim bir Oğuz kümesini toplayabibnelerinde ve yabgu ün- vanını almalarında şüphesiz bu hususlar başlıca âmillerdir.

işaret edildiği gibi, yabgunun sü-başısı (yani ordu kumandanı) olan S e lç u k , yine Melik-nâme’ye göre, yabgunun, hatununun tahriki ile, kendisini öldürmesinden korkarak askerleri ve oymağı ile kaçıp Cendşeli­ ri yöresine gelm iştir25S. Bu kaçış hikâyesi esas itibariyle doğru olabilir. Çünkü, yukarıda da söylendiği gibi Oğuzlar’ın aralarında, bazan göç hare­ ketlerine sebebiyet verecek derecede, çekişmelerin yapıldığını biliyoruz. Nitekim Siyah-Kâh ( Mangışlak) yarımadasında oturan Oğuzlar böyle bir iç mücadele sonucunda oraya gitmişlerdi. Yine X . yüzyılın ilk çeyreğin­

de Süt-Kend ve Fârâb yöresinde yaşayan Oğuzlar’m da oraya gelme­

lerinin böyle bir mücadele ile ilgili olması pek muhtemeldir. Bununla beraber Melik-nâme, işaret ettiğimiz gibi, kendisine sımsıkı sarılacağı­ mız emin bir kaynak olmadığından, S e lç u k ’un Cend’e gelişinin, y a b ­ gu d e v l e t in i n yıkılması ile ilgili olması da imkânsız değildir. Bu devletin yıkılmasında en kuvvetli ihtimalin Kıpçak hücumu olduğu­ nu yukarıda belirtmiştik. Esasen Cend şehri, yukarıda görüldüğü gibi, X . yüzyılın başlarında yabguya tâbi şehirlerden biri idi ve o zamanda orada Müslümanlar yaşıyorlardı. Yabgunun kışın gelip oturduğu

Ye-ni-Kent de Cend’e çok yakın bir mesafede bulunuyordu. Bu sebeble

vermek icabederse, D u k a k oğlu S e lçu k ve onların akrabaları Hazarlarda, mensup bulunuyor­

lar. Nitekim Z.V. T o g a n (lb n Fadlân ve bilhassa Umumi Türk tarihine giriş, İstanbul, 1946,

s. 174-176) ve onu takiben D u n lo p , Oğuzlar*m veya onlardan bir lasmımn -ki bunlara Hazar

Oğuzlar’’ı adını veriyor- Hazarlara tâbi oldukları neticesini çıkarmışlardır. Halbuki metnin sathi bir tetkiki açık bir tahrifat karşısında bulunduğumuz neticesini verir. Evvelâ dikkati çeken

husus metinde Oğuz veya “ Guzz” adının hiç geçmemekte olmasıdır. Bu kelimenin geçmesi ge­

reken yerlerde hep Hazar kelimesi görülüyor: *JUI ü j p - (.

. jJlu j j j > - (iiU j j ( M irhond, gösterilen yer). Sadece bu husus metnin ciddî

karşılanmasına manidir. Diğer taraftan Oğuzlar’ın, Hazarlar*m tâbiiyyeti altında bulunması

şöyle dursun, sık sıK Hazarlar*m ülkesine akınlarda bulunduklarını Hazar kiralının da onların

karşısına çıkmak zorunda kaldığını biliyoruz. Hazarlar*ın îtiVin doğusundaki topraklara

hâkim oldukları hakkında lüç bir kaynakta bir kayıt yoktur. Fazla, olarak Melik-name*nin

nâkillerinden olan îb n ül-Esîr de (IX , s. 196) ve Ahbar ud-devlet-is~Selcukiyye*âe (s. 1-2)

Hazar ismi hiç geçmemektedir.

258 M irhond, IV, s. 85, Ahbar ud-devlet-is-Selcukiyye, s. 2; lb n ul-Esîr, IX , s. 196; E b û ’ 1-F erec, s. 293.

S e lç u k ’un Cend’e kaçışı bu sonuncu ihtimal ile daha iyi izah edilebilir gibi görünüyor. Selçuklular’m bu yöreye gelişlerinin X . yüzyılın son çeyre­ ğinde olduğunu tahmin ediyoruz. E b û ’ l a 1 â'ya a t f e n A h v a l ’e a t fe n

H a m d u lla h -ı K a z v i n î ’nin verdiği 375 (985) y ılı259 u ygunbir tarihtir. Daha önce söylendiği gibi, S â m â n lı devletine 999 yılında K a ­ ra H a n lıla r ’dan Î l i ğ - H a n (N a s r b. A li, ölm. 1012-1013) tarafın­ dan son verilmiş ve hanedan mensupları da yakalanıp hapsedilmiş­ lerdi260. Bunlardan N u h b. M a n su r ’un oğullarından E b û İ b r a h im hapis bulunduğu yerden kaçarak Harizm’e gitmiş ve orada etrafına bir hayli adam toplamıştı. E b û İ b r a h im hâcibi A r s la n B a lu ’yu

Buhara üzerine gönderdi. A r s la n B a l u ’ n u n K a r a - H a n lı kuman­

danlarına karşı kazandığı mühim başarılar sebebi ile E b û İ b r a h im

Buhara’ya geldi ve hükümdarlık ünvanı olarak M u n ta s ır adını aldı,

fakat o I l i g - H a n ’ın harekete geçmesi karşısında Horasan’a döndü. Orada yenilgiler ile neticelenen bazı savaşlarda bulunduktan sonra, 391 yılında (1001) yardımlarını elde etmek için, Oğuz Türkleri’nin ya­ nma giderek bir müddet orada kaldı. Bu esnada Oğuz yabgusu M üs­

lüman oldu ve E b û İ b r a h im M u n ta s ır ile dünürlük kurdu. Yabgu

her halde akrabasından birini ona v e rd i261. Bu yabgunun S e lç u k ’un oğlu İ s r a il olduğu, Melik-nâme’nin ifadesinden anlaşılıyor. Mamafih, bu ifade olmasa idi, hâdiselerin seyrinden, biz bunu anlayabilirdik. G e r d iz î’nin bu kaydı Oğuzlar’dan mühim bir kısmını etrafına topla­ yan S e lç u k lu la r ’ın kendilerini Oğuzlar’ın başı saydıkları ve içlerin­ den birini yabgu ilân etmiş olduklarını gösteriyor. Bu husus, daha ön­ ce belirtildiği üzere, Yeni-Kent’teki O ğ u z y a b g u d e v l e t in i n orta­ dan kalkmış olması ile ilgili olsa gerektir. Böylece S e lç u k lu la r O ğ u z y a b g u d e v l e t in i devam ettirmişler ve onun son sülâlesi olmuşlar­ dır. Yine G e r d iz î’nin bu kaydı S e lç u k lu la r ’ın Müslüman olmaları tarihinin, bu yılda olduğunu da gösteriyor. Melik-nâme’ye göre, S el­

ç u k bu tarihte hayatta idi. Kendisinin yagbu ünvanını almayıp da bunu oğlunun taşıması, yaşının hayli ilerlemiş olmasıyle izah edilebilir. Yine aynı esere göre 262, S e lç u k ’un dört oğlu vardı. Ancak bunlardan birinin delikanlılık çağında öldüğü söyleniyor ve adı verilmiyor. Bu­ nun İ b r a h im Y ın a l ’m babası Y u s u f olduğu tahmin edilmektedir 263.

259 Tarih-i Guzîde, s. 426.

260 O. P r its a k , K ara-Hanlılar, Î.A ., V I, s. 254-255.

261 G e rd izî, Z eyn ul-ahbâr, Tahran, 1317, s. 50.

262 M irhond, gösterilen yer.

263 İ b r a h im IC a fesoğlu , Selçuk'un oğulları ve torunları, Türkiyat M ecm uası, X III,

Diğer üç oğlunun adı, İ s r a il, M ik â il ve M usa idi. İ s r a il her halde hepsinin başı olmalıdır 264. İs r a il'in , bir çok eserlerde ikinci bir adı olarak A r s la n zikredilir ki bu, onun yabgu olduktan sonra aldığı ün- vandan başka bir şey değildir. Türkler’ de bunun yaygın bir gelenek olduğunu biliyoruz. Hattâ T u ğ r u l ve Ç a ğ rı adlarının da ünvanlar olduğundan biz şüphe etmiyoruz. T u ğ r u l B e ğ ’in adının M u h a m m e d ,

Ç a ğ rı B e ğ ’inkinin de D â v u d olduğu m alûm dur265.

A r s la n , S â m â n lı şehzadesi E b û İ b r a h im M u n t a s ıı’ a yardım etmeyi kabul ederek birlikte Semerkand dolaylarına geldiler;

Semer-kand’a 7 fersah (42 km.) mesafedeki Kühek’te K a r a -H a n lı S ü -b a ş ı

T e g in ile karşılaştılar ve onu yendiler 26'î. Bunun üzerine İ l i ğ - H a n oturduğu Öz-ICent’den Semerkand’a. geldi. Oğuzlar İ l i ğ - H a n ’ın or­ dusunu, bir dün baskım yaparak, bozguna uğrattılar ve ağırlıklarını yağmaladıkları gibi, 18 kumandan dahil olmak üzere, bir çoklarını tutsak aldılar 267. Oğuzlar’m eline pek çok ganimet geçmişti. Bu hâdise 393 yılı Şevval ayında (Ağustos 1003) vukubuldu. Fakat geriye d ö­ nüldükten sonra, Oğuzlar’ın İ l i ğ - H a n ile yaptıkları muharebeden nâdim olarak, handan özür dileyecekleri ve tutsakları serbest bırak­ mak sureti ile onun gönlünü alacakları şâyiası yayıldı. S â m â n lı şeh- zâdesi bu söylentiden çok müteessir oldu; 600 atlı ve 400 yaya ile

Oğuz-lar’dan ayrılarak buz tutmuş Ceyhun’u geçip tekrar Horasan’a geldi.

Oğuzlar onu yakalamak için arkasından gittiler ise de Ceyhun’u geçe­

mediler268. Oğuzlar’ın, anlaşıldığına göre, gayeleri yalnız ganimet elde etmekti; İ l i ğ - H a n ’m bilâhare kuvvet toplayıp kendilerini perişan etmesinden kaygılanarak tutsakları salıvermek ve özür dilemek su­ reti ile onunla uzlaşma yoluna gitmeyi düşünmüşlerdir.

Oğuzlar’dan korkusundan Ceyhun kıyısındaki Amul’da fazla kala­

mayan E b û İ b r a h im , Horasan’ın şurasında burasında tutunmak için boş yere bir müddet uğraştıktan sonra tekrar Mâvera un-nehr’e

döndü ve Buhara vâlisini Debusiye’de bozguna uğrattı. Bu galebe üze­ rine E b û İ b r a h im ’in etrafına kalabalık bir kuvvet toplandı ki, bun­

264 Câmi ut-tevârih, S e lç u k lu la r kısmı, yayınlayan A h m e d A te ş, (T.T.K.), A nkara, 1960, s. 5.

265 S e lçu k lu devrine ait bazı kitabelerde ve resmî vesikalarda “ T u ğ r u l B e ğ ” in bir unvan olarak kullanıldığım da biliyoruz.

266 Gerdizî, gösterilen yer.

267 Gerdizî, gösterilen yer; e l-U tb î, Tarih u l-Y em în î, el-M en în î, el-Feth ül-Vehbî ha­

şiyesindeki basma, K ahire, 1286, I, s. 336.

268 el-Utbî, gösterilen yer. Gerdizî (gösterilen yer), ırmağı geçerken buzların çözülmesi

lar arasında Öğuzlaı’dan da mühim bir zümre vardı. Bu Oğuz zümresinin

Selçuklular olduğunda şüphe yoktur. E b û İ b r a h i m Oğuzlar’m yardı­

mı ile kuvvetlendi. K a r a - H a n lı hükümdarı, S â m â n lı şehzâdesinin yeniden kuvvetlendiğini ve yıldızının parlamakta olduğunu görerek hare­ kete geçti. İki ordu Semerkarıd dolaylarında bir köyde karşılaştılar (394 şevvâl’inde = mayıs 1004) IIiğ H a n yine yenildi ve ülkesine döndü. Oğuz­

lar’ m eline pek çok ganimet ve azık geçti. Savaşdan sonra Oğuzlar, E b û İ b r a h im ’den ayrılarak yurdlarına döndüler ve ellerine geçirdikleri ganimeti üleşmekle meşgul oldular.

Ülkesine dönmek zorunda kalmış olan İ l i ğ - H a n yeniden asker devşirerek E b û İ b r a h im ’in üzerine yürüdü. M e n in î’ye göre

Uşru-sana’da Dizek ile Hâves arasında savaş yapıldı ve bu def’a S â m â n lı

şehzadesi yenildi. Çünkü, söylendiği gibi, bundan önceki vuruşmada ellerine pek çok ganimet geçen Oğuzlar yurdlarına dönmüşlerdi. Fazla olarak, savaş başlayacağı esnada, E b û İ b r a h im ’in ordusunda bulu­ nan ve Selçuklulardan ayrı bir Oğuz bölüğünün başbuğu olduğu an­ laşılan E b û ’ I -H a s a n T a k 5000 kadar askeri ile K a r a - H a n l ıl a r tarafına geçmişti 269. Savaş meydanından ayrılan talihsiz şehzâde, bu sefer Ceyhun’u sal ile geçip Horasan’a, geldi. Bunu haber alan G a z n e li M a h m u d , E b û İ b r a h im ’in başına kuvvet toplamadan üzerine ordu gönderdi. Bu orduya karşı duramıyacağını anlayan S â m â n lı şehzâdesi, asker toplayabilmek ümidi ile bazı yöreleri dolaştıktan sonra aldığı bir davet üzerine yeniden Mâvera ün-nehr’e gitmiş ise de, savaşlardan ve mütemadi dolaşmadan bıkıp usanmış olan askerlerinin dağılması yüzünden tekrar Horasan’a dönerek Arab İ b n B u h e y c ’in obasına gelmişti. Burada M â h - R û y adlı bir âmilin (maliye memuru) tahriki ile bu bedbaht S â m â n l ı şehzadesi Arablar'm elinde can verdi (Rebiulevvel 395=Aralık-O cak 1004). E b u İ b r a h i m ’in zahmet ve ıstıraplarla dolu hayatı böylece hazin bir şekilde sona erdi, Onun ölü­ mü üzerine şüphesiz gerek G a z n e l i M a h m u t , gerek I l i ğ - H a n derin bir nefes aldılar.

Yukarıda anlatılanlardan, E b û İ b r a h im M u n t a s ır ’ın K a ra - H a n lıla r ’a karşı ancak Oğuzlar sayesinde başarılar kazanabildiği anlaşılıyor. Fakat bu sonuncuların gayesi ise sadece ganimet elde etmek olduğundan davranışları da buna göre olmuştur.

269 el-Utbî, I, s. 341, farsça tercümesi C a rb a d a k â n î, Tahran, 1272, s. 231-232. Gerdizî

Mavera un-nehr’deki K a r a - H a n lı hükümdarı İ liğ - H a n , E b u İ b r a h im gailesinin ortadan, kalkmasından sonra Horasan’ı da ülkesine katmayı tasarlamıştı. Bu maksatla, G a z n e li M a h m u d ’ un Hindis­

tan’da bulunmasını fırsat bilerek 1006 yılında S ü -b a ş ı T e g in ku­

mandasında bir ordu gönderdi. S ü -b a ş ı T e g in S u lta n M a h m u d ’un yetişmesi üzerine muvaffak olamadı; Mavera un-nehr’e dönmek için

Serahs yolunu tuttu. Fakat burada, Oğuz emîri A lh a m a s b. T a k

( JIL> j ) yolunu kesti; iki taraf arasında çok çetin bir çarpışma y a ­ pıldı ve iki taraftan pek çok kimseler ölmekle beraber neticede Sü - b a ş ı T e g in galip geldi. Oğuz emîri de tutsak alındı ve iki parça edil­ mek suretiyle öldürüldü 270. Bu Oğuz beği e l-U t b î’nin farsça tercüme­ sinde M u h sin b. T a k olarak geçiy or271. O, Ebû İ b r a h im ’in son defa

İ l i ğ - H a n ’la yaptığı savaşta 5000 kadar askeriyle K a r a - H a n lı saf­ larına geçen E b u ’ l-H a s a n T a k ile aynı şahıs mıdır, yoksa onun oğln mudur, bilinemiyor. İki yıl sonra G a z n e lile r ile K a r a - H a n l ıl a r arasında yapılan ve G a z n e lile r ’in galebesiyle neticelenen Belh sa­ vaşında S u lta n M a h m u d ’un ordusunda Oğuzlar’dan bir zümre var­ dı 272. Bunlar şüphesiz yukarıda adı geçen Oğuz beğine mensup idiler. Bu kayıtların asıl bizim için mühim olan ciheti, Selçuklular’dan önce,

Oğuzlar’dan, pek fazla olmasa da, bir zümrenin Horasan’a geçmiş

ve orada yaşamaya başlamış olmasıdır.

Mavera un-nehr hükümdarı K a r a - H a n lı N a sr b. İ l i ğ 1013

yılında vefat etti; yerine kardeşi M a n su r geçti ve bu, A r s la n I l i ğ ünvanını taşıdı Kendisi daha sonra hânedanın en kuvvetli hükümdarı oldu. Onun hâkimiyeti şu ülkelerde tanınıyordu: Talaş, Şaş ( Taş-Kent) Tünhas, Binhas, Fergana, Oz-Kent, Hocend, Uşrusana Semerkand,

Buhara. Ancak 411 (1020-1021) yılında hânedana mensup olan A li-

T e g in Buhara’ya hâkim oldu ve ülkesini genişletmeğe başladı 273. İşte biz bu tarihte S e lç u k ’un oğlu A s la n Y a b g u ’nun idaresinde olmak üzere, Selçuklular’ m Cend’ den aşağıya inib Buhar a’ran 20 fersah kuzeyinde bulunan Nur yöresinde yaşadıklarını görüyoruz.

Selçuk-lular’ın Cend yöresini bırakarak aşağıya, Buhara bölgesine gelmelerinin

A li- T e g in ile işbirliği yapmaktan değil yeni bir sıkıştırma ile ilgili olduğu anlaşılıyor. Çünkü, 1030 tarihlerinde Cend yöresinin

Selçuklu-lar’ın düşmanı Ş a h -M e lik ’iıı elinde olduğunu biliyoruz. Bundan,

270 el-Ulbi, II, s. 79.

271 Carbadakonî, s. 294; ondan naklen Câmi ut-tevârih, II, cüz 4, s. 150. 272 eUUtbU II? s. 84; farsçası Carbadakanî, s. 294.

emin bir şekilde söylemek mümkündür ki, Selçuklulardı Cend’den aşa* ğıya Nur bölgesine inmeye mecbur eden Şah-Melik olmuştur.

Selçuk-lular’m Cend ile ilgisi yalnız babaları S e lç u k ’un mezarının orada bu­

lunması gibi manevî bir bağlantıya münhasır kaldı. S e lç u k ’un ölü­ münün hangi tarihte olduğunu bilemiyoruz 274. Onun 100 yahut 107 yaşında öldüğü, Melik-nâme’den faydalanan eserlerde görülüyor 275. Aynı eserlere şöre M ik â il, babası S e lç u k ’tan önce, bir savaşta vuru­ larak ölmüş (ihtimal Kıpçaklar’a karşı), onun oğullan olan T u ğ r u l

b e ğ ve Ç a ğ rı beğ’ i S e lç u k büyütmüştür.

A l i - T e g i n ile A r s l a n - Y a b g u arasında kuvvetli bir ittifak te­ sis edilmişti. Hattâ O. P r it s a k 276 A l i- T e g i n ’in Buhara’yı A r s la n

Y a b g u ’nun yardımı ile ele geçirdiğinden emin görünmektedir. K ay­ naklarda bu hususta bir delil olmamakla beraber buna ihtimal veri­ lebilir. Çünkü az sonra A l i - T e g i n ’in, A r s la n -H a n ’ın (M a n su r b. A li) kardeşi İ l i ğ (M u h a m m e d b. A li) ile yaptığı ve A l i - T e g i n ’­ in galip geldiği savaşta S e lç u k lu A r s la n Y a b g u , A l i- T e g i n ’in müttefiki olarak bulunmuş ve her halde, savaşın kazanılmasında mü­ him bir âmil olmuştur. K a r a - H a n l ıl a r ’ın büyük kağanı M a n su r b. A li ( A r l a n - î l i ğ ) 415 te (1024-1025) hükümdarlıktan vazgeçerek yerini Y u s u f b. H â r u n ’ a bıraktı. Bu K a d ir H a n ünvanını taşıyor­ du. Ona karşı kardeşleri A h m e d ve A l i - T e g i n birleştiler. A h m e d kendisini büyük kağan ilân etti ve Balasağun, Hocend ve Fergana’ya hâkim oldu. Bundan dolayı K a d ir H a n G a z n e li M a h m u d ile anlaştı. G a z n e li M a h m u d da topraklarına sık sık tecavüzlerde bu­ lunduğu için A l i - T e g i n ’in komşuluğundan memnun değildi. Bu se- beble G a z n e li M a h m u d 416 (1025) yılında Ceyhun’u geçerek M a­

vera un-nehr’e girdiği gibi, Y u s u f K a d ir H a n da Kdşgar’dan geldi.

Bu iki büyük hükümdarın gelişi üzerine A l i - T e g i n bozkırlara kaçtı. Müttefiki A r s la n da aynı şeyi yapmıştı. S u lta n M a h m u d , H a c ib B i lg e - T e g in kumandasında A l i- T e g i n ’in üzerine asker gönderdi. B ilg e - T e g in , A l i - T e g i n ’in karısı ve kızları ile ağırlığını ele geçirip geri döndü. S e lç u k lu A r s la n Y a b g u ’ya gelince, S u lta n va’ dlerde bulunarak onu ordugâhına gelmeğe davet etti. Devrin en büyük hü­ kümdarı ile görüşmesinin ününü artıracağını ve kuvvetini çoğaltaca­ ğını sanan A r s la n Y a b g u 300 kadar maiyyeti ile G a z n e li M

ah-274 Cl. C ahen ( M elik-nâm e, s. 45) onun ölümünün 400 (1009/1010) tarihlerinde ol­

duğunu teklif etmektedir.

275 Ahbar ud-devlet is-Selcukiyye, s. 2; îb n uI-Esİt, IX , s. 197. 276 Kara-H anhlar, s. 256.

m u d ’un ordugâhına geldi. Burada, A r s l a n - Y a b g u ’nun hâkim ol­ duğu kuvvetin sayısını öğrenmek istiyen S u lta n M a h m u d ’un sor­ duğu sualle ilgili meşhur konuşma yapıldı. Bu mülâkatı tafsilâtlı bir şekilde anlatan Z â h ir - i N iş a b u r î’nin sözlerinden 277 belki tahmin etmek mümkün olabilir ki, A r s la n Y a b g u ’nun üzerinde bir yay ve üç de ok vardı. 1038 yılında Nişabur’a giren T u ğ r u l B e ğ ’ in kolunda gerilmiş bir yay ve belinde üç ok bulunuyordu ki 278, bunun yabguluk

alâmeti olduğu muhakkaktır. Yine bu konuşmaya, göre, Harizm’deki,

Hazar denizine çok yakın olan Balhan dağları yöresinde mühim bir

Türkmen kümesi oturmaktadır 279. Halbuki X . yüzyılda bu bölgede

Oğuzlar’m yaşadığına ait hiçbir kayda rastgelinmez.

A r s la n ’ın mühim bir kuvvete sahip olduğunu gören S u lta n M a h m u d , her halde ondan kendi ülkesine gelebilecek zararları ön­ lemek ve A l i - T e g i n ’i onun desteğinden mahrum etmek için, Y a b - g u ’yu hile ile yakaladı. A r s la n ilk önce, Gazne’ye, oradan da Hindis­

tan’da. Multun yakınında Kâlincar kalesine gönderilip hapsedildi. Böy-

lece hiç beklemediği bir hilenin kurbanı olan A r s la n Y a b g u haya­ tının sonuna kadar bu kalede kaldı. A r s la n Y a b g u , bazı müelliflere göre 280, yeğenlerinin Horasan’daki ilk başarılarına kadar yaşamış, hat­ tâ mahpus bulunduğu kaleden gizlice haber göndererek onları, G az- n e lile r ile mücadeleye devam etmeleri hususunda teşvik etmiştir281. A r s la n Y a b g u bizim için şu bakımdan da hususî alâkamıza lâyıktır ki, o T ü r k iy e S e lç u k lu la r ın ın atasıdır. Kendisinin iki oğlunu tanıyoruz: K u t a lm ış ve B e s u l-T e g in . Bu sonuncu isim K a r a - H a n l ıl a r ’dan bir şehzâdeden alınmış olsa gerektir. Çünkü

Oğuzlar’ın tegin ünvanını kullandıklarını pek bilmiyoruz. Z â h ir -i

N iş a b u r î, K u t a lm ış ’ın, babasını kurtarmak için Hindistan’a kadar gittiğini yazıyor282.

277 R e ş id u d -d in , Câmi ut-tevârih, Z ikr-i ıarih-i âUi Selçuk, s. 8-9. Bu hususta M e-

\ih-nâme'nin susuşu manidardır. 278 Beyhakî, s. 553. 279 s. 8.

280 GerdizL s. 66; Reşid ud-din, II, cüz; 5, s. 8-11; İbn ul~Esir> IX , s. 157, 197, 199.

281 ıilL«

j j

jl lj

ç

1 jjl

j j

j

ijl-iJ

S

j

>

c—’l «il j 6*Uj l iS"

j j

. ^ ^ (_2 I j* & «iıil \sr «ülx j j

(Reşiduddin, II, 5, s. 10-11.; İbn ul~Esir, IX , s. 199). 282 Reşiduddin, II, 5. s. 11.

A r s la n Y a b g u ’nun G a z n e li M a h m u d tarafından tevkifi­

nin Selçuklular tarafından fiilî bir tepki ile karşılandığına dâir her han­

gi bir bilgiye rastlanmıyor. Bu husus Z â h ir - i N iş a b u r î’nin dediği gibi 283, girişecekleri bir hareketin âkibetinden korkmalarından ziyade, aralarında birlik bulunmaması ile ilgili olsa gerektir. Her halde A r ş ­ la n’ın oğulları da bu esnada henüz yetişkin bir çağda değillerdi. Çünkü ne onlar, ne de amcaları oğulları, A r s la n Y a b g u ’nun buyruğunda bulunan Oğuz' bölüğüne veya bunlardan mühim bir kısmına hâkim olabilmişlerdir. Oğuzlar’'dan A r s la n Y a b g u ’ya bağlı 4000 çadırlık bir kümenin ileri gelenleri onun tevkifinden sonra G a z n e li M ah- m u d ’a beğlerinden yani Selçuklular’dan, zulüm görmekte ve eziyet çekmekte olduklarını söyliyerek, Horasan’a, geçmelerine müsaade etmesi ricasında bulundular. Onlar, Horasan’da yurt tuttukları takdirde, kendileri orada rahat edecekleri gibi, bunun Sultan için de,

Horasan için de faydalar sağlayacağını, ordusunun kuvvetini arttıra­

cağını da söylemeyi ihmal etmemişlerdir. Göçebe unsura, yerleşik halk ve hassa askerine dayanan başlıca İslâm devletlerinde, zengin bir gelir kaynağı gözü ile bakılıyordu. İşte G a z n e li M a h m u d da bu maksat

ile vezir ve emirlerinin itirazlarına aldırmayarak onların Horasan’a.

geçmelerine müsaade etti. 4000 çadırdan müteşekkil olan bu Oğuz kü­ mesi, çoluk çocukları, göçkünleri ve davarları ile Horasan’a geçerek

Serahs, Ferâve ve Abîverd çölünde yurd tuttular. Bunların başında:

Y a ğ m u r , B u k a , G ö k -T a ş ve K ı z ı l adlı beğler vardı284. Bu Oğuz-lar’ın, söylendiği üzere Horasan’a kendi arzuları ile göçtükleri muhak­ kak olduğu gibi, A r s la n ’ııı ölümünden sonra S e lç u k lu la r ’ a bağlı kalmak istemedikleri de bir gerçektir. Çünkü, onlardan mühim bir kısmının, daha sonraları da, S e lç u k la r ’ a tâbi olmaktan kaçındıkları görülecektir. Bunun sebebi nedir? Gerdizi’de yazıldığı gibi, onlar S e lç u k lu ailesinden, hâtırası hâfızalardan silinmeyecek derecede bir zulüm mu gördüler? Yoksa sadece müstakillen yaşamak için mi böyle hareket ettiler, bu hususta kesin bir şey söylemek mümkün olmuyor. 4000 çadırlık bir Oğuz kümesinin Horasan’a gitmesi şüphesiz S e lç u k ­ lu la r ın kuvvetini azalttı ve onları zayıf bir duruma düşürdü.Onların tarihine geçmeden önce, Horasan’a göçeden bu 4000 çadırlık Oğuz

Belgede (T ÜRKMENLE R) OĞUZLAR (sayfa 88-119)

Benzer Belgeler