• Sonuç bulunamadı

OĞUZLAR’A DÂİR EN ESKİ BİLGİLER

Belgede (T ÜRKMENLE R) OĞUZLAR (sayfa 28-88)

Oğuzların Tarihi

A. OĞUZLAR’A DÂİR EN ESKİ BİLGİLER

1 - Oğuz Âdmuı Menşei:

Oğuz adının menşei hakkında bir çok fikirler ileri sürülmüştür. Ünlü Macar bilginlerinden J. N e m e th , Oğuz sözünü ok-(-uz şeklinde tahlil etmiştir. Ona göre ok, b oy (kabile), wz” de cemi edatıdır1. Böylece Oğuz, boylar demektir. Gerçekten okun eski zamanlarda b o y anlamına geldiği biliniyor. B a t ı G ö k -T ü r k devleti on boya dayanmakta olup, bu on boya “ on-ok” denilmekte idi.

Okun b oy anlamına geldiğinin izi Oğuz elinin b oy teşkilâtında da görülmektedir. Oğuz eli, bilindiği gibi, iki kola ayrılmakta, bunlardan birine Boz-Ok, ötekisine de Üç-Ok adı verilmektedir, ikinci adın üçok’ dan meydana geldiği muhakkaktır. Ancak başta W . B a n g olmak üzere, bazı âlimler Oğuz’ da ğ sesinin olması dolayısıile N e m e th ’in bu fikrine itiraz etmişlerdir2. Son yıllarda ise Oğuz adının aslı hakkında başka izah tarzları ortaya atılmıştır5. Biz J. N e m e th ’in fikrini kabul etme­ ye mütemayiliz4.

Bilindiği üzere, Orta-Asya'da ilk defa olarak teşkilâtlı ve büyük bir imparatorluğu, Çinliler’in Hiung-nu adım verdikleri kavim

kurmuş-1 Bu hususta bk. H ü s e y i n N a m ık O r k u n , Oğuzlarca dâir, A nkara, kurmuş-1935, s. 4 -5 .

2 W . B a n g v e G .R . R a h m e t i , Oğuz K ağan destanı, İstanbul, 1936, s. 6.

3 Bk. D . S in o r , Oğuz K ağan destanı üzerinde bazı mülâhazalar, İstanbul Üniversitesi

Edebiyat Fakültesi Türk D ili ve Edebiyatı Dergisi, s. 1 -1 4 ; M. L o u i s B a z in , Notes sur les mots “ Oğuz” et “ Türfc” , Oriens., 1953, V I, s. 315-322.

4 Bu mesele üzerindeki diğer fikirler için , b k ., J a m e s H a m i l t o n , Toquz^Oguz et On

tur. Bu kavim, ilim âleminde “ Türk” asılb kabul edilmiştir. Çin kay­ naklarında Gök-Türkler’ in, U y g u r lav'm ve Kırgızlar’ m Hiung-nular’m soyundan gösterilmeleri şüphesiz hu hususta en mühim delillerden biridir. Türk devlet teşkilâtının gerçek kurucuları olan Hiung-nular, Milâdtan önce III. yüzyılın sonlarında komşularının çekindiği kudretli b ir kavim haline geldiler. M.O. 209 yılında bu kavmin haşma Çinliler’- in M a o -T u n (yahut M e -T e ) dedikleri bir hükümdar geçti.

M a o -T u n , faaliyetlerinden anlaşıldığı üzere, Türkler’in tarihçe bilinen ilk büyük hükümdarıdır. Çin kaynaklarında, rivayet olarak anlatıldığına göre, M a o -T u n , genç bir şehzade ikeıı üvey annesinin şiddetli tesiri altında bulunan babası T e o m a n tarafından, Hiung- nular’m güney-batı komşuları Yüe-çiler’ e rehine olarak verilmiş, sonra da T e o m a n bu kavme saldırmıştı. Bundan maksat Yüe-çiler’in oğ­ lunu öldürmelerine vesile vermekti. Gerçekten Yüe-çiler öldürmek için M a o - T u n ’ u aradılarsa da bulamadılar. Çünkü M a o -T u n uğ­ rayacağı feci âkiheti anlayarak kaçmış ve babasının yanına gelmişti. T e o m a n oğlunun bu başarısından çok memnun görünerek ona, has­ sa tümeninin kumandanhğını verdi. Fakat, M a o -T u n , babasmın kendisine yapmak istediği kötülüğü unutmayarak bir fırsatını bulup T e o m a n ’ı ve onun yakınlarını öldürdü. Bu suretle Hiung-nu tahtına geçen M a o -T u n yaptığı seferler ile devletinin hudutlarını genişlete­ rek zamanın en kudretli hükümdarlarından biri oldu5.

M a o -T u n ve haleflerinin bir sıra yüksek çifte kumandanları o- lup, bunlar birbirlerinden sol ve sağ olarak ayrılıyorlardı. Bundan Hiung-nu imparatorluğunun dayandığı elin sol ve sağ olmak üzere iki kola ayrılmış idiği neticesi çıkarılabilir. Yine Çin kaynakları geniş Hiung-nu imparatorluğunun 24 kumandan tarafından idare edildiğini yazıyorlar6. Bundan da Hiung-nu elinin 24 boydan meydana geldiğini söylemek mümkündür.

Yine bilindiği gibi, X IV . yüzyılın, başlarında yazılmış olan Oğuz- lar’m destanı tarihlerinde7, T ü r k le r ’in ilk fatih hükümdarı olarak O ğu z H a n ’dan bahsedilir. Hattâ burada da, Oğuz’un dinî inancından dolayı, babası K a r a -H a n tarafından öldürülmek istendiği, fakat onun yapılan savaşta galib gelerek babasını öldürdüğü söylenir. Diğer

5 D e G r o o t , D ie H unnen der Vorchristlichen Zeit, Berlin-Leipzig, 1921, s. 49-50; W . H .M c G o v e r n , The Early empire o f central A sia , Chapel H ill, 1939, s. 116.

6 D e G r o o t , aynı eser, s. 55-56; W .H .M c G o v e r n , aynı eser, s. 117-118. 7 Bu eser hakkında Ü çüncü Bölüm e bk.

taraftan Oğuz elinin Sağ ve sol olmak üzere iki kola ayrıldığım, sağ kola Boz-Ok, sol kola Üç-Ok denildiğini ve Oğuz elinin 24 boydan mey­ dana geldiğini biliyoruz.

Bir çok müellifler, zikredilen şu benzerliklere bakarak efsanevî O ğ u z H a n ’ın tarihî M a o -T u n olması ihtimalini ileri sürmüşlerdir. Biz bu mesele üzerinde ancak şu hususlara dikkati çekmek istiyoruz: Oğuzlar’ın desta.nî tarihleri, M a o -T u n ’ dan aşağı yukarı 1500 yıl sonra yazılmış olup, bu destanı tarihin O ğ u z -H a n ’ a aid bölümünün, millî bir gaye ile aydm bir Türkün muhayyilesinden çıktığı anlaşılıyor. D i­ ğer tardftan Oğuzlar’m 24 boydan meydana geldikleri hakkındaki bil­ gimiz de X I . yüzyıldan daha geriye gitmemektedir.

2 - Barlık Irmağı Kıyılarında Oğuzlar:

155 yılına doğru Orhun bölgesinde Hiung-nular’ıa. yerini Sien- Piler aldılar. Onlara da Juan-Juanlar halef olduktan sonra 552 tari­ hinde G ö k -T ü r k i m p a r a t o r l u ğ u kuruldu. Bu imparatorluk o za­ mana kadar Orta-Asya’ da kurulmuş devletlerin en büyüğü idi. Bugün­ kü bilgimize göre, Türk diline ait en eski hâtıralar da G ö k -T ü r k im­ paratorluğu devrine aittir. Bu hâtıraları başlıca mezar kitabeleri teşkil ediyor. Bunlar Orhun ve Yenisey kitâbeleri i olmak üzere ikiye ayrılır. Orhun kitâbeleri V III. yüzyıldan kalm adır., Yenisey’dekilerin daha eski bir zamanda, pek muhtemel olarak da V II. yüzyılda yazıl­ dıkları anlaşılıyor, işte Oğuz adına ilk defa olarak bu Yenişey kitâbe- lerinden birinde rastgelinmektedir. Ulu Kem ’ e dökülen Barlık çayı kıy smdaki bu kitâbe aynen şöyledir:

1 - Er erdemi atım tabdım erdemi... (üçün ?)

2 - Ö z Y iğ e n A lp T u r a n A ltı Oğuz budunda üç yegirmi (ya şımka) adırıldım 3 - Beg erikime sizime adırıldım.

Bugünkü Türkçe İ le : 1 - Er erdemi adımı buldum erdemi... (için ?)

2 - Öz Y iğ e n A lp T u r a n Altı Oğuz kaviminden on üç (yaşımda) ayrıldım 3 - Beğlik nüfuzumdan, sîzlerden ayrıldım 8.

Anlaşılacağı üzere, bu kitâbe -eğer doğru okunmuş ise- altı b o y halinde olan Oğuzlar’m kitâbenin yazıldığı zamanda Barlık yöresinde yaşadıklarını gösteriyor. Bu zamanın biz V II. yüzyıl (lik yansı veya ortaları) olduğuna kaniiz. “ Altı Oğuz budunda” ibaresi de altı boydan müteşekkil Oğuz eli (kavmi) demektir. Aynı asrın ikinci yansından sonra Oğuzlar Tula ırmağı kıyılarında iken dokuz b oy halinde idiler. Hattâ K ü l - T e g i n ve B ilg e K a ğ a n ’a ait kitâbelerde geçen “ Üç- Oğuz süsü” (Üç-Oğuz ordusu) ibâresinden Oğuzlar’m , o zamanlar biri “ Üç-Oğuz” , diğeri “ Altı-Oğuz” olmak üzere iki kola ayrıldıklarını tah­ min etmek mümkündür. Acaba Oğuzlar, Barlık ırmağı kıyılarında iken de dokuz boydan müteşekkil olup, kitabede bunlardan yalnız Altı- Oğuz kolu mu ifade edilmektedir? Bize kalırsa, Oğuzlar’m kitâbe za­ manında (yani V II. yüzyılın birinci yarısında veya ortalarında) alt b oy halinde olduklarını düşünmek daha doğrudur. Kitâbedeki “ bu­ dun” sözü her halde Oğuzlar’ın hepsini içine almaktadır. Oğuzlar’va. V II. yüzyılda altı boydan müteşekkil olmaları bizim için şu bakımdan dikkate değer. Câmi ut-tevârih’deki Oğuz ensabı kısmında 24 boyun, müsavi sayıda olmak üzere, O ğ u z H a n ’ın altı oğlundan türedikteri yazılmaktadır. Fakat daha ilgi çekici husus, her dört boyun (damga­ ları ayrı olduğu halde) müşterek bir u n g un a sahip olmalarıdır. Bu vâkıa yirm i dört Oğuz boyunun da eski zamanlarda altı b oy halinde yaşadığını gösterir. Bu altı u n g u n u n hepsi de ormanlık bölgelerde yaşayan avcı kuşlardır9.

Barlık kitâbesinin Allı-Oğuzlar’ın beğinin mezar kitâbesi olduğu görülüyor. Ö z Y iğ e n A lp T u r a n adını taşıyan bu beğ 13 yaşında, daha delikanlılık çağına basmadan vefat etmiştir T u r a n adı (bu gün­ kü söylenişi ile Duran) eskiden Türkiye’ de çok konulmuş olup, bugün de daha ziyade kadınlara verilmek üzere, köylerde kullanılmaktadır. Barlık bölgesinde bundan başka daha üç kitâbe bulunmuştur. Bunlar K ö n i T ir iğ , B a y n a S a n g u n oğlu K ü lü ğ Çur ve üçüncüsü de adı okunamayan beğlerden birine aittir10. Bunlarda her hangi bir kav- min adı geçmiyorsa da onlann da birincisi gibi, Oğuz beğlerine ait ol­ ması muhtemeldir. Aşağıda görüleceği üzere K u t lu ğ , G ö k -T ü r k devletini kurmaya giriştiği sırada, Oğuzlar T u la ırmağı kıyılarında

9 Ulu-Kem ile ana Kem ( Y e n i s e y )’ in yukarı yatağının T ü rkleşin asıl ana yurdıı olan b ö l­ geye dahil olduğu mukakaktır. Issık Göl dolayları v e Sir-Derya’ nm kuzeyindeki bozkırlar şüp­ hesiz Türkler1 in asıl ana yurdunu teşkil eden bölgenin dışında kalıyordu. Türkler bozkır haya­ tından önce orman hayatı yaşadılar m ı, yaşamadılar mı, her halde bu hususun iyice araştı­ rılması icab etm ektedir.

10 E .T . yazıtları, I II, s. 62-64. 4

yaşıyor ve bir kağana sahip bulunuyorlardı. Bu sebeble Oğuzlar’m Tula boyuna gelmelerinin G ö k -T ü r k devletinin 630 yılındaki yıkılı­ şından sonra olduğu muhakkaktır. Aynı şekilde Kemçik’ e dökülen Çirgak çayı boylarındaki Edizler de11 güney batıya inerek Oğuzlar’m yanında yurd tutmuştur. Her iki teşekkülün bu yer değiştirmede bir­ likte hareket etmiş olmaları muhtemeldir.

3 - Tula Boylarında Oğuzlar:

Gök-Türk şehzadelerinden K u t l u ğ ’un, devletini kurduğundan takriben 80 yıllık bir zaman için millî kaynaklara sahip olduğumuz malûmdur. Bu kaynaklar Orhun kitâbeleridir. Bu kitâbelerde ırkî ma­ hiyeti ve siyasî hüviyeti ne olursa olsun, her siyasî ve kavmî teşekkül, budun kelimesi ile vasıflanıyor: Türk budun, Tabgac budun, Kıtay bu­ dun, Oğuz budun, Kırgız budun. Göçebe budunlar bir çok boylardan (kitâbelerdeki b o d ?) meydana gelmiştir: Dokuz-Oğuz, Üç-Karluk, Do- kuz-Tatar. Boylar da her halde obalara ayrılmakta idi.

Türkiye türkçesinde, eskiden budun ve kavim karşılığı olarak el (il) sözünün kullanıldığı görülüyor. Eli meydana getiren teşekkül­ lere boy, boyları meydana getirenlere de oba deniliyor.

ikinci G ö k -T ü r k devleti kurulduğu esnada Orta-Asya’ daki si­ yasî ve kavmî durum şöyle idi:

T ü rk b u d u n.-Âbidelerdeki “ Türk” adı kavm î bir isim olup, bu adı türkçe konuşan bütün kavimler’in değil, onlardan yalnız birinin taşıdığı hususu vazıhtır. Hanedan bu kavme mensup bulunmakta ve devlet de en başta bu kavme dayanmaktadır. Türk adının t ö r ü m e k (doğmak, dünyaya gelmek) fiilinden geldiği baklandaki A. V a m b e r y ’- nin fikri bize daha doğru görünmektedir. Bu fikre göre, Türk (aslında törük, türük=türk) doğan, dünyaya gelen demektir (yörümekten yü­ rük gibi). Türk kelimesi kuvvet anlamında yalnız Gök-Türkler’ den çok sonra, X - X I I I . yüzyıllara ait Uygur metinlerinde görülebiliyor; yani Türk adının zuhurundan çok sonra, muahhar bir zamanda ve tek bir Türk kavimine ait metinlerde rastgelinmektedir. Bu husus, kelimenin, bu anlamda (yani kuvvet) eski bir maziye sahip bulunduğundan bizi şüphe ettirmektedir. Fazla olarak, Türk kelimesinin Uygurlar arasın­ da kuvvet ve kudret anlamında kullanılması, Gök- Türkler’in şerefli hâtıralarından, büyük ünlerinden gelmiş olabilir.

O ğ u zla r-Onların başlıca Tula boylarında yaşadıkları anlaşılıyor. K u t lu ğ harekete geçtiği esnada pek muhtemel olarak ötügen yöresi de ellerinde idi. Oğuzlar’m bu esııada başlarında bir k a ğ a n bu­ lunuyordu. Âbidelerde zikredilen “ B a z K a ğ a n ” ın bu k a ğ a n olduğu anlaşılıyor. Onların devlet teşkilâtlan ve hâkimi bulunduklan toprak­ ların sınırlan hakkında bilgimiz yoktur. Oğuzlar bu zamanda dokuz boydan müteşekkil idiler. Âbidelerde bazan onlardan bu sıfatla (D o- kuz-Oğuz), çok defa sadece Oğuz olarak bahsedilir.

B ilg e T o n - Y u k u k yazıtından anlaşılıyor ki K u t l u ğ ’un faali­ yetlerinden telâşa düşen Oğuzlar, Gök-Türkler aleyhine bir ittifak kur­ mak için Çinliler’ e K u m S e n g ü n ’ ü, Kıtaylar’ a da T o n r a S em ’i göndermişlerdi12. B ilg e K a ğ a n zamanında Oğuzlar ile yapılan savaş­ lar dolayısı ile de T o n r a , yeniden geçiyor ,3. Her iki yerde bu adın bir Oğuz boyunu ifade ettiği tahmin edilebilir. Kitâbelerde birçok misalleri ol­ duğu gibi, Tonra Sem, Tonra boyundan Sem, Tonra yılpağut, Tonra bo- yu n d a n Y ılp a g u t demek olsa gerektir u. K u m da bir b oy adı olabilir.

Aşağıda görüleceği üzere, Oğuzlar’m, inkıyad altına alındıktan sonra birçok Türk kavimlerine yapıldığı gibi, başlarına bizzat kendi­ lerinden veya hânedandan her hangi bir kimse geçirilmeyip, Türk bu­ dun gibi, doğrudan doğruya hanlar tarafından idare edildiği anlaşı­ lıyor. Oğuz budununun, kağanlar karşısında Türk budunundan az farklı bir hukukî duruma sahip olduğu görülüyor. Bu sebeble T o n - Y u k u k : “ T ü r k B ilg e K a ğ a n Türk sir budunıg Oğuz budunıg igidü olurur” (T ü r k B ilg e H a k a n , Türk müttehid (?) budununu ve Oğuz budu­ nunu iyi idare ediyor) dediği g ib ils, B ilg e K a ğ a n da kitâbesinde ba­ zan “ Türk budunu” ile birlikte Oğuz budununa ve beğlerine hitab et­ mektedir: “ Türk, Oğuz beğleri budun eşidin” (Türk ve Oğuz beğleri ve budunu işitin) 16. Hattâ “ Tokuz-Oğuz budun kentü budunım erti” (D o­

12 “ K örüg sabi andag: T okuz Oğuz budun üze kağan olurtı tir, T abgaçgaru K u m Senünig idmiş, K ıtaygaru T onra Semig idmiş (h abercinin sözü şöyle id i: D okuz Oğuz kavm i üzerine b ir kağan oturdu der. Çinliler’e K u m Sengün’ ü gönderm iş, K ıtay lar’ a T onra Sem ’i göndermiş (E .T . yazıtları, III» s. 102). Çinliler’ e g iden elçi K u m Sengün’ de, Scngün ünvan d eğil ise K u m ’ da bir boy adı olabilir.

13 V . Thom sen, Inscriptions de VOrkhon dechiffrees, H elsingfors, 1896, s. 112, 125; E .T .

yazıtları, I , s. 50, 62 v e devam ı.

14 K itâbelerde bu şekilde daha birçok m isaller gösterilebilir: T a b g a ç On T u tu k -Ç in li

Ong Tutuk - ( Inscriptions, s. 108; E .T . yazıtları, I, s. 44); T ü r k B ilg e K a ğ a n ; Y i r B a y ı r k u

U lu g î r k e n - Y i r B a y ı r k u b a ş b u ğ u U lu ğ E rk in -(Inscriptions, s. 109; E .T . yazıtları I , s. 44).

15 E .T . yazıtları, s. 120.

kuz-Oğuz budunu kendi budunum idi) cümlesini de 17 kavmî (etnik) bir akrabalık şeklinde değil, yukarıda Oğuzlar’ a dâir verilen bilgileri, Türk ve Oğuz’un da Tabgaç, Kırgız, Kıtay gibi, budun kelimesiyle vasıf­ lanmaları hususunu göz önüne alarak, hukukî bir münasebet ma­ nasında anlamak icab eder. B ilg e K a ğ a n , bu söz ile, Tokuz-Oğuz budun ( Türk budunu gibi) doğrudan doğruya bana bağh, benim ida­ remde bir kavim demek istiyor ls. Bu fikri teyid eden diğer kuvvet­ li bir delil d o Uygur kağanının da aynı kavim, yani Dokuz Oğuzlar için, “ buduıum” yani “ kavm im ” demesidir.

Oğuzlar’ın bir türlü Gök-Türk kağanlarına ısınamamaları da, kötü idare edilmelerinden daha çok, ayrı bir kavmî teşekkül olma­ ları ve ayrı bir siyasî mâziye sahip bulunmaları ile ilgilidir. Aşağı­ da bahsedileceği gibi, devletin yıkılması ile Türk budun ortadan kalk­ tığı halde, Oğuzlar’ a bir şey olmadı. Onlar Uygurlar’m devletinde de, Türkler’ inkinde olduğu gibi, bir hizmette bulundular; bu devletin de dayandığı ikinci bir unsur oldular, hattâ, Uygur kağanlarına da vakit, vakit isyan ettiler.

T a r rfuş-Bu küçük budunun Ötügen bölgesine yakın bir yerde ya­ şadığı anlaşılıyor. Tarduşlar Gök-Türkler’ e sâdık kavimlerden biri idi; daha sonra Uygurlarla tâbi oldular. Kağanlar bu buduna “yabgu” ün- vanlı bir başbuğ tayin ediyorlardı. Bu yabgunun hânedan azasına men­ sup olduğunu biliyoruz.

T öZis-Âbidelerde daima Tarduşlar ile birlikte geçen ve onların kardeşi gibi görünen bu kavim de her halde Ötügen bölgesine yakın bir yerde oturuyordu. Gök-Türk kağanları bunların üzerine, yine hânedan azasından bir şad tayin ediyorlardı. B ilg e k a ğ a n amcası K a p a ğ a n ’ - m hükümdarlığı devrinde Tarduşlar’ın şadı bulunuyordu. B ilg e K a ­

ğa n zamanında ise şad olarak bunların başında K ü l-Ç u r ünvanlı bir beğ görülmektedir.

E d iz-B v. budunun daha önce, Altı Oğuzlar ile, komşu olarak Kemcik ırmağı boylarında, başlıca Cirgak yöresinde yaşadığı görül­

17 Inscriptions, s. 124, ayrıca bk. s. 112; E . T. yazıtları, s. 48. ayrıca bk. s. 62. 18 B i l g e K a ğ a n b ir yerde de: “ Basm ıl idikut uguşım bu du n erti” ( Inscriptions, s. 123,

E .T . yazıtları, I. s. 60) y an i “ B asm ıl ld i-K u t*u ben im soyum dan (ailem den) id i” sözlerini söy­

lüyor. Gerçekten, Basm ıl başbuğları Gök T ürk hanedanından (A-se-na) sayılmışlardır (C h a - v a n n e s , Documents, s. 86, n ot 1). Fakat y in e B i l g e K a ğ a n , “ Türgiş K ağan türkim iz budu- m m erti” ( Inscriptions, s. 104, E .T . yazıtları, I, s. 38), sözü ile n eyi ifade etm ektedir? O zaman­ lar Türk kelim esi bütün tiirkçe konuşan kavim lerin adı şeklinde geniş bir anlam da kullanıl­ m adığı için, bunu yin e kavim m anasında kabul etm ek yerinde olsa gerektir. Abidelerde “ Türfc” ün Gök-Türk hanedanı ve ya devleti hakkında kullanıldığını hiç sanmıyorum.

müştü. Pek şâyârn dikkattir ki, Edizler’i bu zamanda da (yani I lt e r iş veya oğlu B ilg e K a ğ a n devrinde) Oğuzlardın komşuları olarak görü­ yoruz. Edizler iki boydan müteşekkil idiler.

U yg u r-Yurdları Selenge boylarında idi. Gök-Türkler’in hâkimi­ yetindeki diğer birçok Türk kavimleri gibi, onların da başlarında el- tebir ünvanh bir başbuğları veya kırallarının olduğu görülüyor. Uy­ garlar, Şine-Usu yazıtında açıkça belirtildiği gibi, on boydan müte­

şekkil idiler.

B a s m ı Z-Varlıklannı Gök-Türkler’ den sonra da uzun bir zaman muhafaza eden Basmıllar’m Beş-Balık taraflarında oturdukları anla­ şılıyor; hükümdarları idi-kut ünvanını taşıyordu.

Y e r - B a y ı r k u -Â b i delerde Yer-Bayırkularhn yurdu, kuzey y ö ­ nünde uzak bir bölge olarak gösteriliyor. Bu bölgenin Baykal’m doğu kıyılarında olması muhtemeldir. Âbidelerde bu kavimden bir defa bahsolunuyor. B ilg e K a ğ a n zamanında başları U lu ğ i r k e n (Erkin) ünvanh bir beğ idi. U lu ğ ir k e n , B ilg e K a ğ a n ’ a düşmanlık göster­ diği için (yağı boldu) üzerine varılıp, Türgi Yargun gölünde yapılan bir savaşta bozguna uğratılmış ve U lu ğ i r k e n az bir kişi ile kaçıb kur­ tulmuştur. K ü l - T e g i n ’ in Kırgız seferinde binip de savaşta uyluğu kırılan (iBayırku” nnn ak aygın, U lu ğ I r k e n ’in savaşta ele geçiril­ miş atı olmalıdır.

K â ş g a r l ı 19 Türk dünyasının doğu taraflarında yaşayan Yabakn adlı bir kavimden bahseder. Hattâ bunların B ü k e B u d r a ç ünvanlı bir başbuğlan vardı. B ü k e B u d r a ç Kara-Hanlı topraklarına kala­ balık bir kuvvetle saldırmış ise de Kara-Hanlı hânedanmdan B e ğ e ç -

A r s la n - T e g in tarafından yenilip tutsak alınmıştır. Bu Yabakülar’m adlannm Yer-Bayırku adının yeğnileşmiş bir şekli olduğu hâtıra ge­ liyor.

K ı t ay—Tatarlar gibi Moğol menşeli olan bu kavim de çok defa Tatabı budun ile birlikte, geçiyor. Bu Tatabı budunun Çinliler’in daima Kıtaylar ( ICi-tan) ile birlikte zikrettikleri “ H i” kavmi olduğu anlaşıl­ mıştır. Kıtaylar fâtih bir kavim olarak X . yüzyılda kuzey Çin’ e hâ­ kim oldukları gibi, buradan çıkarıldıktan sonra (X II. asırda) da Türkis­ tan’ a. göçedip orada kuvvetli bir imparatorluk kurdular. Islâm tarih­ lerinde bunlara Kara-Hıtay denilir. Bu isim onlara Çm’ den kovulma­ ları sebebi ile verilmiş olsa gerektir.

19 Divânu îuğat it - Türk, y a y . K i l i s l i R i f a t , İstanbul, 1333-1335, I , s. 30, 377, I I I , s. 27, 173, tercüme B e s im A t a l a y (T .D .K .), İstanbul, 1936-1941, I. s. 30. 452, I I I , s. 36, 277.

T atar-B ugün moğolca konuşan kavmin atalarından olan Tatar­ lar’ dan âbidelerde bazan Otuz-Tatar olarak bahsediliyor. Buna göre, Tatarlar o zamanlarda (V III. asırda) 30 b oy halinde olup, bilhassa bunlardan dokuzu siyasî bir birlik teşkil etmekte idiler. Bunların Oğuz- lar’ın doğusunda, onlara komşu olarak yaşadıkları anlaşılıyor. Çünkü her iki teşekkülün (Oğuzlar ile Tatarlar) gerek Gök-Türkler, gerek Uy­ garlar zamanında, birlikte isyan hareketlerinde bulundukları görü­ lüyor. Tatar adı,' Moğollar zuhur edinceye kadar, bilhassa Türkler ve Çinlilerce moğolca konuşan bütün kavimler için umumî bir ad olarak da kullanılmıştır.

K a r lu k -B u kavmin ana yurdu Kara-Irtiş’in sağ tarafında Urun- gu gölü ile Zaysan gölü arasında idi. Onlar üç boydan müteşekkil bu­ lunuyor ve başları el-tebir ünvanını taşıyordu. Karluklar, Uygurlar gibi, Gök-Türkler devrindeki savaşlarda fazla yıpranmamış oldukları için, Gök-Türkler’den sonra, oldukça mühim roller oynamışlar ve varlıklarını Moğol devrine kadar devam ettirmişlerdir.

JCîf'gız-Türk kavimleri arasında, Oğuzlar gibi, varlığım son za­ manlara kadar devam ettiren Kırgızlar, Gök-Türkler devrinde, Köğ- men (bugünkü Tannu Ula) dağının ötesinde Ab akan ırmağı bölgesinde yaşıyorlardı; hükümdarları kağan ünvanını taşıyordu. Gerçekten K ır­ gızların ikinci Gök-Türk devleti zamanında kuvvetli bir durumda ol­ dukları görülüyor. Bunlar Uygurlar devrinde de bu durumlarını devam ettirmişler ve hattâ 840 da Uygurlar’ a saldırmışlar, onların bir kısmını öldürüp, bir kısmını da sürüp çıkararak, Orhun bölgesini ellerine geçir­ mişlerdir. Fakat, Kırgızlar medeniyetçe geri kalmış bir kavim olduk­ larından, Orhun bölgesindeki Türk medeniyetini tahrib etmek sureti ile Türk tarihinde menfi bir rol oynamışlardır; sonra Kara-Hıtaylar’m hücumları üzerine (X . yüzyıl’ın birinci yansında), burada tutunamı- yarak geldikleri yere dönmüşlerdir. Böylece Kırgızlar, bu eski Türk yurdunun moğolca konuşan kavimlerin ellerine geçmesinin de müseb­ bibi olmuşlardır.

A z - Bu kavim de Kırgızlar’a komşu olarak oturuyor ve başbuğ- lan el-tebir ünvanını taşıyordu. B a r t h o l d 20, bugün Yenisey’in aşağı Turuhan bölgesinde yaşayan Assinler’in (diğer adı Kott) Azlar’m ka­ lıntısı olmasının muhtemel bulunduğunu söylüyor.

Ç i k -Bu kavim Kem ırmağının ötesinde yaşıyordu. Bunlar, A z- ve Kırgızlar’a yakın idiler. Çikler bilhassa Uygurlar zamanında faali­

yet göstermişlerdir. Bu yüzden Uygur kağanı M o y u n ç u r birkaç defa bu kavmin üzerine sefer yaparak, onlara baş eğdirip, üzerlerine bir

Belgede (T ÜRKMENLE R) OĞUZLAR (sayfa 28-88)

Benzer Belgeler