• Sonuç bulunamadı

Sekülerleşme Teorisinin Eleştirisi

Sekülerleşmeyi destekleyen genel eğilimin bir istisnası olarak genellikle bu varsayımları kabul etmeyen sosyal bilimlerin ve beşeri unsurların varlığı da söz konusudur. Sosyal bilimle- rin bazı alanlarda, özellikle Orta Doğu gibi bölgeler üzerinde karşılaştırmalı olarak çalışan araştırmacılar, dinin etkisinde düşüş olduğu fikrinin kabul görmediğini ortaya koymuşlardır. Bu varsayımları kabul edenler dahi, dinin etkisinin azalacağı ya da kişiselleşeceği fakat yok olmayacağı bir modernite öngörmektedirler. Aynı zamanda din ve toplumsal şiddet arasındaki içsel bağlantı üzerine Rene Girard’ın çalışmaları ve toplum ile dinin çok sayıda yönü üzerine Robert Bellah’ın çalışmaları gibi Batı’da, hem Amerika hem de Avrupa’da odaklanılan dikka- te değer istisnalar vardır. Ancak istisnaların olduğunu ve yakın zamana kadar nadiren de olsa Uluslararası İlişkiler literatüründe bulunduğunu hatırlamak gerekmektedir.148

Yukarıda ana hatları çizilen sekülerleşme teorieri daha çok Batı Avrupa’daki din, toplum ve devlet ilişkilerinin tarihsel gelişim bağlamında geçirdiği süreçlere açıklık getirmesi bakı- mından anlamlıdır. Ancak asıl üzerinde durulması gereken, 19. yüzyıldan günümüze değin sosyal bilimlerde ciddi bir şekilde eleştirilmeden yaygın olarak kabul gören geleneksel sekülerleşme teorilerinin günümüz dünyasındaki gelişmeleri yeterince aydınlatıp aydınlatma- dığıdır. Yalnızca toplum içinde gerçekleşen bir değişimi değil, ayrıca toplumun temel örgüt- lenmesini, değişimini ifade eden sekülerleşme149

ampirik bulgulara dayanan bir teori midir? Sekülerleşme ile birlikte dinin geri çekilmesi ve çekilmeye devam etmesi bir gerçeklik midir?

145

Hasan Onat, “İnsanlığın Geleceği Açısından Sekülerleşme ve Din”, 2009. http://www.hasanonat.net/New/secularism.html [Erişim tarihi: 03.04.2015]

146 S. Bruce, (2003), “The Social Process of Secularization” FENN, R. K., der.The Blackwell Companion to Sociology of Religion, Oxford: Blackwell Publishing. Akt., Fox, “The Multiple Impacts of…”, s.3.

147 Volkan Ertit (2014), a.g.m., s.107-108. 148

Fox, “The Multiple Impacts of…”, s.3.

149 Bryan Wilson, “Religion in Sociological Perspective”, Oxford University Press, Oxford-New York 1989, s.148. akt., Okumuş, a.g.m., s.2.

Bu sorulara aranan cevaplar, sekülerleşme teorisine getirilen eleştiriler ve teorilerin yanlışlanması dinin sosyal hayatta etkin bir varlık gösterdiği gerçeğini, sosyal/toplumsal ha- yatın değişik boyut ve alanlarında başvurulan dinin çoklu etkilerinin ve çeşitli toplumlarda kendini gösteren dini canlanmanın bir sonucu olarak görülebilmektedir.

Berger ve Grace Davie gibi bazı toplum bilimciler yaygın sekülerleşme kuramının Avrupa deneyimini yansıttığını, dünyanın diğer bölgelerindeki din toplum ilişkileri, dini davranışları ve dindarlık düzeyleriyle ilgili sağlıklı sonuçlar vermediğini düşünmektedirler. Sekülerizasyon son iki yüzyıl içinde Avrupa’nın toplum yapısında ve dini hayatında radikal değişimlere neden olduğu doğru olmakla birlikte,150

Avrupa bir istisna olarak değerlendiril- mektedir.151 Çünkü, ABD, Hint yarımadası, Asya ülkeleri ve İslam dünyasındaki gelişmelere, dinin toplum hayatında gittikçe artan önemine bakıldığında, sekülerleşme teorisinin yanlışlığı aşikardır.

Dini hareketlerdeki canlanma, maneviyat ve anlam arayışının bir sonucu olarak yeni dini hareketlerin ortaya çıkması, modernleşme ve sekülerleşmeye paralel olarak dinin yok oluşu veya ölümü iddiasını savunan tezlerin artan oranda eleştirilmesine zemin hazırlamıştır.152

Son yıllarda sekülerleşme teorisi, tarihindeki en çetin meydan okumayla karşı karşıya kalmıştır.153

Örneğin 1960’da sekülerleşme teorisini savunanlar yeni veriler ve gelişmelerle görüşlerinin yanlış olduğunu kabul etmişlerdir. Teorinin yeniden gözden geçirilmesini savunanlar olduğu gibi, artık analitik değerinin olmadığını savunanlar da söz konusudur.

Örneğin, Jeffrey K. Hadden söz konusu teorinin birbirleriyle ilişkili bir sistematik öneriler bütünü olmadığını, daha ziyade, bir doktrin veya ideolojik bir dogmaya dönüştüğünü savun- maktadır. Ona göre sekülerleşme düşüncesi, sosyal bilim çevrelerinde adeta kutsallaştırılmış bir inanç sistemi haline getirilmiştir. Bu nedenle, sekülerleşme ideolojisi, anlam içeriğinde var olan ‘şimdi’ üzerine gerçekleştirilen bir izah olmaktan çok ‘geçmiş’ üzerine oluşturulan inançlara dayanmaktadır. Hadden’in teoriyi eleştirdiği diğer hususlar şunlardır: Yaklaşık yirmi yıldan fazla bir zamandır yapılan araştırmalar, teoriyi desteklememektedir, sekülerleştiği kabul edilen toplumlarda dinsel hareketler ortaya çıkmış günümüze kadar da

150

Rene Remond, Religion and Society in Modern Europe (Oxford: Blackwell Publishers, 1999, s.187. akt, Küçükcan, a.g.m. s.113.

151Grace Davie, “Europe: The Exception That Proves the Rule?, The Desecularization of the World: Resurgent

Religion in World Politics”, ed. Peter L. Berger (Washington: Ethics and Public Policy Center, 1999), s. 76

152

Sekülerleşme kuramına eleştirel yaklaşımlar için bkz. Ali Köse, “Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği”, İstanbul, Da Yayıncılık, 2001.

varlıklarını sürdürmüşlerdir, son olarak ise; din, bu günün dünya siyasetinde ve uluslararası ilişkilerinde çok önemli bir güç olarak yer almaktadır.154

Robert N. Bellah da sekülerleşme teorisini ilginç bir nitelendirmeyle eleştirmektedir. Sekülerleşme teorisinin bilim ile din arasında mekanik bir ilişki olduğu yeni modern dünyada birinin yükselmesiyle diğerinin düşeceği iddiası, kesinliği kanıtlanmış, deneysel bir sonuca dayanmamaktadır. Söz konusu bir iddia modern toplumun mit olarak nitelendirilebilecek bir teorisidir. Bu bağlamda, sekülerleşme teorisi bilimsel bir teori olmaktan uzaktır. Bellah’a göre din, marjinal veya tarihe ait bir şey olmaktan ziyade, bu gün tekrar kültürel hayatımızdaki yerini etkin bir şekilde ve hızla almaktadır.155

Din ve devlet, modern dünyada kurumsal düzlemde birbirlerinden ayrı olsalar da bir şekil- de ilişki kurabilmektedirler. Dünyanın gittikçe sekülerleşmekte olduğu ve dinin bu durum karşısında gerilere itildiği, etkinlik alanlarının daraldığı ve daraltıldığı biçimindeki sekülerleşme teorisinin iddiasının tersine dinin yeniden canlandığı dinsellikte artış ve dini dönüşler olduğu gözlenmektedir. Denilebilir ki, bu ilişki günümüzde daha çok devletin çeşitli hususlarda dini araçsallaştırması, dine meşruiyet aracı olarak başvurması biçiminde olabil- mektedir.156