• Sonuç bulunamadı

19. yüzyıl sosyal bilimine egemen olan “Dinin ölümü veya yok oluşu” şeklinde ifade edi- lebilecek sekülerleşme yaklaşımını C. Wright Mills şu şekilde açıklamıştır: “Dünya bir za- manlar düşünce, pratik ve kurumsal form alanlarında kutsal ile dolu idi. Reformasyon ve Rö- nesans’tan sonra modernleşme güçleri bütün dünyayı sardı ve modernleşme ile eş zamanlı bir tarihsel süreç olan sekülerizasyon kutsalın baskınlığını gevşetti. Özel alan hariç zamanla kut- sal bütünüyle yok olacaktır.”132

20. yüzyılın çoğu için bir çok Batılı sosyal bilimci, dinin top- lum ve siyaset ile alakalı bir faktör olma özelliğini yitireceğini öngörmüştür. Alternatif oluştu- racak şekilde, modernleşme ve sekülerleşme teorisi olarak bilinen, Marx, John Stuart Mill, Weber, Freud, Comte ve Durkheim gibi düşünürlere ait bir çok eser bu teorinin gövdesini oluşturmaktadır.133

Bu teorinin gövdesi yekpare değildir ve dolayısıyla dinin etkisini doğru bir şekilde değerlendirmek oldukça zordur. Ancak bazı sınırları çizmek mümkündür. Konuya dair bir çok iddiadan en aşırı olanları şunlardır: “Bazı öngörüler; ‘din, nihai ölüm sancısının orta-

130

Kirman, a.g.e., s.18. 131

Grace Davıe, “Religion in Britain Since 1945: Believing Without Belonging”, Blackwell, Oxford. 1994, S.5, akt., Volkan Ertit, a.g.m., s.108.

132 C. Wright Mills, “Sociological Imagination”, New York: Grove Press, 1959, s. 32-33, Aktaran, Talip Küçükcan, ‘Modernleşme ve Sekülerleşme Kuramları Bağlamında Din, Toplumsal Değişme ve İslâm Dünyası’ İslâm Araştırmaları Dergisi, Sayı 13, 2005, ss.109-128, s.110.

133 Daha fazla örnek için bkz. R.S. Appleby, The Ambivalence of the Sacred: Religion, Violence, and Reconciliation, New York, Rowman and Littlefield, 2000, s. 3.

sındakidir’ inancından ziyade daha sarsılmaz bir güven ile dile getirilmiştir” 134

ve “Sekülerleşme Teorisi yalnızca bir teori olabilir fakat sosyal bilimlerde doğru paradigmatik bir konum elde edebilmiş bir teoridir.”135

Bu öngörülerin arkasındaki mantığa göre, modernitenin doğasında bu fenomen sosyal ve siyasal bir güç olarak dinin kaçınılmaz düşüşüne yol açacaktır. Bilimin ve bilme ihtiyacının dinin toplumdaki rolünün yerine geçmesi beklenmektedir. Ahlak ya da daha uygun bir ifadey- le, doğru davranış tanımları, seküler yasalar ve tarama teknolojisi ile zorunlu olan ve zihinsel sağlık bilimlerinin bir kombinasyonu olarak belirlenecektir. Modern devletler genellikle hü- kümet ve halkın iradesi arasındaki bağlantının bir çeşit formu olan meşruiyete dayanan dinsel- likten ziyade seküler olana itimat etmiştir. Modern devletin artan gücü, dine başvurmaksızın sosyal düzeni inşa edebilecektir. Seküler kurumlar geleneksel olarak dinin oynadığı rolleri doldurabilecektir. Aynı zamanda bilim, fiziksel evrene yorumlar getirerek dinin rolünü sarsa- caktır.136

Genel olarak, sekülerleşme teorisinin gelişimi dört art arda dalgaya ayrılabilir. İlk dalga, Voltaire ve David Hume gibi 18. yüzyıl düşünürleri tarafından geliştirilen sekülerleşmenin güçlü versiyonuna karşılık gelir. Sürecin kendi versiyonları tarafından karakterize edilen, din karşıtı, papaz sınıfına karşı varsayımlar ve sekülerist varsayımlar din sosyologları tarafından uzun süre reddedilmiştir. Ancak Uluslararası İlişkiler alanında bilim adamları tarafından üstü kapalı olarak da olsa kabul edilmektedir.137

İkinci dalga, Auguste Comte, Emile Durheim, Marx ve Weber gibi klasik sosyologların çalışmalarının sonucu olarak gerçekleşmiştir. Onlar, konuları üzerinde aralarında çok daha dengeli çalışmalar yürütürken, çok eleştirilen Aydın- lanmacı ve modernist varsayımlar, demir atmış şekilde kalmışlardır. Sekülerleşme tezinde

üçüncü dalga, Peter Berger, Steve Bruce, Bryan Wilson, Karel Dobbelaere, David Martin ve

diğer düşünürlerin, biri diğerine zayıf bağlarla bağlı bir dizi yaklaşımı geliştirdikleri görül- müştür. 20. yüzyılın son on yılına konuya yeniden duyulan ilgi, dinin tahmini düşüşü ile ilgili geçersiz kanıtlar ve bir dizi anormalliğin düzeltilmeye çalışılması damgasını vurmuştur. Bir çok bilim adamı tezin varlığını sürdürebilirliği ve güvenilirliği gibi konularda endişelerini dile getirmiş ve hatta sekülerleşme kavramının tamamen düşmesi ya da “sosyolojik sözlükten kal-

134 J.K. Hadden, “Toward Desacralizing Secularization Theory”, Social Forces, vol. 65, n° 3, 1987, s. 587-588. akt., Jonathan Fox, “The Multiple Impacts of…” s.2.

135 Fox, “The Multiple Impacts of…”, s.2. 136

B.R. Wilson, “Religion in Sociological Perspective”, Oxford, Oxford University Press, 1982. akt., Fox, “The Multiple Impacts of…”, s.3.

dırılması” gerektiğine dair bazı tartışmalar ortaya atmıştır.138

Ancak tezin eleştirmenleri tara- fından ortaya konulan zorluklar karşısında, bir grup sosyolog bazı değerli öngörülerini kur- tarmak için çalışmıştır. Klasik açıklamaların ana esaslarını temel alarak, dördüncü dalga bilim adamları ise Neo-sekülerizasyon tezini geliştirmişlerdir. Bu tezi savunanların çalışmala- rı üçüncü dalga sosyologlar tarafından geliştirilenlerden pek farklı değilken, onların dikkatini çeken klasik sosyologların yaptıkları hatalı Aydınlanmacı ve modernist varsayımlardan uzak durmak için aşikar bir girişimleri söz konusu olmuştur. Üçüncü dalga sekülerleşme ve neo- sekülerleşme arasındaki ayrım olmasına rağmen, sosyoloji alanındaki hepsi ilgili ya da önemli bulunmayabilir, çünkü Uluslararası İlişkiler alanında dini anlamak için ilk dalga varsayımlar benimsenerek, kesin bir sınır çizmek için esas kabul edilmiştir.139

Bu bağlamda özetle, sekülerleşme teorisi kilise-devlet veya din-devlet ayrılığından çok da- ha geniş bir anlamda dünyevileşmeyi savunmaktadır. Teori, bilimsel gelişme, rasyonelleşme ve modernleşme ile birlikte dinin bireysel alışkanlıklardan sosyal kurumlara kadar, hayatın bütün alanlarında etkisinin dramatik bir şekilde azaldığını öne sürmüştür. Buna göre din, artık modern toplumlarda söz sahibi olamayacak, modern kültürel hayata işe yaramaz şekilde ekle- necek bir nesne haline gelecektir.140 Denilebilir ki, sekülerleşme bir teori olarak; dinin toplum hayatında gerilemesini ifade eden bir sürecin varlığını ileri sürmekte, sekülerleşme teorisi ise özetle, toplum ne kadar rasyonalize ve modernize olursa, o kadar dinden uzaklaşacağını yani sekülerleşeceğini iddia etmektedir.141