“Sehl: kolay, sâde. Mümtenî: imtinâ eden, çekinen. Gayr-i mümkün.”195
“İlk bakışta kolay gibi görünen ama taklit edilmeye kalkıldığında benzeri meydana getirilemeyen eserler için kullanılır. Aslında sehl-i mümteni bir üslûp özelliğidir. Sanatkârların dile son derece hâkimiyeti sonucu başarılabilir. Tekellüften, tasannudan (ağda ve süsten) uzak bir üslûptur. En derin fikirleri bile sade kelimelerle ifade edebilme sanatıdır.”196
“Bu sanat, şairin bilerek, isteyerek yaptığı bir şey değildir. Sadece heyecana, bilgiye, zekâya da bağlı değildir. Fakat sayılan bu unsurların hepsine bağlıdır. Bu sanatın diğer hususiyeti ise tenkide açık oluşudur. Falan şiir sehl-i mümtenî özelliği taşır, filan şiirde bu hususiyet yoktur, gibi bir hüküm verilemez. Ancak zaman içinde çoğunluğun takdirine mazhar olan bir eser böyle bir unvâna kavuşabilir. Yani kesin ve objektif bir hüküm konulamaz.”197
Nitekim “edebiyatımızda Süleyman Çelebi’nin “Mevlid”i de sehl-i mümteni örneği olarak bilinir.”198
“Ziyâ Paşa, Süleyman Çelebi’nin anılan eserini şu şekilde metheder: Yok Rûm’da mesnevi demiş çok
İran’a kıyâs olunsa hiç yok Bu yolda İmâm-ı ehl-i irfân Mevlid eserin yazan Süleyman Oldur şuârâ-yı Rûm’a üstâd Oldur eden ehl-i nazmı irşâd
Manzûm o menâkıb-ı mukaddes İsbât-ı kemâl için ana bes Bilmem ne sühandır ol Sühanlar
195 Tok, 2011, 217. 196 Kocakaplan, 2011, 123. 197 Tok, 2011, 217. 198 Kocakaplan, 2011, 124.
132
Âşüfte olur hep işidenler Yâ Rab o ne sûziş, ol ne sözdür Sûretde eğerçi sâde, düzdür Aşk ü sühan anda müctemidir Baştan başa sehl-i mümtenidir”199
Yine Fuzûlî’nin bir kıt’ası da birçok kaynakta olduğu gibi güzel bir sehl-i mümteni örneği olarak verilmektedir:
‘İlm kesbiyle pâye-i rif‘at Ârzû-yi muhâl imiş ancak Işk imiş her ne var âlemde İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak
Fuzûlî’nin aşk derdi çekmekten mutlu olduğu ve buna çare bulunmasının kendisinin helakı olacağını anlattığı şu beyite de bakalım:
‘Işk derdiyle hoşem el çek ‘ilâcumdan tabîb
Kılma derman kim helâküm zehri dermânuñdadur (85-2)
Hem anlam hem de söyleyiş bakımından halk tarafından itibar görmüş, bestelenmiş olduğunu da düşünürsek, Fuzûlî’nin şu iki gazelinin de bu sanata uygun olduğu söylenebilir:
Meni candan usandurdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhumdan murâdum şem’i yanmaz mı (264-1)
Kamu bîmârına cânan devâ-yi derd ider ihsân
Niçün kılmaz maña derman meni bîmâr sanmaz mı (264-2)
133
Gamum pinhan dutardum men didiler yâre kıl rûşen
Disem ol bî-vefâ bilmen inanur mı inanmaz mı (264-3)
Şeb-i hicran yanar cânum töker kan çeşm-i giryânum
Uyadur halkı efgânum kara bahtum uyanmaz mı (264-4)
Gül-i ruhsâruña karşu gözümden kanlu ahar su
Habîbüm fasl-i güldür bu ahar sular bulanmaz mı (264-5)
Değüldüm men saña mâ’il sen itdüñ ‘aklumı zâ’il
Maña ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı (264-6)
Fuzûlî rind-i şeydâdur hemîşe halka rüsvâdur
Soruñ kim bu ne sevdâdur bu sevdâdan usanmaz mı (264-7)
Hâsılum yoh ser-i kûyuñda belâdan gayrı
Garazum yoh reh-i ‘ışkuñda fenâdan gayrı (273-1)
Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsañ yile vir
Oda yanmış kuru cismümde hevâdan gayrı (273-2)
Perde çek çihreme hicran güni ey kanlu sirişk
Ki gözüm görmeye ol mâh-likâdan gayrı (273-3)
Yetdi bî-kesliğüm ol gâyete kim çevremde
Kimse yoh çizgine gird-âb-i belâdan gayrı (273-4)
Ne yanar kimse maña âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapum bâd-i sabâdan gayrı (273-5)
Bozma ey mevc gözüm yaşı habâbın ki bu seyl
134
Bezm-i ‘ışk içre Fuzûlî nice âh eylemeyem
Ne temettu’ bulınur neyde sadâdan gayrı (273-7)
Sehl-i Mümteni Örnekleri
Cân ü ten oldukça menden derd ü dâğ eksik değül
Çıhsa can hâk olsa ten ne can gerek ne ten maña (12-3)
Yoluñda can veren kimi derûnumda alâmet var
Şehid-i tîğ-i aşk olmağa göñlümde şehâdet var (66-1)
Mende Mecnun’dan füzun ‘âşıklık isti’dâdı var
‘Âşık-i sâdık menem Mecnûn’uñ ancak adı var (75-1)
Cânı kim cânânı içün sevse cânânın sever
Cânı içün kim ki cânânın sever cânın sever (83-1)
Göñül her sûret-i Şîrîn'e verme iç mey-i ma'ni
Hazer kıl tasa çalma tîşeni Ferhâd-i şeydâ tek (156-3)
Fuzûlî gamze-i merdüm-küşüñden iltifât ister
Sanur kim iltifâtı rahm olur kurbâna kassâbuñ (158-7)
Ey Fuzûlî kadimiz kıldı felek ham ya'ni
Vaktidir çıkmağa dünyâ kapısından eğiliñ (159-7)
Dimeñ Mecnûn’a ‘âşık kim başında kuş yuva dutmuş
Menem ‘âşık ki seyl-i eşkümi başumdan aşurdum (190-3)
Terazû-yi iyâri mihnetim bâzâr-i aşk içre
Gözüm her dem dolup biñ taşa her sa'at değer başım (193-2)
Cânı cânan dilemiş virmemek olmaz ey dil
135
Fuzûlî geç selâmet kûçesinden sabr kûyından
Ferâgat olmayan yirde sefer yeğdür ikâmetden (219-7)
Dost bî-pervâ felek bî-rahm devran bî-sükun
Derd çok hem-derd yok düşmen kavî tali zebûn (232-1)
Dün dimişsen ki Fuzûlî maña kurbân olsun
Saña kurbân olayum yine ne ihsandur bu (237-7)
Bu çemen gül-ruhlarına derd-i dil kılmaz eser
Yüz dilüñ var ise hâmûş ol göñül sûsen kimi (286-4)
Hancer-i bî-dâd ile her dem urar zahm üzre zahm
1.19. SİHR-İ HELÂL للاح رحس (Helal Büyü)
“Bir anlam bütünlüğü oluşturabilecek şekilde, bir beyitte, bir kelime veya kelime grubunun, birinci mısraın sonuna ve ikinci mısraın başına bağlanabilecek nitelikte olması sanatıdır.”200
“Bazen de beytin ikinci mısra’ının başındaki kelime veya kelime grubu, birinci mısra’ın sonuna bağlandığı gibi ikinci mısra’ın başına da bağlanabilir. Bu duruma misâl olarak yine Fuzûlî’ye ait şu beyte bakalım:
Seniñ mihr ü vefa gösterdiğiñ ağyâra çok gördüm
Galattır kim seni bî-mihr okurlar bî-vefâ derler (80-3)
İkinci mısra’ın başındaki galattır kelimesi birinci mısra’ın sonuna bağlanırsa
yanlışlık sevgiliye, ikinci mısra’ın başına bağlanırsa ise ona vefâsız diyenlere ait
olur.
Sihr-i helâl sanatının doğru ve makbûl olması için beytin201 kazandığı her iki mananın da uygun olması gerekir. Ancak manaların birbirine tercihi ayrı bir husûstur.”202
Sâkin-i hâk-i der-i mey-hâneyiz şâm ü seher
İrtifa' kadr için bâb-i sa'adet bekleriz (123-2)
Bu beyitte şâm ü seher ifadesi hem birinci mısraın sonu hem de ikinci mısraın başlangıcı olabilmektedir. Birinci okuma “Gece gündüz meyhane kapısı toprağının sakiniyiz. Yüksek kıymet için saadet kapısını bekliyoruz.” şeklinde; ikincisi ise “Meyhane kapısının toprağında oturuyoruz ve yüksek kıymet görmek için gece gündüz saadet kapısını bekliyoruz” şeklinde yapılabilir.
Güller açıldı Fuzûlî yakalar çâk edüben
Gel tutalım mey ü mahbub ile sahra eteğiñ (226-7)
Birinci okuma: Ey Fuzûlî, güller yakalarını parçalayıp açıldı. Gel, şarap ve sevgili ile sahrâ eteğini tutalım (sahraya çıkalım).
İkinci okuma: Ey Fuzûlî, güller açıldı. Gel, yakalarımızı parçalayarak mey ve muhabbet ile sahrâ eteğini tutalım (sahraya çıkalım).
200 Bayraktutan, 1998, 211. 201 Külekçi, 2005, 213. 202 Külekçi, 2005, 214.
137 Sihr-i helâl Örnekleri
‘Işkdur ol neş’e-i kâmil kim andandur müdâm
Meyde teşvîr-i harâret neyde te’sîr-i sadâ (1-2)
Men bilmezem maña gereğin sen hakîmsen
Men’ eyle virme her ne gerekmez sana maña (3-6)
Ahter-i bahtum vebâlin gör kim ol mehden gelen
Mihrlerdür özgeye cevr ü cefâlardur maña (14-7)
Aradan ey şem’ çıh bir gûşe dut kim bu gice
Bezm bir hur-şîd-tal’atdan münevverdür maña (15-4)
Nakd-i ‘ömrüñ bir sanem ‘ışkında sarf itdüñ temâm
Ey Fuzûlî âh eger senden sorulsa bu hisâb (29-7)
Çoh ‘ışka heves ideni gördüm ki hevâsın
Terk itdi senüñ ‘âşık-i nâlânuñı görgeç (53-4)
Tîğ-i hur-şîd ile ref’ olsa yiridür kim müdâm
Yandurub pervâneni şem’e virür âzâr subh (54-3)
Hâk-i sâgar Cem ü Cemşîd’dür ey pîr-i mugân
Haber it sâkiye kim dutmaya sâgar güstâh (59-2)
İki satr eyleyüb ol iki mey-gun lâ’ller vasfın
Görenler her birin bir çeşm-i gevher-bâre yazmışlar (68-4)
Büküldi kâmetüm hasret yükinden veh ki ‘âlemde
138
Girye-i zâr ile hoş-hâlem ki bahr-i ‘ışkda
Eşksüz göz bir sadefdür lü’lü’-i şeh-vârsuz (118-5)
Cismümi yandurma rahm it yaşuma ey bağrı daş
İhtiyât it yanmasun nâ-geh kuru yanında yaş (129-1)
Büküb mihnet yükinden kaddümi çıhmış tenümden cân
Tavâf-i kûyuñ itmek kasdine tayy-i mekân itmiş (133-3)
Cevr odı yahdı meni yanumda durma ey göñül
Bir dutuşmuş âteşem kurb ü civârumdan sahın (223-3)
Bırahmış itlerine pâre pâre göñlümi ol meh
Üleşdürmüş kesüb erbâb-i istihkâka kurbânın (224-2)
Merhem koyub oñarma sînemde kanlu dâğı
Söndürme öz elüñle yandurduğun çerâğı (261-1)
Ey Fuzûlî câne yetmişdüm göñülden şükr kim
Bağladum bir dil-bere kurtardum andan cânumı (263-7)
Yeter oldı kulağa bang-i rihlet dehr bâğından
Ne durmuşsan temâşâ-yi gül-i ruhsâr yetmez mi (289-4)
Zevk noksânı bir âfetdür maña ey pîr-i deyr