• Sonuç bulunamadı

MUGÂLATA-İ MA’NEVİYYE هﻳونعم ءهطلﺎغم (Yanıltma)

Sözler bazen birden fazla anlam ifade edebilir. “Bu tarz ifadeler, içinde bulunduğu yapıda lafzen aynısının veya benzerinin bulunmaması bakımından cinastan ayrılır ve genellikle kinaye, tevriye, iham ve özellikle mugâlata-i maneviye sanatlarına örnek teşkil eder.”176

Söz içerisinde “bu sanatlardan biri tek başına bulunabileceği gibi aynı anda birden fazlası da bulunabilir. Meselâ sözün tamamı kinâye oluştururken bir parçası, iham veya tevriyeli olabilir. Her ne hâlde olursa olsun bu tarz sözlerde asıl olan “yanıltıcılık” yani mugâlata-i maneviyedir. Bu sözler anlam bakımından o kadar değişkendir ki iki anlamlılığı da aşarak yer yer üç hatta daha fazla farklı şekilde algılanıp yorumlanabilir.”177

“Mugâleta-i maneviye ise ifadeye parlaklık kazandırmak için birden fazla anlamı olan sözcük veya sözcük gruplarının bir mısra yahut beyit içerisinde genel anlamın birkaç türlü ifade kazanmasına sebebiyet vermesidir.”178

“Bu sanat tevriye sanatına benzer ancak tevriyeden ayrılan yönü, sözün sadece uzak anlamına değil uzak yakın ikinci anlamına göre değerlendiriliyor olmasıdır.”179

“Kinâyede kelimenin hem hakikî hem de mecâzi manalarına işaret olunur. Kelimenin her iki manası da beyte uygundur. Mugâletada ise kelime ya da kelime grubunun iki ayrı manasının beyte uygun düşmesi söz konusudur. Ta’riz ise kelimenin söyleniş tarzından anlaşılır. Yoksa hakîkat ve mecâz bakımından delâlet yoktur.”180

Sûzum der idüm şem’ saña eyleye rûşen

Nezzâre-i ruhsâruna yoh şem’de hem tâb (24-3)

Işık, büklüm, zahmet.

Ey soran hâlüm bu istiğnâ su’âlinden ne sûd

176 Eren, Abdullah, Söz Güzeli: Klasik Türk Şiirinde Sevgilinin Sözleri Üzerine, Erzincan

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Özel Sayı: III, Aralık 2016, s. 75.

177 Eren, 2016, 75. 178 Külekçi, 2005, 83. 179 Tok, 2011, 184. 180 Külekçi, 2005, 85.

100

Hâlüm eylersen su'âl ammâ eşitmezsen cevâb (29-3)

Sevda, kâr, fayda.

Kaşlaruñ yayına meyl eyleyeli cân ü göñül

Dün ü gün men bilürem kim ne çekerler anlar (67-3)

Dert veya yay çekmek.

Bes ki za’f-i rûzeden her gün tapar tağyîr-i hâl

Olacakdur ‘îd içün mâh-i tamâmum bir hilâl (171-1)

Zayıflık, meyl. Oruç tutmak ipucu.

Bir hayâl itmiş mi za’f-i rûze yârı bilmezem

Yohsa yârı görmeyüb men gördüğümdür bir hayâl (171-3)

Zayıflık, meyl.

Ol hûr va’desine behişt-i visâl içün

Kur’an’ca i’tibâr idübem hâsıl-i kelâm (180-3)

Sözün özü, Kuran’ın bütün manası.

Dest üzre gird-bâd mı yâ geldüğüm görüb

Mecnun taprağıdur ki durub eyler ihtirâm (180-5)

Durmak veya ayağa kalkıp hürmet etmek. Kerem kıl kesme sâkî iltifâtuñ bî-nevâlardan

Elüñden geldüği hayrı dirîğ itme gedâlardan (215-1)

Gücü yettiği kadar veya yazgının müsaade ettiği kadar. Gelme kabrüm üzre ey ‘ışk içre men tek ölmeyen

Ta’ne daşıdur saña seng-i mezârumdan sahın (223-6)

Benim “gibi” veya yalnız, tek başına.

Derd ü gam-i pinhânum fehm itdi il âhumdan

101

Yüzlerce âh olsun veya yazıklar olsun.

Yûsuf-i güm-geşte kimdür kim saña mânend ola

Yüz aña mânend hüsn-i bî-misâlün sadkası (274-6)

Yüzü ona benzeyen veya yüz tane ona benzeyen. Yer tutam derdi göñül nâle ile kûyuñda

Yetmedi bir yere her nice ki efgân etti (282-2)

Bir yere varamamak, ulaşamamak veya netice elde edememek. Müjeñ hancerlerin göñlüm basar bağrına vehm itmez

Aña câdû gözüñ gûyâ ki tâ’lîm-i füsûn itdi (283-5)

Bağrına saplamak veya ilgiyle onu bağrında saklamak, aşırı sevmek, bağlanmak.

Mugâlata-i maneviye Örnekleri

Yâ Rab hemîşe lûtfunı kıl reh-nümâ maña

Gösterme ol tarîki ki yetmez saña maña (3-1)

Ey Fuzûlî odlara yansun bisât-i saltanat

Yiğdür andan Hak bilür bir gûşe-i gül-han maña (11-7)

Yele virme dağıdub her yan ayahlardan götür

Ey perî zülf-i perîşânuñ gerekmez mi saña (19-3)

Ey melek-simâ ki senden özge hayrândır saña

Hak bilir insan demez her kim ki insandır saña (21-1)

Çıkma yârim geceler ağyâr ta'nından sakın

Sen meh-i evc-i melâhatsiñ bu noksandır saña (21-5)

Dem-â-dem cevrlerdir çekdiğim bi-rahm bütlerden

102

Harâb olan göñül ey büt senüñ makâmuñdur

Tegâfül eyleme bir kaç daş ile âbâd it (41-3)

Kılursan bir ciğer kan her yaña bahdukça ey zâlim

Ne bahmakdur bu her dem handan alsun bir ciğer ‘âşık (152-5)

Gelür ol serv-i sehî ey gül ü lâle açıluñ

V’ey meh ü mihr çıhuñ kudrete nezzâre kıluñ (159-1)

Söyledüñ kim dutaram şâd göñüllerde makâm

Şâd iken bu söz ile göñlümi mahzûn itdüñ (166-4)

Dutabilseydüm su içmezdüm kılardum def’ini

Rûzenün kim göz göre hur-şîdüme ister zevâl (171-4)

Olmayub makbûl-i hâk-i der-gehüñ mâh-i temâm

Zâ’f-i tâli virdi gün günden aña tağyîr-i hal (172-6)

Mey-hânedür cihanda Fuzûlî makâm-i emn

Cehd it bir ev habâb kimi anda dut makâm (180-8)

Merdüm-i çeşmüm ayağına revan su tökdi

Ki gerek su töküle servüñ ayağına müdâm (182-9)

Canlar virüb senüñ kimi cânâne yetmişem

Rahm eyle kim yetince saña câne yetmişem (187-1)

Lâhza lâhza sûretin görseydüm ol şîrin-lebüñ

Sen kimi ey Bîsütun men hem karâr itmez m’idüm (195-2)

Sanmañuz kanlu döğün sîne delüb baş çekmiş

103

Kesme ümmîd göñül başına çizginmekden

Ola nâ-geh düşe fursat ele devrandur bu (237-3)

Gonceye lâf-i letâfetde ağız açdurma

Lâhza lâhza anı şerm-ende-i güftâr eyle (249-3)

İstedüm ol mâha ‘arz-i hâl idem hayret maña

Eyle gâlib oldı kim bir söz mecâli kalmadı (259-3)

Ger müşg dirse ‘âşık ol bûy-i zülfe sâkî

Tünd olma bir kadeh vir ter eylesün dimâğı (261-6)

Ciğerüm odını nihân iken ile zâhir itdi mürûr ile

Göreyüm yire geçe âb-i çeşm-i ter-i şerâre-feşânumı (262-4)

Gözüm yaşına hem-reng olduğıyçün keşf-i râzumda

Basarken bağruma düşdi gözümden bağrumuñ kanı (266-2)

Yüzüñ görmek temennâsındayam ammâ budur müşkil

Ki dem düştükçe açdurmaz maña göz eşk tuğyânı (266-4)

Didüñ ey Hızr beñzer yâr lâ’li Âb-i Hayvân’a

Bu ta’zîm ile toprağdan götürdüñ Âb-i Hayvân’ı (266-5)

Nisâr-i hâk-i pâyuñ lâyıkı bir gevher isterdüm

Kamu gözden geçürdüm katre katre eşk-i galtanı (266-6)

Geçer nâlem felekden ham kadümni çenge beñzetmeñ

Ki çıhmaz perdeden çengüñ sadâ-yi nâle vü zârı (270-4)

Göñül yetdi ecel zevk-i ruh-i dil-dâr yetmez mi

1.16. NİDÂ ﺍﺪن (Sesleniş)

Çoğu zaman ey, yâ, eyâ, vâh, eyvâh, âh, hey, vay, zihî181 gibi ünlem

edatlarıyla yapılan bir sanattır.

Yâ Rab hemîşe lûtfunı kıl reh-nümâ maña

Gösterme ol tarîki ki yetmez saña maña (3-1)

“Herhangi bir ünlem edatı kullanılmadan da nidâ sanatı yapılabilir: “Dostlar, ben şaşmışım hâl-i dil-i divâneden” mısraında olduğu gibi.

Divan şairlerinin mahlasları sonuna gelen “â” lar da birer nidâ (Nedîmâ, Nâbîyâ gibi) olur.”182

Denilebilir ki nidâ sanatı ünlem edatı, eklerle ve muhattap zikredilerek yapılmak üzere üç şekilde karşımıza çıkıyor.

“Ekseriya şiddetli heyecanları ifade eden nidâ bazen, yerine göre söylenmeyen ancak hissedilebilen duyguları da ifade eder.”183

“Nida bazen de içi okuyucu tarafından doldurulacak boş bir mahfaza vazifesini görür. Sanatkâr söylenemeyen ancak hissedilebilen duyguları da nida yoluyla ifade eder. Her okuyucu bunu kendisinde uyanan etkiye göre algılar ve nida kelimesini kendine göre yorumlar ve doldurur.”184

Her beyitte nida sanatının yer aldığı gazellerden biri şudur: Toprağdan götür meni ey eşk-i lâle-gûn

Başumdan itme sâyeñi kem ey habâb-i hûn (231-1)

İl ta’nesinden isterem ol kûya gitmeyem

Öz ihtiyârum ile meni koyma ey cünûn (231-2)

Ey hûn-i dîde kesme ciğerden ta’allûkuñ

Mihrüñ savutma sîneden ey âteş-i derûn (231-4)

181 Zihî (a.e.) 1. ne güzel, ne hoş. 2. âferin, bravo! (Devellioğlu, 2007, 1186.) 182 Bayraktutan, 1998, 187.

183 Külekçi, 2005, 142. 184 Kocakaplan, 2011, 113.

105

Bir gün bize sa’âdet-i vasl itmedüñ nasîb

Bizden götür nuhûsetün ey tâli’-i zebûn (231-5)

Ol gamze hancerine bir uğratmaduñ bizi

Kes bizden âşnâlığuñ ey baht-i vâj-gûn (231-6)

Ey çerh kıl Fuzûlî’nüñ ahından ihtirâz

Kim bir gün itmeye yedi tâkuñı ser-nigûn (231-7)

Nidâ Örnekleri

Ey ki ehl-i aşka söylersen melâmet terkin et

Söyle kim mümkin midir tagyîr-i takdîr-i Hudâ (1-5)

Ey Fuzûlî intihâsuz zevk bulduñ ışkdan

Beyledür her iş ki Hak adiyle kılsañ ibtidâ (1-7)

Yâ men ahâtâ ilmüke’l-eşyâ’e küllehâ185

Ne ibtidâ saña mutasavver ne intihâ (2-1)

Yâ Rab belâ-yi kayda Fuzûlî esîrdür

Ol bî-dili bu dâm-i küdûretden it rehâ (2-7)

Habs-i hevâda koyma Fuzûlî-sıfat esîr

Yâ Rab hidâyet eyle tarîk-i fenâ maña (3-8)

Zihî zâtuñ nihân ü ol nihândan mâ-sivâ peydâ

Bihâr-i sun’uña emvâc peydâ ka’r nâ-peydâ (4-1)

Derd dürdidür safâ-bahş-i harîf-i bezm-i ışk

Sâkiyâ çok itme teklîf-i şarâb-i nâb aña (9-5)

106

Ey Fuzûlî kalmamış gavgâ-yi Mecnûn’dan eser

Gâlibâ efsâne-i Leylî getürmüş hâb aña (9-9)

Dutma ey kan dem-be-dem tuğyân idüb ten çâkini

Koy bu manzardan demî nezzâre kılsun cân aña (10-4)

Dem-be-dem şem’-i cemâlüñden münevver olmasa

Ey gözüm nûru gerekmez dîde-i rûşen maña (11-4)

Dûd ü ahkerdir maña serv ile gül ey bâğ-bân

N'eylerem men gül-şeni gül-şen saña gül-han maña (12-5)

Gamze tîğin çekdi ol mâh olma gâfil ey göñül

Kim mukarrerdür bu gün ölmek saña şîven maña (12-6)

Hûr ü Tûbî vasfın ey vâ'iz bu gün az eyle kim

Hem-dem ol Tûbî-hırâm ü hûr-peykerdür maña (15-3)

Aradan ey şem’ çıh bir gûşe dut kim bu gice

Bezm bir hur-şîd-tal’atdan münevverdür maña (15-4)

Zâhidâ sen kıl teveccüh gûşe-i mihrâba kim

Kıble-i tâ’at ham-i ebrû-yi dil-berdür maña (15-6)

Ey bî-vefâ ki âdet olupdur cefâ saña

Bi’llâh cefâdur olma dimek bî-vefâ saña (17-1)

Ey dil ki hecre dözmeyüb istersen ol mehi

Şükr it bu hâle yohsa gelür bir belâ saña (17-5)

Ey gül gamuñda eşk ruh-i zerdüm itdi âl

107

Kemâl-i hüsn virübdür şarâb-i nâb saña

Saña helâldür ey muğ-beçe şarâb saña (18-1)

Meni karârum ile koymaz olduñ ey gerdûn

Yiridür âhum ile virsem inkilâb saña (18-5)

Safâ-yi cevher-i tîğinden umma kâm ey dil

Sağınma su vere ey teşne ol serâb saña (18-6)

Yele virme dağıdub her yan ayahlardan götür

Ey perî zülf-i perîşânuñ gerekmez mi saña (19-3)

Ey kemân-ebrû rakîbe virme gamzeñden nasîb

Oh atarsañ daşa peykânuñ gerekmez mi saña (19-4)

Küfr-i zülfinden meni men’ eylemek lâyık değül

Sôfî insâf eyle îmânuñ gerekmez mi saña (19-6)

Dutalum kim eşk seyl-âbına yohdur i’tibâr

Ey Fuzûlî çeşm-i giryânuñ gerekmez mi saña (19-7)

Gamdan öldüm demedüm hâl-i dil-i zâr saña

Ey gül-i tâze revâ görmedüm âzâr saña (20-1)

Tâ giriftâruñam âzâd olabilmen gamdan

Hîç kim olmasun ey serv giriftâr saña (20-8)

Ey melek-simâ ki senden özge hayrândır saña

Hak bilir insan demez her kim ki insandır saña (21-1)

Gerçi ey dil yâr içün yüz virdi yüz mihnet saña

108

Sahlama nakd-i gam-i ‘ışkını ey can zâhir it

Kim virem habs-i bedenden çıhmağa ruhsat saña (22-2)

Ey nâvek-i şevkuñ siperi sîne-i ahbâb

Subh oldı dûr ey baht nedür munca şeker hâb (24-4)

Gel ey harîf şimdi nasîhat kabûl kıl

Cevr eyleme Fuzûlî’ye hâcet değül ‘itâb (25-7)

Giceler encüm sayaram subha dek

Ey şeb-i hecrüñ mana yevmü’l-hisâb (26-5)

Sen ne nûr-i pâksen ey mazhar-i sun’-i İlâh

Kim alur şem’-i ruhuñdan âf-tâb ü mâh tâb (27-2)

Oldı ebr-i dûd-i âhum perde-i ruhsâr-i mâh

Âh kim almaz cemâlinden henüz ol meh nikâb (28-7)

Ey soran hâlüm bu istiğnâ su’âlinden ne sûd

Hâlüm eylersen su'âl ammâ eşitmezsen cevâb (29-3)

Deşt-i gamda hâk-i kabrüm üzre serv-i gird-bâd

Çekse baş ol servden su kesme ey seyl-i serâb (29-4)

Şem’ kurbiyle tefâhur kılma ey pervâne kim

Hırmen-i ‘ömrüñ köyer berk-i fenâdan ‘an-karîb (34-6)

Berk-i âhumdan evüm her gûşe bulmuş rahneler

Gel gör ey gül kim giriftâr-i kafesdür ‘andelîb (35-5)

Ey maña sabr it diyen hâl-i dilümden bî-haber

109

Dut göziñ ey dûd-i dil çerhüñ ki devrin terk idib

Kalmasun hayretde çeşm-i gevher-efşânum görüb (36-4)

Yürü yeter maña ey sîm-i eşk bî-dâd it

Ger akçeñ ile alınmış kul isem âzâd it (41-1)

Harâb olan göñül ey büt senüñ makâmuñdur

Tegâfül eyleme bir kaç daş ile âbâd it (41-3)

Hilâf-i ‘âdete çoh olma ey perî mâ’il

Yeter füsûn ile teshîr-i âdemî-zâd it (41-5)

Çu yoh ‘ışk âteş-i bir şu’le çekse tâkatüñ ey ney

Baş ağrıtma dem-i ‘ışk urma ancak nâle vü zâr it (42-4)

Ey esîr-i dâm-i gam bir gûşe-i mey-hâne dut

Dutma zühhâduñ muhâlif pendini peymâne dut (43-1)

Dişledümse lâ’lüñ ey kanum töken kahr eyleme

Dut ki kan itdüm ‘adâlet eyle kanı kana dut (43-2)

Kılmazam zencîr-i zülfi terkin ey nâsih meni

Hâh bir ‘âkil hayâl it hâh bir dîvâne dut (43-5)

Ey olub sultan diyen dünyâda menden gayrı yoh

Sen seni bir cuğd bil dünyânı bir vîrâne dut (43-6)

Çekme ‘âlem kaydını ey ser-bülend-i fakr olan

Saltanat tahtına erdüñ bend ü zindânı unut (45-5)

Kılsa can lâ’li ile feyz yetürmek bahsin

110

Ey gubâr-i kademüñ ‘arş-i berin başına tâc

Şeref-i zâtuña ednâ-yi merâtib Mi’râc (48-1)

Münharifdür sâkiyâ endûh-i dünyâdan mizâc

Bâde dut kim ‘illet-i endûha gafletdür ‘ilâc (49-1)

Kılma ey efgan gözin bîdâr mest-i hâb iken

Olmaya bir fitne peydâ ola bîdâr eylegeç (51-2)

Fuzûlî’ni yaşur ey za’f meh-veşler cefâsından

Ki meh-veşler kılurlar miñ cefâ bir mübtelâ görgeç (52-7)

‘Işkın Fuzûlî-i zâr terk itmek oldı düşvâr

Yâ ‘ârifen bimâ sâr lâ teksirü’n-nesâih186 (56-5)

Ey selâmet ehli ol ruhsâra bahma zînhâr

İhtirâz eyle melâmetden men-i rüsvâya bah (58-3)

Ey diyen kim şâm-i ikbâlüñ ne yüzden tîredür

Sâye salmış aya ol gîsû-yi ‘anber-sâya bah (58-6)

Hâk-i sâgar Cem ü Cemşîd’dür ey pîr-i mugân

Haber it sâkiye kim dutmaya sâgar güstâh (59-2)

Kıl meded ey baht yohsa kâm-i dil mümkin değül

Beyle kim ol dil-rübâ bî-derddür men derd-mend (63-2)

Câm dut dir sâki-i gül-çihre zâhid terk-i câm

Ey göñül fikr eyle gör kim hansıdur dutmalu pend (63-6)

Ey mezâk-i câna cevrüñ şehd ü şekker tek lezîz

111

Dem-be-dem zehr-i gamuñ kand-i mükerrer tek lezîz (65-1)

Meni gel öldürüb kurtar belâdan çünki ey hûnî

Ne sende merhamet şefkat ne mende sabr ü tâkat bar (66-2)

Töküldi gözlerüm yaşı nazar kılmadun ey meh-rû

Düşübdür ılduzum düşkün sitâremde nuhûset bar (66-3)

Dutagör göz yolın ey eşk kim temkînüm eksükdür

Bu sûret-hânenüñ gördükçe nakşın hayretüm artar (71-3)

Güldi gül açıldı nerkis lâle doldı jâleden

Ey hoş ol kim ‘işret ü ‘ayş itmeğe esbâbı var (74-6)

Gezme ey göñlüm kuşı gâfil fezâ-yi ‘ışkda

Kim bu sahranuñ güzer-gehlerde çoh sayyâdı var (75-6)

Acıtdı meni acı sözüñ tünd nigâhuñ

Ey nahl-i melâhet ne ‘aceb telh berüñ var (76-2)

Peykanları ile doludur çeşm-i pür-âbum

Ey bahr sağınma senüñ ancak güherüñ var (76-3)

‘Işk içre göñül dime ki men bî-hodem ancak

Ey gâfil özüñden senüñ ancak haberüñ var (76-5)

Meyden egerçi tevbe virür el Fuzûlî’ye

Ey serv sen kadeh sunar olsañ revân içer (77-6)

Ey çeken gayr ile pinhan bezm idüb mey gâh gâh

112

Dimiş her gonceye ‘âşıklığum râzın sabâ dirler

İl ağzın dutmak olmaz korharam ey gül saña dirler (80-1)

Cefâ ohın maña yağdurmañ ancak ey eflâk

Dimeñ ki yeddi keman-dâra bir nişâne yeter (82-2)

Saña derler büt-i Çin zülfüñe zünnâr söylerler

Zihî îmânı yohlar küfr söylerler hatâ dirler (80-4)

Âşyân-i murg-i dil zülf-i perîşânuñdadur

Handa olsam ey perî göñlüm senüñ yanuñdadır (85-1)

Perîşân itme kâkül başuñ içün ey perî-peyker

Ki her bir kâkülün târında yüz miñ mübtelâlardur (91-2)

Gel ey zâhid eger ehl-i yakîni görmek istersen

Özinden bî-güman bîgâne olmuş âşnâlardur (91-3)

Sirişküm gör meni ey ebr özüñden kem hayâl itme

Hevâ-yi ‘ışk ile miñ sence eşk-efşanlığum vardur (92-4)

Sâkiyâ câm dut ol ‘âşıka kim kayguludur

Kaygu çekmek ne içün câm ile ‘âlem doludur (93-1)

Telh güftârsuz olmaz leb-i yâr ey ‘âşık

Çoh heves eyleme ol şerbete kim ağuludur (93-2)

Cilve-i ‘aks-i ruhuñ âyînede ey reşk-i hûr

Rûşen itmiş anı kim hur-şîddendür aya nûr (94-1)

Ey sabâ rahm it kim ol bî-derd kılmış terk-i cevr

113

Tabîbâ kılmışam teşhîs derd-i ‘ışkdur derdüm

‘Alâmet âh-i serd ü rûy-i zerd ü eşk-i âlümdür (101-5)

Göz yolıdur ki göñül mülkine hublar girer andan

Dutma ey eşk anı bi’llâh ki ‘aceb râh-güzerdür (106-2)

‘Işk ‘aybını bilübsen hüner ey zâhid-i gâfil

Hünerüñ ‘aybdır ammâ didüğüñ ‘ayb hünerdür (106-4)

Ey diyen sabr kıl âh eyleme yâri göricek

Maña düşvârdur ol ger saña âsan görinür (108-4)

Sahın göñlüm yıharsan pendden dem urma ey nâsih

Hevâ-yi nefs ile bir mülki vîrân eylemek olmaz (112-4)

Râz-i ‘ışkuñ sahlaram ilden nihan ey serv-i nâz

Gitse başum şem’ tek mümkin değül ifşâ-yi râz (114-1)

Kimse ol bed-hûya izhâr idebilmez hâlümi

Ey sürûd-i nâle Tañrı’yçün sen olgıl çâre-sâz (114-3)

Cevrden âh itme ey ‘âşık ki ‘ayn-i lûtfdur

Dôst esbâb-i kemâl-i hüsne noksân istemez (115-4)

Fuzûlî hasteye düşmen söziyle dôst cevr eyler

Zihî sâde mu’ârız kavli bühtân olduğın bilmez (116-7)

Câna âzâr-i hadengüñ hoş gelür ey kaşı yay

Bir sifâriş kıl ki bizden ütmesün âzârsuz (118-6)

Zâhidâ gör sîne çâki şu’lesin bizden sahın

114 Ey sabâ jûlîde-mû başında Mecnûn’uñ sahın

Bî-tekellüf gitme kim Leylî evidür ol pelâs (124-4)

Mesken ey bülbül saña geh şâh-i güldür geh kafes

Nice ‘âşıksan ki âhuñdan dutuşmaz hâr ü has (125-1)

Nâka Leylî mahmilin çekmiş beyâban seyrine

Eyle Mecnûn’ı bu hâletden haber-dâr ey ceres (125-4)

Cismümi yandurma rahm it yaşuma ey bağrı daş

İhtiyât it yanmasun nâ-geh kuru yanında yaş (129-1)

Ey habâb-i eşk nâ-yâb it ten-i ‘uryânumı

Kim bu rüsvâ perdemi çâk itdi sırrum kıldı fâş (129-5)

Ey hoş ol mest ki bilmez gam-i ‘âlem ne imiş

Ne çeker ‘âlem içün gam ne bilür gam ne imiş (131-1)

Vâ’iz evsâf-i cehennem ohur ey ehl-i vera’

Var anuñ meclisine gör ki cehennem ne imiş (131-3)

Bu gün tîğin çeküb çıhmışdur ol nâ-mihr-ban ser-hôş

Sahın ey rahm iden cânına kim bilmez aman ser-hôş (134-1)

Zâhidâ terk itme şâhidler visâli râhatin

Ger ‘ibâdetden hemin gılmân u havrâdur garaz (138-2)

Zihî cevâhir-i ihsân-i ‘âma ma’den-i hâs

Dür-i şefâ’at içün bahr-i rahmete gavvâs (137-1)

‘Ârif ol sevdâ-yi ‘ışk inkârın itme ey hakîm

115

Ol büt-i ser-keş gelür salmış cemâlinden nikâb

Ey selâmet el-firâk ey ‘akl ü îmân el-vedâ’ (142-5)

Gonceler açıldı seyr-i bâğ idüñ ey ehl-i dil

Kim görüb güller göñüller açılan çağdur bu çağ (145-2)

Gel ey râhat sanan esbâb-i cem’in kılma nâ-danlığ

Tarîk-i fakr dut kim fakr imiş ‘âlemde sultanlığ (146-1)

Perîşanlıkdan ey ehl-i cihan siz cem’ idüñ hâtır

Ki men cem’ eyledüm her handa vardur bir perîşanlığ (146-3)

Sâkiyâ mey sun ki dâm-i gamdurur hüş-yârlığ

Mestlikdür kim kılur gam ehline gam-hârlığ (147-1)

Ey hadeng-i gamına sîne-i ahbâb hedef

Muntazır hancer-i müjgânuña canlar saf saf (149-1)

Giceler şem’ yanar eşk töker subh gelince

Can virür subh gelen demde zihî ‘âşık-i sâdık (151-5)

Ey Fuzûlî özüñi gûşe-nişîn it hum-i mey tek

Ola tâ kim olasan kâşif-i esrâr-i hakâyık (151-7)

Kılursan bir ciğer kan her yaña bahdukça ey zâlim

Ne bahmakdur bu her dem handan alsun bir ciğer ‘âşık (152-5)

Can virür râyiha-i türbet-i pâküñ ey tâk