• Sonuç bulunamadı

Özel Bir Sebebe Binaen Gelen Âmm Lafız

B. Umum Ġddiası Mümkün Olan ve Olmayan Sigaların Birbirinden Temyizi

3. Özel Bir Sebebe Binaen Gelen Âmm Lafız

Özel bir sebep üzerine varid olan âmmın umuma veya hususa hamli genelde İmam Şâfiî‟ye nispet edilen görüşler çerçevesinde tartışılmıştır. Şâfiîlerden müteahhir fukaha sebebin suali tahsis ettiğini İmam Şâfiî‟ye nispet ederken görüşlerini ispat noktasında şunları zikrederler:185

İmam Şâfiî, Hz. Peygamber‟in Bidaa kuyusu hakkında sorulan bir soruya karşılık, “Allah suyu temiz olarak yaratmıştır; 186

tadını, rengini, kokusunu, değiştirmeyen hiçbir şey suyu pisletmez.”187

haberini, sebebi üzere hamletmiştir.

182

Buhârî, Hudud 25.

183

Gazzâlî, el-Mustasfa, II, 96.

184

Şîrâzî, et-Tabsira, 145.

185

Zerkeşî, el-Bahru‟l-Muhît, II, 356.

186

Ebu Davud, Taharat, 34, 35.

187

Ayrıca Hz. Peygamber‟in, başka kimselerin ağaçlarından meyve toplayanlara yönelik “Ağaçtaki meyvelerden ve hurma göbeğinden ötürü el kesilmez”188

hadisi için, Medine ehlinin adetleri üzere çıkan meyvelere has olduğunu, başka muhitlerde geçerliliğinin olmadığını söylemiştir. Onlara göre bu deliller tahsise delalet etmektedir.189

İmam Şâfiî‟nin, er-Risale‟deki “Hz. Peygamber‟in sünnetindeki âmm ve zahir olan her söz, zahirde âmm olan mücmel ifade ile o mücmelin özel bir anlamının kastedildiğini gösteren sabit bir hadis bulunana kadar, anlaşılan manası ve umumîliği üzeredir.”190 maddesi, bu usûlcülerin bu kanaatlere varmasına zemin teşkil etmiş olabilir.

Cüveynî, İmam Şâfiî‟nin bu konuya ilişkin Kur‟an‟dan delil getirişini ve bu delili yorumlayışını şu şekilde aktarır: “De ki bana vahyolunanda, leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da günah işlenerek Allah‟tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimseye haram kılınmış bir şey

bulamıyorum.”191

Bu ayetle ilgili İmam Şâfiî şunları söylemektedir: “Kafirler; murdar et, kan, domuz eti ve Allah‟tan başkası adına kesilen şeyleri helal kıldılar. Tabiatları gereği şeriatin vaz‟ ettiği şeylere muhalefet ederek şeriatte mubah olan pek çok şeyden de uzak durdular. Bu ayet onların bu durumunu ve yedikleri şeylerin türünü ortaya koymak üzere nazil olmuştur. Bu vaziyetlerini sanki Allah Teala „Onların helal kıldığından başka haram yoktur‟ şeklinde reddetmektedir.” İmam Şâfiî, bu ayetin gereğiyle amel etmeyip, bu konu hakkında gelen haber-i vahidlerle amel etmiştir.192

Bu haber-i vahidlerin bir kısmı şöyledir: “Bütün pençeli

hayvanların yenilmesi yasaklanmıştır.” 193

, “Bütün yırtıcı kuşların yenilmesi

188

İbn Mace, Hudud 25; Tirmizi, Hudud 19.

189

Sem‟ânî, Kavâtıu‟l-Edille, I, 195.

190

Şâfiî, er-Risale, 187, No. 923.

191

En‟am, 6/145.

192

yasaklanmıştır.”194

İmam Şâfiî, bu konuda gelen haberlerin de sıhhatli olduğunu zikreder.195 İmam Şâfiî‟nin bu ayetin özel bir sebebe binaen geldiğine dair dayanağı bu ayetten önceki ve sonraki ayetlerdir: “Deveden de iki, sığırdan da iki (yarattı). De ki: O bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde

bulunan yavruları mı haram kıldı?”196

, “Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan

yağlar hariç olmak üzere sığır ve koyunun iç yağlarını da onlara haram kıldık.”197

Yahudiler, hayvanların iç yağlarının haram olduğunu ileri sürerek bunu Peygamber‟in kendi arzusuyla helal kıldığını ve Allah‟ın hükmünü değiştirdiğini iddia etmişlerdir. Bir kısım inkârcı grup, meytenin mubah olduğunu ileri sürerek bu konuda Müslümanlarla münakaşa etmiştir. Bir başka grup domuz etini mubah görür. İmam Şâfiî şöyle devam eder: “Yahudiler, helal gördükleri şeyin, Allah‟ın haram kılıp ayet olarak Peygamberine indirmesini yadırgamışlardır.”198

Cüveynî, İmam Şâfiî‟nin ayetle ilgili değerlendirmesini aktardıktan sonra, özel bir sebebe binaen yapılan tahsisi kabul etmediğini belirtir. Ona göre bu işlem teşrîin genellik ilkesiyle çatışmaktadır. Nitekim sahabe, mekan, zaman ve muhatab gibi özel unsurlara bağlı kalmaksızın genel sebeplerle tahsis yoluna gitmiştir.199

Cüveynî‟nin bu düşüncesi, İmam Şâfiî‟nin ayetle ilgili görüşünü reddeden bir görünüm arz etmektedir. Gerekçe olarak da, ilgili yorumun ayete hüküm teşkil etmeye yeterli olmayışını ve sahabe uygulamalarını gösterir.

Zerkeşi (ö. 794/1392), Cüveynî‟nin İmam Şâfiî ile ilgili değerlendirmesine itiraz eder. Ona göre İmam Şâfiî yiyeceklere ilişkin ayette sebebi dikkate almadan

194

Ebu Davud, Et‟ime 32, 33.

195 Cüveynî, el-Burhan, I, 134. 196 En‟am, 6/144. 197 En‟am, 6/146. 198

Cüveynî, el-Burhan adlı eserinde bu değerlendirmeyi İmam Şâfiî‟ye nispet etmiştir. Ancak titizlikle yaptığımız taramalar sonucunda, İmam Şâfiî‟nin eserinde ne saraheten ne de delaleten böyle bir ifadeye rastlayamadık.

199

sadece lafzı te‟vil ederek tahsisle hüküm vermiş ve bu nedenle ayet belli bir şeye münhasır kılınmamıştır. Ayrıca Zerkeşi, haşere ve benzeri hayvanların haram oluşu hakkında sahabe icmâının bulunduğunu söyleyerek ayetin umum manaya hamledilemeyeceğini ispata çalışır.200

Ebu Hamid (ö. 406/1016), Kadı Ebu Tayyib (ö. 450/1058), Maverdî (ö. 450/1058), İbn Berhan (ö. 518/1113) ve Sem‟ânî gibi usûlcüler İmam Şâfiî‟nin özel

bir sebebe dayalı gelen âmmı umuma hamletme görüşünde olduğunu belirtirler. Gazzâli ve İbn Kuşeyrî (ö.344/955), İmam Şâfiî‟ye nispet edilen bu görüşün isabetli olduğunu kaydeder. Râzî de Menakıb‟da, sebebin suali tahsis ettiği görüşünü İmam Şâfiî‟ye dayandıranları eleştirir. Ona göre Kur‟an‟da geçen ayetlerin bir kısmı özel durumlara ilişkin nazil olduğu halde, İmam Şâfiî bu ayetleri özel durumlarına hasretmemiş ve genel manayı benimsemiştir.201

Zerkeşi de, İmam Şâfiî‟nin sebebe dayalı olarak gelen âmm lafzı umuma hamlettiğini el-Ümm‟deki talak kitabından dayanak getirerek ispata çalışır. Ona göre; “İmam Şâfiî, talak konusunda sebepleri dikkate alarak, lafızlarla amel edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Çünkü sebebe dayalı hükmün bazen gerçekleştiğini genelde ise hükmün sebep olmadan da oluştuğunu benimsemektedir. Buna binaen, öfke ve kızgınlık anında verilen talakla boşamanın gerçekleştiğine hükmetmiştir. Zerkeşi, İmam Şâfiî‟nin bu hükmünü şu şekilde tahlil eder: “Şâfiî, tahsis edici sebebe değil de, lafzın umumuna dayanır.”202

İmam Şâfiî‟nin özel bir sebebe dayalı gelen âmm lafzı umuma veya hususa hamlettiğine ilişkin ortaya konan görüşlerden onun mutlak olarak umumu veya hususu benimsediğini söylemek pek uygun düşmeyecektir. Bu nedenle onun er- Risale‟deki şu görüşü bu mevzudaki kanaatini büyük oranda ortaya koyacaktır: “Hz. Peygamber‟in sünnetindeki âmm ve zahir olan her söz, zahirde âmm olan mücmel

200

Zerkeşî, el-Bahru‟l-Muhît, II, 361.

201

ifade ile o mücmelin özel bir anlamının kastedildiğini gösteren sabit bir hadis bulunana kadar, anlaşılan manası ve umumîliği üzeredir.”203

Şâfiî usûlcüler, özel bir sebebe dayalı gelen âmm lafzın umuma hamlini savunarak şu gerekçelerle de ispata çalışırlar: Âmm lafız müstakil ise umum üzere kalır ve sebep kendisini tahsis etmez. Zira hükmü gerekli kılan sebep manaya tesir etmemektedir.204 Nitekim, Hz. Peygamber, Meymune‟ye ait bir koyunun yanından geçerken “Tabaklanmış her deri temizdir”205

buyurmuştur.

Gazzâli, kimi usulcülerin özel bir sebebe binaen varid olan âmm lafzın umum özelliğinin kalmayacağı kanaatinde olduklarını ancak bu tür bir görüşün isabetli olmayacağını söyler. Ancak Şirazî, temelde yukarıda zikri geçen prensibi benimsediği halde habere dair bir karinenin olmayışından hareketle bu mahiyetteki nassın umuma hamledilmesi gerektiğini savunmaktadır.206

Özel bir sebep üzerine varid olan âmmın umum manasının devam ettiğine dair delil, soru soranın sorusunda ve sebepte değil, şâriin lafzındadır. Bu nedenle verilen cevap, sorunun geliş biçiminden değişik olabilir. Şer‟în temel prensiplerinin çoğu bir takım sebeplere göre çıkmıştır: “Hırsızlık yapan erkek ve kadın” ayeti bir kalkanın veya Safvan‟ın elbisesinin çalınması üzerine inmiştir. Zıhar ayeti Seleme bt. Sabr hakkında, lian ayeti Hilal b. Umeyye hakkında inmiştir ve hepsi de umum üzeredir.207