A. Ravide Aranan ġartlar
1. Ergenlik
Usûlcüler ve fukaha ravide ergenlik şartının koşulmasında ihtilafa düşmüştür.744
Nitekim Şâfiî usûlcüler, ravide aranan şartlar çerçevesinde bu özelliği tartışmışlar ve muteber olmayacağı kanaatine varmışlardır.745
Bu usûlcülerden biri olan Gazzâlî, çocuğun rivayetini kabul etmeyişini; çocuğun, Allah korkusuna sahip olmayışına ve onu yalan söylemekten caydıracak bir etkenin bulunmayışına bağlamaktadır. Bu nedenle çocuğun sözüyle güven hasıl olmaz. Gazzâlî ayrıca, fasık ile çocuk arasında bir mukayese yaparak; fasığı çocuktan daha güvenilir bulur. Ona göre, fasıkta hem Allah korkusu vardır hem de dini ve aklı onun için caydırıcı olabilmektedir. Çocukta ise Allah korkusu olmadığından, öncelikle sözü reddedilir.
Sem‟ânî‟ye göre çocuğun dine dair haberiyle, fetvası ve şahitliği kabul edilmemektedir. Nitekim çocuğun kendi şahsıyla ilgili haberlerinin reddi, başkası hakkında söylediği sözlerin öncelikle reddini gerekli kılmaktadır. 746
Gazzâlî, Sem‟ânî‟nin bu dayanağını, köle örneğini vererek çürütmeye çalışır. Kölenin ikrarı kabul edilmediği halde rivayeti kabul edilmektedir. Bunun sebebi; bu ikrarın, efendinin mülkünü içermesi olsa da efendinin mülkü dokunulmazdır. Çocuğun mülkü de kendi maslahatı için kendisinden korunmuştur. Teklife taalluk etmeyen hususlarda dürüst ve facir kişiye uyulduğu gibi çocuğa da uyulabilir.747
Çocuktan yapılan rivayetin bir takım şartlara bağlı olarak geçerli sayılması daha isabetli gözükmektedir. Buna göre çocuğun haberi; tahammül anında mümeyyiz, eda anında yetişkin ise rivayeti kabul edilir. Zira gerek tahammülünde gerekse edasında bir kusur yoktur. İbn Abbas, İbn Zübeyr, Numan b. Beşir ve benzeri genç sahabilerin haberleri gerek buluğdan önce gerekse buluğdan sonra tahammül etmesi arasında bir ayrım yapmaksızın kabulü hususunda sahabenin icmâ‟ı gerçekleşmiştir.. Buna binaen selef ve halef, çocukları rivayet meclislerine
744
Şevkânî, İrşâdu‟l-Fuhul, I, 256.
745
Cüveynî, et-Telhis, II, 359; Şîrâzî, el-Luma„, 161; Sem‟ânî, Kavâtıu‟l-Edille, I, 345; Gazzâlî, el- Mustasfa, I, 461.
746
Sem‟ânî, Kavâtıu‟l-Edille, I, 345.
747
yerleştirmişler ve küçüklükten itibaren tahammül ettikleri hususlardaki şahitliklerini kabul etmişlerdir.748
2. Zabt
Ravi, unutkanlık ve hatadan uzak olmalıdır. Çünkü insanların onu zabt sahibi olarak kabullenmeleri için de rivayet ettiği ve sorumluluğunu üstlendiği şeye tam olarak hakim olmalıdır. Ancak hadisin hükümlerini bilmek, zabtın şartlarından olmayıp ona ilave edilen bir vasıftır. Ravinin cahil olması da hadisin hükümlerinin kabulüne engel değildir.749
3. Ġslam
Kâfirin rivayetinin geçersizliği ümmetin icmâ‟ıyla sabittir. Kâfir din hususunda töhmet altındadır. Ebu Hanife kâfirlerin birbirleri hakkındaki şahitliklerini her ne kadar geçerli saysa da rivayetinin reddi hususunda muhalefet etmemiştir.750
4. Adalet
Adalet, kişinin toplumsal ve dini hususlarda dosdoğru olmasıdır. Bu durumun neticesinde o kişinin doğru söylediğine dair insanların güveni oluşur. Allah Teala “Eğer bir fasık size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın...”751
buyurmaktadır. Bu ayet, fasıkın sözüne güven duyulmasını men etmektedir. Aynı zamanda gerek rivayet ve gerekse de şahadette adaletin şart olduğuna dair bir delildir.752
748
Gazzâlî, el-Mustasfa, I, 462; Cüveynî, et-Telhis, 359; Şîrâzî, el-Luma„, 161.
749
Sem‟ânî, Kavâtıu‟l-Edille, I, 346; Şîrâzî, el-Luma„, 163.
750
Cüveynî, et-Telhis, II, 350; Cüveynî, el-Burhan, I, 234; Gazzâlî, el-Mustasfa, I, 463.
751
Şâfiî ve diğer Şâfiî usûlcüler ravinin taşıması gereken vasıflardan birinin de adalet vasfı olduğunda müttefiktirler. Nitekim onlar kişinin bütün günahlardan masum olmasının şart olmadığını ancak büyük günahlardan kaçınmasının da yeterli olmayacağını belirterek, ferdi veya sosyal hayatta işlenecek küçük günahların yahut hataların adaletin ölçüsünü belirlemede rol oynadığını uzun uzadıya örnekler vererek izah etmeye çalışır. 753
Ayrıca Sem‟ânî, rivayette bulunan şahsın adaletli oluşunun ictihada dayalı bir durum olduğunu belirterek gerekçesini şöyle açıklar: Bir şahıs, biri tarafından adil olarak değerlendirilirken bir başkası tarafından böyle nitelendirilmeyebilir. Nitekim Hz. Ali, Burua bt. Vaşık‟tan, rivayette bulunan kişinin haberini kabul etmezken, İbn Mes‟ud kabul etmektedir. Bu olay bize insanların ictihad mevzuunda ihtilafa düşebileceğini gösterir.754
Iraklı bazı alimler, adaletin, açık bir fısktan uzak olarak Müslümanlığı izhar etmekten ibaret olduğunu söylemiştir.755
Yani rivayetin sıhhati hususunda zahirle yetinileceği görüşünü benimsemiştir.756
Gazzâlî bu görüşün batıl oluşunu şu hususları delil göstererek reddeder757
: 1. Fasıkın şahadeti ve rivayeti Kur‟an nassıyla merduttur. Ancak adil olan birinin ahad haberinin kabulüne dair sahabe icmâsı bir delil teşkil etmektedir. Bu durumda fasıklık; rivayet açısından çocukluk ve küfür gibi, şahadet açısından da kölelik gibi rivayete engeldir.
2. Meçhulün şahadeti, rivayeti gibi geçerli değildir. Irak ehlinin, mali konulardaki şahitliği kabul etmeyip, ceza hukukuna dair şahitliği kabul etmelerini Cüveynî ve Gazzâlî eleştirir. Onlara göre, meçhul kişinin ukubat hususundaki şahitliği de geçersizdir.
753
Cüveynî, et-Telhis, II, 353; Şîrâzî, el-Luma„, 161; Gazzâlî, el-Mustasfa, I, 465-66.
754
Sem‟ânî, Kavâtıu‟l-Edille, I, 345.
755
Gazzâlî, el-Mustasfa, I, 466.
756
Cüveynî, et-Telhis, II, 355.
757
Gazzâlî, bu gerekçelere ilaveten sahabenin uygulamalarını delil olarak getirir: Hz. Ömer, “Doğru mu yalan mı söylediğini bilmediğimiz bir kadının sözünü nasıl kabul ederiz” diyerek Fatıma bt. Kays‟ın haberini reddetmiştir. Hz. Ali, Eşcai‟nin haberini reddetmiş, zahirinden fısk değil adalet anlaşılan kişilere de yemin ettirmiştir.758
Cüveynî‟ye göre meçhul olan ravinin adalet üzere olduğu bilinmiyorsa rivayeti reddedilir. Ancak adaletli olduğu biliniyorsa rivayeti kabul edilir. Zira bu durum nesebinin bilinmezliğine bir zarar teşkil etmez.759
Cüveynî, İmam Şâfiî‟nin fasık ve kafir olan kimselerin haberlerini te‟vilde bulunarak kabul etme hususunda meyilli oluşunu şu sözlerine dayanarak tespit eder. Hz. Osman‟ı, muhasara etme ve öldürmekle fasık olan ve bunu kendilerinde bir hak olarak görenlerin şahitlikleri ve rivayetleri reddedilmeyerek haberleri de te‟vil edilerek sahabe icmâsıyla kabul edilmektedir. Cüveynî bu mevzuda sahabe icmâ‟ının gereksizliğini belirtmektedir. Nitekim ona göre bazı sahabiler tarafından, bu kimselerin rivayetleri kabul edilse
758
Gazzâlî, el-Mustasfa, I, 469.
759
Meçhul ikiye ayrılır.
a. Meçhulu‟l Ayn: Kendisinden tek bir ravinin rivayette bulunması. Bu şahsın rivayetinin kabulü hususunda ulemalar beş farklı görüş ileri sürerek ihtilafa düşmüştür.
1. Mutlak olarak kabul edilmez. Hadis ehlinin çoğu ulemasıyla bunların dışındakiler bu görüştedir. 2. Mutlak olarak kabul edilir. Ravide İslâm dışında şart aramayanların görüşüdür.
3. Adil olan kişilerden rivayette bulunan bir ravinin rivayette bulunması halinde kabul edilir. 4. İlim dışında zühd ile meşhur olması halinde kabul edilir.
5. Cerh ve tâdil imamlarından biri onun rivayetini alarak tezkiye ederse rivayeti kabul edilir.
b. Meçhulu‟l Hal: Meçhul kişiden, iki veya daha fazla kişinin rivayette bulunduğu kişinin güvenilir olmaması demektir. Bu niteliklere sahip kişinin rivayetiyle ilgili iki görüş mevcuttur.
1. Mutlak olarak kabul edilmez. İmam Mâlîk, İmam Şâfiî, meşhur olan bir rivayetinde İmam Ahmed, Zahiru‟r Rivaye‟de Ebu Hanife bu görüştedir.
de, bu kabul bütün sahabe tarafından gerçekleşmediğinden icmâ iddiasında bulunulamaz.760
B. Rivayet ve ġehadete Dair Hususlar
Teklif, İslâm, adalet ve zabt hususları rivayet ve şahadet konusunda müşterektir.761
Hürriyet, erkeklik, görme, akrabalık, sayı ve düşmanlık gibi altı hususun ise rivayete değil şahadete etkisi vardır. Zira rivayetin hükmü herhangi bir kişiye özel olmayıp genel olduğu için ona dostluk, akrabalık ve düşmanlığın etkisi olmaz. Bu bakımdan, Hz. Peygamber‟in çocukları kendisinden ve her çocuk kendi babasından rivayette bulunabilir. Gözleri görmeyen kişinin zabt yeteneği iyi ise hem şahitliği hem de rivayeti geçerlidir. Zira sahabe Hz. Aişe‟nin sesine Hz. Aişe‟ye nispetle, görmeyen kişi durumundadır. Ravinin alim ve fakih olması şart olmayıp, rivayet ettiği haberinde kıyasa uygun veya aykırı olması da aranmamaktadır. Rivayette şart olan sağlam ezberlemektir.762
Bu genel değerlendirmeler yanında, te‟vilci fasığın şehadetinin kabulü alimler arasında tartışma konusu olmuştur; biri şehadetin kabul olunduğunu söylerken diğeri reddetmektedir.
Gazzâlî, İmam Şâfiî‟nin bu konuya ilişkin kanaatlerini eserinde şöyle aktarır: “Ben, Hanefi birinin şahitliğini kabul ederim; nebiz içmesi durumunda ise ona had uygularım. Çünkü nebiz içmek kesin olmayan bir fısktır. Kesin olan fısk ise, diyarları, çocukları öldürmeyi mubah gören Haricilerin fıskıdır. Bunlar kendilerinin fasık olduğunu bilmemektedir.” İmam Şâfiî, Rafızanın Hattabiye kolu dışındaki bid‟at ehlinin şahitliğini kabul edeceğini söylemiştir. Çünkü Hattabiye mezhebi, kendi mezheplerinden olan kişiler için yalancı şahitlik yapmanın caiz olduğu görüşündedir.763
760
Cüveynî, et-Telhis, II, 380.
761
Gazzâlî, el-Mustasfa, I, 472; Şevkânî, İrşâdu‟l-Fuhul, I, 259.
762
Gazzâlî, el-Mustasfa, I, 477.
763
Ebu Hanife, küfür ve fıskın ehliyeti gidermediği bilakis töhmeti gerektirdiği görüşündedir. Ebu Hanife, bu nedenle zımmet ehlinin birbirleri hakkındaki şahitliğini kabul etmiştir. İmam Şâfiî‟ye göre, küfür bir makam eksikliğidir, fısk ise şahadetin reddini, töhmet sebebiyle giderir. Gazzâlî, son görüşü benimser764
ve şunları ekler: Sahabenin gerek haber gerek şahadet hususunda te‟vilci fasık oldukları halde Haricilerin sözünü kabul etmeleri, İmam Şâfiî‟nin görüşüne delalet etmektedir. Tabiun da aynı şeyi devam ettirmiştir. Çünkü Hariciler, yalandan kaçınıyor ve fısk içinde olduklarını bilmiyorlar.765
C. Cerh ve Tâ’dil
Bu konuyu dört başlık altında incelemeye çalışacağız.